Sayfalar

27 Temmuz 2014 Pazar

Narsisist Liderlik ve Recep Tayyip Erdoğan Örneği


Giriş:
Narsisizm veya özseverlik, kişinin kendisine tapması, kabaca tabirle kişinin kendisine âşık olması olarak tanımlanan bir psikolojik rahatsızlıktır.[1] Kelimenin kökeni antik Yunan mitolojisine dayanmaktadır. Kendine âşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, Narkissos yakışıklı avcıya ilk görüşte âşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda “eko” dediğimiz yankılara dönüşür. Olimpos dağında yaşayan Tanrılar ise bu duruma çok kızar ve Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine âşık olmuştur. O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir.[2]
İtalyan ressam Caravaggio’nun 1594-1596 tarihleri arasında tamamladığı “Narcissus” (Kendine Âşık Olan Adam) adlı yağlıboya tablosu. Eser, Roma’daki Galleria Nazionale d’Arte Antica’da sergilenmektedir.
Birçoklarına göre narsisizm, kişinin özsaygısını koruması ve yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli ve faydalıdır. Ancak psikiyatrlara göre narsisizmin dozunun artması, kişide ciddi psikiyatrik sorunlara neden olabilir. “Narsisistik Kişilik Bozukluğu” adı verilen rahatsızlık, egosantrizmin ileri bir boyutu olup, megalomaniye benzer bir şekilde kişinin kendisini diğer bireylerden üstün görerek kendisine zarar veren eylemler içerisine girmesine neden olur. Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Başkalarının hakkına saygı göstermeden ve gerçeklerle bağdaşmasa bile daima kendilerini haklı göstererek ve o hedefi, gerekli emeği vermeden bile hak etmiş sayarak en önde, en gözde ve tek olmak isterler. Kendilerini başkalarının yerine koyamaz ve başkalarını anlayamazlar. Sanki her şey sadece kendileri için vardır ve ne olursa olsun her şeyin kendi amaçlarına hizmet etmesi gerekir.[3]
Narsisizmin genel olarak toplumu oluşturan bireylerin yüzde 1’inde ve özellikle siyasal liderlerde görüldüğünü düşünenler olmuştur. Siyasal liderler ve Narsisizm ilişkisi, Politik Psikoloji disiplinin kurucularından olan Prof. Dr. Vamık Volkan tarafından da, “Some Psychoanalytical views on narcissistic leaders and their roles in large-group processes” adlı makalesinde kapsamlı bir şekilde ele alınmıştır.[4]
Vamık Volkan’ın Narsisistik Lider Görüşü:
Prof. Dr. Vamık Volkan’a göre; her ne kadar akademide hâkim olan bakış açısı liderlerin kişiliklerini küçümseyerek, olayları daha çok tarihsel ve yapısal koşullara göre yorumlamak olsa da, liderlerin ve aldıkları kararların dünya tarihinde çok önemli yeri vardır. Bazen liderler bile bu önemin farkında değildir, ya da öyle gözükmek isterler. Örneğin, İsrailli tarihçi Yehoshua Arieli’nin kendisine yönelttiği “Liderlerin kişilikleri dünya tarihinde önemli midir?” sorusuna “Tarihi liderler değil, milletler yapar” yanıtını veren İsrail’in en önemli lideri David Ben Gurion buna bir örnektir. Ancak Volkan’a göre realpolitik anlayış ve rasyonel seçim modelinin sosyal bilimlerde çok ağır basması nedeniyle akademide görülen bu eğilim, tarih incelenirse bulunacak birçok karşıt örnekle zayıflatılabilir.
Volkan’a göre, liderlerin zaten var olan narsisistik güdülerinin ortaya çıkması ve toplumla bütünleşmesi için en uygun koşul; toplumların çeşitli felaketler sonrasında içerisine girdikleri regresyon durumlarıdır. Narsisistik güdüleri olan liderler, toplumlarının içerisine girdikleri bu gibi felaket durumlarında içlerinde saklı olan narsisistik eğilimleri körükleyecek uygun ortam yakalarlar. Narsisist liderler, yenilmezlik ve büyüklük duygularını, toplumlarını zor durumdan kurtararak ileri götürmeleri durumunda başarılı bir şekilde tatmin ederler. Mesela ABD’nin 11 Eylül 2001 tarihinde ilk kez kendi topraklarında vurulmasına neden olan 11 Eylül saldırıları sonrasında, dönemin Amerikan Başkanı George W. Bush buna çok uygun bir ortam yakalamıştır. Öyle ki, Bush’un bu saldırılar sonrasında yaptığı konuşmalar incelenirse, kendisine tarihsel bir rol biçtiği ve kendini toplumunu güvenlik risklerinden kurtaracak bir önder gibi gördüğü açıktır. Ancak Bush’un sonrasında izlediği politikaların toplumdaki karşılığı ve kendi narsisistik güdülerini ne ölçüde tatmin edebildiği şüphelidir.
Vamık Volkan’a göre liderler ve toplum arasındaki ilişki normal zamanlarda trafiğin çift taraflı olarak aktığı yoğun bir cadde gibidir. Böyle zamanlarda trafik çift taraflı olarak, yani toplumun siyasal olaylar hakkındaki bilinç ve tepkileri ile liderin toplumu yönlendirme çalışmaları arasında ilerler. Ancak kriz zamanlarında genelde tüm devletlerde trafik tek şeritten verilir, yani lider toplumla tek taraflı bir ilişki içerisine girer. Bu elbette totaliter rejimleri dahi aklayabilecek çok tehlikeli bir eğilimdir. Ancak ABD gibi demokratik bir ülkede bile 11 Eylül saldırıları sonrasında buna benzer eğilimler Amerikan toplumunda yaygın şekilde gözlemlenmiştir. Yani bu durum demokratik ülkelerde bile gerçekçi bir temele oturmaktadır.
Böyle durumlarda liderler toplumu etkilemek ve yönlendirmek için “seçilmiş travma” ve “seçilmiş zafer” adı verilen toplumsal sembol olay ve imgelerden fazlasıyla faydalanırlar. Seçilmiş travma ve seçilmiş zafer, bir topluluğu bir arada tutan tarihi olaylar ve bu olaylar üzerine üretilen söylem ve “mit”lerdir. Örneğin, Ermeniler için 1915 yılında Osmanlı Devleti’nde yaşanan tehcir olayı, dünyada dağınık halde bulunan bu topluluğu bir arada tutan en önemli tarihi imgedir. Yine tüm uluslar, kendileri açısından önemli askeri galibiyet ya da devrimleri her sene kutlayarak seçilmiş zaferlerini canlı tutarlar. Türkiye’deki 29 Ekim, ABD’deki 4 Temmuz ya da Fransa’daki 14 Temmuz kutlamaları bunlara örnek gösterilebilir. Bu imgeler bazı toplumlarda öylesine güçlüdür ki, aradan onyıllar ya da yüzyıllar geçmesine karşın olaylar bu toplumlar için güncelliğini korur. Travma yaşayan ve etkileri geniş bir regresyon döneminden geçen toplumlarda görülen bir diğer özellik ise; Volkan’ın “purification” yani “günahlarından arındırma” adını verdiği kültürel değişikliklerdir. Mesela Yunan toplumunun Osmanlı Devleti’nden bağımsızlığını elde ettikten sonra Yunanca’dan Türkçe kelimeleri çıkarması, “benign purification” yani “tehlikesiz günah çıkarma” örneğidir. Keza Mustafa Kemal Atatürk’ün dil alanında yaptığı devrimler buna benzer zararsız bir reform ve toplumu yeniden ayağa kaldırma çabasıdır. Ancak purification kimi zaman habis bir hal alarak (malicious purification), toplumları en son Yugoslavya’nın dağılma sürecinde gördüğümüz gibi etnik temizlik ve soykırım hareketlerine dahi yönlendirebilir.
İyi ve Kötü Örnekler:
Profesör Vamık Volkan’ın üzerinde durduğu bir diğer konu ise narsisistik liderlerin tipleridir. Volkan’a göre onarıcı narsisistik liderlik yani “reparative narcissism”, liderlerin narsisistik güdüleriyle toplumsal koşullar arasında doğru bir denge tutturması ve uygun koşulları yakalamaları durumunda gerçekleşen ve toplumları ileriye götürebilen bir olgudur. Elbette bu tip liderliğe en güzel örnek; yıkılmakta olan ve işgal edilmiş ülkesini kurtararak modern ve bağımsız bir ulus devlet kurmayı başarmış Mustafa Kemal Atatürk’tür.[5] Atatürk liderliğinin "onarıcı" olarak adlandırılmasının sebebi; kendisinin yaptığı şok edici devrim ve reformların Türk toplumunu regresyon durumundan kurtarması ve ona yeniden özgüven kazandırmasıdır.
Ancak Volkan’a göre narsisistik liderlik her zaman onarıcı olmaz. Volkan’ın “destructive narcissism” yani yıkıcı narsisistik liderlik adını verdiği liderlik tipinde, lider toplumuna özgüven kazandıran işler yapmak yerine, toplumuna düşman gruplar göstererek onları bu antagonizma üzerinden yönlendirmek ve kontrol altında tutmak ister. Ancak bu tip girişimlerin felaketle sonuçlandığı da sıklıkla görülmüştür. En bilinen örnek kuşkusuz Yahudileri düşman olarak göstererek, ülkesini ve dünyayı büyük bir felakete sürükleyen ve bugün dahi Alman ulusunun "yaralı" olmasına neden olan Nazi lideri Adolf Hitler’dir. Volkan ve Jerrold M. Post’a göre[6] Irak diktatörü Saddam Hüseyin de buna iyi bir örnektir. Her iki lider de toplumlarını felakete sürüklemiş ve özgüvenlerini dibe vurdurmuştur.
Recep Tayyip Erdoğan: Narsisist Liderlik Örneği
Türkiye’yi son yıllarda adeta tek başına yönetmeye başlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da, Türkiye’de kültürel açıdan uzun onyıllar aşağı kabul edilmiş İslami kültür ve camiadan yetişmiş olmasına karşın narsisist bir lider olduğu su götürmez bir gerçektir. Erdoğan’ın imajı konusuna gösterdiği azami önem, partisinin reklam çalışmalarına ayırdığı bütçe ve medya kontrolü konusundaki demokrasi dışı eğilimleri, onun iflah olmaz bir narsisist olduğunu göstermektedir.
Recep Tayyip Erdoğan
Erdoğan’ın iktidara doğru yürüdüğü 2002-2003 yıllarına bakılırsa, bu dönemde Türk toplumunun çok önemli ve ciddi bir regresyon döneminden geçtiği kolaylıkla fark edilebilir. Buna neden olan iki büyük olay; 1999’da yaşanan, binlerce insanı öldüren ve hayatı felç eden 17 Ağustos depremi ve 2001 yılında yaşanan ve etkileri çok şiddetli olan büyük ekonomik krizdir. Erdoğan, bu olaylar sonrasında büyük bir regresyon sürecine giren  Türk toplumu ve özellikle muhafazakâr kesime, kolektif belleklerde yer eden İslami zaferlerden ve gelecek parlak günlerden söz ederek iktidara kolaylıkla yürümüştür. Yani kendi narsisistik güdülerini gerçeğe dönüştürebileceği uygun bir regresyon dönemini yakalamış ve bu sayede kendisini Türk toplumuna ve özellikle sağ kesime güçlü bir lider olarak tescil ettirmiştir. Bu durum hem Erdoğan’ın şansı, hem de başarısıdır. Bu dönemde Erdoğan’ın liderliği topluma yeniden özgüven aşılamış ve onarıcı liderlik modeline yakın gözükmüştür.
Ancak yıllar içerisinde koşulların değişmesi nedeniyle Erdoğan’ın narsisistik liderliğinin hangi yöne gideceği ciddi bir merak ve tartışma konusudur. Erdoğan’ın “yıkıcı narsisistik liderlik” modeline uygun şekilde, söylemlerinde ve politikalarında zaman zaman toplumdaki bazı grupları hedef haline getirebildiği bilinen bir gerçektir. Erdoğan’ın 11-12 yıllık iktidarı incelenirse, önce darbeci-Ergenekoncu adı verilen askere yakın Cumhuriyetçi çevrelerin, daha sonra zaman zaman değişken bir şekilde Alevi ve Kürt grupların, son dönemde ise Fethullah Gülen cemaatine mensup mutaassıp grupların hedef haline getirildiği ve ötekileştirildiği açıkça görülmektedir. Bu açıdan Erdoğan’ın liderliğinin ilk yıllarındaki “onarıcı” yönelimin dışında bir diğer boyutu da yıkıcı liderliktir. Bu nedenle bugün Türk toplumu hiç görülmediği kadar kutuplaşmış ve birbirinden kopuk gruplar hale gelmiştir. Erdoğan’ın bu çizgisinde ısrar etmesi halinde ise, Türk toplumunun yeni bir regresyon sürecine girmesi kaçınılmaz gözükmektedir.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


KAYNAKLAR
- “Narkissos (mitoloji)”, Vikipedi, Erişim Tarihi: 27.07.2014, Erişim Adresi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Narkissos_(mitoloji).
- “Narsisizm”, Vikipedi, Erişim Tarihi: 27.07.2014, Erişim Adresi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Narsisizm.
- “Narsisistik Kişilik Bozukluğu”, Vikipedi, Erişim Tarihi: 27.07.2014, Erişim Adresi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Narsisistik_ki%C5%9Filik_bozuklu%C4%9Fu.
- Post, Jerrold M., “Saddam Hussein of Iraq: A Political Psychology Profile”, Erişim Tarihi: 27.07.2014, Erişim Adresi: http://jonathanrenshon.com/Teaching/UW/IntroPolPsych/PsychAssessment-Profile.pdf.
- Volkan, Vamık (2006), “Some Psychoanalytical views on narcissistic leaders and their roles in large-group processes”, Erişim Tarihi: 27.07.2014, Erişim Adresi: http://www.vamikvolkan.com/Some-Psychoanalytic-Views-On-Narcissistic-Leaders-and-Their-Roles-in-Large-group-Processes.php.

[1] “Narsisizm”, Vikipedi, Erişim Tarihi: 27.07.2014, Erişim Adresi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Narsisizm.
[2] “Narkissos (mitoloji)”, Vikipedi, Erişim Tarihi: 27.07.2014, Erişim Adresi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Narkissos_(mitoloji).
[3] “Narsisizm”, Vikipedi, Erişim Tarihi: 27.07.2014, Erişim Adresi: http://tr.wikipedia.org/wiki/Narsisizm.
[4] Volkan, Vamık (2006), “Some Psychoanalytical views on narcissistic leaders and their roles in large-group processes”, Erişim Tarihi: 27.07.2014, Erişim Adresi: http://www.vamikvolkan.com/Some-Psychoanalytic-Views-On-Narcissistic-Leaders-and-Their-Roles-in-Large-group-Processes.php.
[5] Vamık Volkan, Profesör Norman Itzkowitz’le beraber kaleme aldığı “Ölümsüz Atatürk” adlı eserinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün psikolojisini ve hayatını derinlemesine incelemiştir. Satın almak için; http://www.idefix.com/kitap/olumsuz-ataturk-vamik-d-volkan/tanim.asp?sid=L49JZG8OTL8T29TMCS5M.
[6] Post, Jerrold M., “Saddam Hussein of Iraq: A Political Psychology Profile”, Erişim Tarihi: 27.07.2014, Erişim Adresi: http://jonathanrenshon.com/Teaching/UW/IntroPolPsych/PsychAssessment-Profile.pdf.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder