Sayfalar

7 Mart 2012 Çarşamba

Türk Kamuoyunda Arap Baharı Algılamaları



2011 yılına damgasını vuran Arap Baharı, 2012 yılı içerisinde de başta Suriye olmak üzere bazı Orta Doğu ülkelerinde etkili olmaya devam edeceğe benziyor. Türkiye’nin hükümet ve devlet düzeyinde kısa süren Libya çekincesi dışında en başından beri destek verdiği Arap Baharı sürecinin, Türk kamuoyunda ise Gökhan Bacık’ın geçtiğimiz gün kaleme aldığı “The Arab Spring and the Turks: three views”[1] yazısında belirttiği gibi üç farklı şekilde algılandığı ve yansıtıldığını görmek mümkün.

Arap Baharı sürecini en olumlu algılayanlar, elbette bu olayı Türkiye’nin bölgesel etkinliğini arttırması ve Sünni İslam kuşağının genişlemesi olarak gören iktidar çevreleri ile Arap diktatörlerine karşı özgürlük isteyen halkların yanında ilkeli bir duruş gösteren liberal, sosyal demokrat ve sosyalist çevreler. Bu çevreler Arap Baharı sürecinde bir Batı etkisi olsa ve süreç ciddi riskler içerse dahi, diktatörlüklerden daha kötü bir yönetim kolay kolay oluşmayacağı için bu süreci umutla ve heyecanla takip ediyorlar. Hakikaten Tunus ve Mısır’da serbest seçimlerle devam eden süreç umutlanmak için çok önemli bir neden. Fakat bu iyimser çevrelerin görmekten kaçındığı Batı etkisi ve potansiyel riskleri de objektif bir analizde mutlaka hesaba katmak lazım.

Arap Baharı sürecine en başından karşı çıkan ve bu yolla Batı emperyalizminin bölgede yeni kukla rejimler yaratacağını düşünen karamsar çevreler, daha çok katı anti-emperyalist sol veya sağ kesimlerden oluşmakta. Ciddi bir siyasal güçleri olmasa da, muhalif medyada ve internette bu tip yorumların çok prim yaptığını görebiliyoruz. Fakat bu alanda da yorumların bilgiden çok komplo teorilerine ve önyargılara dayandığını fark etmek çok zor değil. Yine de Batı’nın bu süreçteki yerinin saptanması adına bu tarz eleştirileri de ciddiye almak lazım.

Arap Baharı sürecine en sağlıklı yaklaşanlar ise, Bacık’ın “prudents (ihtiyatlılar)” adını verdiği ve Arap Baharı’nı bir siyasal tercihten ziyade nesnel ve tarafsız bir şekilde gözlemleyen kimselerden oluşuyor. Kanımca en sağlıklı yaklaşım olan bu temkinli duruş, tabandan gelen güçlü tepkileri karamsarlar gibi yadsımaz ve diktatörlükleri müdafaa etmezken, umutlular gibi naif bir iyimserliğe de kapılmıyor ve Batı’nın gerçek niyetlerini okumaya çalışıyorlar. Sanırım Türkiye’nin ihtiyacı olan da bu üçüncü yolcu yaklaşım.

Bu konuda hazırladığım detaylı analizleri dinleyenlerle paylaşacağım 1. Uluslararası Politika ve Diplomasi Kongresi kapsamında düzenlenen "Anti-American Reflections of the Arab Spring in Turkey” konulu konferansım 9 Mart Cuma günü saat 09.00-10.30 arasında Bilkent Üniversitesi’nde Mithat Çoruh Amfisi’nde düzenlenecektir. İlgilenen herkesi bekliyorum.

Dr. Ozan Örmeci


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder