Sayfalar

18 Kasım 2017 Cumartesi

Necdet Pamir'den 'Enerjinin İktidarı'


21. yüzyılda dünya siyasetine yön verecek ana unsurlardan birisi de enerji politikaları olacaktır. Enerji politikaları, hem ulus-devletler temelinde karar alıcıları bazı stratejik tercihler yapmaya zorlayacak, hem de bütçeleri devasa boyutlara ulaşan küresel enerji şirketlerinin varlığı nedeniyle dünya siyasetinde etkisini hissettirecektir. Türkiye ise, jeopolitik konumu nedeniyle dünya enerji siyaseti açısından en önemli bölgelerden birisi olmaya devam edecektir. Enerji fakiri bir ülke olan Türkiye, buna karşın jeopolitik avantajı nedeniyle kuzey ve doğusundaki enerji zengini ülkelerle batısındaki enerji açığı olan ülkeler arasında bir köprü vazifesi görmeye devam edecek ve bu sayede enerji piyasasına katkıda bulunacaktır. Bu nedenle, Türkiye’de son yıllarda enerji politikaları konusunda bilimsel çalışmalar yapılmaya başlanmış, hatta Ankara’da İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi’nde "Enerji Ekonomisi ve Enerji Güvenliği Politikaları" adıyla bir yüksek lisans programı açılmıştır.[1] Bu program kapsamında ders veren Necdet Pamir (1954-) ise[2], Türkiye’de enerji politikaları ve enerji güvenliği konusunda ciddi çalışmalar yapan bir bürokrat, akademisyen ve siyasetçidir. Geçmişte TMMOB Genel Başkanlığı ve Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi Yönetim Kurulu üyeliği de yapmış olan Pamir, şimdilerde Cumhuriyet Halk Partisi’nde Enerji Komisyonu Başkanı olarak görev yapmaktadır. Pamir, ayrıca bu sektöre dair birikimlerini ve düşüncelerini ilk baskısı 2015 yılında yapılan ve şimdiye kadar birçok baskı yapan Enerjinin İktidarı – Enerji Kaynaklarını Elinde Tutan, Dünyayı Elinde Tutar! adlı kitapta toplamıştır.[3] Bu yazıda, bu kitapta Türkiye ile alakalı görüş ve önerilerin yer aldığı “Sonsöz” bölümü özetlenecektir.

Necdet Pamir

8 bölüm ve “Sonsöz” bölümünden oluşan ve Hayykitap Yayınevi tarafından yayımlanan kitap, toplam 631 sayfalık önemli bir kaynak vazifesi görmektedir. Kitabın birinci bölümü “Giriş/Ezber Bozumu” başlıklıdır ve yazarın enerji piyasasına dair bazı ilginç anekdotları aktardığı bir giriş bölümüdür. “Enerji Nedir ve Neden Önemlidir?” başlıklı ikinci bölüm, Pamir’in enerjinin neden küresel piyasalar ve devletler açısından bu kadar önemli hale geldiğini anlattığı ve enerjiye bağımlı olarak gelişen sektörleri incelediği bir nevi ikinci giriş bölümüdür. “Enerji Güvenliği” başlıklı üçüncü bölüm, yazarın enerji güvenliği konusunu açıkladığı, “Enerji Kaynakları” başlıklı dördüncü bölüm ise, yazarın dünya enerji kaynakları hakkında önemli bilgiler verdiği bölümlerdir. “Dünyadaki Enerji Kaynaklarının Kullanımında Tarihsel Süreç Nasıl Gelişti?” başlıklı beşinci bölümde, Pamir, güneş, ateş, kömür, petrol, doğalgaz, nükleer enerji ve yeni ortaya çıkan kayagazı (shale gas) gibi enerji türlerini ve bunların küresel piyasalarda nasıl ve ne ölçülerde kullanıldığını açıklamaktadır. “Enerji Senaryolarına Dair” adlı altıncı bölümde, Necdet Pamir, dünya enerji piyasasındaki güncel gelişmeleri özetlemekte ve geleceğe dair bazı ipuçları vermektedir. “Enerji Arenası’nın Başlıca Aktörleri ile Bu Aktörlerin Enerji Politika ve Stratejileri: Değinmeler” başlıklı yedinci bölümde, yazar, enerji piyasasındaki önemli ülkelerin (ABD, Rusya Federasyonu) ve Avrupa Birliği gibi ulusüstü bir yapının enerji stratejilerini ve son yıllarda gündeme gelen önemli enerji projelerini incelemektedir. “Türkiye’nin Enerjide Genel Durumu ve Enerji Politikası” başlıklı ve kitabın en kapsamlı bölümü olan sekizinci ve son bölümde, Türkiye’nin enerji politikaları değerlendirilmektedir. Yazar, “Sonsöz” bölümünde ise, Türkiye’nin enerji politikalarına dair bazı somut önerilerde bulunmaktadır.

Enerjinin İktidarı

Necdet Pamir'e göre, enerji, yalnızca ekonomideki farklı sektörlerin (tarım, sanayi, ulaştırma, ticaret, kamu yönetimi vs.) gelişimi için gerekli olan bir unsur değil, aynı zamanda vatandaşların yaşam kalitesine de etki eden (sağlık, temiz su, ısınma) bir faktör olduğu için, bu konuda çok boyutlu ve bütünleşik (entegre) bir politika geliştirilmelidir. Bu nedenle, enerji politikaları oluşturulurken bu iki boyut -yani sektörlerin ve vatandaşların çıkarı- düşünülmeli ve bu doğrultuda bütüncül planlar hazırlanmalıdır. Yazara göre, son yıllarda Türkiye’de hor görülmeye başlanan “planlama” kavramı, en çok da enerji politikasında gözetilmesi gereken bir husustur. Bu doğrultuda, ülke, bölge ve il ölçeğindeki enerji kaynakları belirlenmeli ve enerjide dışa bağımlılığı arttıran doğalgaz ve petrol yerine, yerli ve yenilenebilir kaynakların azami biçimde değerlendirilmesine dayalı yeni bir politika oluşturulmalıdır. Elektrik üretiminde fosil yakıtların payını arttıran mevcut politikalardan acilen vazgeçilmeli ve stratejik öncelikler yenilenebilir kaynaklara dayalı projelere verilmelidir. Temel amaç; sürdürülebilir ve toplum yararı ve ulusal çıkarlara uygun bir enerji politikası olmalıdır.

Bu doğrultuda yapılacak ilk iş ise, Türkiye’nin enerji kaynakları, insan kaynakları ve mali kaynaklarının belirlenmesidir. Necdet Pamir’e göre, Türkiye kağıt üzerinde enerji fakiri bir ülke olarak durmasına karşın, aslında bu durum böyle devam etmek zorunda değildir. Zira Türkiye, doğru bir planlama ve yerinde politikalarla örneğin elektrik üretiminde çok daha yüksek seviyelere çıkabilecek bir ülkedir. Yazar, bu noktada Türkiye’deki karar alıcıların stratejik tercihlerini yerli ve yenilenebilir kaynaklardan ziyade yabancı ve yenilenebilir olmayan kaynaklardan yana yaptıklarını ima etmektedir.

Bir diğer önemli konu, enerji politikalarında çeşitliliğin sağlanmasıdır. Enerji güvenliği bağlamında tek bir ülkeye bağımlı olmak (Türkiye ve dünyadaki birçok ülke özelinde bağımlı olunan ülke Rusya’dır), bir ülkenin dış politikası ve güvenlik politikasında ciddi zaafiyetlere sebebiyet verebilecek olan çok riskli bir eğilimdir. Bu nedenle, Türkiye, yenilenebilir ve milli kaynakları azami ölçüde kullanmanın yanı sıra, dışarıdan ithal ettiği enerjiyi de çeşitlendirmek (ülke ve enerji çeşidi bağlamında) zorundadır. Oysa Türkiye, Rusya ve İran gibi demokratik rejimleri olmayan ülkelerle son yıllarda enerji politikası bağlamında çok yoğun bir bağımlılık ilişkisi içerisine girmiştir. Ancak Türkiye, askeri ve güvenlik politikaları açısından bu ülkelerden ziyade ABD ve Avrupa ülkelerine yakındır ve bir NATO üyesidir. Dolayısıyla, Türkiye’nin enerji çeşitliliğini sağlaması ve enerji ve güvenlik politikalarını birbirlerine uyumlu hale getirmesi, artık acil bir öncelik haline gelmiştir.

Bunlarla alakalı bir diğer önemli konu ise, enerji talep tahminlerinin doğru şekilde yapılmasıdır. Bu noktada ise, devreye mutlaka “bilim” girmelidir. Gerçekçi ve bilimsel temelde yapılacak olan tahminler, Türkiye’nin enerji politikasında doğru bir rota çizmesine yardımcı olacaktır. Bu bağlamda, nüfus artışı, ekonomik büyüme, sanayileşme, kırdan kente göç, yakıt fiyatlarının olası seyri ve küresel enerji politikaları gibi unsurlar da hesaplamalarda göz önünde bulundurulmalıdır.

Enerji politikalarıyla alakalı bir diğer önemli gereksinim ise depolamadır. Talep tahminleri ve arz durumu dikkate alınarak, Türkiye’de yeni dönemde mutlaka yeterli depo kapasitesi oluşturulmalıdır. Depolamanın yanında altı çizilmesi gereken en önemli husus ise kuşkusuz finansmandır. Depolama ve finansman dışında, piyasayla uyumlu işleyen bir hukuk sistemi de Türkiye açısından çok gereklidir. Kuralların önceden tanımlanmış ve piyasa düzenine uygun olması ve devletin piyasa akışına hukukdışı müdahalelerde bulunmaması, kuşkusuz Türkiye’nin enerji politikalarını daha geçerli ve başarılı yapacaktır. Hukukun üstünlüğünün sağlanması ve piyasaya doğru mesajlar verilmesi, Türkiye’de enerji başta olmak üzere tüm piyasaların daha hızlı gelişmesini sağlayacaktır.

Bir diğer önemli husus ise çevre güvenliğidir. Özellikle nükleer santral gibi projeler bağlamında, çevre güvenliği konusu ciddiye alınmalı ve yer ve teknoloji seçiminde hata yapılmamalıdır. Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporları dikkate alınmalı ve halkın karşı çıktığı projeler gerçekleştirilmemelidir. Ayrıca çevre güvenliği konusunu Türkiye’deki hükümetlerin bir engelleme aracı olarak görmekten kurtulması ve bunun gelecek nesiller adına bir zorunluluk olduğunun bilincine varması gerekmektedir.

Enerji piyasasında tekelleşme de Necdet Pamir’in dikkat çektiği bir diğer önemli sorundur. Serbest piyasa mantığında teoride sermayenin tabana yayılacağı iddia edilmesine karşın, Türkiye’de uygulanan özelleştirme politikaları sonucunda ilginç bir şekilde enerji piyasasında sermaye tabana yayılmamış, tersine hem istihdam oranları düşmüş, hem tekeller ortaya çıkmış, hem de enerji fiyatları hızla artmıştır. Dolayısıyla, Türkiye’de uygulanan politikaların piyasa ekonomisine uygun olmadığı, devletin stratejik tercihlerle piyasayı kontrol ettiği ve bunun Türk halkının lehine olmadığı görülmektedir. Sonuçta, bu durumun acilen değiştirilmesi gerekmektedir.

Bunların dışında, dış politika da enerji politikaları açısından çok önemlidir. Türkiye, dış politikada başka ülkelerde rejim değişikliğini hedefleyen maceracı politikalardan artık uzak durmalıdır. Elbette, Türkiye, halklarla tankların karşı karşıya kaldığı durumlarda söylemsel olarak demokrasi vurgusunu sürdürmelidir; ancak ulusal çıkarlarına zarar verecek ve dış politikada Türkiye’yi yalnız ve zor durumlara düşürecek politikalara da sürüklenmemek gerekir. Türkiye’nin, mutlaka komşusu olan ülkelerde istikrar sağlayıcı politikalara yönelmesi gerekir; bunun nasıl olacağı ise Dış İşleri Bakanlığı ve güvenlik bürokrasisince belirlenmelidir.

Sektörle alakalı bir diğer önemli öneri ise, EPDK’nın gerçek anlamda özerk bir yapıya kavuşturulmasıdır. Bu bağlamda, EPDK bünyesinde siyasal aidiyet ve yakınlıkların rol oynamadığı ve tamamen teknik ölçütlere dayalı bir lisans verme süreci oluşturulmalı ve kurum üzerindeki siyasal baskılar ortadan kaldırılmalıdır. Bu doğrultuda, Türkiye'de bir Ulusal Enerji Platformu’nun oluşturulması ve Ulusal Enerji Strateji Merkezi’nin kurulması da Necdet Pamir’in kitabında yer verdiği dikkat çekici önerileri arasındadır. Pamir, TPAO girişimleriyle yeni ve iddialı bir petrol arama hamlesi başlatılmasını da önerileri arasında saymaktadır. Ancak daha çok üzerinde durduğu konu, yenilenebilir (güneş, su, rüzgar) enerji kaynaklarının Türkiye’de geliştirilmesidir. Türkiye, bu konuda çok avantajlı bir ülke olmasına karşın, stratejik tercihlerde yenilenebilir kaynaklar en son sırada gelmektedir. Bu ise, Türkiye’yi dışa bağımlı kılan bir unsur haline gelmeye başlamıştır. Böyle devam edilmesi halinde, Türkiye, birkaç on yıl sonrasında tamamen Rusya ve İran gibi ülkelerin yörüngesine giren ve Batı demokrasilerinden uzaklaşan bir görüntü arz etmeye başlayabilir.


Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[1] Bakınız; http://w3.bilkent.edu.tr/www/eeps/.
[2] Hakkında detaylı bilgiler için; http://www.kimkimdir.gen.tr/kimkimdir.php?id=3651.
[3] Kitabı almak için; http://www.dr.com.tr/Kitap/Enerjinin-Iktidari/Necdet-Pamir/Arastirma-Tarih/Politika-Arastirma/Dunya-Politika-/urunno=0000000677931.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder