Sayfalar

25 Şubat 2024 Pazar

Prof. Dr. Metin Heper'in Ardından


Giriş

Bugün (25 Şubat 2024) gündüz saatlerinde Bilkent Üniversitesi'nde beraber eğitim aldığım bazı arkadaşlarımdan aldığım telefonlar sonucunda, bu kurumda uzun süre akademisyenlik ve idarecilik yapmış ve benim akademik gelişimimde büyük katkıları olmuş değerli Türk Siyaset Bilimi Profesörü Metin Heper'in vefat ettiğini büyük bir üzüntüyle öğrendim. Haberi doğrulamak için İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi'nin internet sitesindeki duyuru haberini kontrol edince, hakikaten de Metin hocamızın vefat ettiğini teyit ettim.

Türkiye'nin uluslararası alanda sözlerine bir dönem en çok dikkat edilen akademisyenlerinden olmuş, ama Türkiye kamuoyunca pek de tanınmayan bu kıymetli ismi, kendisinden lisans ve doktora düzeyinde defalarca ders almış ve konuşmaları ve hareketlerini yakından gözlemlemiş genç bir akademisyen olarak en doğru, nesnel ve rahmetlinin saygın mirasına yakışır şekilde yazabilecek kişi olduğumu düşünerek, yoğun işlerim arasında bu yazıyı hızlı bir şekilde kaleme almaya çalışacağım. Elbette üzgünüm ama en azından 84 yıl boyunca verimli, üretken ve onurlu bir yaşam süren ve onlarca akademik eser, yüzlerce akademisyen (Siyaset Bilimci) ve binlerce öğrenci yetiştiren hocamızın fazlasıyla güzel bir hayat geçirdiğini düşünerek, onu bu yazıda sevgi ve saygıyla anmaya çalışacağım. Bir kez daha Metin hocamıza Allah'tan rahmet, sevenlerine ve öğrencilerine de başsağlığı diliyorum. Ayrıca katılmak isteyenler olursa diye, merhumun cenazesinin 26 Şubat 2024 Pazartesi günü öğle namazını müteakip Doğramacızade Ali Paşa Camii’nden kaldırılarak Karşıyaka Mezarlığı’nda defnedileceğini de belirtmek isterim.

 Prof. Dr. Metin Heper (1940-2024)

Prof. Dr. Metin Heper'in Biyografisi

Biyografya sitesinde yer aldığı kadarıyla, Metin Heper, 1940 İstanbul doğumludur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1963 yılında mezun olan Heper, Cumhuriyetçi ve vatanperver bir aileden gelmektedir. Nitekim Metin Heper'in 1945 doğumlu küçük kardeşi olan Engin Heper, çok başarılı bir askeri kariyer yaparak Tümamiralliğe kadar yükselmiş ve uzun yıllar Türk Silahlı Kuvvetleri'nde şerefle hizmet vermiştir. Heper ailesiyle ilgili yazılan-çizilen pek bir şey olmasa da, ailenin, Türkiye'de Cumhuriyetin kurucu öğesi olan orduya (TSK) ve ilerleyen yıllarda Heper'in siyasal miraslarının savunusunu yapacağı Cumhuriyetin kurucu babaları Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü'ye gönülden bağlı olduğu ve aile bireylerinin bu iki isme büyük saygı duydukları söylenebilir. Siyasi görüşleri ve ailesi konusunda oldukça ketum bir kişi olan Metin Heper de, kendisinden bahsetmeyi sevmese de, Atatürk, İnönü ve TSK'ya olan sevgi ve saygısını çeşitli konuşmaları ve hareketleriyle öğrenciliğim dönemimde şahsıma defalarca göstermiş/ispat etmiştir.

Genç Metin Heper

Yüksek lisans (1968) ve doktorasını (1971) Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Syracuse Üniversitesi'nde tamamlayan Heper, yurda dönüşü sonrasında Boğaziçi Üniversitesi'nde İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Başkanı olarak görev yapmış, o dönem Türkiye'deki bu en seçkin yükseköğretim kurumunda birçok değerli ismin yetişmesini sağlamış, sivil-asker ilişkileri ve Türkiye'de bürokrasi alanında yoğunlaşan önemli akademik yayınlarıyla da Türkiye'nin sosyal bilimler alanında uluslararası platformlarda boy gösterebilen nadir isimleri arasına girmiştir. İlginçtir ki, 1970'lerde Boğaziçi Üniversitesi'nde babam Etem Ruhi Örmeci'ye ders veren Heper, 2000'lerde Bilkent Üniversitesi'nde benim de hocam olacak ve en az iki kuşağı yetiştirmiş önemli bir akademisyen olarak sivrilecektir. 1975 yılında Doçentliğe yükselen Metin Heper, Profesörlük unvanını ise 1985 yılında almıştır.

12 Eylül sonrasında Türkiye'nin oldukça zor bir konjonktürden geçtiği sıralarda, 1985 yılında, Türkiye'de Devlet Geleneği (State Tradition in Turkey) eseriyle bir anlamda 12 Eylül rejiminin aşırılıklarına karşın Türkiye'nin Batı dünyasından dışlanmaması ve yeniden demokrasiye dönülmesi için çaba gösteren Heper, 1988 yılında Doğramacı ailesi (İhsan Doğramacı) tarafından henüz birkaç sene önce kurulmuş, ama serbest piyasa düzenine yürekten inanan dönemin Başbakanı Turgut Özal'ın büyük destek verdiği Bilkent Üniversitesi ailesine katılmıştır. Büyük deneyimi, üstün başarıları, yüksek yönetici (idareci) vasıfları ve özellikle orduya yakınlığıyla kısa sürede akademisyenliği kadar yönetici kimliğiyle de ön plana çıkan Heper, bu kurumda uzun yıllar Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Başkanlığı ve İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nin Dekanlığını yapmıştır. Heper, 2010-2014 döneminde ise Bilkent Üniversitesi Akademik İşler Rektör Yardımcısı olarak görev yapmıştır. Bu yıllarda Türkiye'nin liberal dönüşümü ve görece demokratikleşme sürecine girmesiyle birlikte yükseköğretim alanında büyük ilerlemeler sağlanırken, Bilkent Üniversitesi, 1990'ların ortalarından itibaren devlet üniversitelerinin çoğundan daha iyi performans gösteren ve mezunları da hem Türkiye, hem de dünya piyasalarında başarılı olmaya başlayan ilk ve en başarılı vakıf üniversitesi olarak ünlenmiştir. Elbette, bu başarı, temelde üniversitenin kurucusu Doğramacı ailesi ve diğer paydaşların etkisiyle olsa da, uzun yıllar Dekanlık, Rektör Yardımcılığı ve Bölüm Başkanlığı yapmış Metin Heper'in de bu başarıdaki katkıları yadsınamaz. Nitekim 1999-2011 döneminde Bilkent Üniversitesi'nde Metin Heper'in yönettiği Fakülte ve bölümde lisans ve bütünleşik doktora yapan bir akademisyen olarak, bu başarıyı yakından da gözlemleme ve deneyimleme şansına erişmiştim.

Metin Heper, üstün başarıları sayesinde yıllar içerisinde Türkiye Bilimler Akademisi-TÜBA'nın kurucularından ve şeref üyesi olmuş ve ardında yüzlerce makale, birçok bilimsel kitap bırakarak, 2024 yılında vefat etmiştir. Boğaziçi Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi dışında ODTÜ ve Koç Üniversitesi gibi seçkin kurumlarda da bir süre ders veren Heper, önceki jenerasyonun en başarılı ve etkili Türk Siyaset Bilimcisi olarak kıymetlendirilmiş ve yoğun atıf alan çalışmaları nedeniyle "Dünyada Weber (Max Weber), Türkiye'de Heper" sözüne de ilham kaynağı olmuştur. Heper, kariyerinde ayrıca İngiltere’de Manchester Üniversitesi'nde, İsrail'de Kudüs Musevi Üniversitesi'nde ve ABD'de Harvard Üniversitesi'nde misafir araştırmacı olarak ve ABD'deki Southwest Texas State, Connecticut, Brandeis ve Princeton üniversitelerinde misafir öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Prof. Dr. Metin Heper, akademide evrenselliğe inanmış ve özellikle uluslararası yayınlarıyla haklı bir şöhret kazanmıştır. Nitekim Google Scholar ve Scopus sayfaları incelendiğinde, Heper'in ne kadar üretken ve etkili bir akademisyen olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.

Metin Heper'in Akademik Eserlerine Dair

Onlarca seçkin akademik makalesi bulunan Prof. Dr. Metin Heper, ayrıca Islam and Politics in the Modern Middle East, The State, the Military, and Democracy in Turkey: Turkey in the 1980s, Political Parties and Democracy in Turkey, Turkey and the West: Changing Political and Cultural Identities, Politics in the Third Turkish Republic, Local Government in Turkey, The State and Public Bureaucracies: A Comparative Perspective, Strong State and Economic Interest Groups: The Post-1980 Turkish Experience, and Institutions and Democratic Statecraft, Political Leaders and Democracy in Turkey ve Political Parties in Turkey adlı kitapların editörü veya ortak editörü ve The State Tradition in Turkey, Historical Dictionary of Turkey, İsmet İnönü: The Making of a Turkish Statesman ve The State and Kurds: The Question of Assimilation adlı ciddi akademik kitapların yazarıdır. Ayrıca Heper'in onlarca çok önemli makalesi vardır ki, bu makalelerin çoğu Türkiye'deki sivil-ordu ilişkileri eksenlidir.

Metin Heper'in akademik eserlerine kısaca değinmek gerekirse, üç eserin ön plana çıktığı söylenebilir. İsmet İnönü: The Making of a Turkish Statesman veya Türkçe çevirisiyle İsmet İnönü Yeni Bir Yorum Denemesi, Heper külliyatındaki en önemli çalışmalardan birisidir. Cumhuriyetin iki numarası olmasına karşın hakkı o güne kadar pek teslim edilmemiş ve zor dönemlerde görev yapması nedeniyle her kesimce eleştirilmiş olan İsmet İnönü'ye bu eserinde şahsi bir yakınlık gösteren Heper, bence kendisiyle özdeşleştirdiği İsmet Paşa'nın Cumhuriyet ve demokrasiye bağlılığını, rasyonel demokrasi anlayışını ve özellikle birçok ulusun yıkımına neden olan İkinci Dünya Savaşı sürecinde Türkiye'yi savaşın dışında tutma ustalığını övmüş ve bu eseri sayesinde İnönü ailesinin de gönlünde taht kurmuştur.

Metin Heper'in bir diğer önemli ve çok atıf alan eseri olan State Tradition in Turkey (Türkiye'de Devlet Geleneği) ise, daha önce de belirttiğim üzere, Türkiye'nin 12 Eylül darbesi ardından Batı dünyasınca izole edilme riski taşıdığı bir dönemde, Türkiye'de ordunun tavrı ve hareketlerini tarihsel süreci de içeren belli bir kavramsal çerçeveye oturtmaya ve bir anlamda da sınırlamaya çalışan önemli bir akademik ve siyasi çaba olarak dikkat çekmiştir. İlerleyen yıllarda bazı eleştiriler alsa da, bu kitabın üzerine çıkabilen teorik çalışmaların çok nadir olduğunu belirtmek gerekir.

İlerleyen yıllarda sivil-ordu ilişkileri ve bürokrasi teorisinin yanında, Batı dünyasında akademi ve medyada 1980'lerden itibaren sıklıkla yazılan Kürt Sorunu'nu da araştıran ve Türkiye Cumhuriyeti'nin hassasiyetlerine göre yorumlayan Heper, The State and Kurds in Turkey (Devlet ve Kürtler) adlı görece yakın tarihli eserinde asimilasyon tezine karşı çıkmaya çalışmış ve Türkiye'nin Cumhuriyet döneminde Kürtlere yönelik politikasını ulus-devlet ve birincil üst kimlik yaratma yaklaşımıyla işlemiştir. Bu eseriyle de bazı kesimlerin şimşeklerini üzerine çeken Heper, yine de devletçi duruşunu akademik kavram ve hipotezlerle işlemeye çalışarak, farkını göstermiş ve fikri hayatımıza önemli bir katkıda bulunmuştur.

Metin Heper'in akademik çizgisini yorumlamak gerekirse; kendisinin Soğuk Savaş dönemi koşullarında yetişmiş Cumhuriyetçi, Atatürkçü, devletçi, orduya (TSK) büyük önem veren ve bu kurumu Türkiye'nin temel değeri olarak değerlendiren, ABD ve NATO müttefikliğini önde tutan ve Batıcılığı çok ağır basan bir akademisyen olduğu söylenebilir. Bu anlamda, Heper, siyasal olarak da TSK'yı önde tutan ve CHP ile MHP arasında bir yerde ve merkezde konumlanan bir kişi olarak değerlendirilebilir. Aslında aşırı sağa pek de sempati duymayan Heper, buna karşın 1970'lerdeki aşırı sağı (Türkeş ve MHP çizgisi), o dönemde demokratik yöntemler kullanmayan aşırı solun başlattığı şiddet sarmalına karşı oluşmuş doğal bir reaksiyon olarak değerlendirdiği için, bu konuda daha ılımlı olmuş ve dönemin solcularınca epey eleştirilmiştir. Heper'in, kendi kuşağı içerisinde ABD başta olmak üzere Batı dünyasındaki Türkiye algısını oluşturan en önemli akademik kişilerden biri olduğu da mutlaka söylenmelidir. Heper'e bu konuda eşlik eden diğer kendi jenerasyonundan kilit isimler ise; William Hale, Samuel Huntington, İlter Turan, Ersin Kalaycıoğlu, Feroz Ahmad ve Ergun Özbudun olarak sıralanabilir. Bu bağlamda, Metin Heper'in ordunun üst düzey komutanlarının düşüncelerini analiz ettiği makaleleri günümüzde biraz zamanın ruhuna aykırı gibi dursa da, o dönemin siyasal konjonktürü düşünüldüğünde, Türkiye'deki kritik karar alıcıların görüş ve uyarılarını yansıtan ciddi ve etkili çalışmalardır. Heper, siyasal gelenek olarak çok da sempati duymadığı Siyasal İslam hareketinden gelen ve 2000'lerde Türkiye'ye damgasını vuran Recep Tayyip Erdoğan hakkında da bazı çalışmalar yapmış ve bu çalışmalarda ılımlı ve ümitvar bir tutum takınmaya çalışmıştır. Heper'in ABD siyasetinde ise, TSK-ABD Ordusu-NATO özel bağları nedeniyle Cumhuriyetçi Parti'ye daha yakın durduğu söylenebilir. Ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecine demokratikleşme ve kurumsallaşma adına pozitif bakan Heper, buna karşın Kıbrıs Sorunu ve daha birçok uyuşmazlık nedeniyle tam üyeliği pek de gerçekçi bulmadığını ima eden çeşitli yorumlarını zaman zaman öğrencileriyle paylaşmıştır.

Metin Hoca ile Bazı Anılarımız

Prof. Dr. Metin Heper ile birçok anımız olmasına karşın, aklımda kalan ve siyaseten tartışma yaratmayacak birkaç önemli anıyı burada paylaşmak ve değerli hocamızı bu şekilde anmak ve genç kuşaklara anlatmak isterim (İlerleyen yıllarda umuyorum siyaseten tartışma yaratabilecek olanları da anlatacağım). Hem babam, hem de benim hocam olması anlamında ailemizde ilginç bir yeri olan Metin Heper, öncelikle Boğaziçi Üniversitesi'nde meslektaşı olan İktisat Profesörü Tansu Çiller'in siyasete girmesiyle ilgili olarak espri yapmayı çok sever ve daima "Tansu'ya bu işlere girme dedik ama bizi dinlemedi" diye onun siyasi kariyerine müstehzi biçimde değinirdi.

Üniversite içerisinde oldukça mesafeli ve ciddi bir kişi olan Heper, öğrencilerle yakın ilişkiler kurmayı sevmez, hatta çoğu zaman üniversite koridorlarından selam vermeden/almadan geçmeyi tercih ederdi. Bu nedenle, Heper'in öğrencilerin çok sevdiği bir isim olmadığını, ama korkuyla karışık bir saygı yarattığını söyleyebilirim. Elbette, bu, onun, öğrencileri küçük görmesinden ziyade akademik ciddiyet ve hiyerarşiyi korumak için tercih ettiği korumacı bir yöntemdi. Buna karşın, oldukça sıcakkanlı bir kişi olmam sebebiyle, bir gün üniversite içerisindeki bir restoranda doğumgünümü kutlayan arkadaşlarımla birlikte masada otururken yan masada oturan kendisine pasta ikram ettiğimizde, Heper, beklenmedik bir şekilde çok cana yakın ve sıcak davranmış ve bana gülümseyerek teşekkür etmişti.

Metin Heper'i kendine özgü efsane akademisyenlerden biri yapan özelliği ise, derslere kendi mobil kürsüsünü getirmesiydi. Ufak tefek olan Heper, kürsünün arkasında dersini anlatır, sonra da öğrencilerin sorularını cevaplandırırdı. Makalelerini okuyarak geldiğimi anladığında ise, gerçekten mutlu olur ve bunu yapan öğrencilerini akademisyenliğe yönlendirmeye gayret ederdi. 

Bunların yanı sıra, doktora eğitimim (2004-2011) sırasında daha da yakınlık kurduğum Heper, bizi geçmiş dönemlerin ünlü siyasetçileri Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit gibi isimlerle şahsen görüşmeye götürmüş ve derslerini bu tarz faaliyetlerle renklendirerek, bizi tarih ve teoriden çıkarıp pratikle de tanıştırmaya gayret etmiştir. Bu yönüyle, Heper'in çok farklı, özel ve önemli bir akademisyen olduğu söylenebilir. Hatta Güniz Sokak'taki Demirel ziyaretine Heper'in kişisel otosuyla giderken -ki yan koltukta da ben oturuyordum- kaldırıma çarpmamız da ilginç bir anımız olmuştur. 

Ek olarak, Metin Heper'in ABD ile yakın müttefikliği savunan bir akademisyen olarak, 2003 yılında derslerde 1 Mart tezkeresine ve Irak Savaşı'na destek verdiğini gösteren bazı cümleler kullandığını hatırlıyorum. Bu, elbette savaş karşıtı olmam sebebiyle o dönemde pek de hoşuma gitmemişti. Son olarak, Prof. Dr. Metin Heper'in iyi bir briç oyuncusu olduğu söylenirdi ki, bu konuyu başka bazı akademisyen büyüklerimizden duyduğumu da hatırlıyorum.

Sonuç

Sonuç olarak, Türkiye'de Sosyal Bilimlerin duayen isimlerinden Prof. Dr. Metin Heper'i bu yazıyla anmak ve genç kuşaklara biraz anlatmak istedim. Umuyorum, ilerleyen dönemlerde, herşeyi daha kapsamlı yazacağım bir anı kitabında da Heper'in iyi akademisyenliği ve etkin siyasi bağlantılarına değinebilirim. Metin hocamızın ruhu şad olsun, Allah rahmet eylesin...

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

23 Şubat 2024 Cuma

Profesör Michelangelo Guida ile Mülakat: Türkiye’de Siyasal Akımların Dönüşümü

İtalya’da doğan Michelangelo Guida, Napoli’de bulunan Istituto Universitario Orientale Siyaset Bilimi bölümünde 2001’de lisans ve ilk yüksek lisans derecesini aldı. 2001-2002 yıllarında Londra’da SOAS’ta Türk Siyaseti üzerinde yüksek lisansını tamamladı. 2005’te yine Istituto Universitario Orientale’de doktorasını bitirdi. 2005 ile 2013 yılları arasında Fatih Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde çalıştı. 2011’de ise Siyasal Düşünceler alanında Doçent oldu. Guida, 2013 yılından beri İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler çalışmaktadır ve 2014 yılında Bölüm Başkanı, 2016 yılında da Profesör olarak atanmıştır. Michelangelo Guida’nın çalışma alanları; Türkiye ve Ortadoğu’daki İslâmcılık akımları ve seçmen davranışlarıdır. Bu iki alanda çeşitli uluslararası dergilerde ve kitaplarda akademik yayınları bulunmaktadır.

Ozan Örmeci: Değerli hocam merhaba, bizimle mülakat yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkürler. Çalışmalarınızı beğeniyle takip ediyorum. Avrupalı meslektaşlarımızdan Türkiye’deki siyasal düşüncenin gelişimine yakın ilgi gösteren ve kaynakları derinlemesine araştıran ender araştırmacılardan birisiniz. Bu bağlamda, Türkiye’deki siyasal rejimin 2016 sonrasında geçirdiği evrimi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, Türk devlet geleneğindeki asker eksenli otoriter modernleşmeci eğilimlerle uyumlu bir süreç mi? Yoksa geçici bir anomali olarak mı görülmeli?

Michelangelo Guida: Sayın hocam, çok teşekkür ederim. Müsaadenizle ilk olarak kullandığınız “Türk devlet geleneği” ifadesinden başlamak istiyorum. Elbette Türkiye’de oturmuş bir siyasi kültür ve gelenekler var; ancak Cumhuriyet'in ilanından sonra daha belirgin bir şekilde modernleşme süreci geleneklerinin geliştiğini ve bu sürecin önceden var olan seçkin grupları yok ederek ilerlediğini görüyorum. Zaman zaman bu gelenek ve elitlerini yok etme çabası daha hızlı ilerlemekte, zaman zaman ise daha temkinli ilerlemektedir. Asker eksenli otoriter modernleşme, modern Alman ekolünde eğitim görmüş subayların etkisiyle Bâb-ı Âli Baskını ile ortaya çıkar; ancak Cumhuriyet kurulduğunda, Atatürk’ün askeri geçmişine rağmen, daha çok bürokratik bir otoriter modernleşme olarak devam etmiştir. 1960 darbesiyle ise, Demokrat Parti’nin Cumhuriyetle var olan gelenekleri ve elitleri yok etme politikalarının sonucunda, silah kuvvetlerin siyaset üzerinde bir tür vesayet kurarak yeniden ordu ekseninde bir modernleşme sürecini başlattığından bahsetmek mümkün. 1980 darbesi ile de yeniden güçlü bir vesayet ve toplum yönlendirme politikalarına ivme kazandırıldı.

1990’larda siyasi iktidarı zayıflayınca ve güvenlik sorunları ön plana çıkınca, ordu yönlendirici ve baskın bir güç olmuştu. AK Parti döneminde ise çok ciddi bir modernleşmeye şahit oluyoruz. Fakat geniş toplumsal tabanı ve sağladığı başarılardan istifade ederek, AK Parti de var olan gelenekleri ve elitleri yok ederek ilerlemek istedi. İlk olarak ordunun siyasal nüfuzunu azaltmış ve 2007 krizinden başlayarak asker eksenli otoriter modernleşme sürecini sonlandırmıştır. Ordunun siyasi rolünün sona ermesi olumsuz değil ve demokratikleşme için vazgeçilmez bir adımdır; ancak şimdi de sivil-asker ilişkilerinin tam anlamıyla demokratik ve şeffaf bir ilişki modeli içerisinde biçimlendiği söylenemez. 2016 da ordunun rolü yeniden sınırlandırıldı ve yeni bir anayasal sistem ortaya konuldu. Ancak bu sistemin Türk siyasi geleneklerine paralel ilerlediği söylenemez. 1961 Anayasası ile benimsenen parlamenter sistem ve nispî seçim sistemi, parçalanmış Türk toplumuna daha uygun olduğu için artık bir gelenek haline gelmişti. 12 Eylül'ün kudretli ismi Orgeneral Kenan Evren bile bu kadar merkezi bir siyasi sistemi ve güçlü bir Cumhurbaşkanlığı makamını oluşturmaya cesaret edememişti. Bu bağlamda, AK Parti, sadece asker-sivil ilişkilerini yeniden düzeltmeye çalışmadı, aynı zamanda sistemin ekonomik elitlerini de değiştirmeye çalıştı ve bunda kısmen başarılı da oldu.

Ozan Örmeci: Türkiye’de çalışmalarınızda birbirinden oldukça farklı iki siyasal akım olarak değerlendirdiğiniz İslamcılık ile Türk milliyetçiliğinin AK Parti-MHP ve Erdoğan-Bahçeli ikilileri döneminde bir birliktelik sürecinden geçtiğini görüyoruz. Bu doğrultuda, İslamcı ve Türkçü düşünce sistematiklerinin uyumlu ve uyumsuz oldukları konular nelerdir ve günümüzdeki bu başarılı birlikteliği nasıl yorumlamak gerekir?

Michelangelo Guida: Evet, İslamcılık ile MHP’nin temsil ettiği muhafazakâr milliyetçiliği iki ayrı siyasal akım olarak değerlendiriyorum. Şüphesiz ki ortak noktalar da var ve her ikisi de Necip Fazıl Kısakürek gibi ikinci kuşak İslamcı düşünürlerden beslenmekteler. Ancak 1980’lardan sonra toplumsal değişimlerle beraber İslamcılığın ana akımı Türk-İslam sentezinden uzaklaşıp daha kapsayıcı ve bir nevide daha liberal bir üsluba kavuşmuştu. Fakat bahsettiğim ana akım, günümüzde daha marjinal ve sessiz kaldı. Bununla beraber, AK Parti’nin İslamcı bir parti olduğunu da düşünmediğimi vurgulamam lazım. AK Parti, Demokrat Parti, Adalet Partisi, ANAP gibi geniş tabanlı orta-sağ (merkez sağ) partiler gibi aslında katı ideolojik bir siyasi hareket değil, daha çok karizmatik lideri etrafında toplanan bir tür koalisyondur. Bu koalisyon içerisinde elbette bazı İslamcı hareketler ve çeşitli dini gruplar da mevcut. Lakin onlarla beraber liberaller, muhafazakârlar, Türk milliyetçileri ve hatta Kürt milliyetçileri de bulunmaktadır. AK Parti’nin oluşturduğu koalisyon, partinin 20 senelik iktidarında evirildi, zaman zaman genişledi veya daraldı. AK Parti-MHP birlikteliği ise yeni seçim sisteminin bir gereği ve AK Parti içerisindeki koalisyon değişimlerinin yansımasıdır. Ancak bu birliktelik (bütün orta-sağ parti koalisyonları gibi), ideolojik bir oluşuma değil, çıkarcı bir ilişki üzerine kuruldu. Şartlar değişirse, kuşkusuz bu birliktelikte de değişimler olabilecektir. 

Ozan Örmeci: Tarihsel kaynakları ve köklerine indiğiniz Türkiye’deki modernleşmeci seküler akımların durumunu değerlendirdiğinizde, nasıl bir gelecek perspektifi öngörmek daha doğru olur? Yani daha açık sormak gerekirse, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve türevi partiler giderek Avrupa’daki sosyal demokrat partiler gibi çevre konuları ve azınlık haklarına daha büyük yer veren kitle partileri yolunda mı bir dönüşüm yaşayacaklar? Veyahut, Türkiye’nin yerel dinamikleri doğrultusunda daha militarist ve ulusalcı bir siyasal gündem mi ağır basabilir? Siz tarihsel perspektiften bakınca neyi öngörüyorsunuz?

Michelangelo Guida: AK Parti konusunda söylediğim şeyi 1993’ten sonra yeniden kurulan CHP konusunda da söyleyebilirim. CHP içerisinde de ulusalcı, Kemalist, sosyal demokrat ve Aleviler gibi birbirinden farklı koalisyon üyeleri bulunmaktadır. Parti lideri, bu koalisyon üyelerini birleştirmeye ve aralarındaki dengeleri kurmaya çalışmaktadır — ve anladığımız kadarıyla bu hiç kolay bir iş değil. Avrupa genelinde sosyal demokrat partiler, çevrecilik, azınlık hakları veya cinsiyet eşitliği üzerine odaklarına rağmen yeni ve çekici bir söylem yaratmakta zorlanıyorlar. Örnek olarak, Soğuk Savaş yıllarında Batı Avrupa’daki en büyük sosyalist partilerin olduğu İtalya’daki sosyal demokratları ele alırsak görüyoruz ki, yıllardır liderlik ve değer kriziyle boğuşup kaldılar. Partito Democratico (PD), 2008 genel seçimlerinde % 33'ün üzerinde bir oy almış olsa da, 2022 yılında yapılan son genel seçimlerinde ancak oyların % 19’unu alabildi. Sağ ve kimlikçi partiler, daha cazip bir söylemle ve toplumsal eşitsizlikler ve ekonomik dengesizliklere vurgu yaparak, İtalya’daki ve diğer Avrupa ülkelerindeki seçimlerde çok daha başarılı olmaktadır. Türkiye’de sadece son yıllarda değil, her zaman sosyal demokratlar geniş tabanlara hitap etmekte zorluk yaşamıştır. Bugün de yaşanan olağanüstü ekonomik eşitsizliklere rağmen, CHP ve sosyal demokratlar, kendi koalisyonunu ve tabanını genişlemekte zorlanmaktadır. Eğer Türk solunda daha militarist ve ulusalcı bir siyasal gündem ağır basarsa, bence bu tarz partiler çok daha başarısız olur. Çünkü milliyetçilik ve güçlü devlet söylemleri popüler olsa da, aslında Türk toplumu hiçbir zaman militarist veya Batı karşıtı olmamıştır ve uluslararası krizlere rağmen yakında böyle olacağını da zannetmiyorum.

Ozan Örmeci: Türkiye’deki üniversitelerin uluslararası akademik başarıları oldukça alt düzeyde. Siz de Türkiye’de çalışan bir Avrupalı akademisyen olarak bu konuda en büyük eksiklik ve sorumlular olarak kimleri görüyorsunuz? Daha yüksek bir başarı performansı için sizce ne gibi reformlar yapılabilir?

Michelangelo Guida: 2005’ten beri Türkiye’de yüksek öğretimde çalışıyorum ve bu yıllarda birçok kayda değer değişimleri gördüm. En önemlisi elbette nicel büyüme. Üniversite ve öğrenci sayısı olağanüstü bir şekilde arttı ve bunun içerisinde en olumlu gelişme, kız öğrencilerin oranının artmasıdır. Ancak dediğiniz gibi, üniversitelerimizin uluslararası başarıları aynı şekilde artmamıştır. Bence bunun iki temel sebebi var. İlki, üniversite ve çalışanları performansa dayalı olarak çalışmıyorlar. İngiltere’de olduğu gibi, üniversiteler, performanslarına göre devletten az veya çok destek almıyorlar. Aynı zamanda, örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nde olduğu gibi, öğretim elemanlarının geleceği de öğretim veya bilimsel faaliyetlerindeki başarılarına bağlı değil. Böyle olunca, öğretim elemanı başına düşen yayın sayısı ortalaması 0,25’te kalıyor; yani her öğretim elemanı her dört senede bir hakemli bir dergide yayın yapıyormuş. İkinci önemli sorun ise tercih sistemidir. Türkiye'de aday öğrenciler, çok nadiren ciddi bir inceleme sonucunda üniversiteleri ve bölümlerini seçer. İstihdam verilerine ulaşılabilmesine ve YÖK’ün üniversitelerin istatistiklerini yayınlamasına, rağmen bu istatistikleri okuyabilen ve değer veren çok az aile var, maalesef.

Ozan Örmeci: Türkiye’de alanınızda başarılı çalışmalar yapan bazı akademisyen ve araştırmacıların isimlerini genç takipçilerimiz için bizimle paylaşabilir misiniz?

Michelangelo Guida: Yakında takip ettiğim birçok başarılı akademisyenler var. Kimse unutmak istemiyorum ama burada beni çok etkileyen İsmail Kara, Cemil Aydın, Şükrü Hanioğlu, Ersin Kalaycıoğlu ve Ayşe Zarakol’un çalışmalarını anılabilirim.

Ozan Örmeci: Sayın Guida, size başarılı çalışmalarınız için ülkemiz ve halkımız adına size teşekkür ediyor ve başarılarınızın devamını diliyoruz. Lütfen ülkemizi ve tarihimizi araştırmaya devam edin, çünkü sizin gibi yabancı dostlarımızın fikirlerini biz Türk akademisyenleri olarak çok ciddiye alıyoruz. 

Tarih: 23/02/2024


 

22 Şubat 2024 Perşembe

Julian Assange Vakası

Giriş

2006 yılından beri uluslararası siyasetin önemli bir gündem maddesi haline gelen WikiLeaks internet sitesinin[1] kurucusu Julian Assange’ın akıbeti henüz belli olmadı. İngiltere’de, Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) iadesi için davası devam eden Assange’ın durumu, mahkemenin ileri bir tarihte karar alacağını açıklaması nedeniyle şimdilik netleşmedi. İngiliz yargısı adına basına açıklama yapan Yargıç Victoria Sharp, duruşmanın ardından yaptığı açıklamada, Yüksek Mahkeme’nin Assange’ın ABD’ye iadesine ilişkin kararını ileri bir tarihte vereceğini ve daha fazla bilgiye ihtiyaç duyulması halinde ilgili taraflarla iletişime geçeceklerini kaydetti.[2]

Bu yazıda, son dönemde unutulan ama ileride muhtemelen diplomasi tarihi ve siyasal tarih kitaplarında 2000’li yıllardaki saldırgan ABD dış politikası bağlamında literatürde yer alacak olan Julian Assange ve WikiLeaks’in hikâyesini kısaca özetlemeye ve durumu felsefi, ahlaki ve hukuki açılardan tartışmaya çalışacağım.

Julian Assange ve WikiLeaks’in Hikâyesi

1971 doğumlu Avustralyalı bir bilgisayar programcısı, internet aktivisti ve savaş karşıtı önemli bir siyasal figür olan tam ismiyle Julian Paul Assange[3], ülkesi Avustralya’da Central Queensland Üniversitesi ve Melbourne Üniversitesi’nde programlama, matematik ve fizik eğitimleri almış maceraperest bir kişidir. Gençlik yıllarında, ABD Ordusu’na yakın ve Amerikan savunma sanayi şirketlerine ait bazı internet sitelerine yönelik “Mendax” mahlasıyla çeşitli hacker faaliyetleri gerçekleştiren Assange, ilerleyen yıllarda ise sevilen bir kişi olması nedeniyle farklı ülkelerden kendisine benzer savaş karşıtı kişilerin katılımıyla geniş bir network (çevre) oluşturmuş ve bu sayede 2006 yılında WikiLeaks adı verilen ve dünya genelinde yapılan yolsuzlukları, örtülü operasyonları ve savaş suçlarını ifşa eden web sitesinin kurucusu olmuştur.

Wikileaks

Assange’ın bağlantıları sayesinde medya ile yakın bağlar geliştiren, tamamen gönüllülük esasına göre çalışan ve bağışlar sayesinde ayakta kalan WikiLeaks, ilk yıllarda çok dikkat çekmeyen bazı yolsuzluk dosyaları yayınlarken, 2010 yılı Nisan ayında, WikiLeaks’in, eski ABD Ordusu mensubu Chelsea Manning’in sızdırdığı bazı görüntü ve dosyaları yayınlamasıyla birlikte, kuruluş, dünyanın en çok tıklanan ve en dikkat çeken internet sitesi haline gelmiştir. 12 Temmuz 2007 tarihli ve ABD Ordusu’nun Bağdat’ta gerçekleştirdiği bir hava saldırısını gösteren “Collateral Murder” adlı videoda[4], Iraklı silahsız sivillere yönelik bir katliam ispatlanmış ve bu, ABD’nin işlediği savaş suçlarının ispatı olarak uluslararası kamuoyunun gündemine bomba gibi düşmüştür.[5] 18 (başlangıçta 12 olarak belirtilmiştir) sivilin gereksiz yere öldürüldüğünü ispatlayan bu video -ki bu kişiler arasında Reuters mensubu gazeteciler Namir Noor-Eldeen ve asistanı Saeed Chmagh da vardır[6]-, WikiLeaks ve Assange’ın bir anda ABD’nin kara listesine girmesine neden olmuş, ama aynı zamanda Assange’ı dünya çapında büyük siyasi ve ekonomik destek sağlayan önemli bir politik figüre dönüştürmüştür. İlerleyen aylarda, yüzbinlerce sivilin ve askerin ölümüne yol açan Irak Savaşı ile ilgili “The Iraq War Logs” adlı yeni bir belge seti açıklayan WikiLeaks[7], böylelikle dünya siyasetine yön veren çok önemli bir medya kuruluşu haline gelmiştir. İnsan hakları ve savaş karşıtlığı bağlamında artık dünya çapında bir marka olmasıyla birlikte kendisine yönelik bilgi akışı hızlanan Assange ve WikiLeaks, yine 2010 yılında 250.000 civarında ABD diplomatik yazışmasını da kamuya açıklamış[8] ve yine Washington’ın tepkisini çekmiştir. Bu yazışmalarda, Washington’ın diğer ülke liderlerine yönelik bazı istihbari ve komplo faaliyetleri açığa çıkmış ve ABD’nin dünya genelinde imajı ve desteği hızla azalmıştır. Assange’ın yarattığı fırtınanın ardından, 2013 yılında NSA (ABD Ulusal Güvenlik Ajansı) çalışanı Edward Snowden’ın ifşaatları ile birlikte, dünyada artık tek kutupluluk ve ABD hegemonyası dönemi tamamen sona ermiş ve Çin, Rusya, Avrupa Birliği ve diğer ülkelerin yükselişleri hızlanmıştır.

ABD, devlet çalışanlarını riske attığı gerekçesiyle bu tarihten itibaren Julian Assange’a karşı hukuki ve siyasi baskısını arttırırken, İngiltere’de bulunan Assange’ı susturmak için özel hayatına yönelik bazı saldırılar da gerçekleştirilmiştir. Örneğin, Assange’ın İsveç’te iki kadına tecavüz ettiği iddiasıyla, İngiltere’den İsveç’e iadesi istenmiş; ancak Assange’ın politik bir komployla karşı karşıya olduğunu düşünen dönemin sosyalist Ekvador Devlet Başkanı Rafael Correa’nın (2007-2017) devreye girmesiyle, Assange, Londra’da Ekvador Büyükelçiliği içerisinde yaşamaya başlamıştır.[9] Nitekim 2017 yılında Assange’a yönelik İsveç’teki suçlamalar düşürülmüş ve Ekvador da kendisine vatandaşlık vererek siyasi iltica başvurusunu onaylamıştır.[10] Ancak Correa’nın görev süresinin bitiminin ardından kendisine yönelik Ekvador’da da engeller çıkarılan Assange, 2019 yılında tutuklanarak yargılanması için İngiltere’ye gönderilmiştir.

Julian Assange, 2019 yılından beri güneydoğu Londra’da yüksek güvenlikli bir hapishanede mahkûm olarak yaşamakta ve yıllardır İngiliz mahkemelerinde ABD’ye iadesi davası görülmektedir.[11] Assange’ın eşi olan avukat Stella Assange, eşinin casusluk suçlamasıyla ABD’ye iadesi halinde 175 yıl hapis cezasına çarptırılması olasılığının yanında, bu ülkeye gitmek istemeyen ve sağlık koşulları kötüye giden Assange’ın başına kötü bir şey gelebileceğini düşünmektedir.[12] Assange’ın eşi, ABD’nin kocasına yönelik suikast planladığını ve iadesi halinde öldürülmesinin de ihtimal dahilinde olduğunu iddia etmektedir.[13] Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, vatandaşları olan Assange’ın ülkesine dönmesi gerektiğini belirtirken, Avustralya Parlamentosu milletvekilleri de buna büyük oranda destek olmaktadır.[14] Lakin İngiltere, bu konuyu yargısal ve siyasi açıdan henüz bir karara bağlayamamış gözükmektedir.

Assange ve WikiLeaks’in Eylemleri Demokrasi, ABD ve Uluslararası Düzene Gerçekten Bir Tehdit Oluşturuyor Mu?

Julian Assange olayı, günümüzde demokratik ülkelerde basın/medya özgürlüğü ve benzer şekilde fikir özgürlüğünün sınırının ne olması gerektiği konusunda tarihe geçecek çok önemli bir vakadır. Bu nedenle, Assange’ın ABD’ye iadesi davasının politik bir sürece neden olacağı yıllar öncesinden belirtilmiş ve The Economist dergisi henüz 2020 yılında buna dikkat çekmiştir.[15] Bu konuda doğru bir karar verebilmek için, kuşkusuz, çeşitli dinlerin/mezheplerin birbirinden farklı eğilimleri olabileceği için, Felsefe, Etik ve Hukuk gibi bilim dallarının yardımıyla bir neticeye ulaşmalıyız.

Burada ilk söylenmesi gereken husus, 2003 Irak Savaşı’nın uluslararası meşruiyeti olmayan, yani Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı sonucu gerçekleştirilmeyen hukuk-dışı bir eylem/operasyon olduğu gerçeğidir. Bu, kuşkusuz, Irak’taki Saddam Hüseyin yönetiminin insanlığa karşı işlediği suçları aklamaz veya ABD müdahalesi sonrasında bugün Irak’ta çok daha demokratik ve özgür bir yönetim olduğu gerçeğini değiştirmez. Ancak mevcut BM düzeni ve uluslararası hukuku verili bir gerçek ve norm olarak kabul edersek, Washington’ın yaptığı hem hukuki, hem de etik açıdan yanlıştır ve zaten bunun bedelini de, ABD, ilerleyen yıllarda tüm dünyada düşüşe geçen hegemonyası ve olumsuz imajıyla fazlasıyla ödemiştir. Nitekim Barack Obama döneminden itibaren, neo-con George W. Bush yönetimi döneminde yaşanan Irak Savaşı’nın olumsuz hatıralarını silmek için büyük gayret gösteren Washington, artık geniş cephe savaşları ve işgal politikaları yerine Özel Kuvvetlere dayalı nokta atışı operasyonları tercih etmekte ve özellikle sivil kayıplarına engel olmaya çalışmaktadır. İlginçtir ki, günümüzde bu konuda en bozuk sicili olan ülke ABD değil, sivil kayıpları konusunda hiçbir özen göstermeyen (Gazze’de) İsrail ve (Ukrayna’da) Rusya’dır. Bu nedenle, bu savaş sürecinde yaşanan suçları ifşa eden kişiden ziyade, bu savaşa neden olan savaş lobisi ve o dönemin yöneticilerinin yargılanması, hukuki ve ahlaki açıdan daha doğru bir tavır olabilir.

İkinci önemli husus, savaş karşıtı bir siyasal aktivisti, gazeteci ve internet habercisi olan Julian Assange’ın bu belgeleri kendisinin zorla elde etmediği veya çalmadığı, tam tersine ABD Ordusu’na mensup kişilerden edindiği gerçeğidir. Nitekim ABD Ordusu mensubu Chelsea Manning, bu dosyaları sızdırdığı gerekçesiyle ülkesinde tam 35 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.[16] ABD, bu konuda Manning’e fiili olarak yardımcı olduğunu iddia ettiği Assange’ı 1917 tarihli Casusluk Kanunu (Espionage Act) bağlamında suçlarken[17], Columbia Üniversitesi’nden Hukuk ve Gazetecilik Profesörü Jameel Jaffer, ABD’nin tarihinde ilk kez bir yayıncıya bu şekilde bir suçlama getirdiğini ve bu suçlamanın özgürlükler ülkesi olduğunu iddia eden ABD’nin imajına zarar verdiği için düşürülmesi gerektiğini düşünmektedir.[18] Nitekim Obama döneminde Assange’ın iadesi için ABD’nin bir çabası olmazken, bu konuda Donald Trump yönetimi döneminde harekete geçilmiştir. İlginç bir şekilde, Demokrat Joe Biden yönetimi de Obama’ya kıyasla Trump yönetimine daha yakın hareket etmekte ve Assange’a yönelik suçlamaların düşürülmesine engel olmaktadır. Burada Assange’ın hacker olarak saldırıyı bizzat gerçekleştirmediği ortaya çıkarsa, yalnızca kendisine ulaştırılan belgeleri yayınlaması gerekçesiyle ceza görmesi pek de inandırıcı bir yaklaşım olmayacaktır.

Üçüncü olarak, ABD kaynaklı suçlamanın bilgileri yayınlama boyutunun ne ölçüde gerçekleşip gerçekleşmediğini de hukuki bağlamda tartışmak gerekir. ABD’nin 1917 tarihli mevzubahis yasası, ABD hükümeti aleyhine ve başka ülke lehine bilgi edinilmesi, resim çekilmesi veya bilgi kopyalanmasının yasak olduğuna hükmetmektedir.[19] Buradaki kritik husus ise, bu yapılan eylemlerin ABD hükümeti çalışanlarına tehdit oluşturup oluşturmadığıdır. Bu konuda, özellikle Irak Savaşı bağlamında yapılanlar savaş suçu olduğu için, kişilerin gizli tutulup tutulmamasından ziyade, yargıya konu olmaları daha önemli bir durumdur. Ancak diplomatik yazışmaların ifşa edilmesi, kuşkusuz ABD hükümetini ve çalışanlarını zor duruma sokmaktadır. Zira her devletin çalışanı, doğal olarak kendi ülkesi ve toplumu adına en faydalı işi yapmaya gayret edecek ve bu doğrultuda zaman zaman farklı yöntemlere başvurabilmektedir. Lakin bu belgelerin açıklanmasının ardından bir dönem ABD’ye yönelik tepkiler artsa da, ne Washington’a yönelik saldırılarda belirgin bir artış yaşanmış, ne de bir ABD hükümeti çalışanı bu süreçten fiili zarar görmüştür. Bu nedenle, Assange’a yönelik suçlamaları hukuk düzleminde en doğru şekilde tartışmak ve analiz etmek gerekir.

Dördüncü olarak, Batılı ülkeleri Doğu ülkelerinden ayıran en temel fark ve en büyük avantajları, özgür tartışma ve basına yer açmalarıdır. Bu konuda Batı dünyası da geriye giderse, dünyadaki otoriter/totaliter rejimler rahat nefes alacak ve tüm dünyada insan hakları ve demokratikleşmede gerileme yaşanacaktır. Bu ise, daha fazla savaş, kan, gözyaşı ve fakirlik demektir. Batı dünyasının ideolojik cazibesi ve üstünlüğünü koruması için de, özgürlük ve demokrasi değerlerinden vazgeçmemesi ve bu tarz eylemleri caydırmak için daha ölçülü cezalara başvurması düşünülebilir. Ancak Batılı basın-yayın organlarında Julian Assange bu kadar gündem olurken, Aleksey Navalny’den pek bahsedilmemesi de düşündürücüdür. Bu konuda, evrensel standartlar ve ilkeler doğrultusunda hareket edilmelidir.

Sonuç

Sonuç olarak, Julian Assange vakası, ABD hegemonyasının sürdüğü bir dönemde işbaşı yapan milliyetçi-muhafazakâr neo-con yönetiminin 2000’lerde uyguladığı yanlış politikalara tepki olarak ortaya çıkan Amerikan karşıtlığının doğal bir sonucudur. ABD, bu dönemdeki hatalarını kabul ederek bundan sonra daha dikkatli davranmalı ve Assange davası konusunda da suçlamalarını doğru bir düzleme oturtmalıdır. Zira ABD’yi farklı, özel ve güçlü kılan özgürlük düşüncesi ve uygulamalarıdır. Türkiye'de de "MİT tırları" haberi nedeniyle yurtdışına yerleşmek zorunda kalan Can Dündar olayı, buna benzer bir vaka olarak değerlendirilmelidir. 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Kapak fotoğrafı: https://edition.cnn.com/2024/02/20/uk/julian-assange-extradition-appeal-ruling-review-intl-gbr/index.html

 

KAYNAKÇA

[1] Bakınız; WikiLeaks internet sitesi, https://wikileaks.org/.

[2] Yeni Şafak (2024), “Julian Assange'ın ABD'ye iade davası: Karar ileri bir tarihe ertelendi”, 22.02.2024, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.yenisafak.com/dunya/julian-assangein-abdye-iade-davasi-karar-ileri-bir-tarihe-ertelendi-4603529.

[3] Bakınız; Wikipedia, “Julian Assange”, Erişim Tarihi: 21.02.2024, Erişim Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Julian_Assange; Vikipedi, “Julian Assange”, Erişim Tarihi: 21.02.2024, Erişim Adresi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Julian_Assange#:~:text=Julian%20Paul%20Assange%20(d.%203,sitesinin%20edit%C3%B6r%C3%BC%20ve%20bas%C4%B1n%20s%C3%B6zc%C3%BCs%C3%BCd%C3%BCr.

[4] AlJazeera (2011), “WikiLeaks video: 'Collateral murder' in Iraq”, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=zYTxuW2vmzk&rco=1.

[5] Paul Daley (2020), “Julian Assange indictment fails to mention WikiLeaks video that exposed US 'war crimes' in Iraq”, The Guardian, 14.06.2020, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/media/2020/jun/15/julian-assange-indictment-fails-to-mention-wikileaks-video-that-exposed-us-war-crimes-in-iraq.

[6] Elisabeth Bumiller (2010), “Video Shows U.S. Killing of Reuters Employees”, The New York Times, 05.04.2010, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.nytimes.com/2010/04/06/world/middleeast/06baghdad.html.

[7] WikiLeaks (2010), “The Iraq War Logs'”, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://wikileaks.org/irq/.

[8] WikiLeaks (2010), “Cablegate: 250,000 US Embassy Diplomatic Cables”, 28.11.2010, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.wikileaks.org/Cablegate-250-000-US-Embassy.html.

[9] Lauren Said-Moorhouse & Claudia Rebaza & Amy Cassidy (2024), “Julian Assange makes last-ditch attempt in UK court to avoid extradition to the US”, CNN, 20.02.2024, Erişim Tarihi: 21.02.2024, Erişim Adresi: https://edition.cnn.com/2024/02/20/uk/julian-assange-extradition-appeal-ruling-review-intl-gbr/index.html.

[10] Ali Burak Biber (2019), “10 soruda Julian Assange ve WikiLeaks davası”, TRT Haber, 12.04.2019, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.trthaber.com/haber/dunya/10-soruda-julian-assange-ve-wikileaks-davasi-411674.html.

[11] Megan Specia (2024), “‘Beginning of the End’ as Assange Case Returns to Court”, The New York Times, 20.02.2024, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.nytimes.com/2024/02/20/world/europe/assange-us-extradition-uk-court-case.html.

[12] John Psaropoulos (2024), “Julian Assange appeals in ‘most important press freedom case in the world’”, AlJazeera, 20.02.2024, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2024/2/20/julian-assange-appeals-in-most-important-press-freedom-case-in-the-world.

[13] Yeni Şafak (2024), “Julian Assange'ın ABD'ye iade davası: Karar ileri bir tarihe ertelendi”, 22.02.2024, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.yenisafak.com/dunya/julian-assangein-abdye-iade-davasi-karar-ileri-bir-tarihe-ertelendi-4603529.

[14] Zuhal Demirci (2024), “İngiltere'de WikiLeaks'in kurucusu Assange'ın ABD'ye iade davası ikinci gününde sürüyor”, AA, 21.02.2024, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ingilterede-wikileaksin-kurucusu-assangein-abdye-iade-davasi-ikinci-gununde-suruyor/3143817#:~:text=Assange'%C4%B1n%20dava%20s%C3%BCreci&text=Y%C3%BCksek%20Mahkeme%2C%2010%20Aral%C4%B1k%202021,ye%20iade%20edilmesi%20karar%C4%B1n%C4%B1%20imzalam%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1.

[15] The Economist (2020), “Why Julian Assange’s extradition case will get political”, 23.02.2020, Erişim Tarihi: 21.02.2024, Erişim Adresi: https://www.economist.com/britain/2020/02/23/why-julian-assanges-extradition-case-will-get-political.

[16] Sandy Coliver (2016), “Chelsea Manning’s 35-Year Sentence: Far Beyond All Norms”, Open Society Justice Initiative, 19.05.2016, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.justiceinitiative.org/voices/chelsea-mannings-35-year-sentence-far-beyond-all-norms.

[17] Free Speech Center at Middle State Tennessee University, “Espionage Act of 1917 (1917)”, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://firstamendment.mtsu.edu/article/espionage-act-of-1917/#:~:text=The%20Espionage%20Act%20of%201917%20prohibited%20obtaining%20information%2C%20recording%20pictures,advantage%20of%20any%20foreign%20nation.

[18] John Psaropoulos (2024), “Julian Assange appeals in ‘most important press freedom case in the world’”, AlJazeera, 20.02.2024, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2024/2/20/julian-assange-appeals-in-most-important-press-freedom-case-in-the-world.

[19] Free Speech Center at Middle State Tennessee University, “Espionage Act of 1917 (1917)”, Erişim Tarihi: 22.02.2024, Erişim Adresi: https://firstamendment.mtsu.edu/article/espionage-act-of-1917/#:~:text=The%20Espionage%20Act%20of%201917%20prohibited%20obtaining%20information%2C%20recording%20pictures,advantage%20of%20any%20foreign%20nation.

19 Şubat 2024 Pazartesi

Doç. Dr. Ozan Örmeci ve Caner Akkaya'dan Yeni Kitap Bölümü: "The Development of International Space Law"

 

İstanbul Aydın Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci ile Anadolu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü doktorantı Caner Akkaya'nın hazırladıkları "The Development of International Space Law" adlı kitap-içi bölüm, İstanbul Kent Üniversitesi İİBF Dekanı Prof. Dr. Hasret Çomak ile Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Burak Şakir Şeker'in editörlüğünü yaptıkları ve İngiltere merkezli Transnational Press London (TPLondon) yayınevince basılan Space Environment and International Politics adlı kitapta yer aldı. Toplam 6 kategori ve 24 bölümden oluşan 437 sayfalık kitap, uluslararası kitap sitelerinde yer alarak okuyucuyla buluştu. Aşağıdaki linklerden bahsi geçen bu bölüme ve kitapla ilgili bilgilere ulaşabileceğiniz linklere erişebilirsiniz.

Space Environment and International Politics

15 Şubat 2024 Perşembe

Birleşik Krallık’ın Yeni Başbakanı Olması Beklenen Keir Starmer


Giriş

Bu yıl içerisinde veya en genç 2025 yılı Ocak ayı sonuna kadar genel seçimlerin yapılacağı Birleşik Krallık’ta, 2010 yılından beri farklı hükümetler ve Başbakanlarla bir şekilde iktidarda kalmayı başaran Muhafazakâr Parti, anketlere göre artık 13-14 yıllık uzun iktidarını devretmeye hazırlanıyor. Her ne kadar seçime daha aylar olsa da, 2024 yılı Ocak ve Şubat ayında yapılan anketler, Muhafazakâr Parti’nin ezeli rakibi İşçi Partisi karşısında yüzde 20’nin üzerinde bir fark yediğini gösteriyor.[1] Hindistan asıllı Muhafazakâr Başbakan Rishi Sunak, kısa süre önce eski Başbakan David Cameron’ı Dışişleri Bakanlığına getirerek siyasette bir hava değişimi yaratmaya çalıştıysa da[2], Muhafazakâr Parti’nin bir mucize olmadığı sürece bu seçimlerde büyük bir başarı gösterememesi bekleniyor. Bu, elbette, demokratik bir rejim olan Birleşik Krallık’ta, halkın uzun süre iktidarda kalan bir partinin ardından değişim istemesinin doğal bir sonucu olarak görülmeli. Ayrıca, 13-14 yıllık Tory iktidarında Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmak (Brexit) gibi büyük bir badire atlattığını ve bunun da olumsuz bazı yansımalarının -bilhassa ekonomi alanında- iktidara fatura edildiğini belirtmek gerekir.

İşte bu anketleri geçerli kabul edersek, yakın zamanda Birleşik Krallık’ın yeni Başbakanı olması pek muhtemel kişi olan[3] Keir Starmer’ı yakından tanımak, Türkiye-Birleşik Krallık ilişkilerinin sağlıklı gelişimi adına oldukça faydalı olabilir. Bu nedenle, bu yazıda, önce Keir Starmer’ın hayatını inceleyecek, daha sonra da önemli ve tartışmalı bazı siyasi konularda yaptığı açıklamalara dayalı olarak, siyasi fikirleri ve ideolojisini değerlendireceğim.

Keir Starmer: Biyografi[4]

2 Eylül 1962 Southwark-Londra doğumlu olan Sir Keir Rodney Starmer, Surrey’de Oxted adlı bir mahallede (civil parish) büyümüştür.[5] Starmer’ın babası bir işçi, annesi ise hemşiredir. Anne-babasının 4 çocuğundan biri olan Starmer, annesinin Erişkin Still hastalığı nedeniyle küçük yaşlarından itibaren sık sık annesinin tedavisi için hastanelere gitmek zorunda kalmış ve devletin ekonomik durumu iyi olmayan kişiler için sağlık hizmetlerini halka ücretsiz sunabilmesinin önemini bizzat yaşayarak öğrenmiştir. Zaten Starmer’ın ebeveynleri de çok iyi bir İşçi Partisi destekçisi olup, oğullarının ismini partinin kurucu liderlerinden Keir Hardie’den esinlenerek seçmişlerdir. İlk eğitimini Surrey’deki Reigate Grammar School’da alan Starmer, bu dönemde ileride şöhret kazanacak müzisyen Norman Cook, Muhafazakâr siyasetçi Andrew Cooper ve gazeteci Andrew Sullivan’la sınıf arkadaşı olmuştur. Emek dostu bir aileden gelen Starmer’ın siyasete ilgisi de henüz bu yıllarda başlamış ve genç Keir, Doğu Surrey’de İşçi Partisi’nin gençlik kollarına katılmıştır. Bu yıllarda müzikle de ilgilenen Starmer, flüt, piyano ve keman gibi farklı müzik enstrümanlarını çalmayı öğrenmiş ve birkaç defa sahneye dahi çıkmıştır.

Keir Starmer, gençliğinde anne ve babasıyla[6]

Üniversite eğitimi için Leeds Üniversitesi’nin Hukuk bölümünü tercih eden genç Keir Starmer, 1985 yılında buradan LLB derecesiyle buradan mezun olmuş ve ailesinin ilk üniversite mezunu olmayı başarmıştır. Hukuk alanındaki lisansüstü eğitimine daha sonra Oxford Üniversitesi’ne bağlı St. Edmund Hall’da devam eden Starmer, 1986 yılında buradan Hukuk alanında BCL derecesini almaya hak kazanmıştır. Mezuniyeti sonrası Troçkist çizgideki bir sosyalist dergi olan Socialist Alternatives’de bir süre editör olarak çalışan Keir Starmer, 1987 yılında ise avukat olarak profesyonel meslek yaşamına atılmıştır. Bu dönemde solcu duyarlılığı nedeniyle genelde mağdur durumda olan insanların davalarını üstlenen Starmer, ilerleyen yıllarda da Doughty Street Chambers üyesi olarak insan hakları konusunda yaptığı çalışmalarla meslektaşları arasında sivrilmeyi başarmıştır. Shell ve McDonalds gibi büyük firmalara karşı verilen bazı hukuki mücadelelerde de yer alan Starmer, ayrıca bu yıllarda bazı Karayip ülkelerinde idam cezasının kaldırılması konusunda da aktif çaba göstermiştir. Starmer, 2003-2008 döneminde de Kuzey İrlanda Polis Kurulu’na insan hakları konusunda danışmanlık hizmeti vermiştir. Bu süreçte Ulusal Sağlık Hizmeti-NHS için çalışan karısı Victoria ile tanışan Starmer[7], 2007 yılında onunla evlenmiş ve çiftin ilerleyen yıllarda iki çocukları dünyaya gelmiştir. 2008 yılında o dönemde Başsavcı olan Patricia Scotland’ın önerisiyle Kraliyet Savcılık Servisi (Crown Prosecution Service) Başkanlığına getirilen Keir Starmer, görev yaptığı dönemde (2008-2013) yaşanan bazı tartışmalı polis olaylarında dengeli tavrıyla devlet karşıtı algılanmamaya özen göstermiş ve kolluk kuvvetleri mensuplarını suçları ispatlanmadığı sürece korumaya gayret etmiştir.

Keir Starmer ve Victoria Starmer (Alexander)

2014 yılında ilk kez İşçi Partisi’nden aktif siyasete atılan Starmer, 2015 genel seçimlerinde Greater London’a bağlı Holborn ve St Pancras seçim bölgesinden milletvekili seçilmeyi başarmıştır. Bu seçimlere Ed Miliband Genel Başkanlığında son derece iddialı giren, ancak sandıkta beklediğini bulamayan İşçi Partisi’nde seçim sonrasında başlayan liderlik yarışında da adı geçen Starmer, buna rağmen siyasi tecrübesizliğini öne sürerek liderlik yarışına dahil olmamıştır. Bu dönemde, Starmer, Genel Başkanlık seçiminde Jeremy Corbyn’in ardından ikinci olan Andy Burnham’ı desteklemiştir. Seçimin ardından yeni Genel Başkan Jeremy Corbyn tarafından Gölge İçişleri Bakanlığı görevine atanan Starmer, 2016 yılında ise Corbyn’i protesto ederek bu görevinden istifa etmiştir. Bu süreçte, Starmer, gölge Göç Bakanı (2015-2016) ve gölge Brexit Bakanı (2016-2020) olarak görev yapmış ve adeta liderliğe hazırlanmıştır. Bu süreçte Brexit yanlısı bir siyasi duruş göstermeyen ve Avrupa Birliği (AB) üyeliğini savunmaya devam eden Starmer, özellikle anlaşmasız Brexit’in risklerine dikkat çekmiş ve ilerleyen süreçte de eleştirilere rağmen “ikinci referandum” önerisini desteklemiştir. Starmer, ayrıca 2014 yılında ülkesinde adalet sistemine yaptığı hizmetlerden dolayı Şövalyelik (KCB) unvanına hak kazanmıştır. Starmer, 2017 yılında ise Privy Council’da yemin ederek “Sir” (The Right Honorable) unvanına hak kazanmıştır.

Jeremy Corbyn’in Genel Başkanlıktan ayrılacağını açıklamasının ardından lider adayı olarak ön plana çıkan ve en çok sayıda milletvekilinin desteğiyle lider adayı olan Sir Keir Starmer, genelde eski Başbakan Tony Blair çizgisini savunan İşçi Partililerin dahil olduğu “Blairites” (Blairciler) akımı ile parti içerisinde aşırı sol/sosyalist kanadı temsil eden Jeremy Corbyn çizgisinin (Corbynistas) arasında bir yerde konumlanan sosyal demokrat bir isimdir. Nitekim Starmer, Jeremy Corbyn’in aşırı sol politikalarına mesafeli dursa da, Ulusal Sağlık Hizmeti’ne (NHS) ayrılan bütçenin yükseltilmesi, üniversite harçlarının kaldırılması ve zenginlerden daha yüksek vergi alınması gibi konularda sosyal demokrat çizgiyi savunmaktadır. Starmer, kendisinin “Blairite” veya “Corbynista” olarak adlandırılmasına da karşı çıkmakta ve kendi liderliğini inşa etmeye çalışmaktadır. Starmer, dış politikada da uluslararası hukuka uygun askeri müdahaleleri savunmakta ve dahası, Birleşik Krallık’ın insan hakları ihlalleri yapan ülkelere yönelik silah satışlarını iyi değerlendirmesi gerektiğini düşünmektedir. 4 Nisan 2020 itibariyle İşçi Partisi’nin yeni lideri seçilen Starmer, görev yaptığı kısa sürede partiyi iktidarı almaya çok yakın güçlü bir siyasal yapıya dönüştürerek, başarısını ispat etmiştir. Starmer’ın önemli siyasi konulardaki görüşleri, bir sonraki bölümde açıklanacaktır.

Keir Starmer’ın resmi portresi[8]

Gençlik yıllarından beri iyi bir futbolsever olan Keir Starmer -ki gençliğinde amatör Homerton Academicals kulübünde futbol da oynamıştır-, Arsenal FC takımının taraftarıdır. 2007’den beri Hukuk eğitimi almış ama NHS’de çalışan Victoria Starmer (Alexander) ile evli olan Starmer, eşinden iki çocuk sahibidir. Yahudi olan Victoria Starmer nedeniyle, Keir Starmer’ın çocukları da Yahudi inancına göre yetiştirilmiştir. Keir Starmer ise bir ateisttir[9], ancak dindar (inançlı) insanlara saygılı olduğunu belirtmektedir. Uzun süredir Pesketaryen olan Starmer, bu nedenle et ürünleri yerine yalnızca balık tüketmektedir. Çocuklarını da 10 yaşına kadar vejetaryen olarak yetiştiren Starmer çifti, daha sonra ise bu konuda onları özgür bırakmışlardır. Son olarak, Starmer’ın hukuk ve insan hakları alanında ortak editörlüğünü ve ortak yazarlığını yaptığı birçok kitabı da bulunmaktadır. Bunlar; Justice in Error (1993), The Three Pillars of Liberty: Political Rights and Freedoms in the United Kingdom (1996), Signing Up for Human Rights: The United Kingdom and International Standards (1998), Miscarriages of Justice: A Review of Justice in Error (1999), European Human Rights Law: the Human Rights Act 1998 and the European Convention on Human Rights (1999), Criminal Justice, Police Powers and Human Rights (2001), Blackstone’s Human Rights Digest (2001) ve A Report on the Policing of the Ardoyne Parades 12 July 2004 (2004) eserleridir. Starmer’ın kendisi hakkında da daha şimdiden birçok biyografi ve siyaset bilimi temalı eser kaleme alınmıştır ki[10], bu da kendisinin yaklaşan başarısına dair önemli bir işarettir. Ancak YouGov UK’in yaptığı anketlerde Starmer’ın liderliğine verilen destek Ocak 2024 sonu itibariyle yüzde 35 düzeyindedir ki[11], bu da Starmer’dan ziyade İşçi Partisi’nin başarısına işaret etmekte ve Muhafazakâr Parti’ye duyulan tepkinin anket sonuçlarında daha etkili olduğunu düşündürmektedir.

Keir Starmer’ın Önemli Siyasi Konulardaki Tavrı

İşçi Partisi lideri ve büyük olasılıkla Birleşik Krallık’ın müstakbel Başbakanı Keir Starmer’ın siyasi çizgisine dair bugüne kadar “sensible radical” (duyarlı radikal)[12], “soft-left” (yumuşak sol)[13] ve “reluctant politician” (gönülsüz siyasetçi)[14] gibi bazı ilginç ifadeler kullanılmıştır. Starmer’ın siyasi çizgisinin belirginleşmeye başlamasının ardından ise, uluslararası basında, “Starmerism” (Starmerizm) kavramı kullanılmaya başlanmıştır.[15] Starmer, anketler de kendisini ağır favori aday haline getirmeye başlayınca, İngiltere ve dünya basınında dikkat çekmeye başlamış ve hakkında yayınlanan analizler hızla artmıştır. Bu analizlerde, genelde, Starmer’ın bu işi yapmaya uygun olup olmadığı sorgulanmıştır.[16]

Öncelikle şurası bir gerçektir ki, Starmer, Jeremy Corbyn sonrasında genelde İşçi Partisi’ni sosyalist soldan daha merkez sol-sosyal demokrat çizgiye yaklaştıran ılımlı bir isim olarak lanse edilmektedir.[17] Bu manada, gençliğinde aşırı sol çizgiye yakın durmasına karşın -ki QC Gavin Millar, bu dönemde bile Starmer’ın kırmızı-yeşil çizgide olduğunu vurgulamaktadır[18]-, Starmer, merkeze yakın bir sol figürdür. Ancak bu durum, Starmer’ın daha iyi kamu hizmetleri sunabilmek için zenginlerden daha yüksek vergi alınmasını istemesine engel değildir.[19] Keza üniversite harçları konusunda da, Starmer, daha sosyalist mesajlar vermekte ve harçların düşürülmesini/kaldırılmasını savunmaktadır.[20] Bu nedenle, Starmer’ın iyi bir sosyal demokrat olduğu ve piyasa ekonomisi ve devlet müdahalesinin birlikte olacağı bir refah devleti düzenini savunduğu söylenebilir.

Favori Başbakan adayı Keir Starmer, The Economist’in kapağında[21]

Yakın geçmişte Brexit tartışmaları sırasında daima Avrupa Birliği’nde kalınmasını savunan Starmer[22], ancak daha sonra bu süreci kabullenmiş ve günümüzde de AB’ye dönüşten ziyade AB ile iyi ilişkileri savunmaktadır. Nitekim çeşitli analizlere göre, Starmer ve İşçi Partisi, iktidara geldiklerinde Brexit sürecini tersyüz ederek yeniden AB’ye katılmayı planlamamaktadırlar.[23] Ancak Avrupa devletleri ile (özellikle Almanya) tarihsel husumetleri canlı tutmaya gayret eden Muhafazakâr elitlere kıyasla (tipik örneği Boris Johnson idi), kuşkusuz, Starmer, kültürel, siyasal ve ekonomik olarak AB ve Avrupa devletleriyle daha yakın ilişkiler tesis etme potansiyeline haizdir. Nitekim Starmer, seçim öncesinde AB ile daha iyi bir anlaşma yapılabileceğini ilan etmiş ve Birleşik Krallık-AB Ticaret ve İşbirliği Antlaşması’nın (The EU-UK Trade and Cooperation Agreement) gözden geçirileceğini belirtmiştir.[24]

Ülke içerisinde zaman zaman Jeremy Corbyn döneminde belirginleşen İşçi Partisi’nin Filistin yanlısı tavrı nedeniyle partisine yönelik abartılı anti-Semitizm suçlamalarıyla karşılaşan Keir Starmer, elbette yaşamı itibariyle bunlara bir cevap niteliğindedir. Zira hem eşi, hem de çocukları Yahudi olan Starmer, ne İsrail Devleti, ne de Yahudilere karşıt değildir. Yalnızca, İsrail’in Gazze örneğinde artık tüm dünyanın şahit olduğu abartılı güvenlikçi ve askeri yaklaşımlarına eleştirel yaklaşmaktadır. Bu manada, Starmer ve İşçi Partisi, kesinlikle İsrail karşıtı veya özel olarak Müslüman yanlısı değil, evrensel standartlarda insan haklarını savunan demokrat bir çizgidedirler. Bu, Starmer’ın Gazze halkına yardım sağlanması, İsrailli rehinelerin serbest bırakılması, bölgede ateşkes ilan edilmesi, Hamas’ın 7 Ekim’deki gibi bir saldırıyı bir daha yapamayacağına dair İsrail’in ikna edilmesi ve iki devletli çözümün gerçekleştirilmesi gerektiğini belirten açıklamalarında da açıkça görülmektedir.[25] Ek olarak, Starmer, kısa süre önce anti-Semitik açıklamalar yapan Azhar Ali ve Graham Jones gibi iki adaya desteğini çekmiş ve bu şekilde bir suçlamaya maruz kalmamak adına her türlü önlemi alabileceğini de ortaya koymuştur.[26]

Britanya’da en yakıcı siyasi meselelerden olan İskoçya’nın bağımsızlığı konusunda ise, Starmer ve partisi, ikinci bir bağımsızlık referandumu ve İskoçya’nın bağımsızlığına açıkça karşıdırlar.[27] Starmer, bu sorunu merkezin yetkilerini kısıtlayarak ve yerele daha fazla güç devrederek barışçıl şekilde çözmek istemekte ve bunu yapabileceğini düşünmektedir.[28]

Seçim öncesinde İşçi Partisi’nin ilan ettiği 5 önceliği; (1) Ekonomik istikrarın sağlanması ve istihdam ve verimliliğinin artırılması, (2) Enerji güvenliğinin sağlanması, (3) Ulusal Sağlık Sistemi’nin (NHS) güçlendirilmesi, (4) Suçla mücadele ve (5) Eğitim sisteminde reform olarak belirleyen Starmer[29], bu bağlamda klasik bir sosyal demokrat lider çizgisini belirginleştirmiştir. Bu vaatler bağlamında, Starmer’ın enerji güvenliği konusunda yeşil enerjiye geçişi sağlamak için yıllık 28 milyar sterlin harcama yapmayı taahhüt etmesi oldukça önemli ve Başbakan adayının çevre ve temiz enerji konusundaki duyarlılığını göstermesi açısından manidardır.[30]

Keir Starmer’ın kurduğu gölge kabinede ise 30 Bakandan 15’inin kadın olması dikkat çekici ve olası bir İşçi Partisi/Starmer hükümetinde kadın Bakanların sayısının artacağına dair önemli bir veridir.[31] Ayrıca Ed Miliband, Yvette Cooper ve Liz Kendall gibi liderlik iddiası olan kişileri gölge kabinesine alması, Starmer’ın birleştirici liderliğine dair önemli bir işarettir. Birleşik Krallık’ın ilk kadın Müslüman milletvekillerinden olan Shabana Mahmood’un gölge kabinedeki varlığı ise, kabinenin ve olası yeni hükümetin kapsayıcılığına dair pozitif bir ön sinyal olarak vurgulanabilir. Nitekim unutulmamalıdır ki, İşçi Partisi’nden Londra Belediye Başkanı seçilmiş Sadık Han da Pakistan asıllı bir Müslümandır. 2 Mayıs 2024 tarihinde düzenlenecek Londra belediye başkanlık seçiminde, Han, Muhafazakâr aday Susan Hall ile yarışacaktır ki, yakın tarihli anketlere göre seçimi kazanması büyük olasılıklı bir ihtimaldir.[32]

Keir Starmer’ın web sitesinde yayınladığı Britanyalı seçmene 10 vaadi ise şöyledir:[33]

  1. Ekonomik adalet: Yüzde 5’lik en zengin kesimden daha yüksek vergi alınması.
  2. Sosyal adalet: NHS’yi güçlendirmek ve üniversite harçlarını kaldırmak.
  3. İklim adaleti: Yeşil Mutabakatı hayata geçirmek.
  4. Barış ve insan haklarını desteklemek: Sebepsiz savaşlara karşı çıkmak ve Birleşik Krallık’ın silah satışlarını insan hakları doğrultusunda düzenlemek.
  5. Ortak mülkiyet: Kamu hizmetlerinin özelleştirilmesine karşı durmak.
  6. Göçmenlerin haklarını savunmak: AB vatandaşlarına seçmen hakkı sağlamak ve göçmenlere yönelik insancıl politikalar uygulamak.
  7. İşçi sendikaları ve işçi haklarını güçlendirmek: Güvencesiz düşük ücretli istihdama karşı çıkmak ve işçi haklarını geliştirmek.
  8. Gücü dağıtmak: Lordlar Kamarası’nı dağıtmak ve yerine seçilmiş yöneticilerden oluşan bir bölgesel kalkınma odası kurarak, bölgesel kalkınma bankaları ile birlikte merkezden ziyade yerel kalkınma ve gelişimi güçlendirmek.
  9. Eşitlik: Eşit ücret yasasını (Equal Pay Act) uygulamak ve ayrımcı politikalara karşı çıkmak.
  10. Muhafazakâr Parti’ye muhalefet etmek: Muhafazakâr Parti ve anti-Semitizm’le mücadele etmek.

Bu vaatlerden özellikle Lordlar Kamarası’nı dağıtmak ve yerine yeni bir bölgesel kalkınma odası kurmak fikri oldukça özgün ama aynı zamanda tartışmalı bir yaklaşımdır. Bu fikri Starmer ve partisinin ne derece uygulayabileceğini elbette zaman gösterecektir. Zira Britanya siyasal sistemi asırlar içerisinde oldukça oturmuş ve yerleşmiştir. Benzer şekilde kamu hizmetlerinin tamamının özelleştirilmesine karşı olunması da pratikte uygulanması kolay bir yaklaşım değildir. Ancak diğer tüm öneriler, İşçi Partisi’nin Tony Blair döneminde oluşan “New Labour” veya "Üçüncü Yol" (Third Way) çizgisiyle uyumludur.

Birleşik Krallık’ın özel ilişkilerinin olduğu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile ilişkiler konusunda ise, Starmer, genelde pozitif mesajlar vermektedir. Starmer, bir keresinde “Amerikan yanlısı ama Trump karşıtı” olduğunu da söylemiştir.[34] Buna karşın, Demokratlara ve mevcut Başkan Joe Biden'a daha yakın olduğu düşünülen İşçi Partisi lideri, yeniden ABD Başkanı seçilirse Donald Trump’la da ilişkileri bozmamaya çalışacağını açıklamak zorunda kalmıştır.[35]

Ukrayna-Rusya çatışması konusunda da Muhafazakâr Parti ile uzlaşan Starmer, Ukrayna’ya verilen askeri ve ekonomik desteğin sürdürülmesini savunmakta, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’ye tam destek vermekte ve Rus lider Vladimir Putin’e muhalefet etmektedir.[36] Hatta Starmer, Putin’in Ukrayna’da sergilediği “barbarca eylemleri” nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin aldığı karara da desteğini açıklamıştır.[37] Lakin elbette bir realpolitik denge işi olan dış politika alanında, Starmer, bu konuda ABD ve diğer Batılı müttefiklerinin tavrı değişirse farklı pozisyon alabilecektir.

Keir Starmer'ın henüz Türkiye konusunda ise kayda değer bir açıklaması olmamıştır. Bu konu, muhtemelen Başbakan seçilmesi durumunda parti elitlerince değerlendirilecek ve Londra'nın yeni Türkiye politikası belirlenecektir. 

Sonuç

Sonuç olarak, bu yazıda detaylı şekilde tanıtmaya gayret ettiğim İşçi Partisi lideri Keir Starmer, Batılı bir sosyal demokrat olarak uluslararası hukuk ve sistemle uyumlu hareket etmeye gayret eden bir reformist olarak tanımlanabilir. Ancak siyaset, hem ilke ve değerler, hem de güç dengesinde gelişen karmaşık bir denklem olduğu için, Başbakan olması durumunda Starmer’ın kararları gelişen konjonktüre göre değişebilir. Bu da gayet doğaldır; zira sorumluluk makamında olan her siyasetçi, ülkesi için en iyi kararı almak ve hem mevcut halk, hem de gelecek nesiller için en doğru tercihleri yapmaya çalışmaktadır. Burada kritik unsur ise, dünyanın gidişatını doğru algılayabilmek ve halka doğruları söylemektir.

Kapak fotoğrafı: https://www.nationalworld.com/news/people/keir-starmer-labour-leader-knighted-knighthood-sir-3759104

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

KAYNAKÇA

[1] Bazı örnekler vermek gerekirse; Deltapoll firmasının 9-12 Şubat 2024 tarihli anketinde İşçi Partisi’nin oy oranı yüzde 45, Muhafazakâr Parti’nin yüzde 27 olarak hesap ediliyor. Bakınız; Deltapoll (2024), “Deltapoll Survey Results”, 09-12/02/2024, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://deltapoll.co.uk/wp-content/uploads/2024/02/Deltapoll-240212_trackers.pdf. FindOutNow anket şirketinin 24 Ocak-12 Şubat 2024 tarihleri arasında yapılan çalışmasında ise, İşçi Partisi yüzde 42, Muhafazakâr Parti yüzde 22 düzeyinde gösteriliyor. Bakınız; John Stevens (2024), “EXCLUSIVE: Bombshell mega-poll predicts Tories will lose three-quarters of seats - full results and map”, Mirror, 14.02.2024, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.mirror.co.uk/news/politics/bombshell-mega-poll-predicts-tories-32121361. Son olarak, Savanta UK firmasının yakın tarihli çalışmasında, İşçi Partisi yüzde 41, Muhafazakâr Parti yüzde 29 oy düzeyinde gösteriliyor. Bakınız; Savanta UK (2024), “NEW Westminster Voting Intention”, X, 14.02.2024, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://twitter.com/Savanta_UK/status/1757687248730861707.

[2] Detaylar için bakınız; Ozan Örmeci (2023), “Birleşik Krallık’ta Kabine Değişikliği: Eski Başbakan David Cameron Yeni Dışişleri Bakanı Oldu”, Uluslararası Politika Akademisi, 13.11.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://politikaakademisi.org/2023/11/13/birlesik-krallikta-kabine-degisikligi-eski-basbakan-david-cameron-yeni-disisleri-bakani-oldu/.

[3] Ozan Örmeci (2023), “İngiltere’deki Ara Seçim Sonuçları, Yaklaşan İşçi Partisi İktidarının Ayak Sesleri Mi?”, Uluslararası Politika Akademisi, 20.10.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://politikaakademisi.org/2023/10/20/ingilteredeki-ara-secim-sonuclari-yaklasan-isci-partisi-iktidarinin-ayak-sesleri-mi/.

[4] Keir Starmer’ın biyografisi şu kaynaklardan derlenmiştir:

[5] Keir Starmer’ın sosyal medya hesapları için;

[6] Labour, “Keir Starmer”, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://labour.org.uk/people/keir-starmer/.

[7] Detaylar için bakınız; Sky News (2023), “Who is Keir Starmer's wife, Lady Victoria Starmer?”, 10.10.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://news.sky.com/story/who-is-keir-starmers-wife-lady-victoria-starmer-12981688.

[8] UK Parliament, “Keir Starmer – Official portrait”, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://members.parliament.uk/member/4514/portrait.

[9] Rhiannon Williams (2021), “Keir Starmer: I may not believe in God, but I do believe in faith”, inews, 11.04.2021, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://inews.co.uk/news/politics/keir-starmer-i-may-not-believe-in-god-but-i-do-believe-in-faith-951607.

[10] Bunlar için;

[11] YouGov UK (2024), “How well is Keir Starmer doing as Labour leader?”, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://yougov.co.uk/topics/politics/trackers/keir-starmer-approval-rating.

[12] Patrick Maguire (2020), “Keir Starmer: The sensible radical”, The New Statesman, 31.03.2020, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.newstatesman.com/long-reads/2020/03/keir-starmer-sensible-radical.

[13] Zoe Williams (2020), “Keir Starmer’s soft-left approach is the unifying force that Labour needs”, The Guardian, 21.01.2020, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/commentisfree/2020/jan/21/keir-starmer-soft-left-approach-unifying-labour; Paul Thompson & Frederick Harry Pitts (2020), “A Strategic Left? Starmerism, Pluralism and the Soft Left”, The Political Quarterly, Cilt 92, Sayı: 1, ss. 32-39.

[14] Nigel Cawthorne (2021), Keir Starmer: The Reluctant Politician, Gibson Square.

[15] The Economist (2023), “Sir Keir Starmer on ‘Starmerism’”, 26.04.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.economist.com/britain/2023/04/26/sir-keir-starmer-on-starmerism.

[16] The Economist (2023), “Is Keir Starmer ready for office?”, 27.04.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.economist.com/leaders/2023/04/27/is-keir-starmer-ready-for-office.

[17] The Economist (2022), “Sir Keir Starmer’s transformation of the Labour Party”, 21.04.2022, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.economist.com/britain/2022/04/21/sir-keir-starmers-transformation-of-the-labour-party.

[18] Patrick Maguire (2020), “Keir Starmer: The sensible radical”, The New Statesman, 31.03.2020, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.newstatesman.com/long-reads/2020/03/keir-starmer-sensible-radical.

[19] Toby Helm (2020), “Labour leadership: Keir Starmer slams free market as divisions grow on left”, The Guardian, 12.01.2020, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/politics/2020/jan/11/keir-starmer-tacks-to-left-momentum-makes-its-pick-labour-leader.

[20] Heather Stewart (2020), “Keir Starmer calls for end to 'scandal' of spiralling student debt”, The Guardian, 11.02.2020, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/politics/2020/feb/11/keir-starmer-calls-for-end-to-scandal-of-spiralling-student-debt.

[21] The Economist (2023), “Is Keir Starmer ready for office?”, 27.04.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.economist.com/leaders/2023/04/27/is-keir-starmer-ready-for-office.

[22] Patrick Maguire (2020), “Keir Starmer: The sensible radical”, The New Statesman, 31.03.2020, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.newstatesman.com/long-reads/2020/03/keir-starmer-sensible-radical.

[23] Dilek Yiğit (2023), “Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi İç Politikada Anlaşamayabilir ama Dış Politikada Pozisyonları Aynıdır”, Uluslararası Politika Akademisi, 08.11.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://politikaakademisi.org/2023/11/08/muhafazakar-parti-ve-isci-partisi-ic-politikada-anlasamayabilir-ama-dis-politikada-pozisyonlari-aynidir/.

[24] Dilek Yiğit (2023), “Britanya İşçi Partisi Lideri Keir Starmer’dan Brexit Çıkışı: AB’ye Geri Dönüş Mümkün Mü?”, Uluslararası Politika Akademisi, 26.09.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://politikaakademisi.org/2023/09/26/britanya-isci-partisi-lideri-keir-starmerdan-brexit-cikisi-abye-geri-donus-mumkun-mu/.

[25] Labour (2023), “Keir Starmer statement”, 01.12.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://labour.org.uk/updates/press-releases/keir-starmer-statement-israel-gaza/#:~:text=The%20people%20of%20Gaza%20need,home%20and%20rebuild%20their%20lives.

[26] Becky Morton & Sam Francis (2024), “Labour withdraws support for Rochdale candidate Azhar Ali over Israel comments”, BBC News, 14.02.2024, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/uk-politics-68280098; Hannah Miller (2024), “Analysis: Tough week tests Keir Starmer's leadership”, BBC News, 14.02.2024, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/uk-politics-68295796.

[27] Andrew Learmonth (2023), “Keir Starmer:' Labour believes very strongly in the union'”, The Herald, 06.10.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.heraldscotland.com/news/23839096.keir-starmer--labour-believes-strongly-union/.

[28] Severin Carrell (2023), “Keir Starmer tells SNP voters: Labour will shift power from London”, The Guardian, 19.02.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/politics/2023/feb/19/keir-starmer-asks-snp-voters-to-put-faith-in-labour-after-sturgeon-resignation.

[29] Dilek Yiğit (2023), “Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi İç Politikada Anlaşamayabilir ama Dış Politikada Pozisyonları Aynıdır”, Uluslararası Politika Akademisi, 08.11.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://politikaakademisi.org/2023/11/08/muhafazakar-parti-ve-isci-partisi-ic-politikada-anlasamayabilir-ama-dis-politikada-pozisyonlari-aynidir/.

[30] Janan Ganesh (2024), “What Joe Biden can learn from Keir Starmer”, Financial Times, 13.02.2024, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.ft.com/content/988dda33-ef9f-45cd-b9a9-75ce748d3455.

[31] Labour, “Shadow cabinet”, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://labour.org.uk/about-us/the-shadow-cabinet/. Bakanlık bekleyen gölge kabinedeki kadın siyasetçiler şunlardır; Angela Rayner, Rachel Reeves, Bridget Phillipson, Yvette Cooper, Shabana Mahmood, Liz Kendall, Louise Haigh, Thangham Debbonaire, Anneliese Dodds, Jo Stevens, Emily Thornberry, Lisa Nandy, Ellie Reeves, Lucy Powell ve Baroness Angela Smith.

[32] The Standard (2023), “Sadiq Khan leads Susan Hall by 50% to 25% among Londoners in race for City Hall”, 06.11.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.standard.co.uk/news/politics/sadiq-khan-susan-hall-mayoral-election-race-labour-conservative-greens-liberal-poll-b1118297.html; Alastair Boland (2023), “London Mayoral Poll: Mid-November 2023”, FindOutNow, 18.11.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://findoutnow.co.uk/blog/london-mayoral-poll-mid-november-2023/.

[33] Keir Starmer, “My pledges to you”, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://keirstarmer.com/plans/10-pledges/.

[34] Andrew Woodcock (2021), “Labour: Keir Starmer to declare himself ‘pro-American but anti-Trump’”, Independent, 15.01.2021, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.independent.co.uk/news/uk/politics/keir-starmer-joe-biden-donald-trump-labour-b1788092.html.

[35] Politico (2023), “Labour’s Keir Starmer: I’ll make it work if Donald Trump wins”, 28.09.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.politico.eu/article/uk-labour-keir-starmer-make-it-work-if-us-donald-trump-wins/.

[36] BBC News (2023), “Keir Starmer meets Ukraine's President Zelensky in Kyiv”, 16.02.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/uk-politics-64668096.

[37] Gavin Cordon (2023), “Britain welcomes issuing of arrest warrant for Vladimir Putin”, The Standard, 17.03.2023, Erişim Tarihi: 15.02.2024, Erişim Adresi: https://www.standard.co.uk/news/politics/vladimir-putin-britain-james-cleverly-russian-keir-starmer-b1068245.html.