Sayfalar

18 Şubat 2012 Cumartesi

Arap Baharı Devrim Midir?


18 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan iktidar karşıtı kitlesel gösterilerin, 2011 yılı içerisinde Mısır, Libya, Suriye başta olmak üzere Cezayir, Bahreyn, Ürdün, Yemen ve Lübnan gibi Arap dünyasının başlıca ülkelerinde yol açtığı halk ayaklanmalarına siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler literatüründe Arab Spring (Arap Baharı) adı verilmiştir. Bu terimin ortaya çıkışında 1968’de Çekoslovakya’daki Sovyetler Birliği karşıtı halk ayaklanmalarına verilen isim olan Prag Baharı’ndan (Prag Spring) esinlenildiği tahmin edilmektedir. Arap Baharı 2011 yılı içerisinde Tunus, Mısır ve Libya’da (iç savaş ve NATO bombardımanı sonrasında) iktidar değişikliklerine neden olmuş, şimdilerde de Suriye’de ülkeyi ciddi bir iç savaşın ve olası rejim değişikliğinin eşiğine getirmiştir.

Arap Baharı’na ilk reaksiyon veren (Libya politikası bir istisna olarak değerlendirilebilir) ve bazı otoritelere göre bu sürecin en kazançlı çıkan ülkelerinden olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Dış İşleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, “Arap Uyanışı” olarak nitelediği Arap Baharı’nı, 20. yüzyıl ve devamındaki üç büyük depremden biri olarak tanımlamıştır. Davutoğlu’na göre birinci deprem Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle gerçekleşen jeopolitik depremdir. İkinci deprem 11 Eylül saldırıları sonrası tüm dünyada meydana gelen güvenlik politikaları depremidir. 21. yüzyıl başlarındaki üçüncü deprem ise Arap Baharı veya Arap Uyanışı’dır. Davutoğlu’na göre bu süreç Orta Doğu bölgesindeki Soğuk Savaş artığı rejimlerin tasfiyesi sonucunu doğuracak ve zamanın akışını normalleştirecektir.

Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Arap Baharı’na dair olumlu algılamasına dayanak olabilecek önemli veriler elimizde mevcuttur. Hakikaten Arap Baharı süreci diktatörlüklerin ani ve şiddetli halk hareketleriyle yıkılması ve sivil özgürlüklerin arttırılması bakımından Arap coğrafyasındaki geç kalmış Fransız Devrimleri olarak nitelendirilebilir ve olumlu algılanabilir. Bu süreç sonunda Tunus ve Mısır’da barışçıl iktidar değişimi ve serbest seçimler yaşanmış ve yeni parlamentolar ve hükümetler görev yapmaya başlamıştır. Libya’da da sorunlara rağmen bu yönde bir gidişat vardır. Fakat bu madalyonun sadece bir yüzüdür. Zira bu süreçlere dışarıdan verilen destek, özellikle Libya’da yaşanan ve 6 ay süren NATO hava bombardımanı ile açığa çıkmıştır. Ayrıca bu ülkelerde yer altı kaynaklarının kullanımı konusunda Batılı ülkelere tanınan imtiyazlar ve radikal İslam’ın yükselmesi nedeniyle yaşanan demokrasi ve insan hakları endişeleri bu sürecin olumlu yanlarını gölgelemekte, en azından törpülemektedir. Arap Baharı, “devrim” olarak algılanmasına yol açan olumlu gelişmelerin yanında ayrıca bölgede çok tehlikeli gelişmelere neden olabilecek bir “Pandora’nın kutusunun açılması” hadisesidir. Umutla ve olumlu düşüncelerle başlayan bu süreç; nükleer çatışma, radikal İslam’ın yükselişi, İslam dünyasında iç savaş ve dünya savaşını da içeren felaket sonuçlar da doğurabilir.

Arap Baharı’nın ne olduğunu önümüzdeki yıllar gösterecektir. Bu konuda yaptığım araştırmaları okurlarımla paylaşacağım bir söyleşiyi 20 Şubat Pazartesi günü saat 18.30’da İzmir Bostanlı’daki Kedi Kitabevi’nde gerçekleştireceğim. Gelme imkânı olan herkesi bekliyorum.

Dr. Ozan Örmeci





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder