Ünlü Amerikalı yazar Bernard Lewis, Ortadoğu
isimli kitabının başlarında Ortadoğu’daki sosyal yaşamın özelliklerinden
bahsederken tavla ve satranç oyunlarından söz eder. Lewis’e göre satranç
Ortadoğu’da zaman zaman arka planda kalan akılcılığı ve insan iradesinin
önemini sembolize ederken, tavla ise Ortadoğu’da yaygın olan dini fanatizmin
bir uzantısı şeklinde kaderciliği ve teslimiyeti simgeler. Bu örnekten yola
çıkarsak Ortadoğu siyasetinde de satranç ve tavlayı tercih eden farklı
aktörlerin varlığından söz etmek doğru olur.
Ortadoğu siyasetinin en önemli aktörlerinden olan Türkler; Osmanlı
döneminden başlayarak Ortadoğu’da satranç oyununun yani akılcılığın en önemli
temsilcisi olmuşlar, bu sayede uzun yıllar büyük bir imparatorluğun, daha
sonrasında da Ortadoğu’daki yegane seküler ve demokratik rejimin sahibi
olabilmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün de Ortadoğu’da barış ve
istikrarın tesisi için çok yönlü politikalar geliştirmekte, demokrasi yanlısı
tutumu ile mevcut dengeler arasında son Suriye krizi sayılmazsa dikkatli ve
ölçülü yollar bulmayı başarmaktadır.
Ortadoğu’nun kadim ve güçlü toplumlarından Persler (İranlılar) da önemli
kültürel birikimleri ve diplomatik gelenekleriyle 20. yüzyıl sonlarına kadar en
önemli satranç oyuncularından biri olagelmiştir. Ancak 1979’daki İslam Devrimi
sonrası İran’ın giderek akılcılık ve denge politikasına dayalı geleneğinden
saptığı ve mezhepsel (dini) fanatizm ekseninde politikalar geliştirmeye başladığı
görülmektedir. Bu durumun olumsuz sonuçları kuşkusuz yalnızca İran’ı değil, tüm
bölge ülkelerini etkileyebilecek ölçüde zararlıdır. İran’ın nükleer programı
konusundaki ısrarı bugün başta İsrail olmak üzere tüm Batı dünyası ile İran’ı
karşı karşıya getirmekte, İslam dünyasını Batı’nın hedefine yerleştirerek çok
zor bir duruma itmektedir. İran’ın satrançtan tavlaya evrimi, kendisini İran’ın
nükleer programı nedeniyle tehlikede hisseden İsrail’in de giderek satrançtan
tavlaya geçmesine ve Ortadoğu’nun patlamaya hazır bir bombaya dönüşmesine neden
olmaktadır. Bu süreçte Türkiye gibi akılcı aktörler dahi barışı korumak adına
bocalamakta ve zorlanmaktadır.
Ortadoğu’nun diğer önemli temsilcisi olan Araplar ise tarihsel süreçte daha
çok tavla ile özdeşleşen dini fanatizm ve kadercilik ekseninde yaşamış ve
maalesef bugün 21. yüzyıl başlarında ancak yeni yeni bazı ülkelerde (Mısır,
Tunus) demokrasi filizlenmeye başlamıştır. Arap Uyanışı geç de olsa önemlidir
ve bölgenin istikrarı adına mutlaka doğru bir yöne kanalize edilmelidir. Bunun
yolu da bu ülkelerde de Türkiye’dekine benzer şekilde seküler, demokratik ve
çoğulcu rejimler inşa etmekten geçer.
Dr. Ozan ÖRMECİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder