2010 yılı sonlarında başlayan ve Ortadoğu/Kuzey Afrika coğrafyasındaki birçok Müslüman nüfusu yoğun ülkede halkların diktatoryal yönetimlere karşı daha fazla özgürlük, demokrasi ve daha iyi ekonomik koşullar şeklindeki taleplerini yansıtan bir süreç olan Arap Baharı, geçen 12 yıllık süreçte bu coğrafyanın gerilik ve otoriterlikle özdeşleşmiş makus talihini değiştiremese de, özellikle Tunus’ta demokrasinin filizlenmesi bağlamında önemli bir tarihsel deneyim olmuştur. Mısır’da 2013 yılındaki askeri darbeyle hızı kesilen Arap Baharı, Libya ve Suriye’de yaşanan kanlı iç savaşlar ve bu savaşlara müdahil olan radikal İslamcı militanlar ve yabancı devletler nedeniyle ilerleyen yıllarda amacından sapsa da, hem Mısır tarihinde ilk kez bir Devlet Başkanı’nın halk tarafından özgür seçimlerle iş başına getirilmesi, hem de Müslüman halkların demokrasi uygulayamayacakları yönündeki görüşlerin ön yargılı olduğunu göstermesi bakımından ilerleyen yıllarda da hatırlanacak çok önemli bir tarihsel vakadır. Arap Baharı sürecinde en öne çıkan ülke olan ve bir anda tüm dünyada sempati toplayan Tunus’ta ise, Arap Baharı süreci, diktatoryal yetkileri olan Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin devrilmesiyle sonuçlanan 2011 tarihli Yasemin Devrimi’nin ardından farklı aşamalardan geçmiştir.
Kuzey Afrika’da batısında Cezayir, doğusunda Libya ile çevrili küçük bir Akdeniz devleti olan Tunus, uzun yıllar Osmanlı hâkimiyetinde kaldıktan sonra, 1881 tarihlerinde Fransa’nın himayesine girmiştir. Dekolonizasyon döneminde 1956 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanan Tunus, 1957 yılında Sorbonne’da eğitim almış ilk Cumhurbaşkanı Habib Burgiba önderliğinde bir Cumhuriyet rejimi olarak kurulmuştur. Düstur Partisi’nin desteğiyle tam 30 yıl iktidarda kalan Burgiba, Arap-İslam dünyasında modernleşmeye verdiği önem ve ılımlılık ile aşamalı ilerleme konusundaki fikirleriyle kendisine özgün bir yer edinmeyi başarmıştır. Burgiba, 1987 yılında sağlık sorunları nedeniyle yerini Başbakan olarak görev yapan Zeynel Abidin Bin Ali’ye bırakmış ve 2011 yılında devrilene kadar, Bin Ali, Tunus’un ikinci Cumhurbaşkanı olarak iktidarda kalmıştır.
Uzun yıllar iktidarda kalan Bin Ali döneminde, Fransa ve İtalya ile yakın ekonomik ve kültürel ilişkiler devam ettirilir ve geliştirilirken, toplumu seküler bir yaşam tarzına entegre edebilmek için Burgiba dönemindeki uygulamalara devam edilmiş ve ayrıca Müslüman Kardeşler ile Selefiler üzerine uygulanan baskı ve sindirme taktikleriyle laikliğin güçlendirilmesi amaçlanmıştır. Ancak zaman içerisinde Bin Ali döneminde uygulanan baskı politikalarının ayyuka çıkan yolsuzluk vakaları ve ekonomik sorunlarla birleşmesi neticesinde, 2010 yılı sonlarında, Muhammed Buazizi adlı bir sokak satıcısının kendisini ekonomik sorunlar ve devlet baskısı nedeniyle yakmasıyla başlayan Yasemin Devrimi, Bin Ali’nin halk isyanı sonucunda devrilmesine ve ülkeden kaçmasına neden olmuştur. Devrim sonrasında Tunuslu deneyimli bir siyasetçi olan Fuad Mebazaa geçici olarak Devlet Başkanlığına seçilirken, aynı yıl yapılan kurucu parlamento seçimlerinden Müslüman Kardeşler’in Tunus kolu olarak addedilen ve uzun bir süre sürgünde yaşamış Raşid El Gannuşi’nin liderliğindeki İslamcı Ennahda partisi birinci olarak çıkmıştır. Bu kurucu meclis, Tunuslu tanınmış bir insan hakları savunucusu, siyasetçi ve doktor olan Munsif Merzuki’yi 2011-2014 dönemi için ülkenin dördüncü Cumhurbaşkanı olarak seçerken, 2011-2014 döneminde yeni bir anayasa da hazırlayan meclis, anayasayı 2014 yılı başlarında yürürlüğe koymuştır. Bu süreçte Tunus’ta Ennahda liderliğinde ve Hammadi Cibali (2011-2013), Ali el-Ureyd (2013-2014) ve Mehdi Cuma (2014-2015) Başbakanlığındaki farklı koalisyon hükümetleri iktidarda kalmıştır. Bu dönemde ülkede demokratikleşme yolunda önemli adımlar atılırken, yeni ve demokratik bir anayasanın hazırlanması ve kadınlara siyaset sahnesinde daha geniş bir alan açılması önemli gelişmeler olmuştur.
2014 yılında düzenlenen parlamento seçimlerinde iktidardaki ılımlı İslamcı Ennahda partisinin oyu düşerken, yeni kurduğu Nida Tunus partisiyle bu seçimde yüksek oy oranlarına ulaşan Burgiba’nın eski Bakanlarından El-Beci Kaid es-Sibsi, aynı yıl sonunda yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de kazanmış ve ülkenin 2014-2019 döneminde ülkenin beşinci Cumhurbaşkanı olarak görev yapmıştır. Bu süreçte ülkede Mehdi Cuma (2014-2015), Habib Essid (2015-2016) ve Yusuf Şahid (2016-2020) gibi farklı Başbakanlar liderliğinde farklı koalisyon hükümetleri görev yaparken, siyaset sahnesinde Ennahda’nın etkisi azalmış ve ülkede yaşanan siyasal şiddet ve terör olayları nedeniyle daha kontrollü bir demokratik anlayış benimsenmiştir. Buna karşın, tüm siyasal aktörlere alan açılan bu dönem, “al-tawafuq al-tarikhi” (tarihi uzlaşı) dönemi olarak adlandırılmıştır. IŞİD’in Suriye iç savaşında etkin hale geldiği bu dönemde ülkede yaşanan terör olayları Tunus demokrasisini gölgelemesine karşın, 2015 yılında farklı sivil toplum örgütlerinden[1] oluşan Ulusal Diyalog Dörtlüsü’ne demokrasiyi geliştirme konusundaki çabalarından ötürü Nobel Barış Ödülü’nün verilmesi, Tunus’un uluslararası kamuoyunda takdir edilmesini sağlamıştır. Ancak buna karşın, bu dönemde de ülkedeki ekonomik sorunlar çözülememiş ve hatta tam tersine derinleşmiştir.
Es-Sibsi’nin 2019 yılındaki vefatı ardından kısa süre geçici Cumhurbaşkanı olarak görev yapan Muhammed Ennasur’un ardından, 2019 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, tanınmış bir Hukuk Profesörü olan bağımsız aday Kays Said, ikinci turda açık farkla kazanmıştır. Aynı dönemde yapılan parlamento seçimlerinde ise Ennahda partisi sandıktan birinci olarak çıkmasına karşın, meclisteki sandalye sayısı azalmış ve ülkede birçok yeni kurulmuş siyasi parti politik arenada varlık gösterebilmiştir. Bu süreçte Yusuf Şahid (2016-2020), İlyas el-Fahfah (2020-2020) ve Hişam el-Meşişi (2020-2021) gibi Başbakanlar ülkeyi yönetmişler, ancak siyasal ve ekonomik sorunlara çare bulamamışlardır. Kays Said döneminde genel olarak Tunus’ta demokratik rejimde gerileme yaşandığı yönündeki görüşler pekişmiştir. Öyle ki, 2019 yılında bağımsız aday olarak girdiği Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Said, 2021 yılında anayasal yetkilerini kullanarak 25 Temmuz’da meclisi askıya almış, milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmış, Başbakan Hişam el Meşişi’yi azletmiş ve yayınladığı kararnamelerle yetkilerini genişletmiştir. Bu yaşananlar ana muhalefet partisi İslamcı Ennahda tarafından “sivil darbe” olarak nitelendirilmesine ve halkta da tepkilere neden olmasına karşın, Cumhurbaşkanı Said, 28 Eylül’de Tunuslu kadın akademisyen Necla Buden’i yeni hükümeti kurması için görevlendirmiş ve Tunus’un ve Arap dünyasının ilk kadın Başbakanını atayarak dikkat çekmiştir. Said, 2022 yılı Haziran ayında da ülkesini Başkanlık sistemine geçirmek için bir referandum düzenlemiş ve yalnızca yüzde 30,5 katılımın olduğu referandumundan yüzde 94,6 oyla aradığı desteği sağlamayı başarmıştır. Bu anayasa değişikliği sonucunda ülkede Başkanlık sistemine dayalı yeni bir sistem oluşturulurken, “Tunus’un resmi dini İslam’dır” maddesi anayasadan çıkarılarak, yerine laikliğe daha yakın olarak algılanabilecek “Tunus İslam ulusunun bir parçasıdır” ifadesi eklenmiştir. Ülkede 2023 yılı başlarında parlamento seçimi de yapılırken, seçimlere katılımın düşük kalması ve birçok önemli siyasi partinin seçimi boykot etmesi, Said’in kurduğu yeni rejimin meşruiyetinin azalmasına neden olmuştur.
12 milyonluk önemli bir ülke olan Tunus, Avrupa ülkeleri ve özellikle Fransa ile geliştirdiği tarihsel bağların da etkisiyle daima oldukça modern ve farklı bir Müslüman ülke olmayı başarmış ve Arap Baharı sürecinde demokratikleşme yolunda da çok önemli adımlar atmıştır. Enerji kaynaklarına sahip olmayan Tunus’un ekonomisi, büyük ölçüde turizme ve tarıma dayanmaktadır. Tunus, günümüzde Freedom House’a göre “kısmen özgür” bir ülkedir. Bu, tanınmayan bir devlet olan KKTC sayılmaz ise, Müslüman dünyasındaki en iyi performans kabul edilebilir. Nitekim Tunus’un demokratik durumu halen oldukça iyi düzeydedir ve bu ülkede demokratik bir rejimin kurumsallaşması dış yardımların sağlanması durumunda kesinlikle imkânsız değildir.
Tunus’un İslam dünyasındaki bu farklı ve özel durumunu değerlendiren Tunisia: An Arab Anomaly adlı eserin[2] yazarı olan Ürdünlü akademisyen Safwan M. Masri, bu eserinde Tunus’un biricikliğine dikkat çekmiş ve bazı unsurların altını çizmiştir. Bu unsurlar ise; homojen (türdeş) nüfusa sahip olması, coğrafi olarak Akdeniz kıyısında yer alması, yüzlerce yıldır aynı sınırlar içerisinde yaşaması, tarihsel süreçte güçlü bir Tunuslu kimliği yaratmayı başarması, 19. yüzyıldan itibaren birçok önemli entelektüel yetiştirmesi, Hüseynî hanedanından I. Ahmet Bey’in köleliği Britanya etkisiyle daha 1846 yılındayken yasaklayarak ülkede insan onuruna dayalı bilinci geliştirmesi, Fransa başta olmak üzere Birleşik Krallık, İtalya ve Malta gibi Avrupa ülkeleriyle derin bağlarının olması, Zeytune Camii ve üniversitesinin laiklik yanlısı fetvalar vererek ülkede laikliğe zemin hazırlaması ve Tunus Genel İş Sendikası’nın (UGTT) ülkedeki gücü ve demokratikleşme konusundaki üstün başarısı olarak sıralanabilir.
Sonuç olarak, Kuzey Afrika’nın küçük ve şirin ülkesi Tunus, diliyoruz ki anayasal demokratik ve laik düzeni ile de yakın gelecekte Müslüman dünyasında yeniden bir rol-model olma özelliğini taşıyabilecektir. Zira Türkiye demokrasisinde yaşanan gerileme nedeniyle, Müslüman dünyanın Tunus’un demokratik başarısına büyük ihtiyacı vardır. Tunus’un bu süreçte ekonomik olarak desteklenmesi ise, tüm demokrasi yanlılarının görevi olmalıdır. Bu bağlamda temel görev ise, Jean Monnet’nin yıllar önce “demokrasinin cephaneliği” olarak değerlendirdiği Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’ne düşmektedir. Kalkınan bir ülke, gelişen bir piyasa ekonomisi ve uzlaşıya dayalı parlamenter sisteme dönüşle, Tunus, yeniden demokrasiler liginde yerini kolaylıkla alabilecektir. Son olarak, unutulmamalıdır ki, Tunus’u 2014’te demokratik bir anayasaya ulaştıran husus, demokrasi ve uzlaşma kültürüydü. Şimdi ise, bu ülkede Başkanlık sisteminde, güvenlik ve güç politikaları daa ön plandadır...
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Bu sivil toplum örgütleri; Tunus Genel İşçi Sendikası-UGTT, Tunus Endüstri ve Ticaret Konfederasyonu-UTICA, Tunus İnsan Hakları Ligi-LTDH ve Tunus Hukukçular Derneği’dir.
[2] Safwan M. Masri (2017), Tunisia: An Arab Anomaly, Columbia University Press.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder