Sayfalar

11 Ekim 2016 Salı

Prof. Dr. Yalçın Küçük'ten 'Kürt Bahçesinde Sözleşi'


Farklı teorileri ve uçuk fikirleriyle zaman zaman tepki çeken, fakat her zaman ne dediği dikkatle takip edilen Prof. Dr. Yalçın Küçük[1], yıllardır İmralı’da hapis olarak yaşayan PKK lideri Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşme, söyleşi ve onun hakkındaki gözlemlerini kaleme aldığı ve ilk baskısı 1993 yılında Başak Yayınları tarafından yapılmış olan “Kürt Bahçesinde Sözleşi”[2] adlı çok önemli bir kitabın da yazarıdır. Çok üretken bir yazar olan Küçük’ün bu gözden kaçmış eseri, bir dönem Türkiye’de yasaklanarak unutturulmaya çalışılmıştır. Fakat aslında, bu kitap, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne Öcalan’ın psikolojisi, Kürt Sorunu ve PKK stratejileri hakkında önemli bilgiler sunan çok değerli bir tarihi vesika olarak görülmeli ve dikkatle incelenmelidir. Nitekim Politik Psikoloji uzmanı Prof. Dr. Vamık Volkan, Öcalan hakkında tahlil yaparken, bu kitabı en önemli referans kaynaklarından birisi olarak kullanmıştır.[3] Bu yazıda, “Kürt Bahçesinde Sözleşi” kitabında yer verilen bazı görüşleri özetlemeye çalışacağım.[4]

Prof. Dr. Yalçın Küçük

Kitabın “Önsöz” bölümünde, Prof. Dr. Yalçın Küçük, kitabının tarafsız bir eser olmadığını belli edercesine, kendi deyimiyle “Apo kardeşi” ile yaptığı söyleşiler sonucu kaleme aldığı bu eserdeki rolünü bir nevi “aracılık” olarak nitelendiriyor ve bu kitabıyla Türkiye ve Kürdistan halkları arasında bir nevi barış sözleşmesi yapıldığını belirtiyor. “Sözleşi”, “söyleşi” ve “sözleşme” sözcüklerinin kaynaştırılmasıyla bizzat Yalçın Küçük tarafından bu kitap için üretilmiş yapma/uydurma bir sözcüktür. Burada yazarın kastettiği “sözleşi”, elbette PKK ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki bir anlaşma olarak kullanılmaktadır. Eserini 5 perdelik bir operaya benzeten Küçük, kitabını Öcalan’ın da bir manifesto olarak değerlendirdiğini belirtiyor ve kitapta Öcalan’a ve PKK’ya güzelleme yapmaya değil, barış ve kardeşliğe hizmet etmeye çalıştığını iddia ediyor.

“Kürt Bahçesinde Sözleşi”

Bu girişin ardından gelen “Kürt’ün Çocukluğu” adlı birinci bölüm, Yalçın Küçük’ün uzunca bir felsefi girişinden sonra başlayan ve daha çok Öcalan’ın çocukluğunu inceleyen bir söyleşi bölümüdür. Bu bölümde dikkat çeken bazı hususlar şunlardır; Öcalan’ın çocukluğundan başlayarak insanları yönetme ve örgütleme konusunda istekli ve kabiliyetli olması, çocukken doğada kuş ve yılan avlayarak öldürme sanatıyla tanışması, Kürt kökenli babasının son derece ezik ve sinik kişiliğinin onda yarattığı öfke, buna karşın Türk olan annesinin cahil ama dominant ve kavgacı bir kişi olması, çocukluğunun aile ve komşu kavgaları arasında geçmesi, Öcalan’ın ilkokulu Ermeni köyünde bir okulda okuması ve babasının mazlum olarak gördükleri Ermenilerle dostluğu, ilkokulda Türkçe öğrenirken yaşadığı zorluklar, ilkokulda namaz kılmaya ve Kuran’dan dualar ezberlemeye başlaması, küçükken Hz. Ali ve Battal Gazi’nin hikâyelerinden etkilenmesi ve onları kahraman olarak görmesi, çocukken dini (El Ezher Üniversitesi) veya askeri okullarda eğitim görmek istemesi, Mustafa Kemal’i anladığını ve Türk halkı için önemli bir isim olarak gördüğünü belirtmesi ama onun yaptıklarını devlet gücüyle, kendisinin ise halkın gücüyle yaptığını iddia etmesi, çocukluğundan beri zayıfın ve ezilenin yanında olduğunu düşünmesi, ona zorla dayatılan şeylere daima karşı çıkması, kadınlar konusunda gençliğinden başlayarak yalnızlaşması ve üniversite yıllarında Türk sol hareketi ve önderleriyle (örneğin Mahir Çayan) yakın ilişkiler kurması…

Abdullah Öcalan

“Şu Kutsal Aile” adlı kitabın ikinci bölümü, Yalçın Küçük’ün bazı tespitlerinden sonra yine Öcalan’la yapılan söyleşiler üzerine kuruludur. Bu bölümde öne çıkan konular şöyle sıralanabilir; Öcalan’ın üniversitede Türkiye solu için bildiriler dağıtması, Türkiye solu ile Kürdistan konusunda anlaşmazlıklar yaşamaları, ateist ve Marksist olmasına rağmen Hz. Muhammed’e ve İslam dinine daima saygılı olması, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın üniversite yıllarından başlayarak kendisini yakın markaja alması ve onu kontrol etmeye çalışması, Kesire ile olan ilişkisi, Uğur Mumcu’nun hatalı bir şekilde kendisini MİT ajanı olarak göstermeye gayret etmesi, fuhuşa karşı çıkması ve Türkiye’de fuhuşun son yıllarda çok arttığını düşünmesi ve Öcalan’ın kadın-erkek eşitliği ve kadın-erkek ilişkilerinin nasıl olması gerektiği konusundaki düşünceleri…

“Bir İnsanlık Yürüyüşü” adlı üçüncü bölüm, Yalçın Küçük’ün ilginç tespit ve iddiaları ardından yine Öcalan’la yapılan söyleşilerden derlenen bölümlerden oluşmaktadır. Bu bölümde Öcalan’ın işlediği tezler ve konular şöyle derlenebilir; insanlığın aşınması ve kapitalist düzende tüketim toplumunun insani değerleri yok etmesi, Mustafa Kemal’in Batılılaşmayı putlaştırdığını düşünmesi ve kendisini “Doğulu” olarak değerlendirmesi, bireyciliğe karşı sosyalizmi savunması, Kürt Sorunu ve kapitalizmin yanlış değerleri ve yabancılaşma konusunda ancak çatışma yöntemiyle sonuca ulaşılabileceğini düşünmesi, bağımsızlık konusunu en önemli değeri olarak görmesi, sosyalizmin çözüldüğü bir dönemde başlayan Kürt mücadelesini bir insanlık mücadelesi olarak görmesi, Türkleri “devlet tapınmacı”  olarak değerlendirmesi ve kendisinin istediğinin “Kürt Devleti” değil, bağımsız sosyalist bir devlet olduğunu iddia etmesi, İran’ı bölgede yayılmacı bir devlet olarak değerlendirmesi, Osmanlı Sultanlarını Türkiye Cumhurbaşkanlarına yeğlediğini, çünkü onların hiçbir zaman Kürt diline, kültürüne ve yaşamına saldırmadıklarını iddia etmesi, Türkiye solunun küçük burjuva çizgisinden çıkamaması ve PKK’yı benimseyememesi, bu şekilde devletle birlikte PKK’yı bitirmek istemesi, Türkiye’nin Hizbullah ve benzeri gerici grupları PKK’ya karşı kullanması ve Türkiye’de Turgut Özal sonrasında bir lider boşluğunun olduğunu düşünmesi…

“Eylemliliğin Gizli Tarihi” adlı dördüncü bölüm, yine alışıldık şekilde Yalçın Küçük’ün bir giriş bölümüyle başlamakta ve sonrasında Öcalan’la yapılan sohbetlerden önemli bölümleri içermektedir. Bu bölümde öne çıkan konular şöyle sıralanabilir; PKK’nın Sovyet sosyalizmine tepki olarak ortaya çıkması, kendisinin Kürt halkı ve PKK elemanlarınca bir önder olarak görüldüğünü ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş’in yapmaya çalıştığı Öcalan’ı PKK’dan ayırma stratejisinin başarısız kalacağını belirtmesi, KDP ve Mesut Barzani’nin Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmet eden paramiliter bir grup haline geldiğini iddia etmesi, PKK’nın son yıllarda bölgeye (Güneydoğu Anadolu Bölgesi veya Öcalan’ın ifadesiyle Türkiye Kürdistan’ı) hâkim olduğunu ve Türkiye’nin bu nedenle karakol sistemine geçmeye çalıştığını belirtmesi, Türkiye’nin Barzani ve Peşmerge ile birlikte Kuzey Irak’ta Kürt Federe Devleti kurmaya çalıştığını düşünmesi, bunlara karşı gerilla stratejisiyle mücadeleye devam edeceklerini ilan etmesi, Türk aydınlarını “korucu başları” olarak değerlendirmesi, üniversiteleri ve turizm sektörünü kendilerine karşı bir silah olarak kullanılmaları nedeniyle tasvip etmemesi ve “Mehmetçik gazeteciler” adını verdiği milliyetçi basın mensuplarına karşı tavır takınması…

“Politika ve Estetik” adlı beşinci bölüm, Küçük’ün girişinden sonra yine Öcalan’ın fikirleriyle devam etmektedir. Bu fikirler arasında ön plana çıkanlar şöyle listelenebilir; Yaşar Kemal başta olmak üzere önemli Türk yazarları hakkındaki değerlendirmeleri, Nazım Hikmet’in büyük bir şair olmasına karşın Kemalizm’e esir düştüğünü düşünmesi, Türklere yönelik küçümseyici bazı yorumlar, pornografiyi ilkelleşme olarak görmesi, Kürtlerde “devrimci edebiyat” döneminin başlamasının gerektiğini düşünmesi, Türkiye’deki üniversite profesörlerini “gerici” olarak nitelemesi, Yahudilerin Yaşar Kemal gibi yetenekli insanları evlilik yoluyla kontrol altına aldığını düşünmesi, İbrahim Tatlıses’in özellikle Yılmaz Güney’e kıyasla Kürt sanatını iyi temsil edemediğini ve onursuzca davrandığını söylemesi, Yeşilçam’ın devlet tarafından Kürtleri uyuşturmak için kullanıldığını iddia etmesi, eğitimli Kürtlerin Türkiye’de Kürtlüğü değil, Türklüğü geliştirmek için devletçe kullanıldığını belirtmesi ve buna örnek olarak Abdullah Cevdet’i göstermesi, kendisinin Türkiye’ye olduğu kadar sömürgeci ABD ve Avrupa’ya karşı da bir tehdit olduğunu düşünmesi, Kürt bağımsızlığını ve kurtuluşunu insanlığın kurtuluşuyla eş tutması ve kendisinin topraksız ve aşiretsiz bir Kürt gencinden Kürt siyasal liderine dönüşümünü bir başarı hikâyesi olarak değerlendirmesi.

Kitap, elbette yazıldığı dönem ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti tarafından bir güvenlik riski olarak görülmüş ve kitap yoluyla PKK propagandasının yayılmasından korkulmuştur. Ancak kitapta, görüldüğü üzere, Öcalan’ın böbürlenmeleri ve kişisel fikirleri dışında bir şey yoktur ve bu kitap yoluyla terörün güç kazanması çok da akla yatkın bir seçenek değildir. Zaten terörle mücadele konusunda esas önemli olan; -propaganda amaçlı ve taraflı yazılmış olsalar bile- kitapları yasaklamak değil, teröre ortam yaratan siyasal ve sosyoekonomik sorunlara çözüm bulmaktır ki, savunma sanayisi gün geçtikçe gelişen bir ülke olan Türkiye’de, devletin bunu gerçekten isteyip istemediği de büyük bir muammadır…

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[1] Yalçın Küçük (d. 1 Temmuz 1938, İskenderun), sosyalist Türk yazar, düşünür, ekonomist, tarihçi, isim-bilimci, medya ve edebiyat eleştirmeni, Kürdolog, Sovyetolog, Siyaset Bilimci, Marksist teorisyen ve gençlik önderi. Hakkında bilgiler için; https://tr.wikipedia.org/wiki/Yal%C3%A7%C4%B1n_K%C3%BC%C3%A7%C3%BCk.
[4] Olağanüstü hal dönemlerinden geçen ve pek de demokratik olduğu iddia edilemeyecek bir ülke olan Türkiye’de, bunu yaparken amacımın sadece bu alanda çalışan kişileri ve özellikle öğrencileri bilgilendirmek olduğunu ve kesinlikle terörün her türlüsüne karşı olduğumu da burada tarihe not düşmek isterim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder