Sayfalar

28 Kasım 2024 Perşembe

UPA Söyleşi: Rusya Uzmanı Sadık Arpacı ile Rusya Gündemi


İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci, 28 Kasım 2024 tarihinde öğrencisi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) yazarı Rusya uzmanı Sadık Arpacı ile Rusya gündemini değerlendiren bir söyleşi gerçekleştirdi.

27 Kasım 2024 Çarşamba

İstanbul Kent Üniversitesi'nde Düzenlenen Türk-Amerikan İlişkileri Konulu Yuvarlak Masa Toplantısından Satır Başları

 

İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane kampüsünde 27 Kasım 2024 tarihinde düzenlenen "The Potential Impacts of Donald Trump's Second Term in the U.S. Presidency on the World and Türkiye" (Donald Trump'ın İkinci Dönem ABD Başkanlığının Dünya ve Türkiye Üzerindeki Olası Etkileri) adlı yuvarlak masa toplantısı, seçkin Türk ve Amerikalı akademisyen ve eski devlet görevlilerinin konuştuğu önemli bir akademik ve diplomatik etkinlik olarak dikkat çekmiş ve Donald Trump'ın 47. ABD Başkanı olarak göreve başlamasına günler kala, yeni dönemde yaşanabilecek gelişmelere dair öngörüler sunmuştur. Bu yazıda, bu önemli etkinlikte yer alan Amerikalı değerli konuşmacıların fikirleri özetlenecektir.

Etkinlik afişi

Benim moderatörü olduğum etkinlik açılış konuşmalarını emekli Amerikalı diplomat (Büyükelçi) Matthew Bryza ile İstanbul Kent Üniversitesi İİSBF Dekanı Prof. Dr. Hasret Çomak yapmışlardır. İlerleyen dakikalarda İstanbul Kent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necmettin Atsü de etkinliğe katılım sağlayarak başarı dileklerini konuşmacılara iletmiştir.

İstanbul Kent Üniversitesi Rektör ve İİSBF Dekanı etkinliği takip ederken

Bakü Büyükelçisi olarak tanınan Türkiye dostu Matthew Bryza, açılış konuşmasında, bir kez daha Başkan seçilen Donald Trump'ın öngörülemez (unpredictable) bir siyasetçi olarak nam saldığını ve bu özelliğini diplomaside avantaj olarak kullanmaya çalıştığını belirterek başladığı konuşmasında, yeni dönemde Başkan Trump'ın kişiliği nedeniyle ABD'de etkileşime dayalı diplomasinin (transactionalism) çok yaygın ve belirgin hale geleceğini ifade etti. Trump'ın bir işadamı (iş insanı) olarak diplomaside de al-ver mantığıyla hareket ettiğini ve genelde kısa vadeli çıkarlara odaklandığını belirten emekli Amerikalı diplomat, Trump'ın mekanik bir mantıkla uluslararası ilişkileri de daha çok ticaret dengesi perspektifinden değerlendirdiğini ısrarla vurguladı. Başkan Trump'a yakın bir şirkette çalıştığını ve onun liderlik tarzını iyi bildiğini belirten Bryza, Joe Biden gibi kolektif güvenlik, demokrasi ve NATO çıkarları perspektifinden dünyayı algılayan bir Başkan'dan sonra Trump'ın çok daha Amerikan milliyetçisi, ekonomik açıdan korumacı ve ABD'nin ulusal çıkarlarını önemseyen bir Başkan olarak Amerikan siyaseti ve diplomasisinde yeni dönemde ciddi farklılık/değişimler yaratacağını da sözlerine ekledi. Trump'ın şimdiden Çin (yüzde 60), Kanada ve Meksika (yüzde 25) gibi bazı ülkelere ek gümrük vergileri getireceğini ilan ettiğini hatırlatan Bryza, bu bağlamda ABD'nin yeni dönemde ekonomik açıdan korumacı politikalara yöneleceğini söyledi. Bu doğrultuda, ilk Trump döneminde olduğu gibi, yeni dönemde de Türkiye'ye bazı sektörlerde ek vergiler (tarifeler) gelebileceği konusunda bir uyarı yapan Bryza, bunun ise Türkiye karşıtlığından değil, Trump'ın korumacı ve milliyetçi ekonomi politikasından kaynaklanacağını belirtti. Türkiye'nin özellikle İran, Çin ve Rusya gibi Amerikan hasmı ülkelerle yaptığı ticaret konusunda Trump yönetiminin çeşitli kısıtlama ve engeller çıkarabileceğini düşünen emekli Amerikalı diplomat, ancak genel olarak Trump'ın Türk-Amerikan ekonomik ilişkilerine olumlu yaklaşacağını çünkü iki devlet arasında yıllardır gayet dengeli bir ticaret ilişkisinin olduğunu vurguladı. Yeni dönemde savunma harcamaları konusunun da büyük önem kazanacağını söyleyen Bryza, Türkiye'nin bu konuda zaten NATO üyelerine şart koşulan yüzde 2'lik alt limiti aşmayı başardığını, ama son yıllarda Ankara'nın savunma sanayisinde yüzde 75 oranında yerli üretime yönelmesi nedeniyle ABD'den az alımlar yapmasının yeni yönetim nezdinde bazı sorunlar teşkil edebileceğini belirtti. Her şeye rağmen, Bryza, NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip Türkiye'nin ABD için yeni dönemde çok kıymetli olacağının altını çizdi.

Emekli Amerikalı diplomat Matthew Bryza konuşmasını yaparken

Daha sonra Trump'ın Dışişleri Bakanı olarak atayacağı Marco Rubio hakkında görüşlerini ifade eden Matthew Bryza, Türkiye'nin bu atamadan çok memnun olmadığını, zira Rubio'nun Doğu Akdeniz'de son yıllarda gelişen İsrail-Güney Kıbrıs Rum Kesimi-Yunanistan ittifakının hararetli bir savunucusu ve seçmenleri arasında çok sayıda Yunan Amerikalının da olması sebebiyle Yunanistan dostu bir siyasetçi olarak sivrildiğini belirterek, buna karşın Rubio'nun kesinlikle Türkiye karşıtı olmadığını ve geçmişte Türkiye'nin IŞİD'e karşı Suriye'de icra ettiği askeri operasyonlara destek verdiğini anımsattı. Ayrıca Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başkan Trump'ın etkileşimci ve güçlü liderlik tarzları ile iyi bir kimyalarının olduğunu ifade eden Bryza, iki liderin birbirlerini sevdiklerini ve takdir ettiklerini de sözlerine ekledi. Bu nedenle, Bryza, konuşmasını ılımlı iyimser denilebilecek bir çizgide tamamladı. 

Amerikalı konuşmacılardan Herbert Reginbogin ve Matthew Bryza

Etkinliğin diğer Amerikalı konuşmacıları ise Amerikan Katolik Üniversitesi'nden Prof. Dr. Herbert Reginbogin, Atlantik Konseyi'nden Dr. Rich (Richard) Outzen ve New York Devlet Üniversitesi-Suny Maritime Koleji'nden Dr. Mark Meirowitz idi. Prof. Reginbogin, konuşmasında, Başkan Trump'ın ABD'den kaçan yatırımları yeniden Amerika'ya çekmek istediğini ve bunun temel nedeninin ABD ekonomisinin geliştirilmesi olduğunu belirterek başladığı konuşmasını günümüzde uluslararası siyasetin Üçüncü Dünya Savaşı risklerinin konuşulduğu çok tehlikeli bir hâl aldığını söyleyerek sürdürdü. Reginbogin, bu tarz kritik zamanlarda Türk-Amerikan ittifakının sağlıklı temelde sürdürülmesi için etkileşimci değil, ortak değerlere dayalı daha ilkesel bir müttefiklik ilişkisinin kurulmasının faydalı olacağının altını çizerken, bilhassa ABD'nin İsrail'e vereceği destek ve Suriye ve benzeri coğrafyalarda alacağı stratejik kararların Türk-Amerikan ilişkilerine de doğrudan etkide bulunacağını sözlerine ekledi. Trump'ın makul hareket etmezse çok kaotik bir dönemin yaşanabileceği uyarısını yapan Reginbogin, Başkan Trump'a destek ve yol göstericilik gerekeceğini ve son Başkanlık döneminde ardında iyi bir siyasal miras bırakmak isteyecek Başkan Trump'ın Ukrayna ve Filistin'de (Gazze) barışı sağlayan güçlü lider olarak Nobel Barış Ödülü almak isteyebileceğini vurguladı. Bu anlamda İbrahim Anlaşmaları'nın Trump'ın İsrail'i önceleyen bölgesel güvenlik perspektifini yansıttığını belirten Prof. Reginbogin, Türkiye ile ABD'nin yeni dönemde birbirlerini daha iyi anlamaya çalışmaları gerektiğini de sözlerine ekledi. Sonsöz olarak, Reginbogin, Trump'ın lider eksenli ve etkileşime dayalı tarzının bu alanda büyük bir ilerleme sağlanması noktasında çok ümit vermediğini de belirtti. 

Moderasyon yaptığım sırada

Atlantik Konseyi'nden Dr. Rich Outzen, değerlendirmesinde, Trump-Rubio ekibinin iki ay içerisinde işbaşı yapacağını ve şimdiden göreve hazırlanmaya başladıklarını belirterek, Trump ve ekibinin son derece pragmatik insanlar olduğunu ve bu nedenle önceden söylenen kırıcı sözler ve eylemlerin bu noktada bir anlam ifade etmediğini vurguladı. Ukrayna'da çözüm beklentilerinin, iki devletin yaşadığı karşılıklı büyük kayıplar, Ukrayna'nın yaşadığı asker sıkıntısı ve Rusya'nın da İran'dan drone alarak ve Kuzey Kore'den asker getirerek sergilediği stratejik zafiyet nedeniyle mümkün olduğunu belirten Outzen, Trump'ın da bu konuda çözüm için istekli olduğunu ifade etti. Başkan Trump'ın Ukrayna ile Rusya arasında barış müzakerelerini destekleyeceğini ve Türkiye'nin de Rusya ve Ukrayna ile yoğun ticari ilişkileri nedeniyle bu sürece destek vereceğini düşünen Outzen, Trump'ın Gazze konusunda da barış sürecine destek verebileceğini söyledi. Buna karşın, Outzen, Hamas'ın ABD'de kabul gören meşru bir aktör olmadığının altını çizerek, İran destekli Hamas'ın Türkiye-İsrail ve Türkiye-ABD normalleşmesini 7 Ekim saldırısıyla sabote ettiğini vurgulayarak, bunun Türkiye açısından çok olumsuz bir gelişme olduğunu çünkü Türkiye'nin İsrail ile önceden kendi ulusal çıkarları açısından çok faydalı ticari ilişkileri olduğunu iddia etti. Trump'ın Çin'i ABD'nin ana rakibi olarak gördüğünü de belirten Outzen, Trump yönetiminin yeni dönemde Çin'i sıkıştırmaya çalışacağını vurguladı. Outzen, Trump'ın Suriye'den de Türkiye ile uzlaşılması durumunda çıkmayı destekleyebileceğini ancak ABD'nin IŞİD'e karşı mücadelede kendisine destek olan Kürt müttefiklerini ortada bırakmak istemediğini söyledi. Türkiye'nin Kürt Sorunu ve PKK konusunda çözüm bağlamında daha yaratıcı olabileceğini de ifade eden Amerikalı emekli asker (Albay) ve uzman, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin son yaptığı açılımın ise umut verici olduğunu ve ABD'de yakından takip edildiğini sözlerine ekledi. PKK'nın yeni dönemde silah bırakması ve Türkiye'nin Kürtlerle ABD aracılığında uzlaşması durumunda ABD müttefiklerinin aynı çizgide buluşturulabileceğini söyleyen Amerikalı uzman, PKK'nın kurucu lideri Abdullah Öcalan'ın da barış sürecini desteklediğini belirtti. Son olarak, Outzen, bunun gerçekleşmesi zor ama ihtimal dahilinde bir senaryo olduğunu da sözlerine ekledi. 

Dr. Rich Outzen

Senelerdir New York'ta Suny Maritime Koleji'nde ders veren Amerikalı akademisyen ve Türkiye uzmanı Dr. Mark Meirowitz ise, konuşmasında, Amerikalı siyaset bilimcilerin de Trump'ın 2016'da mucize gözüyle bakılan şekilde seçimi kazanması ve 2024'te bir kez daha sürpriz yaparak Başkan seçilmesini araştırdıklarını söyleyerek başladığı konuşmasında, Trump'ın algıları iyi yönettiğini ve MAGA söylemiyle hoşnutsuz Amerikalı seçmenleri mobilize etmeyi başardığını vurguladı. Trump'ın ikinci ve son döneminde nasıl bir siyasi miras bırakmak isteyeceği konusuna odaklanacağını ifade eden Meirowitz, Trump döneminde iç politika (yasadışı göçle mücadele) ve ekonominin daha ön planda olacağını ama dış politika konusunda da hareketlilik yaşanabileceğini ifade etti. Ortalama bir Amerikalının dış politikayla pek ilgilenmediğini de söyleyen Meirowitz, bu nedenle Trump'ın izolasyonist söyleminin başarılı olduğunu vurguladı. Türkiye'nin bir NATO üyesi ve tarihi bir Amerikan müttefiki olarak yeni dönemde Washington'da önemli bir devlet olmayı sürdüreceğini söyleyen Meirowitz, Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde Türkiye'nin dış politikada çok ilginç bir taktik izlediğini ve bir yandan Ukrayna'ya her konuda destek olmayı sürdürürken, diğer taraftan Rusya ile de ilişkilerini kesmediğini ve bu politikasıyla ciddi başarılar kazandığını ifade etti. Rubio atamasını da değerlendiren Meirowitz, Ankara'nın sadece Trump yönetimine yönelik olarak değil, ABD Kongresi'ne yönelik olarak da lobi ve propaganda çalışmalarına devam etmesi gerektiğini belirtirken, Türkiye'nin yeni dönemde klasik Batılı müttefiklik ilişkilerine (Transatlantik bağlar ve NATO üyeliği) dönmek veya çok boyutlu dış politikası doğrultusunda Rusya, Çin, ŞİÖ ve BRICS+ gibi ülke ve platformlarla ilişkilerini sürdürmek noktasında bir tercihte bulunmak zorunda kalabileceğini de sözlerine ekledi. Meirowitz, Türkiye için parlak bir geleceğin ise Batılı müttefikleriyle uzlaşmasından geçtiğini belirterek konuşmasını tamamladı.

Dostane bir havada geçen etkinlikte Türk akademisyen, uzman ve emekli askerler de çok önemli yorumlarda bulundular. Bu yorumlardan çıkan ortak görüş, Ukrayna konusunda Trump'ın çözüm çabasına Ankara'nın da olumlu bakacağı, ancak İsrail-Filistin konusunda Trump'ın İsrail yanlısı çizgisinin Türkiye'de toplumsal olarak ve devlet eliti nezdinde hoş karşılanmayacağı şeklinde olurken, Suriye'de Kürt meselesi konusunun da en kritik konu olarak iki müttefiki birbirlerine yakınlaştırabileceği gibi, ilişkilerin daha da gergin bir hale geçmesine yol açabileceği oldu. Bu anlamda, konuşmaların ortak paydasına bakıldığında; Ukrayna ve Filistin'de akan kanı durduran, Suriye'de normalleşme ve terörle mücadeleyi teşvik eden ve ekonomik açıdan korumacı politikalara en azından Türkiye'yi dahil etmeyen bir Trump yönetimi, Ankara'nın Washington'dan yapacağı kritik bazı askeri alımları da (F-35'ler, F-16'lar, Patriot sistemi vs.) desteklemesi durumunda, Türkiye için iyi bir yönetim haline gelebilecektir. Dileğimiz, yeni dönemde ilişkilerin yeniden gelişmeye başlaması ve eski güzel günlerine dönmesidir. İstanbul Kent Üniversitesi'ni de bu zorlu etkinliği başarıyla düzenlemesi bağlamında kutlamak gerekir. 

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

25 Kasım 2024 Pazartesi

Prof. Dr. Ozan Örmeci, Donald Trump'ın Yeni Kabinesini CNNTürk'te 5N1K Programında Yorumladı

 

İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci, 24 Kasım 2024 tarihinde CNNTürk kanalında yayınlanan ve ünlü gazeteci Cüneyt Özdemir'in sunduğu "5N1K" programına konuk oldu ve Donald Trump'ın yeni kabinesini ve Mehmet Öz'ün yeni görevini yorumladı. Aşağıdaki videodan bu röportajı izleyebilirsiniz.

UPA Podcast: Prof. Dr. Ozan Örmeci ile İkinci Trump Dönemi Kabinesi


İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci, 25 Kasım 2024 tarihinde YouTube kanalından ikinci Donald Trump dönemi kabinesine dair görüşlerini içeren bir video paylaştı.

UPA Söyleşi: Oğuzhan Manioğlu ile Polonya Gündemi

 

Oğuzhan Manioğlu, 6 Mart 1996 İstanbul-Şişli doğumludur. Manioğlu, ilk, orta ve lise öğrenimini İstanbul’da tamamladıktan sonra, 2014 yılında Nişantaşı Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünü kazandı. Üniversite hayatının ikinci senesinde çift anadal programına kayıtlanmaya hak kazanan Manioğlu, 2015 yılında Uluslararası İlişkiler bölümünde çift anadal programına başladı. Lisans dönemi süresince Dokuz Eylül Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu öğrenci kongresinde “Küreselleşme, Milliyetçilik ve Ulus-Devlet”, Uludağ Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu öğrenci kongresinde “Suriye İç Savaşı’nda İran’ın Rolü” , Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu öğrenci kongresinde “Başkanlık Sistemi”, Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu öğrenci kongresinde “Küresel Siyasette Çin ve Rusya”, Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu öğrenci kongresinde “Rusya Federasyonu-Türkiye İlişkilerinde Putin Faktörü” ve Sakarya Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu öğrenci kongresinde “Başkanlık Sistemi” isimli bildirilerini sunmuştur. Ayrıca Avrasya Sosyal ve Ekonomi Dergisi’nde “Şiddet, Demokrasi ve Yurttaşlık İlişkisi Üzerine” isimli bir makalesi yayımlanmıştır. Suriye iç savaşına dair yaptığı çalışmalar ise, Tarih, Toplum ve Hukuk Bağlamında Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Yazıları isimli editörlü kitapta “Türkiye ve Suriye Krizi Üzerine Kısa Bir Analiz: Göçün Farklı Yüzleri” adlı bölümde yayımlanmıştır. Manioğlu, 2014 yılında girmiş olduğu Nişantaşı Üniversitesi’nden 2018 yılında “yüksek onur” öğrencisi olarak mezun olmuştur. Oğuzhan Manioğlu, ayrıca T.C. Şişli Kaymakamlığı AB Proje ve Koordinasyon Ofisi, Nişantaşı Üniversitesi Proje Ofisi, Kuşadası Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü ve T.C. Dışişleri Bakanlığı’nda kısa süreli olarak staj yapmıştır. Manioğlu, yüksek lisans eğitimini İstanbul Gedik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (tezli) alanında tamamlamıştır. Mezuniyetinin ardından, bu program kapsamında Prof. Dr. Ozan Örmeci danışmanlığında hazırlamış olduğu Amerikan Siyasal Parametlerine Göre Türkiye’deki Siyasal Partilerin Sağ-Sol Ekseninde Hizalanması adlı tez çalışmasını kitaplaştırılmıştır. Manioğlu, 2020 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi alanında doktora eğitimine başlamış ve halen buradaki eğitimine devam etmektedir. Oğuzhan Manioğlu, ayrıca Polonya’da Varşova Üniversitesi ve Lublin Katolik Üniversitesi’nde bir süre doktora araştırmacısı sıfatıyla bulunmuş ve araştırmalar yapmıştır. 

23 Kasım 2024 Cumartesi

Prof. Dr. Ozan Örmeci'den Yeni Sunum: "Türkiye'nin Yeni Çok Boyutlu Dış Politikası"

İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci, 22 Kasım 2024 tarihinde Bayrampaşa Wish More Hotel'de düzenlenen 10. İstanbul Güvenlik Konferansı'nda "Türkiye'nin Yeni Çok Boyutlu Dış Politikası" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Aşağıdaki linklerden bu sunuma, sunumun makale formatına ve etkinlikten fotoğraflara erişebilirsiniz.

Sunum

Makale








































21 Kasım 2024 Perşembe

Prof. Dr. Ozan Örmeci'den Yeni Uluslararası Kitap Bölümü: "The Weakening of the United Nations and the Collapse of the International Order"

 

İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci'nin, İstanbul Kent Üniversitesi İİSBF Dekanı Prof. Dr. Hasret Çomak, Doç. Dr. Burak Şakir Şeker, Doç. Dr. Doğan Şafak Polat, Dr. Mesut Özel ve Dr. Murat Koray editörlüğünde yayıma hazırlanan ve Londra merkezli TPLondon yayınevince basılan Global Risks and Their Impacts on Türkiye adlı kitap için yazmış olduğu "The Weakening of the United Nations and the Collapse of the International Order" adlı kitap-içi bölümü yayımlandı. Aşağıdaki linkten bu çalışmaya erişim sağlayabilirsiniz.

20 Kasım 2024 Çarşamba

2024 Romanya Devlet Başkanlığı ve Parlamento Seçimleri

 

Giriş

Türkiye’nin Karadeniz yoluyla Balkanlar coğrafyasındaki önemli bir komşusu olan Romanya, 2024 yılını adeta “seçimler yılı” olarak geçirmektedir. Öyle ki, 9 Haziran’da yerel seçimlere sahne olan Romanya, 24 Kasım ve ihtiyaç olursa 8 Aralık’ta Devlet Başkanlığı seçimi ve 1 Aralık’ta parlamento seçimlerini düzenleyecektir. Bu yazıda, 2024 Romanya Devlet Başkanlığı ve parlamento seçimleri analiz edilecektir. Bunun için, öncelikle Romanya hakkında bazı temel bilgiler ve ülkenin siyasal sistemi anlatılacaktır.

Romanya Hakkında Genel Bilgiler

Güneydoğu Avrupa’da 238.391 kilometrekarelik[1] orta büyüklükte bir devlet olan Romanya, 18 milyonu aşkın nüfusu (güncel bazı verilere göre 19 milyon)[2] (dünyada 65.) ve 380 milyon dolarlık ekonomisiyle[3] (dünyada 41.) önemli ve etkili bir devlettir. Kişi başına düşen yıllık ortalama gelirini Avrupa Birliği (AB) üyesi olmasının ardından günümüzde 20.000 doların üzerine çıkarmayı başaran[4] Romanya, artık ortak gelir düzeyini aşmış gelişmiş de bir ülke durumundadır. Başkenti 1,7 milyonluk Bükreş şehri olan Romanya’nın sınır komşuları güneyinde Sırbistan ve Bulgaristan, batısında Macaristan, kuzeyinde Ukrayna ve doğusunda Moldova’dır. Bu anlamda, Romanya, haritada da görülebileceği üzere, günümüzde Avrupa Birliği (AB) ile Rusya Federasyonu (Rusya) arasındaki jeopolitik mücadelenin tam ortasında, Ukrayna, Moldova, Macaristan ve Sırbistan gibi kritik ülkelerin arasında konumlanmaktadır.

Romanya haritası

Romanya nüfusunun yüzde 89,3’ü Rumenlerden, yüzde 6’sı Macarlardan ve yüzde 3,4’ü Romaniler veya Çingenelerden oluşmaktadır.[5] Dini açıdan bakıldığında ise, ülkenin yüzde 85’lik büyük bölümü Ortodoks Hıristiyanlardan ve yüzde 4,5’i Katolik Hıristiyanlardan oluşmaktadır.[6] Linguistik dilimlere bakıldığında ise, yüzde 91,6’lık çok büyük bölümünün anadili Rumence olan Romanya’da ayrıca Macarca (yüzde 6,3) ve Roman dili (yüzde 1,2) gibi farklı diller de konuşulmaktadır.[7] Bu bağlamda, Romanya, Rumenlik, Ortodoksluk ve Rumence gibi üç temel değer üzerinden yükselen oturmuş bir ulus devlet görünümü sergilemektedir.

Geçmişi 1878’e kadar uzanan görece uzun bir diplomatik temsili de olan Romanya, bu anlamda diplomaside aktif bir devlet olarak birçok uluslararası kuruluşa üyedir. Bunlar arasında en önemli olanları listelemek gerekirse; Romanya, 1955’ten beri Birleşmiş Milletler (BM), 2004’ten beri NATO ve 2007’den beri AB üyesidir. Bunların yanı sıra, Romanya, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİ), Uluslararası Para Fonu (İMF), Avrupa Yatırım ve İmar Bankası (EBRD) ve Uluslararası Frankofoni Örgütü üyesidir.[8] Ayrıca 1995’te Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) üye olmuş ve 2022’den beri de OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) üye adayıdır. Ek olarak, 1860’larda beri resmi para birimi ley (RON) olan Romanya’nın yakında avroya (euro) geçmesi beklenmektedir. Romanya, 2024 yılı itibariyle Schengen bölgesine de dahil olmuştur. Bu anlamda, Romanya, komünist geçmişine ve halkının yaygın Ortodoks dini aidiyetine karşın, iyi bir ABD ve AB müttefiki ve geleceğini Batı dünyası içerisinde kurgulayan bir devlet görünümü arz etmektedir.

Romanya’nın 380 milyon dolarlık gelişmiş ekonomisinin en önemli bileşenlerini ihracat bağlamında karayolu taşıtları için aksam ve parçalar, otomobiller, izole edilmiş teller, kablolar ve diğer elektrik iletkenler, tek tek kaplanmış liflerden oluşan fiber optik kablolar, elektrik kontrol, dağıtım tabloları, panolar, konsollar, kabinler, diğer mesnetler ve sayısal kontrol cihazları ve mısır oluşturmaktadır.[9] Romanya’nın başlıca ithalat mamulleri ise; karayolu taşıtları için aksam ve parçalar, tedavide veya korunmada kullanılmak üzere hazırlanan ilaçlar (dozlandırılmış), ham petrol (petrol yağları ve bitümenli minerallerden elde edilen yağlar), otomobiller ve petrol yağları ve bitümenli minerallerden elde edilen yağlardır.[10] Romanya’nın başlıca ticaret partnerleri Almanya, İtalya, Fransa, Macaristan, Türkiye, Polonya ve Rusya’dır.[11]

Romanya Tarihi ve Siyasal Sistemi

Romanya’nın yakın tarihini kısaca özetlemek gerekirse; 1877 yılında Osmanlı Devleti’nden ayrılarak bağımsız bir devlet haline gelen Romanya, önce 1881-1947 yılları arasında bir Krallık olarak monarşi ile yönetilmiş, daha sonra ise İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği (SSCB) etkisiyle ülkede komünist Cumhuriyet rejimi kurulmuştur.[12] Komünist dönemde özellikle 1965-1989 yılları arasında ülkeyi yöneten Nikolay Çavuşesku ülke tarihinde önemli bir siyasi figür olarak öne çıkmaktadır. Ancak Çavuşesku’nun devrilmesi sonrasında eşiyle birlikte sonra yargılanarak idam edilmesi bu ülke siyasetinde derin yaralar açmıştır.[13] Çavuşesku sonrası yeni dönemde demokrasiye geçen Romanya, 2004 yılında NATO’ya, 2007 yılında da AB’ye dahil olmuştur.

Nikolay Çavuşesku

Romanya’nın mevcut siyasal sistemi daha ziyade yarı-Başkanlık kapsamında değerlendirilmektedir. Bu sistemde hükümetin başı olan Başbakan yürütmeden sorumlu asıl yetkiliyken, yetkileri daha sembolik düzeyde kalan ve doğrudan halk oyuyla seçilen Devlet Başkanı da dış politika ve Başbakan’ı atama gibi önemli yetkilere sahiptir. Devlet Başkanı 5 yılda bir gerçekleştirilen seçimlerle belirlenmekte ve iki dönem görev yapabilmektedir. Başbakan ise iki kamaralı parlamento seçimleri sonrasında belirlenmektedir. Romanya’da yasama organı 329 sandalyeli Temsilciler Meclisi ve 136 sandalyeli Senato’dan oluşan iki kanatlı parlamentodur.[14] Üyeleri 4 yılda bir gerçekleştirilen seçimlerle orantılı temsil yöntemi ile belirlenmektedir.

Ülkenin komünist rejim sonrasında ilk Devlet Başkanı Ion Iliescu (1990-1996) olurken, daha sonra Emil Constantinescu (1996-2000), daha sonra yeniden Ion Iliescu (2000-2004), ilerleyen yıllarda Traian Băsescu (2004-2014) ve son olarak da Alman asıllı Klaus Iohannis (2014-2024) ülkenin Devlet Başkanı olarak görev yapmışlardır. Ülkedeki son Devlet Başkanlığı seçimi 2019 yılında yapılmış ve merkez sağ eğilimli Milli Liberal Parti veya Ulusal Liberal Parti (PNL) adayı Iohannis, bir kez daha Devlet Başkanı seçilmiştir. PNL, merkez sol eğilimli Sosyal Demokrat Parti (PSD) ile birlikte ülkedeki en güçlü iki partiden birisidir. Nitekim 2020 yılında yapılan son parlamento seçimlerinde Marcel Ciolacu liderliğindeki Sosyal Demokrat Parti (PSD) yüzde 30’a yakın oy oranıyla birinci, Ludovic Orban liderliğindeki Ulusal Liberal Parti (PNL) yüzde 25 oy oranıyla ikinci ve Dan Barna ile Dacian Cioloș liderliğindeki Romanya’nın Kurtuluşu İçin Birlik (USR-PLUS) yüzde 16 oy oranıyla üçüncü olmuştur.[15] Seçimin ardından PNL ile USR-PLUS, Macar azınlığın desteklediği Hunor Kelemen liderliğindeki Romanya Macarlarının Demokratik Birliği (UDMR) ile bir koalisyon hükümeti kurmuş ve Florin Cîțu Başbakan olmuştur. 2021 yılında ise koalisyon hükümeti güvensizlik oyu alarak düşmüş ve PNL, UDMR ve bu defa PSD ile Nicolae Ciucă Başbakanlığında yeni bir koalisyon hükümeti oluşturmuştur. 2023 yılı ortalarından beri ise, Marcel Ciolacu Başbakanlığında PSD-PNL koalisyonu iktidardadır.

Klaus Iohannis

2024 Devlet Başkanlığı ve Parlamento Seçimleri

2024 Romanya seçimleri, Avrupa’da aşırı sağın yükselişinin durumunu anlamak adına önemli bir süreçtir. Zira anket sonuçlarına göre, aşırı sağ ve aşırı milliyetçi çizgideki ve George Simion liderliğindeki Rumen Birliği İttifakı (AUR), parlamento seçimlerinde bu defa rekor düzeyde oy oranına ulaşarak mevcut iktidarın merkez sağ (PNL) ve merkez sol (PSD) unsurlarını hükümet kurabilecek oy oranının altında bırakabilir.[16]

Marcel Ciolacu

Devlet Başkanlığı seçimi konusunda ise durum demokratik açıdan biraz daha güvenli olup, merkez sol Sosyal Demokrat Parti (PSD) Başkan adayı ve mevcut Başbakan Marcel Ciolacu’nun yüzde 27-29 civarında destekle[17] açık farkla en güçlü aday olduğu gözükmektedir. Aşırı sağcı lider George Simion yüzde 18-20 destekle şimdilik favori aday olmasa da, Simion’un son dönemde oy oranında ciddi bir yükselme sağladığı anlaşılmaktadır. Liberal USR partisinin adayı Elena Lasconi de yüzde 14-17 destekle seçimde iddialı olabilecek bir diğer isimdir. NATO’da üst düzeyde görevlerde bulunmuş bağımsız aday Mircea Geoană da bu seçimde önemli destek görüp, yüzde 8-10 bandında oy alabilecek bir kişidir. Birkaç ay öncesine kadar anketlerde Ciolacu ile yarışan ve hatta önde gözüken[18] Geoană, anketlere göre son aylarda ise ciddi destek kaybına uğramıştır. 24 Kasım tarihinde yapılacak ilk turda hiçbir aday yüzde 50'nin üzerine oy toplayamazsa -ki böyle olacak gibi gözükmektedir- 8 Kasım tarihinde en yüksek oyu alan iki aday arasında ikinci tur yapılacaktır. Mevcut göstergeler Marcel Ciolacu'yu favori aday konumunda tutmaktadır. 

George Simion

Parlamento seçimlerinde ise merkez sol PSD’nin seçimi birinci sırada tamamlamasına tüm anketlerde[19] kesin gözüyle bakılmasına karşın, AUR partisinin yüzde 20’nin üzerinde destek düzeyine ulaşması durumunda, PSD’nin merkez güçlerle (PNL ve/veya USR) koalisyon kurması ve istikrarlı bir yönetim oluşturabilmesi kolay olmayabilir. Merkez sağ PNL’nin bu seçimde yüzde 20’nin altında kalması beklenirken, liberal USR’nin de yine yüzde 10’larda kalması anketlerde beklenmektedir. Bu nedenle, seçim sonrasında nasıl bir koalisyon formülünün oluşturulacağı merak konusudur.

Sonuç

2024 Devlet Başkanlığı ve parlamento seçimleri, Romanya’nın gidişatı açısından önemlidir. Zira ABD’nin Karadeniz’in Köstence Limanı yakınlarında Avrupa’nın en büyük NATO üssünü kurmaya başladığı Romanya, Karadeniz güvenliği açısından kritik bir devlet durumuna gelmiştir. Bu durum, NATO üyesi ama Rusya ile yakın ekonomik ilişkileri olan Türkiye açısından da kritik ehemmiyettedir.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

DİPNOTLAR

[1] The World Fact Book, “Geography”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.cia.gov/the-world-factbook/countries/romania/#geography.

[2] The World Fact Book, “People and Society”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.cia.gov/the-world-factbook/countries/romania/#people-and-society.

[3] IMF, “GDP, current prices”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.imf.org/external/datamapper/NGDPD@WEO/OEMDC/ADVEC/WEOWORLD.

[4] IMF, “GDP per capita, current prices”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.imf.org/external/datamapper/NGDPDPC@WEO/ROU/HUN.

[5] The World Fact Book, “People and Society”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.cia.gov/the-world-factbook/countries/romania/#people-and-society.

[6] The World Fact Book, “People and Society”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.cia.gov/the-world-factbook/countries/romania/#people-and-society.

[7] The World Fact Book, “People and Society”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.cia.gov/the-world-factbook/countries/romania/#people-and-society.

[8] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Romanya”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/romanya-kunyesi.tr.mfa.

[9] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Romanya'nın Ekonomisi”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/romanya-ekonomisi.tr.mfa.

[10] A.g.e.

[11] A.g.e.

[12] İnsamer, “Romanya”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.insamer.com/tr/ulke-profili-romanya/.

[13] “Diktatör Çavuşesku ve Eşinin Kurşuna Dizilme Sahnesi”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=_xsctY4IFxQ.

[14] İnsamer, “Romanya”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.insamer.com/tr/ulke-profili-romanya/.

[15] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Romanya'nın Siyasi Görünümü”, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/romanya-siyasi-gorunumu.tr.mfa.

[16] Euronews (2023), “Romania is facing crucial elections in 2024 - will the country put the rising far-right in power”, 28.11.2023, Erişim Tarihi: 20.11.2024, Erişim Adresi: https://www.euronews.com/2023/11/28/romania-is-facing-crucial-elections-in-2024-will-the-country-put-the-rising-far-right-in-p.

[17] Bakınız;

[18] Bakınız;

[19] Bakınız;

14 Kasım 2024 Perşembe

Évolution possible des relations turco-américaines dans la seconde ère Trump


La 60e élection présidentielle des États-Unis a été remportée par le candidat du parti républicain et le 45e président des États-Unis, l'homme d'affaires Donald Trump, qui a l'honneur et le succès d'être le 47e président des États-Unis pour la période 2025-2029 - à partir de janvier. L'élection de Trump, qui était en fait assez prévisible, a également été largement favorisée par le gouvernement turc et les structures de l'État. Le président turc Recep Tayyip Erdoğan avait déjà fait part de sa réaction au 46e président américain Joe Biden et à l'administration démocrate, qui ne lui ont même pas parlé au téléphone pendant des mois après son élection, puis ne l'ont pas invité à la Maison-Blanche pour le Sommet de la démocratie. Erdoğan, l'année dernière, a même décliné une invitation officielle de responsables américains à la dernière minute et a joué toutes ses cartes pour l'élection de Trump. En ce sens, Ankara sera sans doute beaucoup plus disposé et déterminé à surmonter certains problèmes avec Trump dans la nouvelle ère. Commentons maintenant les développements possibles sur la base de ces questions.

Contrairement aux administrations démocrates, le président élu républicain Donald Trump, qui préfère moins s'immiscer dans les affaires intérieures des États alliés, pourrait être moins critique à l'égard d'Ankara sur les questions intérieures de la Turquie au cours du nouveau mandat, à l'exception des questions qui sont importantes pour lui, comme la sécurité des Américains et le fait de ne pas alimenter l'anti-américanisme, de ne pas permettre les menaces à la sécurité d'Israël, de protéger la population non musulmane et de ne pas mettre d'obstacles aux libertés religieuses des chrétiens, etc. et cela pourrait conduire à un certain réchauffement des relations. Le fait que les deux dirigeants aiment le type de diplomatie des dirigeants avec des fondations institutionnelles plus faibles et tentent de présenter un profil présidentiel fort peut également les amener à avoir des atomes crochus l'un avec l'autre, ce qui peut être constaté dans le premier mandat de Trump en tant que président (2017-2021).

Une autre question importante concerne les ventes d'armes. Alors que la vente de F-16, que la Turquie a tenté d'obtenir en retardant l'adhésion de la Finlande et de la Suède à l'OTAN, ne s'est toujours pas concrétisée malgré les promesses faites à Ankara, l'administration Trump pourrait agir beaucoup plus rapidement et plus volontiers à cet égard et finaliser la vente d'avions de chasse à la Turquie. L'administration Trump pourrait également donner le feu vert à la réadmission de la Turquie au programme F-35 si la question du S-400, qui est considérée comme un problème pour la sécurité de l'OTAN, est résolue d'une manière ou d'une autre. Pour Trump, qui est arrivé au pouvoir avec l'objectif de revitaliser l'économie américaine, les ventes d'armes sont une question importante qui améliorera l'économie.

En ce qui concerne les groupes PYD/YPG affiliés au PKK en Syrie, que les États-Unis soutiennent depuis des années contre le régime d'Assad et ISIS/DAECH (l'État islamique en Irak et en Syrie), Trump pourrait ne pas permettre la mise en œuvre de politiques qui élimineraient complètement la présence kurde liée au terrorisme dans la région dans la mesure imaginée par Türkiye, mais il pourrait préférer le maintien de la présence militaire d'Ankara dans la région et un certain degré de réconciliation entre les deux alliés américains contre ISIS par le biais du dialogue. Pour Trump, la présence des forces armées turques, membre de l'OTAN, sur le terrain serait une situation avantageuse si elles agissent de concert avec les États-Unis, ce qui peut également être dit pour la présence de facto des forces armées turques dans le nord de Chypre. Toutefois, je dois ajouter que contrairement à la période 2017-2021, la politique étrangère américaine est désormais beaucoup plus proche des Chypriotes grecs, comme le prouve le récent accord de défense entre Washington et Nicosie.

Un autre facteur qui rend Trump attrayant pour la Turquie est son désir de mettre fin à la guerre entre la Russie et l'Ukraine. Étant donné que la Turquie n'a pas coupé ses liens économiques avec la Russie pendant toute la durée de la guerre, malgré toutes les pressions exercées par le monde occidental, une réconciliation entre les États-Unis et la Russie pourrait être un soulagement pour Ankara, qui entretient des relations commerciales, énergétiques et politiques intenses avec Moscou. Puisque cela permettrait également à l'administration Erdoğan d'améliorer son économie, qui souffre d'une forte inflation et de la dépréciation rapide de la livre turque, faciliter le commerce avec la Russie pourrait faire de Trump un bon président pour l'actuel gouvernement turc. Ce que les économistes hésitent à dire, c'est que les marchés internationaux réagissent encore aux signaux émis par les États-Unis en matière d'investissement.

Un autre facteur qui rend Trump attrayant pour la Turquie peut être le fait que la rhétorique et les actions de politique étrangère du président américain ciblent principalement des pays comme l'Iran et la Chine. Ankara, qui, malgré ses relations étroites avec l'Iran, peut également être positionnée comme un rival dans la politique régionale, pourrait accueillir favorablement l'escalade des tensions entre Trump et l'Iran, sachant qu'elle gagnera en importance dans les projections géopolitiques et les mouvements stratégiques dans la région. Si l'administration Erdoğan ne souhaite pas mettre en péril les bonnes relations politiques et économiques qu'elle entretient depuis peu avec la Chine, elle n'est pas forcément mécontente de l'escalade des tensions entre les États-Unis et la Chine et du fait que les responsables américains soulèvent la question des Turcs ouïghours ou du Turkestan oriental. En fait, la politique officielle d'Ankara est de protéger l'autonomie culturelle et les libertés religieuses des Turcs ouïghours, bien que cette question n'ait pas été beaucoup évoquée ces dernières années afin de ne pas perturber la Chine.

Le choix du secrétaire d'État de Trump est également une question importante, le nom du sénateur de Floride Marco Rubio étant fréquemment mentionné dans la presse américaine. Rubio est un faucon de la politique étrangère et n'est pas connu pour être pro-Turquie. Cela suggère qu'il serait irréaliste de s'attendre à un « printemps » dans les relations au cours du nouveau mandat.

En tout état de cause, il n'est pas encore réaliste de s'attendre à une amélioration rapide et à un nouveau printemps dans les relations turco-américaines. Les problèmes sont structurels et les relations sont tendues. Néanmoins, une nouvelle administration est toujours synonyme de nouvelle chance et nous espérons que les deux États ne manqueront pas cette opportunité. La question israélo-palestinienne sera le défi le plus difficile à relever pour les deux États. Dans le cas où les États-Unis continueraient à soutenir les politiques brutales d'Israël, il ne faut pas s'attendre à ce qu'Erdoğan reste silencieux, étant donné la montée des partis islamistes alternatifs en Türkiye (Nouveau parti du bien-être/YRP). Toutefois, si Trump présente un plan de paix raisonnable (par exemple, une version révisée du « l'affaire du siècle » (Deal of the Century ) et qu'Israël met fin à ses opérations militaires, il n'y aura peut-être pas de crise.

Prof. Ozan ÖRMECİ


UPA Podcast: Prof. Dr. Ozan Örmeci ile ABD-Çin Rekabeti

 

İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ozan Örmeci, 14 Kasım 2024 tarihinde Dr. Sina Kısacık ve Dr. Gamze Helvacıköylü ile birlikte yazdıkları yeni yayımlanan "U.S.-China Competition: A Power Transition" adlı yeni makalesinden yola çıkarak ABD-Çin büyük güç rekabeti ve diplomatik ilişkilerine dair görüşlerini içeren bir yayın paylaştı.

13 Kasım 2024 Çarşamba

Possible Developments in Turkish-American Relations in the Second Trump Era

 

The 60th United States (U.S.) Presidential election was won by the Republican Party candidate and the 45th President of the United States, businessman Donald Trump, who has the honor and success of serving as the 47th President of the United States for the period 2025-2029 - starting in January. Trump's election, which was actually quite predictable, was also largely favored by the Turkish government and state structures. Turkish President Recep Tayyip Erdoğan had already made his reaction to the 46th U.S. President Joe Biden and the Democratic administration, who did not even speak to him on the phone for months after his election and then did not invite him to the White House for the Democracy Summit. Erdoğan, last year even declined an official invitation from American officials at last minute and played all his cards for Trump's election. In this sense, Ankara will undoubtedly be much more willing and determined to overcome some problems with Trump in the new era. Let us now comment on possible developments based on these issues.

Unlike Democratic administrations, Republican President-elect Donald Trump, who prefers to interfere less in the domestic affairs of allied states, may be less critical of Ankara on Türkiye's domestic issues in the new term, except for issues that are important to him, such as the security of Americans and not fueling anti-Americanism, not allowing threats to Israel's security, protecting the non-Muslim population and not putting obstacles to the religious freedoms of Christians, etc., and this may lead to some warming in relations. The fact that both leaders like the kind of leader diplomacy with weaker institutional foundations and try to present a strong Presidential profile may also cause them to have chemistry with each other, which can be traced in Trump's first term as President (2017-2021).

Another important issue concerns arms sales. While the sale of F-16s, which Türkiye has been trying to secure by delaying Finland and Sweden's membership in NATO, has not still materialized despite promises given to Ankara, the Trump administration may act much faster and more willingly in this regard and finalize the sale of fighter jets to Türkiye. The Trump administration may also give the green light for Türkiye's readmission to the F-35 program if the S-400 issue, which is seen as objectionable for NATO security, is somehow resolved. For Trump, who came to power with the goal of revitalizing the American economy, arms sales are an important issue that will improve the economy.

As for the PKK-affiliated PYD/YPG groups in Syria, which the U.S. has been supporting for years against the Assad regime and ISIS (Islamic State), Trump may not allow policies to be implemented that would completely eliminate the terrorist-linked Kurdish presence in the region to the extent imagined by Türkiye, but he may prefer Ankara's continued military presence in the region and a certain degree of reconciliation between the two American allies against ISIS through dialogue. For Trump, the presence of the Turkish Armed Forces (TAF), a NATO member, on the ground would be an advantageous situation if they act in concert with the U.S. This can also be said for the Turkish Armed Forces' de facto presence in northern Cyprus. However, I should add that unlike 2017-2021 period, now U.S. foreign policy is much more closer to Greek Cypriots as proven by the recent defense agreement between Washington and Nicosia. 

Another factor that makes Trump attractive for Türkiye is his desire to end the Russia-Ukraine War. Given that Türkiye has not cut its economic ties with Russia throughout the war, despite all the pressure from the Western world, a U.S.-Russia reconciliation could be a relief for Ankara, which has intensive commercial, energy, and political relations with Moscow. Since this would also allow the Erdoğan administration to improve its economy, which is suffering from high inflation and the rapid depreciation of the Turkish lira, facilitating trade with Russia could make Trump a good President for the current Turkish government. What economists are reluctant to say is that international markets still respond to signals from the U.S. when it comes to investment.

Another factor that makes Trump attractive for Türkiye may be the fact that the U.S. President's foreign policy rhetoric and actions mostly target countries such as Iran and China. Ankara, which, despite its close relations with Iran, can also be positioned as a rival in regional politics, may welcome Trump's escalation of tensions with Iran, knowing that it will gain importance in geopolitical projections and strategic moves in the region. While the Erdoğan administration will not want to jeopardize the recently good political and economic relations with China, it may not be unhappy with the escalation of tensions between the U.S. and China and the raising of the Uyghur Turks or East Turkestan issue by American officials. In fact, Ankara's official policy is to protect the cultural autonomy and religious freedoms of the Uyghur Turks, although this issue has not been brought up much in recent years in order not to disturb China.

The choice of Trump's Secretary of State is also an important issue, with Florida Senator Marco Rubio's name being frequently mentioned in the American press. Rubio is a foreign policy hawk and is not known to be pro-Türkiye. This suggests that it would be unrealistic to expect a “spring” in relations in the new term. 

In any case, it is not yet realistic to expect a rapid improvement and a new spring in Turkish-American relations. The problems are structural and relations are frayed. Nevertheless, a new administration always means a new chance and we hope that the two states will not miss this opportunity. The Israeli-Palestinian issue will be the most difficult challenge for the two states. In the event of continued U.S. support for Israel's brutal policies, Erdoğan should not be expected to remain silent, given the rise of alternative Islamist parties in Türkiye (the New Welfare Party/YRP). However, if Trump comes with a reasonable peace plan (e.g. a revised version of the Deal of the Century) and Israel halts its military operations, there may be no crisis.

Prof. Ozan ÖRMECİ

12 Kasım 2024 Salı

Doç. Dr. Senem Çevik Mülakatı: Donald Trump'ın Zaferi ve Seçimlerin ABD'deki Yankıları

Doç. Dr. Senem Çevik kamu diplomasisi ve stratejik iletişim alanında çalışmaktadır. Araştırmaları kimlik, iletişim ve politik psikoloji ekseninde olup, çalışmaları Middle East CritiqueInternational Journal of Applied Psychoanalytical StudiesCaucasus Survey, Southeast European and Black Sea StudiesGlobal Media and Communication ve Turkish Studies gibi dergilerde yayınlanmıştır. Alanında ilk uluslararası yayın olan Turkey’s Public Diplomacy (Palgrave MacMillan, 2015) kitabının eş editörüdür. Kaliforniya Üniversitesi Irvine kampüsü ve Los Angeles kampüsünde uluslararası çalışmalar bölümünde ders vermiştir. Aynı zamanda Olive Tree Initiative adlı diyalog geliştirme programının University of California Los Angeles akademik koordinatörlüğünü üstlenmiştir. Halen Woodbury Üniversitesi media çalışmaları bölümünde öğretim görevlisidir ve toplumlararası çatışma çözümü projelerinde aktif olarak yer almakta, müzik ve gastro diplomasi alanlarında çeşitli projeler üretmektedir.

11 Kasım 2024 Pazartesi

Almanya-Birleşik Krallık Savunma İş Birliği Anlaşması


Giriş

Amerika Birleşik Devletleri'nde (kısaca ABD) düzenlenen seçimlerin yarattığı sansasyon nedeniyle son günlerde gözden kaçan önemli bir jeopolitik ve diplomatik gelişme, Rusya-Ukrayna Savaşı ve ABD'de Donald Trump rüzgarının etkisiyle giderek artan izolasyonist eğilimler karşısında Avrupa'nın iki köklü ve yerleşik gücü olan Birleşik Krallık (İngiltere) ve Almanya arasında tarihte bir ilk niteliğinde olan ikili savunma iş birliği anlaşmasının imzalanmış olmasıdır. Bu şekilde, iki NATO üyesi devlet, ikili anlaşma yoluyla da askeri müttefikliklerini pekiştirmişlerdir. Bu yazıda, Almanya-Birleşik Krallık savunma iş birliği anlaşması mercek altına alınacaktır.

Anlaşmanın İçeriği

23 Ekim 2024 tarihinde iki ülkenin Savunma Bakanları John Healey ile Boris Pistorious arasında imzalanmasıyla resmiyet kazanan ve türünün ilk örneği olan "Trinity House Anlaşması"na göre, Avrupa'nın en yoğun  savunma harcaması yapan iki devleti, yeni dönemde savunma/güvenlik alanındaki iş birliklerini bir üst seviyeye taşıyacaklardır. Anlaşma ile birlikte iki ülke arasında karşılıklı olarak askeri alandaki yatırımlar arttırılacak ve Birleşik Krallık'ta yeni bir topçu silahı namlusu fabrikasının açılmasının önü açılacaktır. Rheinmetall fabrikasının açılmasıyla birlikte, Birleşik Krallık, 10 yıl sonra ilk kez Sheffield Forgemasters tarafından üretilen İngiliz çeliğini kullanarak topçu silahı namlusu üretebilecektir. Dahası, bu sayede İngiliz ekonomisine yaklaşık yarım milyar poundluk bir destek ve 400 kişilik ek istihdam sağlanması planlanmaktadır. Bunun yanında, anlaşma kapsamında Alman savaş uçakları da İskoçya'da (Lossiemouth) konuşlanarak Avrupa güvenliğini destekleyeceklerdir. Daha da önemlisi, anlaşma sayesinde Birleşik Krallık ve Almanya'nın önümüzdeki yıllarda bir dizi çığır açan savunma projesinde ve tüm alanlarda (hava, kara, deniz, uzay ve siber)  birlikte çalışması sağlanacaktır ki, buna Storm Shadow da dahil olmak üzere mevcut sistemlerden daha uzağa gidebilen yeni genişletilmiş derin vuruş silahlarının geliştirilmesi için ortak çalışmalar yapılması da dahildir.

Ek olarak, anlaşma, Boxer zırhlı araçlarının üretimine yönelik uzun vadeli bir taahhüt de dâhil olmak üzere, iki ülkenin savunma sanayilerini hiç olmadığı kadar birbirlerine yakınlaştıracak ve Birleşik Krallık'taki istihdamı destekleyecektir. Anlaşma, ayrıca, Birleşik Krallık'ta gelişmiş silahların geliştirilmesini desteklemekte ve Sting Ray torpidolarının tedariki için kapıyı aralamaktadır. Bunların yanında, iki ülke ordularının ortak tatbikatlar yapılması için de olanak sağlayan "Trinity House Anlaşması", Kuzey Denizi'nin dibindeki hayati kabloları korumak için birlikte çalışılması, iki ülkenin birlikte insansız hava araçları üretmesi, Ukrayna'ya destek için Alman Sea King helikopterlerinin modern füze sistemleriyle donatılmasını sağlayacak yeni ortak çalışmalar ve Avrupa hava sahasını uzun menzilli füze tehdidine karşı daha iyi korumak amacıyla hava savunma sistemlerini entegre etmek için ortak çalışma gibi kritik hususlar içermektedir. 

Anlaşmaya Yönelik Tepkiler

Anlaşmayı Avrupa güvenliği ve Birleşik Krallık-Almanya ilişkileri açısından bir "dönüm noktası" olarak değerlendiren Birleşik Krallık Savunma Bakanı John Healey, basına yaptığı açıklamada, iki ülkenin ortak değerleri ve ortak tehdit algılamalarına vurgu yapmıştır. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, basın açıklamasında, Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik politikasını işaret ederek, Avrupa geneli ve özellikle Doğu Avrupa'nın güvenliği için iki ülkenin ortak çalışmaları ve iş birliğine ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir. Bu anlaşma, geçtiğimiz yıl ortalarında görevi Muhafazakâr Parti'den devralan İşçi Partisi (Labour) ve Başbakan Keir Starmer hükümeti için ilk önemli diplomatik adım olurken, Almanya'da da kriz yaşayan hükümete bir diplomatik açılım yapma fırsatı sağlamıştır. 

Yorum

Trinity House Anlaşması, Birleşik Krallık'ın Fransa ile -David Cameron ile Nicolas Sarkozy liderliklerinde- 2010'da imzaladıkları "Lancaster House Anlaşması" anımsatırken, yakın geçmişte düşman olan iki devletin bugün Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik politikası nedeniyle nasıl güvenlik alanında iş birliğine yönelebildiklerinin ispatı niteliğindedir. Anlaşma, büyük ölçüde iki devletin izolasyonist politikalar gütmesi beklenen Donald Trump dönemine hazırlık olarak da yorumlanırken, iki ülkenin Rusya'ya karşı mücadele veren Ukrayna'ya desteğin devamı konusundaki uzlaşısı olarak da yorumlanabilir. Ancak elbette, iki devlet, NATO'nun en büyük donörü ve destekçisi olan ABD'ye karşıt şekilde değil, onun da desteğini sağlayacak şekilde Ukrayna'ya desteği devam ettirmek istemektedirler. Sahadaki gelişmeler ise, Rus Ordusu'nun ilerlemesi nedeniyle, bu durumu pek gerçekçi kılmasa da, kabul etmek gerekir ki, Ukrayna'nın düşmesi durumunda Rusya'nın hedefinde yeni dönemde Doğu Avrupa ve Baltık devletlerinin olabileceği endişesiyle, Avrupa'nın yerleşik güçleri, şimdiden ön almaya çalışmaktadırlar. 

King's College London öğretim üyesi ve eski RUSI Direktörü (2007-2015) Prof. Michael Clarke, bu anlaşmanın önceki Birleşik Krallık-Fransa anlaşması da düşünüldüğünde, Avrupa'nın bu üç köklü devleti arasındaki güvenlik/savunma iş birliğini gösterdiğini iddia ederken, DGAP uzmanı siyaset bilimci ve savunma uzmanı Aylin Matlé de anlaşmanın Avrupa güvenliği açısından önemli ve ileri bir adım olduğunu vurgulamıştır

Sonuç

Sonuç olarak, 2024 Almanya-Birleşik Krallık savunma iş birliği anlaşması veya Trinity House Anlaşması, Rusya'ya yönelik ön yargı, endişe, korku ve hasmane algılamaların Ukrayna Savaşı nedeniyle Avrupa'da devam ettiğini ve ABD'de 2025 yılı Ocak ayında görevi devralacak Trump yönetiminin bu krize diplomatik bir çözüm geliştirememesi halinde, krizin derin bir güvenlik sorunu olarak Avrupalı devletler arasındaki iş birliğini tetikleyeceğini göstermektedir. Bu ise, devletlerin doğası ve güç politikalarıyla yakından alakalı olup, güç dengesi sisteminde Rusya'nın Ukrayna'da başarılı olup Avrupa güvenliği için yakın bir tehdit haline gelmesi durumunda, bu iş birliği ruhunun NATO'nun son yıllarda yaşadığı varoluşsal krizine karşı işlevsel bir anlam kazanabileceği de ortadadır. 

Kapak fotoğrafı: Birleşik Krallık Savunma Bakanı John Healey ile Alman mevkidaşı Boris Pistorius (Harici)

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ

9 Kasım 2024 Cumartesi

İkinci Trump Döneminde Türk-Amerikan İlişkilerinde Yaşanması Muhtemel Gelişmeler

60. ABD Başkanlık seçimlerini Cumhuriyetçi Parti adayı ve 45. ABD Başkanı olan iş insanı Donald Trump kazanarak, 2025-2029 döneminde 47. ABD Başkanı olarak -Ocak ayından itibaren- görev yapma başarısı ve şerefine erişti. Aslında oldukça öngörülebilir bir durum olan Trump’ın seçilmesi, büyük ölçüde Türkiye’deki iktidarın ve devlet yapılanmasının da tercih ettiği bir durumdu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başkan seçildikten sonra aylarca kendisiyle telefonda dahi görüşmeyen ve sonra da kendisini Beyaz Saray’a davet etmeyen 46. ABD Başkanı Joe Biden ve Demokrat yönetime tepkisini geçtiğimiz yıl içerisinde Amerikalı yetkililerden gelen davete icap etmeyerek zaten belli etmiş ve tüm kartlarını Trump’ın seçilmesi için oynamıştı. Bu anlamda, Ankara, Trump’la yeni dönemde bazı sorunları aşabilme konusunda kuşkusuz çok daha istekli ve kararlı davranacaktır. Şimdi bu konular üzerinden olası gelişmeleri yorumlayalım.

Demokrat yönetimlerin aksine, müttefik devletlerin iç işlerine karışmayı daha az tercih eden Cumhuriyetçilerden Başkan seçilen Donald Trump, yeni dönemde Türkiye’nin iç meselelerinde Ankara’ya yönelik eleştiri dozunu azaltarak, kendisi için önemli olan Amerikalıların güvenliği ve Amerikan karşıtlığının körüklenmemesi, İsrail’in güvenliğine yönelik tehditlere izin verilmemesi, gayrimüslim nüfusun korunması ve Hıristiyanların dini özgürlüklerine engeller çıkarılmaması vs. gibi konular dışında yeni dönemde Ankara’ya daha az eleştirel yaklaşabilir ve bu da ilişkilerde bir nebze olsun ısınmaya neden olabilir. İki liderin de kurumsal temelleri daha zayıf türde lider diplomasisini sevmeleri ve güçlü Başkan profili sergilemeye çalışmaları da birbirleriyle kimyalarının tutmasına neden olabilir ki Trump’ın ilk Başkanlığı döneminde de (2017-2021) bunun izlerini bulmak mümkündür.

Bir diğer önemli konu ise silah satışlarıyla alakalıdır. Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliklerini geciktirerek sağlamaya çalıştığı F-16 satışı Ankara’ya verilen sözlere rağmen halen gerçekleşmemişken, Trump yönetimi, bu konuda çok daha hızlı ve istekli davranarak savaş jetlerinin Türkiye’ye satışını sonuçlandırabilir. Trump yönetimi, NATO güvenliği açısından sakıncalı görülen S-400 meselesinin bir şekilde çözülmesi halinde, Türkiye’nin F-35 programına geri kabulü için de yeşil ışık yakabilir. Zira Amerikan ekonomisinin canlandırılması hedefiyle iktidara gelen Trump için silah satışları ekonomiyi geliştirecek önemli bir husustur.

Suriye’de ABD’nin yıllardır Esad yönetimi ve IŞİD’e karşı destek verdiği PKK uzantısı PYD/YPG grupları konusunda ise, Trump, Türkiye’nin hayal ettiği ölçüde bölgedeki terörle iltisaklı Kürt varlığını tamamen ortadan kaldıracak politikaların icra edilmesine izin vermese de, Ankara’nın bölgedeki askeri varlığının devamı ve IŞİD karşıtı iki Amerikan müttefikinin diyalog yoluyla belli ölçülerde uzlaştırılması gibi bir yönelimi tercih edebilir. Zira Trump için NATO üyesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) sahadaki varlığı ABD ile uyumlu hareket edilmesi halinde avantajlı bir durum olarak değerlendirilecektir. Bu durumu TSK’nın Kıbrıs’ın kuzeyindeki de facto varlığı için de söylemek mümkündür.

Trump’ı Türkiye açısından cazip kılan bir diğer faktör de Rusya-Ukrayna Savaşı’nı sonlandırmak istemesidir. Türkiye’nin savaş boyunca Batı dünyasından gelen tüm baskılara rağmen Rusya ile ekonomik ilişkilerini kesmeyip daha da geliştirdiği düşünülürse, ABD-Rusya uzlaşısı, Moskova ile çok yoğun ticari, enerji ve siyasi ilişkileri olan Ankara’yı yeni dönemde rahatlatabilir. Bu, Erdoğan yönetiminin yüksek enflasyon ve liranın hızlı değer kaybı nedeniyle zor durumda olan ekonomisini de geliştirmesine olanak sağlayacağı için, Rusya ile ticaretin kolaylaştırılması Türkiye’deki mevcut iktidar açısından Trump’ı iyi bir Başkan haline getirebilir. Zira ekonomistlerin söylemeye imtina ettiği bir gerçek, uluslararası piyasaların yatırım konusunda halen ABD’den sinyallere göre hareket ettiğidir.

Yine Türkiye açısından Trump’ı cazip kılan bir diğer faktör de, ABD Başkanı’nın dış politika söylem ve eylemlerinde daha ziyade İran ve Çin gibi ülkeleri hedef alması olabilir. İran’la yakın ilişkilerine karşın bölgesel politikalarda rakip olarak da konumlanabilen Ankara, Trump’ın İran’la gerilimi arttırması durumunda bölgeye yönelik jeopolitik tasavvurlar ve stratejik hamlelerde kendisinin önem kazanacağını bildiği için, bu durumu olumlu karşılayabilir. Erdoğan yönetimi, son dönemde Çin’le iyi gelişen siyasi ve ekonomik ilişkileri riske atmayı istemeyecek olsa da, ABD ile Çin arasındaki gerginliğin artması ve Uygur Türkleri veya Doğu Türkistan konusunun Amerikalı yetkililer tarafından gündeme getirilmesinden de hoşnutsuzluk duymayabilir. Zira Çin’i rahatsız etmemek için bu konu son yıllarda pek gündeme getirilmese de, aslında Ankara’nın resmi politikası Uygur Türkleri’nin kültürel özerklikleri ve dini özgürlüklerinin korunması yönündedir.

Trump’ın ikinci dönemi için seçeceği Dışişleri Bakanı veya Amerikalıların ifadesiyle “Secretary of State” de bu bağlamda kritik bir husustur. Bu makam için adı geçen ve Avrupa’daki sağ/aşırı sağ grup ve partilere yakınlığıyla bilinen eski Almanya Büyükelçisi Richard Grenell Ankara için ideal bir aday olmayabilirken, eski Dışişleri Bakanı ve CIA Direktörü Mike Pompeo da Türkiye’ye yönelik geçmişteki eleştirileri nedeniyle tercih edilmeyebilir. Senatör Marco Rubio ise şimdilik Türkiye konusunda daha renksiz bir isimdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la kişisel ilişkileri olan Elon Musk ise kabinede yer alması pek beklenmeyen bir isimdir. Sonuç olaak, Türkiye’ye daha olumlu bakan bir Sekreter’in seçilmesi durumunda, Ankara-Washington eksenindeki toparlanma daha hızlı ve güçlü olabilir.

Sonsöz, her şekilde Türk-Amerikan ilişkilerinde hızlı bir düzelme ve yeni bir bahar havası beklemek henüz gerçekçi değildir. Zira sorunlar yapısal nitelikli ve ilişkiler yıpranmıştır. Buna karşın, yeni bir yönetim her zaman yeni bir şans demektir ve dileğimiz iki devletin bu fırsatı kaçırmamalarıdır. İsrail-Filistin konusu ise iki devleti zorlayacak en zorlu mesele olacaktır. ABD’nin İsrail’in acımasız politikalarına desteğinin devamı halinde, Türkiye’de yükselen alternatif İslamcı partiler (Yeniden Refah Partisi/YRP) de düşünüldüğünde, Erdoğan’ın sessiz kalması beklenmemelidir. Ancak Trump’ın makul bir barış planı ile gelmesi (Asrın Anlaşması'nın revize edilmiş versiyonu) ve İsrail’in askeri operasyonlarını durdurması halinde, bu konuda kriz yaşanmayabilir.

Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ