GİRİŞ
“Yakın dönem Türk sinemasında Amerikan imgeleri” adlı bu çalışma, Büyük Orta Doğu Projesi doğrultusunda halen oluşmaya devam eden ve sıkça eleştiri konusu yapılan Yeni Dünya Düzeni’nde başı çeken Amerika Birleşik Devletleri’nin ülkemizdeki yansımalarını son dönemde çekilen üç sinema filmiyle görebilmeyi amaçlamaktadır. Bu çalışma; imge kavramını, bunun Türk ve ABD sinemasındaki yerini ve beş yerli sinema filminin Amerikan imgeleri açısından değerlendirilmesini kapsamaktadır. Çalışma; “11 Eylül saldırıları, 1 Mart tezkeresi, Irak işgali, Kürdistan tartışmaları ve çuval olayı sonrası ortaya gerilen Türk-Amerikan ilişkilerinin Türk sineması üzerindeki etkileri neler olmuştur?” “ABD ve Amerikan imgesi Türk seyircisine nasıl sunulmuş ve ne gibi tepkiler almıştır?” sorularına cevap aramaktadır.
1. İMGE
İmge tanımı itibariyle zihinde tasarlananı daha etkili kılabilmek için başka şeylerle bağlantı kurmak anlamına gelir. Richard Leppert “İmgelerin Toplumsal İşlevi” adlı eserinde imgelerin yaşamın görünen tarafı olmadığını ve belli bir işlev görmesi için insanlara sunulan bilinç ürünü olduğundan bahsetmiştir. Gillian Rose ise “Görsel Yöntembilimler” eserinde imgeleri durağan ve hareketli olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Durağan imgeleri; resim ve fotoğraf, hareketli imgeleri ise televizyon ve sinema ürünleri oluşturmaktadır. Sosyal görünümde imgeyi anlamlandıran; ekonomik, politik, sosyal ilişkiler ve ideolojilerin ortaya çıkışıdır. Mitchell “Resim Kavramı” kitabında “günümüzde teknolojinin ilerlemesiyle görsel kültür son derece önem kazanmış ancak imgenin bu kadar etkin olması da bir korku yaratmıştır” demektedir. Platon’un bahsettiği ideolojide görünenler idealar dünyasının bir yansıması iken, su yüzeyinden yansıyanlar ise “eidola” adını verdiği imgeler adını almış ve kopyanın kopyası olmuştur. Günümüze geldiğimizde ise yansıyarak sunulan imgeler gerçeklerinden daha etkileyici ve gerçekçi hale gelmiştir.
2. HOLLYWOOD
Hollywood her ne kadar tarihi çok eski bir yapı olsa da, Beyaz Saray’la ortaklığı 1942 yılında ABD başkanı Franklin Roosevelt tarafından başlatılmıştır. Bu ortaklığın sebebi psikolojik seferberliktir. Hollywood’da 1950’lerde ve 1960’larda Naziler ve Japonlar, 1970-1980 arası komünistler ve 11 Eylül 2001 saldırıları dönüm noktası olmak üzere 2000’lerden bu yana radikal İslamcılar düşman tanımlamasında yer almışlardır. Hollywood her zaman ABD’yi üstün güç olarak anlatmakta, ABD düşmanlarına karşı bu ülkenin caydırıcılık gücünü açıkça kullanmaktadır. Hollywood sinemasında ABD’nin ulusal çıkarları ön planda tutulup, Amerikan milliyetçiliği pompalanırken, yenilgiler de kahramanlık gibi anlatılmakta ve diğer ülke vatandaşları çoğunlukla ikinci planda kalmaktadır. Hollywood’un bu büyük gücü karşısında Çin, İran, Fransa, Güney Kore, Hong Kong gibi bazı ülkeler kendi sinema endüstrilerini geliştirmek ve Amerikan propagandasının dozunu azaltmak için zaman zaman kota uygulamalarına gitmiş ve halen gitmektedirler. Bu ülkeler Hollywood’a alternatif oluştururken kendi kültürel değerlerini de korumaya çalışmaktadırlar.
3. AMERİKAN İMGELERİNİN YAKIN DÖNEMDE ÇEKİLEN BEŞ TÜRK FİLMİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ
3.1. OSMANLI CUMHURİYETİ
Yönetmen- Senaryo: Gani MÜJDE
Oyuncular: Ata DEMİRER, Ruhsar ÖCAL, Atilla OLGAÇ, Vildan ATASEVER,
Yapım: 2008 TÜRKİYE
Türkiye’nin bağımsız değil, büyük güçlere bağımlı bir ülke olduğu yönündeki suçlamalarda odak noktası hep ABD’dir. Türk siyasal hayatı boyunca ABD’nin çeşitli uygulamaları bu yönde iddia ve komplo teorilerini güçlendirir niteliktedir. Osmanlı Cumhuriyeti filminde de ABD Osmanlı Cumhuriyeti’ni hâkimiyeti altında tutan işgalci bir büyük güç konumundadır. Örneğin, filmin birkaç sahnesinde devlet daireleri başta olmak üzere birçok yerde Türk bayrağının yanında Amerikan bayrağı da yer almaktadır. Bunun yanında ABD askerleri kahvelere, evlere rahatça baskın yapabilmekte, insanları tutuklamakta hatta öldürebilmektedir. Osmanlı topraklarında ABD karargâhı ve üsleri bulunmaktadır. Bu karargâhtaki subaylar kendilerini o kadar yetkili görmektedirler ki Padişah’ı bile tanımamaktadırlar. Hatta daha da ileri giderek Sultan’ın saraya girmesini engelleyebilmektedirler. İşin son raddesi ise Sultan’ın tutuklanması olmaktadır. Tüm bunların yanında Osmanlı topraklarını korumaya çalışan direnişçilerin ABD güçleri tarafından öldürülmesi ABD’nin Osmanlı’yı müdafaası olarak ifade edilmektedir. Filmde Amerikan kültür ve etkisinin çok ağır bastığı toplumda dahi bazı alaturkalıklar yer almaktadır. Örneğin, karnı acıkan Sultan, yaverinin yönlendirmesiyle Burger King’e gitmiş ancak hamburger yemeyi becerememiş ve veryansın etmiştir. Aynı şekilde ABD’den torununa gelen ginger’a binmeye çalışmakta, bu girişim komik bir kazayla sonuçlanmaktadır. Cep telefonu kullanmaya çalışma çabaları da sonuç vermemektedir. Osmanlı Paşası sırf ABD’ye yaranmak için bilardo ve golf oynamakta ancak ABD Valisi kadar başarılı olamamakta, hatta ufak kazalar atlatmaktadır. Tüm bunların gölgesinde film baştan sona kadar Amerikan mandası ve AB’ye göndermeler yapmakta, bağımsızlık mücadelesinin önemine ve büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet Devrimi ile kazandırdıklarına vurgu yapmaktadır. Bu yönüyle filmin temelde bir komedi yapımı olmasına ve Gani Müjde gibi önemli bir mizahçı tarafından üretilmesine karşın, güçlü bir Amerikan karşıtı siyasal dilinin olduğu ve genel olarak Batı dünyasının (ABD ve AB) Türkiye üzerindeki politikalarına kuşku, endişe, şüphe ve öfkeyle yaklaştığı söylenebilir.
3.2. AMERİKALILAR KARADENİZ’DE 2
Yönetmen: Kartal TİBET
Oyuncular: Metin AKPINAR, Peker AÇIKALIN, Kadir ÇÖPDEMİR, Kıvanç TATLITUĞ, Melis BİRKAN
Senaryo: Kubilay QB TUNCER
Yapım: 2006 Türkiye
Türk dış politikasının önemli hedeflerinden biri, Batı uygarlığına entegre olmaktır. Böylece Türkiye’nin daha saygıdeğer olacağı düşünülmektedir. Amerikalılar Karadeniz’de 2 adlı filmde de Batı’ya entegre olma ve Batı değerlerini kabullenme söz konusu edilmektedir. Örneğin köyün muhtarı ve onun damadı olan Ercüment filmde kovboy şapkası giymektedirler. Yine Ercüment boynuna Amerikan kasabalarındaki şerifler gibi arma takmaktadır. Bu sırada arka fonda Amerikan kovboy filmlerindeki müzikler çalınmaktadır. Ercüment film boyunca yarım yamalak İngilizce konuşmaya çalışmaktadır. Ayrıca ülkeye gelen turistler isimlerini kısalttıkları için köydeki vatandaşlar da bunu taklit ederek isimlerini kısaltmaktadırlar. Filmde köy muhtarının masasında Türk bayrağının yanında Amerikan bayrağı da durmaktadır. Çünkü muhtar ABD’ye postal ihraç etmektedir. Ve bir bakıma Amerika’yı en fazla para getirecek yer olarak görmektedir. Geçmişte Türk-Amerikan ilişkilerinde sıklıkla gündeme gelen ekonomik yardım ve ABD’nin yönlendirmesiyle İMF’den kredi alma hususu bu filmde de çeşitli imgeler ve durumlarla yansıtılmaya çalışılmıştır. Mesela filmde köy halkı küçük yatırım aracı olarak dolar kullanmaktadır. Filmde Amerikalıların Afganistan ve Irak’a girişinde postal ihraç etmek ülke için ekonomik bir kazanç olarak görülse de, köy muhtarının “Postalı giyiyorlar Afganistan’a giriyorlar, Irak’a giriyorlar yakında bize de girerler” repliği ABD’nin yayılmacı politikalarının Türkiye’ye yönelik olarak da bir tehdit algılaması şeklinde görüldüğünü belirtmektedir. Ve son olarak bir komedi ürünü olmasına karşın güçlü Amerikan karşıtı vurgularıyla dikkat çeken filmde Amerika’nın Türkiye politikasını, Pentagon’un Türkiye yorumunu eleştirel bir bakış açısıyla anlatan en vurucu sözler şunlardır; “Gemilerini batırdık, yanlışlıkla… Üstlerine bomba düşürdük, yanlışlıkla… Kafalarına çuval geçirdik, yanlışlıkla…”.
3.3. KURTLAR VADİSİ IRAK
Yönetmen: Serdar AKAR
Oyuncular: Necati ŞAŞMAZ, Billy ZANE, Ghassan MASSOUD, Bergüzar KOREL, Gürkan UYGUN, Diego SERRANO
Senaryo: Raci ŞAŞMAZ, Bahadır ÖZDENER
Yapım: 2006 Türkiye
ABD Ortadoğu’daki terör gruplarını ve kitle imha silahlarını yok etmek, bölgeye barış ve demokrasi getirmek için Irak’ı işgal etmiş, ancak işgalin esas sebebinin petrol kaynaklarını kontrol etmek ve İsrail’e stratejik destek sağlamak olduğu o günden bu yana sıklıkla söylenmiştir. Batı medyasında İran’daki rejime demokrasi ve insan hakları açısından şüpheli yaklaşılırken, İran ile hemen hemen aynı derecede baskıcı bir rejime sahip olan Suudi Arabistan’ın görmezden gelinmesi, hatta Batı müttefiki olarak görülmesi bu tezi doğrular niteliktedir. Filmde Irak işgali anlatılırken, ABD filme göre bölgeye demokrasi getirememiş, aksine çatışma, savaş ve ölüm getirmiştir. Amerikan askerleri bölgede sadece ABD’nin çıkarlarını korumaktadır ve başka bir insani amaçları yoktur. Bu duruma kayıtsız kalmayan Türk kahramanı Polat Alemdar da ekibiyle birlikte bölgeye gitmiştir. Ülke siyasetinin uğradığı haksızlıklara karşı çözüm bulmaması nedeniyle Polat Alemdar kişisel çabasıyla bu duruma direnmeye çalışmakta ve koca bir orduyla tek başına mücadele etmektedir. Pew Araştırma Merkezi’nin hazırladığı bir rapora göre 2005 yılı itibariyle Amerikalılara en az güvenen ülke halkı Türkiye’dedir ve filmde de bu güçlü anti-Amerikanizm eğilimine uygun bir şekilde Amerikan askerleri tecavüzcü, katil, işgalci ve zalim olarak resmedilmiştir. Filmde Amerikan askerlerinin bir düğünü basmaları ve Diego Serrano’nun canlandırdığı Amerikan askerinin Iraklı tutuklularla dolu bir karavanı taraması Amerikan acımasızlığını somut şekilde yansıtmayı amaçlamıştır. Filmin Türk kamuoyunda Amerika’ya karşı biriken öfkenin yumuşatılması ve tabir yerindeyse Türk kamuoyunun gazının alınmasında işlevsel bir rol oynadığı iddia edilmiş, hakikaten halktaki güçlü anti-Amerikanizm eğilimlerine rağmen Türk siyasetindeki Amerikan müttefikliği asla tartışılır bir hale gelmemiştir. Film sonrasında film yoluyla Türkiye’nin çuval olayının intikamını aldığı, Kurtlar Vadisi dizisinin ve filminin Amerika’da rahatsızlık yarattığı iddia edilmiştir. Osmanlı Cumhuriyeti ve Amerikalılar Karadeniz’de 2 filmleri gibi komedi unsuru taşımayan bu filmin güçlü anti-Amerikan ve anti-emperyalist öğeleri ve söylemi, filmin Orta Doğu ülkelerinde de gösterilmesine ve ses getirmesine neden olmuştur.
SONUÇ
Tek kutuplu dünya düzeninde ve küreselleşme çağında Amerikan imgeleri ve idealleri hayatın hemen hemen her alanına ve dünyadaki bütün ülkelere yayılmıştır. Amerikan imgeleri birçok alanda olduğu gibi beyazperdede de yer almaktadır. Ancak Türk sinemasının son dönem ürünlerinde, bu çalışmada seçilen üç örnekte olduğu gibi güçlü bir siyasal dilin olduğu ve bu siyasal dilin Amerikan karşıtlığı ve Amerikan politikalarının Türkiye’yi bölünmeye ve müstemleke bir ülkeye götürdüğü düşüncesi üzerine kurulu olduğu görülmektedir. Bu anlamda Amerikan imgeleri geçmişteki olumlu referanslarını kaybetmiş ve tamamen Türklere ve Müslümanlara düşman bir çizgiyi yansıtır hale gelmiştir. Ticari ürünler olan sinema filmlerinin, toplumda zaten yaygın bir şekilde var olduğu tüm akademik çalışmalarla ortaya konan anti-Amerikanizm dalgasının üzerine yaslanmak ve yüksek gişe hâsılatı elde etmek için bu çizgide yapıldıkları makul bir iddiadır. Ancak filmler hâsılat veya başka bir gerekçeyle olsun bu söylemi tekrar ettikleri için bunun güçlenmesine ve yeniden üretilmesine de yardımcı olmaktadırlar. Fakat bu filmlerle Amerikan karşıtlığı körükleniyor olmasına karşın, siyasal düzlemde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi başta olmak üzere tüm önemli siyasal partilerin Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı samimi bir dil geliştirdikleri ve bu tarihi müttefikliğin henüz ciddi şekilde sorgulanmadığını görmekteyiz. Bu anlamda filmlerin Türkiye kamuoyunda biriken öfkenin azaltılması yönünde bir etki yaptığı da iddia edilebilir. ABD’nin Türkiye’ye yönelik izlediği Kürt politikası başta olmak üzere, İslam dünyasına karşı geliştirdiği saldırgan tutum ve olumsuz dil, dahası Türkiye’deki rejimle alakalı yaşanan “ılımlı İslam” tartışmaları Amerikan karşıtlığının son yıllarda Türkiye’de tarihin en yüksek düzeyine çıkmasına neden olmuştur. Başta Türkiye’de son yıllarda güçlenen siyasal İslam akımı ve Kürt ayrılıkçılığı ve PKK terörizmine karşın gelişen sağ tabandaki milliyetçi ve sol tabandaki ulusalcı söylemlerin de bu eğilimi güçlendirdikleri iddia edilebilir.
Sonuç olarak imgelerin gerçeklerinden daha etkili ve güçlü olduğu bir çağda Türk sinema endüstrisinin son yıllarda ürettiği filmlerdeki güçlü Amerikan karşıtlığı önemli ve dikkat çekici bir bulgudur. Bu çalışmada işlenen üç filmin dışında da bu duruma uyabilecek pek çok örnek bulmak mümkündür. Bu filmlerle Amerikan ordusuna mensup askerlerin acımasızlığı ve Amerikan politikalarının yanlışlığı gösterilmesine karşın, Amerika Birleşik Devletleri’nin dünya hegemonu söyleminin de yeniden üretildiği ve ABD’nin çok güçlü olarak yansıtıldığı dikkat çekmektedir.
KAYNAKÇA
- Nasuh USLU, Türk Amerikan İlişkileri, Ankara: 21. Yüzyıl Yayınları, 2000.
- Alev Fatoş PARSA, “İmgenin Gücü ve Görsel Kültürün Yükselişi”, http://www.fotografya.gen.tr/cnd/index.php?id=226,329,0,0,1,0
Uşak Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümü mezunlarından Seval Çokgezer’in çalışmasından derlenmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder