Sayfalar

5 Şubat 2018 Pazartesi

Dominique David'den 'Vivre avec la Russie'


Université de Paris I öğretim üyesi ve IFRI (Institut Français des Relations Internationales-Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü)[1] uzmanı olan Fransız akademisyen Dominique David[2], 2017 yılında Politique étrangère dergisinde “Vivre avec la Russie” (Rusya ile Yaşamak) adlı bir makale yayınlamıştır.[3] Bu yazıda, David’in bu makalesi özetlenecektir.

Dominique David

Dominique David, makalesine son dönemde Rusya’nın uluslararası siyaset sahnesine yeniden döndüğünü hatırlatarak başlamakta ve Rusya’nın önemli ve güçlü bir aktör olarak diplomaside stratejik bir sorun olarak karşılarına çıktığını belirtmektedir. Yazara göre, Rusya, Soğuk Savaş’ın mağlubu olarak 1990’larda Batı’nın demokratik genişleme anlayışının ilk kurbanı (!) olmuştur. Bu yıllarda ekonomik açıdan daralma yaşayan Moskova, kültürel, ekonomik ve diplomatik açıdan küçük düşürücü tavırlara da maruz bırakılmıştır. Bu dönemde kendisini uluslararası toplum olarak gören Batı, avantajını kullanarak Rusya’yı istediği biçimde dönüştürmeye çalışmıştır. Bu durum, David’e göre anlaşılabilir olmasına karşın, Batı’nın manevralarına yönelik olarak gelişecek tepkileri de hesaplaması gerekirdi. Zira Balkanlar’daki hareketlilik, NATO’nun askeri genişlemesi, Sırbistan’a karşı yürütülen savaş, Washington’ın anti-balistik füze anlaşmasını ihlal etmesi, Körfez Savaşı, Kaddafi’nin devrilmesi, Avrupa’da füze kalkanı sisteminin konuşlandırılması ve hatta Avrupa Birliği’nin Doğu’ya yönelik açılımları, Moskova’yı Batılıların kendisini hiçe saydığı yönünde bir görüşe yönlendirmiş ve 2000’lerde Vladimir Putin’in Rusya’da hâkim olacak siyasi çizgisine uygun bir ortam oluşturmuştur. Buna karşın, Putin, 2000’lerin başında Batı ile ilişkilerini aslında iyi seviyede tutmayı başarmıştır. 11 Eylül faciası sonrasında ABD’ye verdiği destek, AB’ye yönelik yaptığı açılımlar ve Dmitri Medvedev döneminde BM Güvenlik Konseyi’nde Libya konusunda gösterilen tavır buna örnek olarak gösterilebilir. Dominique David, bu noktada Batı ile ilişkilerin bozulmasında “Rus paranoyaklığı”nın da etkili olduğunu düşünmesine karşın, paranoyakların bile düşmanlarını tanıyabildiklerini yazmıştır. Soğuk Savaş sonrasında devletlerin stratejik çıkarlarına dayalı bir uluslararası düzenden, uluslararası toplumun demokrasi ve insan hakları gibi ortak değerlerine dayalı yeni bir düzene geçilmeye çalışıldığını kaydeden David, Cemiyet-i Akvam’ın (Milletler Cemiyeti) çöküşüne benzer şekilde, bu yeni Birleşmiş Milletler düzeninin de bizzat Batılı kurucu aktörleri tarafından (başta ABD ve İngiltere) hiçe sayılan kuralları (Irak, Libya örnekleri) nedeniyle zora girdiğini hatırlatmaktadır. Böyle bir ortamda, dünyanın tek kutupluluk yerine çok kutupluluk ekseninde evrildiğini yazan Fransız uzman, Rusya’nın işte bu zeminde yeniden toparlanıp yükselebildiğini söylemiştir. Bu yeni dönemin parametrelerinin; ABD’nin 20 yıldır tek kutupluluğa yakın bir görünüm arz eden gücünün azalması, AB’nin ciddi bir uluslararası aktör olarak güvenilirliğini kaybetmesi ve Çin ve Hindistan gibi yeni büyük ekonomik güçlerin ortaya çıkması olduğunu yazan Fransız akademisyen, Moskova’nın işte bu gelişmeler sayesinde toparlanabildiğini iddia etmiştir. Rusya’nın zamanın ruhuna uygun şekilde Batılıları adeta kör eden demokratik liberal değerlerden ziyade güce dayalı bir düzeni savunduğuna dikkat çeken yazar, dünyada son dönemde atılım yapan birçok ülkenin de bu şekilde dış politik algılamalara sahip olduğunu belirtmiştir. Rusya’nın milyonlarca Müslüman’a ev sahipliği yapması ve radikal İslamcı akımların hedefi olması nedeniyle İslamcılık karşıtı eğilimin lider ülkesi olduğuna vurgu yapan David, Moskova’nın yeni dönemde Batı’nın modern sosyal değerlerine karşıt muhafazakâr, devletçi ve gelenekçi bir ideoloji geliştirdiğini iddia etmiştir. Otoriteye saygı, güç ve kendisini korumak için dışa kapalılık değerleri üzerine kurulu bu yeni ideolojinin, Rusya’nın Batılı ülkeler arasındaki çıkar farklılıklarına oynamak ve Batı’nın kendisine karşı birleşmesini önlemek için en önemli silahı olduğunu belirten yazar, buna karşın Rusya’nın güçsüzlüklerine de dikkat çekmiştir.

Rusya’nın en güçlü taraflarının; -her zaman söylenegeldiği şekilde- uçsuz bucaksız toprakları, zengin enerji kaynakları, imparatorluk mirası ve kültürü, yakın komşularının kendisine kıyasla çok daha güçsüz olmaları ve Avrupa ile Asya arasında dengeyi sağlayabilecek çok stratejik bir konumda olması olduğunu yazan Dominique David, daha sonra Rusya’nın güçsüzlüklerine geçmektedir. Rusların en önemli sorununun ekonomik az gelişmişlik olduğunu düşünen yazar, Batılı ülkelere kıyasla Rus halkının ortalama gayrisafi milli hasılasının çok düşük seviyede olduğunu yazmıştır. Batı’nın ekonomik yaptırımları ve uluslararası yatırımcıların Rusya’ya güven duymaması nedeniyle bu ülkeye yapılan ekonomik yatırımların da çok sınırlı kaldığına dikkat çeken David, Rus siyasi liderliğinin ekonomik kalkınmadan ziyade kendi halkının desteğini sağlamaya yönelik popülist hamleler yaptığını belirtmekte ve bunun bir siyasi intihar olabileceğini iddia etmektedir. Rusya’nın geri dönüşünün büyük ölçüde askeri zaferlerin sonucu olduğunu yazan Fransız uzman, 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı, Ukrayna’da 2013 yılından beri yürütülen melez savaş (hibrit savaş) taktikleri ve Suriye’de gösterilen başarı sayesinde Rusya’nın yeniden güçlendiğine dikkat çekmektedir. Rus Ordusu’nun askeri modernizasyon ve nükleer kapasite anlamında şimdilerde Boris Yeltsin döneminin umutsuzluğundan çok farklı bir konumda olduğunu yazan David, buna karşın, ABD’nin onda biri kadar bir askeri bütçeyle Rusya’nın bir süpergüç olmasının çok zor olduğuna vurgu yapmaktadır. Sovyet dönemiyle kıyaslanınca, Rusya’nın askeri hamlelerinin şimdilerde çok sınırlı kaldığına dikkat çeken Fransız akademisyen, Gürcistan ve Suriye’de yapılan hamlelerin daha çok defansif nitelikte olduğunu belirtmektedir. Rusya’nın son dönemde sınırlı müdahalelerle, ama bunu teatral bir biçimde dünya kamuoyuna sunarak başarı kazandığını iddia eden Fransız uzman, Putin’in savunduğu “Yeni Rusya” (Novorossyia) düşüncesinin yeni bir bölgesel hegemonya projesi olduğunu iddia etmekte ve Rusya’nın “yakın çevre”sindeki komşu devletlere askeri hamleleriyle gözdağı verdiğini savunmaktadır. Bu bağlamda, Rusya’nın bir diğer güncel sorununun askeri, siyasi ve ekonomik anlamda dünya sorunlarına çözüm geliştirebilecek kapasiteye sahip olmamak olduğunu yazan Dominique David, Rusya’nın Sovyetler Birliği dönemindeki gibi bir lider ve model ülke olamadığını da söylemiştir. Rusya’nın son dönemde yumuşak güç anlamında yaptığı atağa karşın, Batılı ülkelerle kıyaslanınca bu açıdan çok geride kaldığını da belirten David, bu bağlamda total bilançonun daha dengeli olduğunu ve Rusya’nın Batılı ülkelere son dönemde özellikle siber saldırılarla ve askeri tehditlerle korku saçan ülke imajının, reel politikadaki karşılığının daha önemsiz olduğunu ima etmektedir.

Daha sonraki bölümde Rusya’nın gücünün sınırlı, düzensiz, sert ve zorunlu olduğunu yazan Dominique David, Rusya’nın Avrupa ülkeleriyle kıyaslanınca hala çok güçlü olduğunu, Arktik ve Orta Asya bölgelerinde Rusya’nın belirleyici ülke konumunu koruduğunu, Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerde Moskova’nın hala destabilizasyon gücüne haiz olduğunu ve Rus-Çin ittifakının bir hayal ürünü olmasına karşın, Rusya’nın Asya coğrafyasında Amerikan pivotu ve Çin atağına karşın dengeleyici gücünü koruduğunu belirtmektedir. Rusya’nın Orta Doğu’daki varlığının da sınırlı ama tarihsel sürecin bir ürünü olduğunu yazan David, bu nedenle Moskova’nın yeni bir Sovyet İmparatorluğu olmasa da, halen çok etkili bir uluslararası güç olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda, Rus gücünü reddetmek ve bu ülkeyi marjinalize etmenin riskli olabileceğini ima eden yazar, barışçıl bir stratejinin sisteme radikal şekilde muhalefet edenler dışında herkesi sisteme entegre etmek şeklinde olması gerektiğini de yazmaktadır. Bu açıdan Rusya’nın masaya oturmak isteyen sistemdışı bir aktör olmadığını da yazan Fransız uzman, 4 cephede bu yeni uzlaşmanın müzakere edilebileceğini belirtmektedir. Bu açıdan ilk cepheyi Ukrayna olarak işaret eden Fransız uzman, Rusya’nın Ukrayna’nın Batı (Avrupa) ile Rusya arasında bir köprü olarak yeniden inşa edilmesine katkı sunması gerektiğini söylemektedir. Bu sayede Rusya’nın ekonomik yaptırımlardan kurtulabileceğini ve krizden çıkabileceğini yazan David, Levant (Doğu Akdeniz) bölgesini ikinci önemli cephe olarak öne çıkarmaktadır. Batılı ülkelerin desteği olmadan bu bölgenin stabilize olmasının zorluğuna dikkat çeken Fransız uzman, Rusya’nın bu bölgede İran ve Türkiye ile müttefik statüsünde olduğunu iddia etmektedir. Üçüncü önemli cephenin Avrupa güvenliği olduğunu yazan Dominique David, NATO’nun genişlemesi, Avrupa ülkelerinin istikrarıyla birlikte seçim ve enerji güvenlikleri gibi konularda Moskova’nın etkisine dikkat çekmiştir. Rusya’nın küresel bir süpergüç olmasa da halen küresel bir güç olduğuna ve bölgesel gücün ötesindeki etkilerine dikkat çeken Fransız akademisyen, enerji politikaları ve nükleer silahlar gibi küresel politika konularında Moskova ile yürütülecek diplomasiyi de 4. cephe olarak yazmaktadır.

Makalesinin son bölümünde, Rusya’nın dış politikada Fransa ve Batılı ülkeler için son dönemde yine can sıkıcı bir ülke haline geldiğini yazan Dominique David, bundan sonra Realizm’e dayalı yeni bir anlayışla Moskova’ya yaklaşılması gerektiğini ve Rusya’nın Batı’nın uluslararası forumlarına ve sermayesine halen daha ihtiyaç duyduğunu iddia etmektedir. Fransa’nın bu manevrayı yürütmek için ideal bir ülke olmadığını da iddia eden David, Paris’in bu sürece eşlik edebileceğini ama liderlik edemeyeceğini yazmaktadır. Dominique David’in makalesinin Rusya ile son yıllarda çok gerilen Fransa ve AB ilişkilerine dair yakın gelecekte yaşanabilecek değişikliklere dikkat çeken yeni bir vizyon ortaya koyduğunu, ancak henüz bu yönde somut politik adımlar atılmadığını belirtmek gerekir. Zira gerek Emmanuel Macron, gerekse Donald Trump gibi Batılı önemli liderlerin dış politika vizyonunda, Rusya’ya yönelik bir yakınlaşma sezinlenmemektedir. Buna karşın, Rusya’yı temel düşman haline getiren yaklaşımın da son dönemde azaldığı gözle görülür bir gerçektir. Bu nedenle, Batı-Rusya ilişkilerine dair gelişmeler konusunda ihtiyatlı ve iyi bir gözlemci olmak gerekir.


Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ




[1] Web sitesi için; http://www.ifri.org.
[2] Bakınız; http://www.ifri.org/en/a-propos/equipe/dominique-david.
[3] Buradan okunabilir; https://www.cairn.info/revue-politique-etrangere-2017-1-p-61.htm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder