Küreselleşme veya globalizasyon; ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel ve politik açılardan ülkeler ve toplumlar arası bütünleşme, entegrasyon ve dayanışmanın artması anlamına gelmektedir. Anthony Giddens’a göre küreselleşme karmaşık süreçlerin bir araya geldiği bir olgular kümesidir. Üstelik çelişkili ya da birbirine zıt etkenlerin de devreye girdiği bir süreçtir. Giddens, modernliğin sonucu olarak değerlendirdiği küreselleşmeyi, yerel oluşumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirildiği, dünya çapında toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır.
Küreselleşmenin dünya halklarına faydaları arasında; teknolojinin yaygınlaşması, bilginin yaygınlaşması ve hiçbir şeyin gizli kalmaması, farklı kültürler ve sosyal gruplar arasında yeni ilişkilerin kurularak düşmanlıkların ortadan kaldırılması, liberallere göre küresel rekabet sayesinde ürün kalitesinin artması ve fiyatların ucuzlaması, yine liberallere göre ulus devletlerin piyasaya yenik düşerek zayıflaması ve artık bir baskı aygıtı olmaktan çıkması ve sınırların belirsiz hale gelmesi ve insanlar için çok seçenekli bir dünyanın ortaya çıkması gibi bazı özellikler sayılabilir. Küreselleşmenin kaçınılmazlığına dikkat çeken Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Kofi Annan “Öyle söyleniyor ki küreselleşmeye karşı çıkmak yerçekimi kanunlarına karşı çıkmak gibidir” demiştir.
Bu olumlu özelliklere rağmen küreselleşmeye karşıt ya da eleştirel yaklaşan birçok düşünür de vardır. Bu düşünürlerin fikirlerinden hareketle küreselleşmenin olumsuz etkileri olarak ise şu konular sayılabilir; oyun kurallarının adaletsiz ve gelişmiş ülkelere ve büyük firmalara yaraması, maddi değerlerin çevre ve insanın dahi önüne geçebilmesi, demokrasileri geliştirmediği gibi zayıflatması ve halkların bağımsız karar alma sürecine engel olması, bu süreçten kazananlar kadar, kaybedenlerin de ortaya çıkması, çok kültürlülük iddiası olmasına karşın aslında tek bir ortak dünya kültürüne doğru gidişi hızlandırması, yerel kültürleri aşındırması ve hatta yok etmesi (Amerikanizasyon) ve bireylere çılgınca bir tüketim kültürü aşılaması. Bu olumsuz özelliklere dikkat çeken eski ABD Başkanı Jimmy Carter “Bizim gibi zengin insanlar tarafından tanımlanınca küreselleşme; cep telefonları, internet ve bilgisayarlar demektir. Ama bu dünyanın üçte ikisini ilgilendirmiyor” demiştir.
Popüler kültür ise Latince “halk” anlamına gelen “populos” teriminden türemiş ve daha çok 20. yüzyılda kitle iletişim araçlarının ortaya çıkmasıyla ilişkilendirilmiş bir kavramdır. 19. yüzyılda ilk kez kullanılan bu terim (Oxford sözlüğüne 1854 yılında giriyor) daha çok alt sınıflara ait ve yüksek sınıf kültüründen farklı olan kültürü anlatır. Popüler kültür kelime anlamıyla “halk kültürü” anlamında kullanılmasına rağmen, bu terim kullanıldığında yerel ve etnik değerlerden ziyade büyük sermaye kontrolündeki ana akım medyada daha çok yer bulan kültürel öğeler kastedilmektedir.
Popüler kültür birçokları için kendi başına kullanıldığında pejoratif (olumsuz, küçümseyici) anlamı olan bir terim. Bunun iki temel sebebi var. Birincisi ve daha yaygın olanı popüler kültürün merkezde yer alan elitlerle değil de çevresel olan kitleler ile özdeşleşmiş olması. Yani popüler olan genellikle rafine bilgiyi, seçkin zevkleri değil, avam yönelimleri kastetmek için kullanıyor ve bu nedenle entelektüel çevrelerce küçümseniyor. Ülkemizde arabesk müziğe olan yaklaşım bunun tipik bir göstergesi olarak kabul edilebilir. İkinci neden ise sınıfsal yaklaşımlarda popüler kültürün yöneten sınıfların kültürel değerlerini ve geleneklerini egemen ideolojileri doğrultusunda yeni formüller biçiminde yansıtarak yarattıkları, bağımlı bireylere sundukları ve bir anlamda baskı ve uyuşturma aracı işlevi gören bir olgu olarak algılanması (Adorno – Kültür Endüstrisi).
Fakat kültür endüstrisinin egemen sınıflar yararına işlev gören doktriner kimliği, onun kâra dayalı olduğu gerçeğini değiştirmiyor ve işte tam da bu nedenle popüler kültür avam ve gerçek olandan besleniyor, beslenmek zorunda kalıyor. Küreselleşme ile popüler kültür arasında da yakın bir ilişki doğuyor, bu sonucu hazırlayan ise kültürel küreselleşme. Kültürel küreselleşme aynı anda hem bir homojenleşme, hem de heterojenleşme sürecini içeren karmaşık bir yapıdadır. Dünya çapında küresel bir kültürün ortaya çıkışı doğal olarak kültürel homojenleşme sonucunu doğurur. Fakat kültürel küreselleşme aynı zamanda ulus devletlerin yaşadığı siyasal ve ekonomik dönüşüme paralel olarak ulusal kültürlerin zayıflaması ve yerel-etnik kültürlerin ön plana çıkması sürecini de beraberinde getirmektedir (Think globally act locally – Küresel düşün yerel davran).
Küreselleşme ile popüler kültür arasında da doğrudan bir ilişki vardır. Küreselleşme nedeniyle bilginin kolaylıkla yaygınlaşabilir olması ve ülkeler arasındaki kültürel, ekonomik, sosyal ve hatta siyasal bariyerlerin zayıflaması bir küresel pazarın ve küresel rekabet düzleminin doğmasına yol açıyor. Dünyadaki farklı güçte ve büyüklükteki devletler bu küresel kültüre farklı ölçeklerde katkıda bulunuyorlar. Bu alanda da bir yarış ve rekabet söz konusu. ABD Hollywood filmleri ve pop şarkıcılarıyla bu alanda liderliği kimseye bırakacağa benzemiyor. Bu üstünlük ABD’ye siyasal alanda da Joseph Nye’ın “soft power (yumuşak güç)” dediği bir üstünlük imkanı sağlıyor.
Türkiye’nin ise küresel popüler kültüre katkı ve yumuşak güç kullanımı konusunda henüz emekleme devrinde olduğu ancak gelecek için umut vaat ettiği söylenebilir. 2011 Ocak ayından başlayarak Orta Doğu coğrafyasında etkili olan ve şimdiye kadar üç ülkede rejimi değiştiren Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin televizyon dizileri vasıtasıyla etkili olduğu iddia ediliyor. TESEV tarafından 16 Orta Doğu ülkesinde yapılan bir araştırmaya göre Arap halklarının yüzde 74’ü bir Türk dizisini daha önce takip etmiş. Yine araştırmaya katılanların yüzde 61’i Türkiye’yi başarılı bir demokratik model olarak gördüğünü ifade ediyor. (www.hurriyet.com.tr/gundem/19834658.asp) Bu ve benzeri araştırmaların bulguları, doğru bir strateji ile Türkiye’nin yakın gelecekte Orta Doğu ve Balkanlar’da önemli bir yumuşak güç elde edebileceğini gösteriyor.
Küreselleşme ve Popüler Kültür arasındaki bağlantıyla ilgili birçok önemli konuyu dinleyicilere aktaracağım konferansım "13. Demokratik Cumhuriyet Üniversiteleri Platformu-Öğrenci Kongresi" kapsamında bu Pazar (4 Mart) günü saat 09.00-10.30 arasında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Prof. Dr. Necla Özdemir Konferans Salonu’nda gerçekleşecektir. Tüm Eskişehirli dostları konferansıma bekliyorum.
Dr. Ozan Örmeci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder