Sayfalar

7 Kasım 2020 Cumartesi

2020 ABD Başkanlık Seçimleri: Zaferin Adı Biden

 


Giriş

3 Kasım 2020 ABD Başkanlık seçimleri, seçim öncesinde yayınlanan anket çalışmalarının aksine heyecanlı bir yarışa sahne oldu ve seçim sonucunda Demokrat aday ve Barack Obama döneminin (2008-2016) Başkan Yardımcısı olan Joe Biden, 46. ABD Başkanı seçildi. Posta yoluyla oy vermenin özellikle Demokrat seçmenler arasında yaygın olması nedeniyle, seçim sonuçlarının belirginleşmesi ancak 7 Kasım 2020 Cumartesi gününde -seçimden 4 gün sonra- oldu. Oy vermenin (seçime katılım) rekor seviyesindeki yüzde 67’ye ulaştığı -ki bu konuda 1900 Başkanlık seçimlerinden beri en yüksek orana ulaşılmıştır- seçimlerde, Demokrat aday Joe Biden toplam 79.685.086 oyla (yüzde 51,1) en fazla oyla seçilen ABD Başkanı olurken, Cumhuriyetçi aday Donald Trump da toplam 73.701.595 oy (yüzde 47,2) aldı ve en fazla oy alan Cumhuriyetçi aday olarak tarihe geçti. Ancak Donald Trump’ın posta yoluyla gelen oyları beklemeden, sandık oylarının seçim gecesi sayılmasının ardından Başkanlığını ilan etmesi, ülkedeki demokratik seçim sistemi tartışmalarını tetikledi ve sokaklardaki gerginliği daha da arttırdı. Trump, posta yoluyla gelen oyların sayılmasını önlemek için hukuki yolları da denedi; ama bu girişimlerinden bir sonuç elde edemedi. 45. ABD Başkanı, henüz rakibinin seçim zaferini kabul etmiş de değil. Ancak Trump'ın önümüzdeki günlerde yenilgiye razı olması ve Başkanlığı bırakması bekleniyor. Bu yazıda, 2020 ABD Başkanlık seçimlerini analiz edecek ve seçimin sonuçlarının ABD siyaseti ve Türk-Amerikan ilişkilerine etkisini değerlendireceğim.

Bu seçimlerde, yüzde 67 civarında katılımla 1900 yılı Başkanlık seçimlerinden sonra en yüksek katılım oranına erişildi[1]

Trump, beklentilerin üzerinde oy aldı

Seçim öncesinde yapılan ve yayınlanan tüm anketlerde rakibi Joe Biden karşısında hezimete uğrayacağı öngörülen 45. ABD Başkanı ve Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump, beklentilerin üzerinde oy alarak, toplam 232 delegenin desteğine ulaşmayı başardı. Trump, zaten kazanması beklenen Texas (38), Ohio (18), North Carolina (15), Indiana (11), Tennessee (11), Missouri (10), Alabama (9), South Carolina (9), Kentucky (8), Louisiana (8), Oklahoma (7), Arkansas (6), Iowa (6), Kansas (6), Mississipi (6), Utah (6), West Virginia (5), Idaho (4), Nebraska (4 delege Trump’a, 1 delege Biden’a), Alaska (3), Montana (3), North Dakota (3), South Dakota (3), Wyoming (3) gibi eyaletlerin yanında, kazanması anketlerde zor gözüken Florida’da (29) da rakibine üstünlük sağlamayı ve +1 Maine delegesinin oyuyla 232 delege desteğini almayı başardı. Trump, bu başarısını, erkek seçmenden Biden’dan biraz daha fazla destek alması (Biden’ın yüzde 48’ine karşılık yüzde 49), nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan beyaz seçmenlerin yüzde 56’sının desteğini almayı başarması (Biden’ın yüzde 42’si karşısında) ve 65 yaş üstü yaşlı nüfusun oylarında Biden’a karşı yüzde 50-yüzde 48 üstünlük kurmasına borçlu. Ancak Trump’ın toplam oy sayısında Biden’ın yaklaşık 6 milyon oy gerisinde kalması, Demokratların artan demografik gücünü ortaya koyan önemli bir veri.

Sandık çıkış anketlerine oluşturulan önemli veriler[2]

Biden, posta yoluyla gelen oylarla rahat bir zafere ulaştı  

Demokrat aday Joe Biden, anketlerde de beklendiği üzere California (55), New York (29), Illinois (20), Pennsylvania (20), Michigan (16), New Jersey (14), Virginia (13), Washington (12), Massachusetts (11), Maryland (10), Minnesota (10), Wisconsin (10), Colorado (9), Connecticut (7), Oregon (7), New Mexico (5), Hawaii (4), New Hampshire (4), Rhode Island (4), Delaware (3), District of Columbia/Washington DC (3), Maine (3 delege Biden’a, 1 delege Trump’a) ve Vermont (3)  gibi Demokratlara yakın eyaletlerin yanında, anketlerde şansı zor gözüken Georgia (16), Arizona (11) ve Nevada (6) gibi eyaletleri de kazanarak zor da olsa zafere ulaşmayı ve +1 Nebraska delegesinin de oyuyla toplam 306 delegenin desteğini alarak, 47 yıllık siyasi kariyerinin sonlarına yaklaşırken 46. ABD Başkanı seçilmeyi başardı. Biden, özellikle seçim gecesinde Trump’ın gerisinde kalmış ve favori olarak girdiği yarışta Başkanlığa ulaşamayacak gibi gözükürken, posta yoluyla gelen oyların ikinci ve üçüncü günde tam olarak sayılmasıyla birlikte rakibiyle arasındaki farkı açtı ve rahat bir zafere ulaştı. Sandık çıkış anketleri, Joe Biden’ın özellikle Afrikalı Amerikalı seçmenler nezdindeki ezici üstünlüğü (yüzde 12’ye karşı yüzde 87), Hispanik nüfus arasındaki yüksek popülaritesi (yüzde 32’ye karşı yüzde 65), Asyalı Amerikalıların yoğun desteği (yüzde 31’e karşı yüzde 63) ve kadın seçmen desteği (yüzde 43’e karşı yüzde 56) sayesinde zor da olsa yarışı kazanmayı başardığını ortaya koyuyor. Ayrıca Biden’ın 18-29 yaş grubundan yüzde 61 seviyesinde oy alması (Trump’ın yüzde 35’ine karşı) ve üniversite (kolej) mezunu seçmenler nezdinde Trump’a yüzde 43’e karşı yüzde 55 üstünlük kurması, Demokrat adayın zafere koşmayı başarmasındaki kilit unsurlar olarak öne çıkıyor.

2020 ABD Başkanlık seçimleri haritası: Biden/Demokratlar (mavi) vs. Trump/Cumhuriyetçiler (kırmızı)

Seçim sonuçlarının açıklanması sürecinde oldukça sağduyulu, sakin ve iyi bir liderlik örneği sergileyen Joe Biden, Cuma akşamı yaptığı açıklamada yaklaşan zaferini ilan etti ve tüm Amerikalıların Başkanı olarak hareket edeceğini açıkladı. Seçim sonucunda ABD'de bir "mavi duvar" inşa etmeyi başardıklarını belirten Biden, tarihin en çok oyunu alan ABD Başkanı olmayı başarmasının yanında, Arizona ve Georgia gibi eyaletlerde 20 yılın üzerinde uzun bir aranın ardından Demokratları zafere taşıyarak, tarihi bir başarı kazandığının altını çizdi.[4] Cumartesi akşamı 270 delegeyi geçtiğinin kesinleşmesinin ardından Başkan Yardımcısı Kamala Harris ile -ki kendisi ilk kadın, siyahi ve Asyalı Amerikalı Başkan Yardımcısı seçilerek tarihe geçmiştir- birlikte bir kez daha kameralar karşısına geçen Biden, zaferini ilan etti ve birleştirici ve barış yanlısı bir konuşma yaparak, seçim kampanyası döneminde yaşanan kutuplaşmayı gidermeye gayret etti. Dünya liderleri de Biden'ı birer birer aramaya ve tebrik etmeye başladılar.

Cumartesi akşamında Kamala Harris ve Joe Biden'ın yaptıkları zafer konuşması

ABD Kongresi’ndeki durum

ABD Temsilciler Meclisi de her iki yılda bir olduğu gibi bu seçimde tümüyle yenilerken, Temsilciler Meclisi’nde Demokratlar 222, Cumhuriyetçiler ise 205 koltuk kazandılar. Böylelikle Temsilciler Meclisi’nde Demokratların üstünlüğü devam ederken -ki Demokratların oy oranı ve sandalye sayısı beklentilerinden biraz altında kalmıştır-, Kongre’nin daha etkili kanadı olan ve yaklaşık 1/3 oranında yenilenen (35 koltuk) Senato’da ise iki parti arasında 50-48'lik Cumhuriyetçi Parti lehine bir durum ortaya çıktı. Ocak ayında ikinci turu yapılacak olan Georgia seçimlerinden sonra, Senato'da kimin üstünlük sağlayacağı belli olacak. Georgia'daki iki Senato sandalyesini Demokratların alması durumunda, Joe Biden, oldukça güçlü bir Başkan olarak göreve başlayacak. Zira Senato'da 50-50 eşitlik olması durumunda, Başkan Yardımcısı Kamala Harris, eşitliği Demokratlar lehine bozacak oyu kullanma hakkına sahip. Cumhuriyetçilerin Senato'da sayısal üstünlüklerini korumaları durumunda ise, Demokrat Başkan Joe Biden’ın gücü, Cumhuriyetçilerin hâkim olduğu Senato ile dengelenmiş olacak. Bu da, Amerikan demokrasisinin kontrol-denge mekanizmasının (check and balance) devam etmesi açısından olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmeli. 


ABD Kongre'sindeki durum[5]

Seçimden çıkarılacak dersler

Seçimden çıkarılacak en önemli ders, Donald Trump’ın 2016 yılındaki başarısının tesadüfi olmadığının ortaya çıkması ve Trumpizm’in -aşırı sağcı popülizmin ABD şubesi olarak- Amerika’da ciddi bir toplumsal taban üzerine oturduğunun anlaşılması oldu. Nitekim Trump’ın küreselleşme karşıtı, diğer milletler ve ırklara çok da dostane yaklaşmayan, beyaz, Anglo Sakson ve Hıristiyan (Protestan) kimliğine dayalı (WASP) yaklaşımı, anlaşıldığı kadarıyla ABD’de işçi-emekçi sınıfları, yaşlı nüfus ve eğitim seviyesi ve gelir seviyesi daha düşük olan seçmende ciddi karşılık bulmaya devam ediyor. Bu nedenle, Trump’ın yerine Trumpizm’i Afrikalı Amerikalılar, Hispanikler ve kadınlarla daha iyi geçinecek bir Cumhuriyetçi siyasetçinin sürdürmesi ve bu yolla başarı kazanması yakın gelecekte gayet mümkün gözüküyor.

Seçimden çıkarılacak bir diğer önemli ders, Demokratların tüm çabalarına karşın (öyle ki, 44. ABD Başkanı Barack Obama şehir şehir gezerek Biden lehine mitingler yapmıştır), bu seçimde tam anlamıyla bir “mavi dalga” yaratmayı başaramamaları ve Biden’ın beklenildiği kadar kolay olmayan zaferiyle yetinmeleri oldu. Bu da, Demokratların beyaz işçi-emekçi sınıflara Trump kadar ulaşamadıklarını göstermesi açısından önemli bir sinyal olarak değerlendirilmeli. Nitekim ABD’de “Rust Belt” adı verilen ve eskiden sanayi merkezi olmalarına karşın günümüzde sanayisizleşmiş ve işsizlik oranları artmış olan Illinois, Indiana, Michigan, Ohio, Pennsylvania ve Wisconsin gibi eyaletlerde Trump’ın yüksek oy oranlarına ulaşması, bu durumu net olarak ortaya koyuyor. Bu nedenle, Demokratların yeni stratejiler ve yöntemlerle çalışan kesimin daha yoğun desteğini almaları şart. Demokratların en büyük kozu ise, Afrikalı Amerikalılar, Hispanikler ve Asyalı Amerikalılar gibi gruplarda Cumhuriyetçilere büyük üstünlük kurmaları.

Seçimden çıkarılacak bir diğer önemli mesaj, ABD’deki seçim sistemine uygun stratejiler geliştirilmesi gerektiği oldu. Nitekim 2016 Başkanlık seçimlerine benzer şekilde, bu seçimde de Biden toplam oyda rakibine büyük fark (6 milyona yakın) atmasına karşın, Electoral College (Seçmen Heyeti) sistemi gereği, çok daha az bir farkla seçimi kazanabildi. Bu da, Demokratların güçlü oldukları yerler yerine salıncak eyaletlerde (swing states) daha yoğun çalışmaları ve kampanya yapmaları gerektiğini gösteriyor.

Seçime dair bir diğer önemli ders, yeni, genç, heyecan veren ve karizmatik bir aday yerine çok bilindik bir adaya yönelen Demokratların stratejilerin sonuç itibariyle başarılı olduğunu, ancak bu başarının ancak kısmi bir başarı olarak değerlendirilebileceği olarak karşımıza çıkıyor. Zira ABD’nin Covid-19 (koronavirüs) pandemisi nedeniyle yaşadığı sağlık felaketi, ekonomik zorluklar ve dünyada artan Amerikan karşıtlığına rağmen Biden’ın çok da rahat bir zafer kazanamaması, aday seçiminde daha dikkatli davranılması gerektiğini ortaya koyuyor.

Seçime dair en önemli sonuçlardan biri ise, anket şirketleri ve medya kanallarının toplumsal eğilimleri doğru gözlemleyememeleri/ölçememeleri oldu. Nitekim anketler ve haberlerde Joe Biden’ın yüzde 9-10 farkla ve çok rahat bir zafere ulaşacağı öngörülürken, seçim sonucunda Biden ancak yüzde 3,9'luk bir farkla çoğunluğunu sağlayabildi.

Biden’ın ajandası

46. ABD Başkanı Joe Biden, Ocak 2021’de işbaşı yapacak ve benim görüşüme göre öncelikle iç politikada bir restorasyon dönemine yönelecektir. Biden, Trump’ın büyük hasar verdiği Washington DC merkezli Amerikan siyasal sistemini veya popüler tabirle “müesses nizam”ı yeniden işler ve meşru hale getirmek için, iktidarının ilk yılını büyük olasılıkla neredeyse tamamen iç politikaya ayıracaktır. Ayrıca, bu dönemde, Biden, kendisine bir Dışişleri Bakanı (Secretary of State) ve Savunma Bakanı (Secretary of Defense) da  seçecektir. Bu Bakanlar, Başkan Yardımcısı Kamala Harris’le birlikte, Joe Biden’ın başarılı olup olamayacağı konusunda en kritik kişiler olacaktır. O nedenle, Biden’ın Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanı olarak seçeceği kişiler çok önemli tercihler olacaktır. Bir diğer önemli kişi ise, Biden’ın seçeceği Ulusal Güvenlik Danışmanı olacaktır. Biden’ın, bu tercihlerini Barack Obama döneminde görev yapan isimlerden yapabileceği düşünülmektedir. Amerikan basınında bu konuda Susan Rice, Anthony Blinken, Michèle Flournoy, William J. Burns (Bill Burns), Brett McGurk ve Pete Buttigieg gibi kişilerin isimleri geçmektedir.

Bunların dışında, Joe Biden, Başkanlığının ilk döneminde daha çok Covid-19 (koronavirüs) pandemisiyle mücadele (bir aşının geliştirilmesi ve tüm vatandaşlara yapılması) konusuna yoğunlaşacaktır. Biden, ayrıca ekonomi ve eğitim alanlarındaki reformlarla da ilgilenecek ve Trump döneminde büyük bir toplumsal kutuplaşmaya neden olan polis şiddeti, ırkçılık ve ırklararası ilişkilerde yaşanan gerginlikler gibi konuları çözmeye gayret edecektir. Biden’ın dış politikada ise, İran nükleer anlaşması (JCPOA) başta olmak üzere ABD’nin Trump döneminde çekildiği uluslararası anlaşmalara (Paris İklim Sözleşmesi, TTİP ve TPP gibi ekonomik anlaşmalar) ve kurumlara (Dünya Sağlık Örgütü-WHO ve BM İnsan Hakları Konseyi) dönme kararı alması ve bunları hızlı bir şekilde gerçekleştirmesi bekleniyor. Ayrıca Joe Biden'ın demokratik ülkelerin liderlerini bir araya getireceği büyük bir Demokrasi Forumu düzenlemesi de daha önce açıkladığı dış politika hamleleri arasında yer alıyor. Biden dönemine dair bir diğer önemli beklenti de, ABD'nin Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmesi ve NATO'ya daha büyük değer vermesi. Biden’ın Rusya (Ukrayna konusunda) ve Kuzey Kore ile (Japon Denizi'ndeki füze denemeleri konusunda) ilişkiler konusunda daha sert politikalara yönelmesi beklenirken, İran ve Çin’le ilişkileri ise Trump dönemine kıyasla daha yumuşatması öngörülüyor. Ayrıca, Biden, İsrail’e yönelik olarak Başkan Trump’ın başlattığı Körfez ülkelerine yönelik diplomatik açılımı muhtemelen destekleyecek -ki Suudi Arabistan'ın İsrail'le diplomatik ilişkiler tesis etmesi yeni dönemde gündemde olacaktır-, ancak Filistin Sorunu konusunda uluslararası hukuka dayalı daha dengeli bir siyasal pozisyon alacaktır. Biden'ın iklim değişikliği konusunda harekete geçeceği de yorumcular tarafından sıklıkla dile getirilen bir husustur. Son olarak, Biden'ın uluslararası anlaşmalar ve önemli atamalarda Senato desteğine ihtiyaç duyacağını da hatırlatmakta fayda var.

Seçimin Türk-Amerikan ilişkilerine etkisi

46. ABD Başkanı Joe Biden, Türkiye’ye yönelik olarak bazı konularda (sözde Ermeni soykırımı, Kıbrıs Sorunu, Kürtlerin durumu vs.) oldukça muhalif tutumuyla bilinen bir siyasetçidir. Buna karşın, çok tecrübeli bir siyasetçi olan Biden, Soğuk Savaş döneminde Türk-Amerikan ilişkilerinin oldukça iyi olduğu bir dönemde siyasi sosyalleşmesini geçirmesi, Rusya’ya karşı Türkiye desteğini almanın önemini Soğuk Savaş döneminin yıllarının da etkisiyle gayet iyi bilmesi ve daima ölçülü ve rasyonel (akılcı) hareket etmeyi tercih eden makul bir politikacı olması sebebiyle, Türk-Amerikan ilişkilerini sanılanın aksine bozmaktan daha çok düzeltme potansiyeli yüksek olan bir siyasetçidir. Burada Biden ve Demokrat yönetim açısından kritik unsur, Biden ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında -geçmişteki anlaşmazlıklar unutularak- olumlu bir iklimin/havanın yaratılması ve Türkiye’de hükümetin demokratikleşme reformlarına yeniden başlayarak, demokrasiyi çok önceleyen bir siyasetçi olan Biden’a doğru yolda giden bir ülke olduğu mesajını vermesidir. Yine Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecinin canlandırılması ve NATO üyesi olan Türkiye ile Yunanistan ve Türkiye ile Fransa arasındaki gerginliklerin azaltılması, Biden döneminin önemli hedeflerinden olacaktır.

Yeni ABD Başkanı olan Joe Biden, ayrıca, Türkiye’nin Suriye, Libya ve Irak gibi bölgelerdeki askeri operasyonlarını ABD ve NATO ile daha koordineli ve uyumlu olarak devam ettirmesini ve ortak bir stratejik perspektif doğrultusunda hareket edilmesini Ankara’dan isteyecektir. Biden yönetimi ile Türkiye’nin S-400, F-35, Fethullah Gülen’in durumu ve Suriye ve Irak’taki Kürtlerin durumu gibi konularda bazı anlaşmazlıklar yaşamaları muhtemeldir. Zira bu sorunlar Donald Trump döneminde de halledilememiştir. Ancak bunlar, bana göre, karşılıklı müzakere ve uzlaşma yöntemiyle bir şekilde aşılabilecektir. Önemli olan, karşılıklı diyalog ve uzlaşı arayışını sürdürmek ve Türkiye’deki demokratik rejimi, insan haklarını ve özgürlükleri derinleştirmektir. Özellikle S-400’ler konusunda iki ülke arasında bir anlaşma olması durumunda (ki Türkiye’nin Rus yapımı bu sistemleri aldığı fiyata üçüncü bir ülkeye satması durumunda sorun otomatik olarak çözülecektir ve Rusya da bu konuda sorun çıkaracak gibi gözükmemektedir), bu konu, F-35’lerin ve belki de Patriot hava savunma sisteminin Türkiye’ye verilmesini ve Türk-Amerikan ilişkilerinin bir anda yeniden bahar havası yakalamasına neden olabilir. Ancak Fethullah Gülen ve Suriye’de Kürtlerin durumu konusunda uzlaşma sağlanması o kadar da kolay değildir. Kıbrıs Sorunu ve Doğu Akdeniz konusunda da, Biden’ın Türk tarafının hassasiyetlerini gözetmemesi durumunda, ikili ilişkilerde yeni krizler yaşanması riski her zaman için vardır. Bu konularda Ankara’nın ilerleme kaydedebilmesi için kritik husus ise, Türkiye içerisinde demokrasinin güçlendiği algısının yaratılmasıdır. Zira Ortadoğu’da zaman zaman anti-demokratik hareketlere (örneğin Sisi’nin 2013’te yaptığı Mısır darbesi) destek vermelerine karşın, ABD’deki Demokrat yönetimler, demokratik rejimleri çok önemsemekte ve demokrasilere karşı siyasal tartışmalarda çok daha yumuşak pozisyon almaktadırlar.

Sonuç

Sonuç olarak, 2020 ABD Başkanlık seçimleri, kıyasıya geçen ve sonuçları hemen belirlenemeyen bir seçim olarak tarihe geçmiştir. Seçim, beklendiği kadar olumsuz toplumsal sonuçlara neden olmamış; bu da Joe Biden’ın hem toplam oyda, hem de delege sayısında rakibine açık üstünlük sağlaması sayesinde gerçekleşmiştir. Ancak ABD’deki toplumsal kutuplaşma halen üst seviyelerde olup, Amerikan halkının aşırı sağ popülizme bu kadar yatkın olması, dünya demokrasileri adına ciddi bir risk olmaya devam etmektedir. Seçim sonucu, Türk-Amerikan ilişkilerine de orta vadede fayda sağlayacaktır. Ancak kısa vadede, kuşkusuz, iki ülke arasındaki krizler devam edecektir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder