Sayfalar

3 Şubat 2017 Cuma

Suudi Arabistan Dış İşleri Bakanı Adil El-Cubeyr’in Chatham House Konuşması


29 Nisan 2015 tarihinden bu yana Suudi Arabistan Dış İşleri Bakanı olarak görev yapan 1962 doğumlu Suudi diplomat Adil El-Cubeyr (Adel al-Jubeir)[1], daha önce 2007-2015 döneminde ülkesinin ABD Büyükelçisi olarak görev yapmış deneyimli ve etkili bir diplomattır. El-Cubeyr, Suud ailesinden olmadığı halde bu makama yeteneği ve bilgisiyle gelmiş bir siyasetçidir ve Orta Doğu ve dünya siyasetine oldukça hâkimdir. Cubeyr, 2016 yılı Eylül ayında İngiltere’nin ünlü Chatham House (Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü)[2] adlı düşünce kuruluşunda Suudi Arabistan dış politikası konulu önemli bir konuşma gerçekleştirmiştir. Bu yazıda, bu konuşmada söylenenler özetlenmeye çalışılacaktır.

Yazıya kaynaklık eden konuşma

Suudi Arabistan Dış İşleri Bakanı Adil El-Cubeyr, konuşmasına, uluslararası yorumcuların Suudi Arabistan’ı genelde yeni kurulmuş bir monarşi olarak algıladıklarını, ancak ilk Suudi Emirliğinin 1744 yılında kurulduğunu hatırlatarak başlamaktadır.  Bu devlet 1818 yılında Osmanlı-Mısır işbirliğiyle yıkılırken, 1824 yılında yeniden kurulmuş ama bir kez daha yıkılmıştır. Günümüzdeki Suudi Arabistan Krallığı ise, 1932 yılında kurulmuş ve o günden beri Kutsal Topraklar’da ve Arap yarımadasında geniş bir coğrafyada hüküm sürmektedir. Cubeyr’e göre; Suudi Arabistan, 1744’den beri aynı prensipler ve ailenin kontrolünde iki defa yeniden kurulmayı başarmış istisnai bir monarşidir ve bu durum, rejimin büyük halk desteğine ve meşruiyete sahip olduğunu göstermektedir. Suudi Arabistan’ı bütünleşmiş, pragmatik ve dengeli bir devlet olarak nitelendirilen El-Cubeyr, ülkesinin sınırları dışında herhangi bir ihtirası olmadığını ve barışçıl bir dış politika takip ettiğini iddia etmektedir. Ülkesinde ortalama yaşam süresi beklentisinin bir nesilden diğerine inanılmaz oranda yükseldiğini hatırlatan El-Cubeyr, benzer şekilde okuma-yazma oranlarının bir nesil içerisinde büyük artış yaşadığına dikkat çekmiştir. Ülkesinde önceden kadınlara eğitim hakkı verilmezken, şimdilerde kolejlerin yüzde 55’ini kız öğrencilerin oluşturduğunu da söyleyen El-Cubeyr, bunların büyük değişimler olduğunu söylemekte ve ülkesinin modernleşmesini bir başarı hikâyesi olarak sunmaktadır. Buna karşın, daha gidilecek çok yolları olduğunu samimiyetle söyleyen El-Cubeyr, ülkesinin “2030 Vizyonu” adlı program doğrultusunda modernleşmeye devam ettiğini belirtmektedir. Bu programın Suudi gençlerini eğitmek ve girişimcilik kültürünü yaygınlaştırmak üzerine kurulu olduğunu söyleyen Cubeyr, ülkesinde yeni sektörler kurmak istediklerini ve yabancı sermayeyi teşvik ettiklerini açıklamaktadır. Diğer ülkelerden yeni şeyler öğrenmek niyetinde olduklarını ve başta Birleşik Krallık olmak üzere müttefik ülkelerden destek beklediklerini belirten El-Cubeyr, ülkesinin içeride modernleşmeye ağırlık verdiğini ve kesinlikle sınırları dışında ihtirasları olmadığını bir kez daha hatırlatmaktadır.

Suudi Arabistan’ın zor bir coğrafyada yer aldığını belirterek konuşmasına devam eden Adil El-Cubeyr, Lübnan’da henüz kesin bir siyasi çözümün bulunamadığını, Suriye’de büyük bir iç savaş yaşandığını, Irak’ta siyasi sorunların devam ettiğini, Yemen’de halen bir savaş yaşandığını ve Libya’da istikrarsız bir durumun olduğunu belirtmektedir. Bunların ötesinde, Orta Doğu’da terörizmin çok ciddi bir sorun olduğunu, bölge ülkelerindeki ekonomik problemlerin devam ettiğini ve bölgede İran’ın saldırgan, teröre destek veren ve yayılmacı (emperyal) politikalar izlediğini iddia eden El-Cubeyr, ülkesinin dış politikada vatandaşlarının güvenliği ve iyiliği dışında herhangi bir amaç gütmediğini söylemektedir. Ülkesinin dış politikada pragmatik (faydacı), ideolojik temelleri olmayan ve dengeli bir çizgi benimsediğini iddia eden El-Cubeyr, tüm sorunları bu prensipler ışığında ele aldıklarını iddia etmektedir. Ülkesinin ABD’den Avrupa ve Asya’ya kadar birçok ittifak ilişkisi kurduğunu da söyleyen Cubeyr, Hac ziyareti, petrol kaynakları ve geniş finansal kaynakları bağlamında da ülkesinin küresel anlamda sorumlulukları olduğunun altını çizmektedir. Ülkesinin Asya, Afrika ve Avrupa gibi üç kıtanın kesişme noktasında olduğunu söyleyen Suudi Dış İşleri Bakanı, dünya ticaretinin yüzde 10’unun yapıldığı Kızıldeniz nedeniyle de jeopolitik açıdan çok kritik bir konumda olduklarını dinleyicilere hatırlatmaktadır.

Konuşmasının sonraki bölümünde Suriye konusuna değinen Cubeyr, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda, yönetimin Suriye’de iç savaşın sorumlusu olarak gördükleri Devlet Başkanı Beşar Esad’dan geçici Konsey’e geçmesi gerektiğini ve yeni seçimlerle bu ülkede iç savaş ardından yeni bir yönetim kurulması gerektiğini söylemektedir. Bu konuda uluslararası bir uzlaşı sağlamaya çalıştıklarını da söyleyen Cubeyr, Irak’ın da mezhepçilik nedeniyle dağılma yolunda olan bir ülke haline geldiğini ve terörizm (IŞİD) için uygun bir ortam, dolayısıyla da büyük riskler yarattığını belirtmektedir. Yemen’de meşru hükümeti korumak için bir savaşa girişmek zorunda kaldıklarını belirten El-Cubeyr, bu ülkedeki İran ve Hizbullah destekli milis grupların Suudi kentlerini ve vatandaşlarını hedef aldıklarını iddia etmektedir. Bu sorunu siyasi müzakere yöntemleriyle çözmek niyetinde olduklarını söyleyen Cubeyr, ülkesinin bu konuda savaşa çekildiğini belirtmekte; bu ülkede yaşananları bir “askeri darbe” olarak nitelendirmekte ve Husiler veya Hutilerin uluslararası hukuka aykırı olarak yaptıklarının gözden kaçırıldığına dikkat çekmektedir. Bu savaşı kesinlikle kendilerinin istemediklerini belirten Cubeyr, ülkesinin uluslararası hukuk doğrultusunda Yemen’deki meşru hükümete destek vermeye devam edeceğini söylemektedir. Savaş sürecinde Suudi Arabistan’ın insani yardım anlamında da Yemen halkının en büyük destekçisi olduğunu hatırlatan Suudi diplomat ve politikacı, buna devam edeceklerini, çünkü Yemen’in komşuları olduğunu söylemektedir.

Daha sonra İran konusuna geçen El-Cubeyr, İran’ın bir ulusal devlet mi, yoksa bir devrim ihracatçısı mı olduğuna karar vermesi gerektiğini söylemekte ve Orta Doğu’da yaşanan karışıklıklar nedeniyle bu ülkeyi sorumlu tutmaktadır. İran’ın vatandaşlığa değil, etnisite ve mezhepçiliğe (Şiilik) inandığını iddia eden Cubeyr, kendi ülkesinin ise vatandaşlık bağları doğrultusunda hareket ettiğini söylemekte ve İran’ın bu tavrını “kabul edilemez” olarak bulmaktadır. İran’ın terörist hareketlere destek verdiğini ve iç savaş yaşayan komşu ülkelere yönelik olarak silah ticaretine karıştığını iddia eden Cubeyr, bu sert suçlamalarıyla ülkesi Suudi Arabistan ve İran arasındaki sorunlu ilişkileri yansıtmaktadır. İran’ın yayılmacı politikalarının Orta Doğu’da yaşanan sorunların temelinde olduğunu belirten Cubeyr, bu ülkenin politikalarını değiştirmesi durumunda, İran İslam Devrimi (1979) öncesinde olduğu gibi bu ülkeyle yeniden dostane ilişkiler kurabileceklerini belirtmektedir.

Daha sonra Suudi Arabistan-Birleşik Krallık ilişkilerini değerlendirmeye başlayan Adil El-Cubeyr, bu ilişkileri tarihi ve stratejik olarak nitelendirmektedir. Britanya’nın Suudi Arabistan’ın her alanda (ticaret, yatırımlar, savunma, terörle mücadele, eğitim) partneri olduğunu söyleyen Dış İşleri Bakanı, bu ilişkilerin gelişmesini istediklerini, çünkü bu ilişkilerin iki tarafa da faydalı olduğunu söylemektedir.

Adil El-Cubeyr’in Chatham House konuşması, Donald Trump döneminde gerilecek gibi gözüken ABD-İran ilişkilerinin de ipucunu verir şekilde, oldukça İran karşıtı bir havada yapılmıştır. Cubeyr’in ülkesinin İran ve Suriye’de Beşar Esad karşıtı konumunu koruduklarını göstermesi açısından, bu konuşma oldukça önemlidir. Son olarak, Suudi siyasetçi ve diplomat, konuşmada oldukça başarılı bir performans gösterirken, elbette nesnel olmak adına karşı tarafın da iddialarının duyulması gerekmektedir.


Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[2] Web sitesi için; https://www.chathamhouse.org/.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder