Sayfalar

1 Kasım 2023 Çarşamba

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Yoğun Diplomatik Temasları

 

Giriş

2022 yılında yeniden 5 yıllığına Fransa Cumhurbaşkanı seçilerek 2027'ye kadar Fransa siyaseti ve dış politikasına yön vermeyi büyük ölçüde garanti altına alan genç liberal siyasetçi Emmanuel Macron, son dönemde yeniden yoğun diplomasi trafiğiyle dikkat çekiyor ve yaptıkları ve yapmadıkları, söyledikleri ve söylemedikleriyle Fransa ve uluslararası kamuoyunda ses getirmeye devam ediyor. Bu yazıda, Macron'un 7 Ekim 2023 tarihli Hamas saldırısıyla başlayan ve İsrail'in Gazze bombardımanı ve operasyonu ile devam eden süreçte yaptığı diplomasi trafiği ve bunu takip eden süreçte şimdilerde Orta Asya'ya yönelik gerçekleştirdiği resmi ziyaretler analiz edilecek, ayrıca özellikle Macron'un Ortadoğu siyasetinin Fransa iç politikasına etkileri de tartışılacaktır.

Macron'un Ortadoğu Diplomasisi: İsrail Yanlısı Çözüm Retoriği 

7 Ekim'de Hamas militanlarının İsrailli sivillere gerçekleştirdiği büyük terör saldırıları sonrasında Batı dünyasından İsrail'e yönelik destek açıklamaları hızlı ve güçlü biçimde gelirken, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da bu kervana katılmış ve İsrail'e yönelik desteğini açıkça ilan etmiştir. Ancak bu konuda bölgeye İsrail'e destek amacıyla uçak gemilerini gönderen ve İsrail'e her koşulda kayıtsız şartsız desteklerini açıklayan ABD ve Birleşik Krallık (İngiltere) yönetimlerine kıyasla daha dengeli bir pozisyon alan Macron, İsrail'in kendini koruma hakkından söz ederken, Filistin Sorunu'nun çözümü için iki devletli çözüm planını hatırlatan belki de tek Batılı lider olmuştur.

Macron ile Netenyahu

Macron, Hamas saldırısı sonrasında İsrail'in Gazze'ye başlattığı hava bombardımanı sürecinde, 24 Ekim 2023 tarihinde İsrail ve Filistin'i ziyaret etmiştir. Ziyaret kapsamında Tel Aviv'de İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu ile görüşen Macron, bu görüşmelerde İsrail'e olan desteğini yinelerken, çok ilginç ve tartışma yaratan bir öneride de bulunmuştur. Bu kapsamda 3 boyutlu bir stratejiden söz eden Macron; ilk olarak IŞİD'e benzettiği Hamas'a karşı uluslararası bir koalisyon kurulmasını, ikinci olarak Gazze'de halka yönelik insani ve ekonomik yardımlar gerçekleştirilmesini ve üçüncü ve son olarak da iki devletli çözüm için Filistin Otoritesi ile İsrail Devleti arasındaki barış görüşmelerinin canlandırılması planını açıklamıştır. Macron’un güvenlik danışmanı Xavier Chatel’in geliştirdiği iddia edilen bu öneriyi değerlendiren Ortadoğu uzmanı gazeteci Georges Malbrunot, önerinin ölü doğmuş ve destek görmeyecek bir plan olduğunu iddia ederken, Ürdün Kralı Abdullah'ın da bu öneriyi desteklemediğini vurgulamış ve Hamas ile IŞİD'in aynı kefeye konmasının hatalı olacağını belirtmiştir. İlerleyen günlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Hamas'ı bir "kurtuluş örgütü" ve "mücahitler grubu" olarak değerlendiren açıklamaları da, Macron'un planının ilk aşamasının gerçekçi olmadığını düşündürmüştür. Ancak Macron'un planının ikinci ve üçüncü aşamaları olan Gazze'ye insani yardım ve Filistin Sorunu için barış görüşmelerinin yeniden başlatılması, aslında son derece gerekli, önemli ve maalesef diğer Batılı liderler tarafından şimdilerde pek vurgulanmayan bir husustur.

Mahmud Abbas ve Macron

İsrail temasları sonrasında Filistin'e geçen ve yoğun güvenlik önlemleri altında Ramallah'ta Filistin Otoritesi lideri Mahmud Abbas ile görüşen Macron, bu görüşmede Hamas'ın Filistin halkını temsil etmediğini vurgulayarak, Filistin Devleti tanınmadığı sürece bölgedeki çatışmaların devam edebileceği uyarısını yapmıştır. Macron, ayrıca Filistinlilerin hayatlarının Fransızlar ve İsraillilerin hayatları kadar değerli ve önemli olduğunun da altını çizmiştir. Mahmud Abbas ise, Macron'dan Gazze'ye yönelik saldırıların durdurulması konusunda destek istemiştir. Macron, bu konuda Filistin halkını da gözeten açıklamalar yapmış ve örneğin Filistin'e yönelik yardımların durdurulmasına karşı çıktığı gibi, Gazze halkının iyiliği için ateşkes çağrılarını yinelemeyi de sürdürmüştür. Macron'un diğer Batılı liderlere kıyasla Filistin Sorunu'nda Filistin halkının çıkarlarını gözeten yaklaşımı ortada olmasına karşın, Fransa Cumhurbaşkanı, ziyaret sırasında bazı Filistinli grupların protesto gösterileriyle karşılaşmıştır. Ayrıca Tunus'taki Fransız Büyükelçiliği önünde de Macron'un İsrail'e desteği nedeniyle çeşitli protesto gösterileri düzenlenmiştir. İsrail'in Gazze'de büyük insani trajedilere yol açan bombalama faaliyetleri sonrasında, Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna da İsrail'in kendini koruma eylemlerini uluslararası hukuka uygun gerçekleştirmesi gerektiği yönünde bir açıklama yapmıştır. Zaten Gazze'den gelen ve Müslümanlar başta olmak üzere insani değerleri savunan herkesi üzen görüntüler, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in bile bu konuda bir uyarı yapmasına neden olacak seviyeye gelmiştir. Macron, Filistin ziyareti sonrasında Ürdün ve Mısır'a da geçmiş ve küçük çaplı bir Ortadoğu turu yapmıştır. Ürdün Kralı Abdullah ve Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi ile görüşmelerinde, Macron, iki devletli çözüme desteğini yinelerken, büyük insan kayıplarına yol açmasından endişe ettiği geniş kapsamlı bir kara harekâtına da karşı çıkmıştır. Ancak daha önce açıkladığı planda Hamas'ın yok edilmesini savunan Macron'un kara harekâtı olmadan bunun nasıl yapılacağı konusundaki görüşü bu bağlamda tam anlaşılamamıştır.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Filistin Sorunu konusunda Charles de Gaulle mirasından ve François Mitterrand ve Jacques Chirac'ın denge politikasından vazgeçtiğini ve İsrail yanlısı bir pozisyon aldığını yazan Mustafa Fahs, Nicolas Sarkozy ve François Hollande ile başlayan süreçte Paris'in giderek daha yoğun şekilde İsrail yanlısı hareket etmeye başladığını ve bu nedenle Araplardan gelen desteğin azaldığını iddia etmiştir. Türkiye merkezli düşünce kuruluşu TÜRKSAM için Macron'un Filistin politikasını yorumlayan Cemre Vural da, Macron'un daha ziyade İsrail yanlısı olduğunu vurgulayarak, Fransa'nın Macron döneminde Charles de Gaulle'ün bu konuda elde ettiği tarafsız arabulucu pozisyonundan caydığını kaydetmiştir.

Bu eleştirilerin haklı tarafları olmakla birlikte, elbette karşı argümanlar üretmek de mümkündür. Şöyle ki, ilk olarak, bizzat Independent Türkçe için konuyu değerlendiren Fahs'ın belirttiği üzere, Macron'un Filistin politikası, Sarkozy ve Hollande dönemlerinde oluşan koşulların devamı niteliğindedir ve Fransa'nın mevcut konumu son 15 yıllık bir sürecin sonunda kristalize olmuştur. İkinci olarak, İsrail-Filistin Sorunu'nda, son dönemde dengeler, Türkiye ve ABD gibi aktörlerin geçmişe kıyasla farklılaşan tutumları ve sahada İsrail'in elde ettiği büyük üstünlük nedeniyle değişmiştir. Şöyle ki, önceden daha tarafsız bir konumda olan Türkiye, son yıllarda giderek daha fazla ölçüde Filistin yanlısı ve İsrail karşıtı bir üslup ve politika benimsemiş ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 7 Ekim katliamına rağmen Hamas'a desteğiyle de bunu teyit etmiştir. ABD'de ise, Donald Trump'ın Başkanlığı döneminde İsrail lehinde alınan şahin pozisyon nedeniyle, yeni bir statüko ortaya çıkmış ve Başkanlık seçimleri öncesinde bu pozisyondan geri adım atmak Yahudi lobisinin gücü nedeniyle Demokrat Joe Biden yönetimi için bile neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Bu ortamda, Fransa, belki de bu konuda arabulucu rolü oynayabilecek tek ülke olmasına karşın, Cumhurbaşkanı Macron, sanıyorum Hamas'ın İslamcı kimliğinin ve terör yöntemlerinin Filistin davasına uluslararası kamuoyunda verdiği zarar ve İsrail'in sahada askeri açıdan çok üstün olmasının da etkisiyle, İsrail yanlısı yeni bir çözüm retoriği ve parametreleri belirlemiştir. Macron'u bu konuda etkileyen kişi ise, Xavier Chatel kadar, yıllardır tüm Fransız Cumhurbaşkanlarının Doğu Akdeniz ve İsrail politikalarına yön verdiği düşünülen Jacques Attali'dir. Attali'nin de sanıldığının aksine Netenyahu ve aşırı sağ İsrail hükümetlerine karşı çıktığı ve hatta Netenyahu'nun hapse girmesini savunduğu bilinmektedir.

Fransa İç Politikasında İsrail-Filistin Sorunu

Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un İsrail, Filistin, Ürdün ve Mısır ziyaretleriyle gündeme gelen ve İsrail'e daha yakın olduğu düşünülen Ortadoğu siyaseti, Fransa iç politikasında da kutuplaşma ortamı yaratmıştır. Öncelikle ülke içerisindeki Müslüman ve Filistin Sorunu konusunda duyarlı kesimlerin bu konuda gösterileri artarken, Paris'te düzenlenen bir gösterinin yasaklanması ülkede çeşitli tepkilere neden olmuştur.

Fransa iç siyasetinde bu konuda Hamas'ın saldırıları nedeniyle genelde İsrail yanlısı bir kamuoyu oluşurken, yalnızca aşırı sol siyasetçi Jean-Luc Mélenchon'un Cumhurbaşkanı Erdoğan'a benzer şekilde Hamas'ın terör örgütü olduğunu reddetmesi bağlamında farklı bir pozisyon aldığı söylenebilir. Fransız Yahudilerinin güvenliği konusunda ise, IFOP'un yaptığı güncel bir ankete göre, Fransız halkı, Edouard Philippe (yüzde 46), Gerald Darmanin (yüzde 42), Marine Le Pen (yüzde 42) ve Emmanuel Macron (yüzde 41) gibi politikacılara güvenmekte, ancak bu konuda Mélenchon'u pek tasvip etmemektedir (yüzde 17). Bu bağlamda, son yıllarda güçsüz duruma düşen Fransız solunun bu konuda da güven vermediği ve iç siyasette sağ ve aşırı sağın güçlendiği söylenebilir. Bu bağlamda, Fransa kamuoyu ve siyaseti, tüm Batı ülkelerine benzer şekilde, İsrail'e daha yakındır. Bu, Avrupa ülkelerinin anti-Semitik geçmişleriyle de yakından ilgilidir. Buna karşın, daha önce de belirtildiği üzere, Fransa'nın bu konudaki resmi pozisyonu halen iki devletli çözüme destek şeklindedir ve sık sık gerçekleşen İslamcılık motifli terör saldırılarına karşın, ülke genelinde Filistin karşıtı bir atmosfer de yoktur. 

Macron'un Orta Asya Ziyareti

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 1-2 Kasım 2023 tarihleri itibariyle Kazakistan ve Özbekistan'a resmi ziyaretlerde bulunmaktadır. Le Monde gazetesi için konuyu değerlendiren deneyimli gazeteci Marie Jégo, Cumhurbaşkanı'nın Orta Asya'da artan Rus, Çin ve Türk etkisine karşın bu ziyareti düzenlediğini vurgulamış ve özellikle 2008 yılında Kazakistan'la oluşturulan stratejik ortaklığa büyük önem verildiğini belirtmiştir. Avrupa Birliği'nin de "Global Gateway" (Küresel Geçit) projesi kapsamında bölgedeki ulaşım projelerine destek verdiğini belirten Jego, özellikle Kazakistan'ın stratejik avantajlarının altını çizmiştir. Fransa'nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesinden biri olarak Orta Asya'ya önem vermesi kuşkusuz gerekli ve doğalken, Paris'in bu bölgede henüz yeni ve zayıf bir oyuncu olduğu da söylenebilir. Zira bölgede rekabet eden iki büyük ülke, bölgedeki geleneksel güç Rusya ile birlikte son yıllarda güçlenen ekonomik dev Çin'dir ve Türk Devletleri Teşkilatı girişimine karşın Türkiye'nin çabaları da henüz bu ülkelerle rekabet edebilecek düzeyde değildir. 

Sonuç

Sonuç olarak, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un yoğun diplomasi trafiği, özellikle Ortadoğu bağlamında uluslararası kamuoyunda dikkat çektiyse de, bu ziyaretlerden henüz somut bir kazanım elde edilememiştir. Fakat Fransa'nın, İsrail'in operasyonları ardından İsrail-Filistin barış sürecinde arabulucu olarak seçilmesi halen mümkündür ve bu durumda Macron adına bir diplomatik başarıdan söz edilebilecektir. Fransa iç siyaseti açısından ise, yoğun Müslüman ve Arap nüfusun varlığına karşın dış politikada son 10-15 yılda ortaya çıkan İsrail yanlısı trend, Hamas'ın saldırısı sonrasında da devam etmektedir ki, bu durum Fransa iç politikasında kutuplaşma ortamına yol açabilir. Ayrıca Macron'un Hamas'a karşı uluslararası koalisyon önerisi de pek gerçekçi olmayıp, bu konuda diplomatik çabaları teşvik etmek daha akla yatkın gözükmektedir. 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder