Sayfalar

12 Şubat 2023 Pazar

Son 50 Yıla Damga Vurmuş Bir İsim: Deniz Baykal


Giriş

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Bülent Ecevit'ten sonraki 4. Genel Başkanı olan Deniz Baykal (1938-2023), 1992-2010 döneminde -kısa aralıklar haricinde- bu görevi sürdürmüş ve Türkiye siyasetinin son 50 yılına damgasını vurmuş olan çok önemli bir siyasetçidir. Mesleği avukatlık ve Siyaset Bilimi akademisyenliği olan Baykal, 1995-1996 döneminde bir süre Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı da yapmıştır. Bu yazıda, kısa süre önce vefat eden Deniz Baykal'ın hayatını anlatmaya ve siyaset tarzı ile ideolojik duruşunu analiz etmeye çalışacağım. Allah rahmet eylesin...

Hayatı

Kafkasya göçmeni eski Kuvayi Milliyeci bir Tekel memuru olan Hüseyin Hilmi Bey ile Mısır göçmeni (aslen Giritli olduğu iddia edilir) Feride Hanım’ın oğlu olan Deniz Baykal, 20 Temmuz 1938 yılında Antalya’da doğdu. Baykal’ın baba tarafından Çerkes olduğu söylenegelmiştir. İlk çocukluk yılları, babasının memuriyeti sebebiyle Kastamonu’nun Araç ilçesinde geçti. Küçük yaşlarda koştuğunda kızaran yanakları nedeniyle arkadaşları tarafından “Domates Deniz” olarak çağrılıyordu. Orta halli, hatta fakir sayılabilecek bir ailenin çocuğu olan Baykal, küçük yaşından başlayarak güzel konuşma yeteneğiyle çevresinde sivrilmiş, ancak üniversite yıllarına kadar orta düzeyde bir öğrenci olmuştur. Bunun yanı sıra, ailesine destek olmak adına yine küçüklüğünden başlayarak yaz tatillerinde çeşitli işlerde çalışmış ve hayatın zorluklarını bizzat yaşayarak öğrenmiştir. Bu dönemlerde, küçük Baykal, simitçilikten karpuz nakliyeciliğine kadar pek çok işte çalışmıştır.

Babasının okuduğu Cumhuriyet ve Ulus gazetelerinin etkisiyle, Baykal, küçük yaşlardan başlayarak bir CHP sempatizanı oldu. 1952 yılında Antalya Atatürk Ortaokulu’ndan, 1955 yılında Antalya Lisesi’nden mezun olan genç Baykal, 1959 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Aslında denizci olmak ve Heybeliada Denizci Lisesi’ne girmek isteyen genç Deniz Baykal, kalp çarpıntısı sebebiyle bu hayalini gerçekleştirememiş ve üniversiteye gitmeyi tercih etmiştir. Bu yıllarda Demokrat Parti karşıtı çeşitli eylemlere katılan Baykal’ın adı, yıllar sonra, “555K mitinginde Adnan Menderes’in yakasına yapışan delikanlı” olarak gündeme gelecek, ama Baykal bu iddiaları reddedecektir.

Günümüzün pek çok ünlü simasıyla beraber Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde eğitim gören Baykal, Antalya’da lisedeyken tanışıp âşık olduğu ve Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okuyan Olcay Hanım’la olan ilişkisini bu dönemde ilerletti. Genç âşıkların favori buluşma mekânları ise birçok yaşıtları gibi pastaneler ve gece kulüpleri değil, Ankara Bahçelievler’deki Milli Kütüphane binasıydı. Başarılı öğrenciliği devam eden Baykal, 1960 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne asistan olarak girdi. 1961’de ise, genç çift, ani bir kararla evlendi. Baykal, 1963’te siyasal elitler üzerine hazırladığı doktora çalışmasını tamamladıktan sonra, yaklaşık iki yıl Rockefeller Foundation bursu ile ABD’de kaldı ve Columbia Üniversitesi ile Kaliforniya Berkeley Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdürdü. ABD dönüşü Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde akademisyen olarak çalışan Baykal, Siyaset Bilimi alanında Doçentliğe kadar yükseldi. Bu dönemlerde Turan Güneş ve onun “Mülkiye Cuntası” olarak adlandırılan genç akademik grubuna katıldı. Özellikle siyasal katılma alanında yaptığı çeviri ve çalışmalarla bilinen Baykal’ın siyasete girişine de 1965 seçimlerini analiz ettiği bir çalışması vesile olmuş ve Baykal’ın çalışmasından etkilenen Bülent Ecevit, genç Baykal’ın CHP Yüksek Danışma Kurulu üyesi olmasına aracı olmuştur. Genç Baykal, artık "Ortanın Solu" hareketinin bir parçası ve Ecevit’in yakın çalışma arkadaşlarındandır.

Deniz Baykal, askerliğini 1970’lerin başında denizci olarak İskenderun’da yapar. Genç yaşlarda çok sevdiği askerlik mesleğini kısa bir süre de olsa denizci olarak tatbik edebilmiştir. Asker dönüşü, 1973 seçimlerinde Ecevit’in teklifi üzerine CHP Antalya milletvekili olarak ilk kez parlamentoya girer. Üstelik, bir yıl sonra kurulacak CHP-MSP hükümetinin mimarlarından biri olur. Bu dönemde Oğuzhan Asiltürk’le beraber CHP-MSP koalisyonunu hazırlayan kişilerden biri olarak ünlenir. Maliye Bakanlığı görevine getirildiğinde daha 35 yaşındadır -ki Türkiye tarihindeki en genç Bakan olmuştur-, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğunda ise 40. Elektrikler kesildiği için gaz ışığında basın toplantısı yapan Enerji Bakanı olarak Türkiye’nin bu zor dönemlerinde genç yaşında gerçekten ağır sorumluluklar üstlenen Baykal, büyük mucizeler yaratamasa da, kamulaştırma hamleleri, tasarrufçuluğu, dürüstlüğü ve akılcılığıyla dikkat çeker. Sol cuntacılık ve goşist devrimci hareketler karşısında sosyal demokrasiyi ve parlamentarizmi savunmaktan çekinmez. Fakat kendisine bu kadar erken yaşta açılan bu önemli kapılara rağmen, Baykal, liderliği döneminde aynı fırsatı kendi partili gençlerine vermeyecektir.

Aktif siyasete çok da istekli girmemesine karşın, Deniz Baykal, bu işe kendini verdikten sonra hızla yükselir. Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu üyesi olan Baykal, ayrıca Genel Sekreter Yardımcılığı görevini de üstlenir. Müthiş hitabet gücü, strateji kurma yeteneği ve gençliğiyle geleceğin CHP lideri olacağına partilileri ve parti tabanındaki insanları kısa sürede inandıran Baykal, zaman içerisinde parti içinde kendi grubunu/hizbini oluşturur ve Ecevit’i zorlamaya başlar. Baykal’ın içerisindeki bitmek tükenmek bilmeyen liderlik hevesi bu yıllarda ortaya çıkmış ve bir daha hiç durulmamıştır. Baykal’ın siyasal hayatı boyunca alnına yapışacak olan “hizipçi” yaftası da ilk olarak o dönemde Ecevitçiler tarafından kullanılmıştır. Baykal, 1976 yılındaki parti kurultayında kendisini gösterir. Genel Merkez'in karşısına çıkardığı yönetim listesi seçimi kaybeder. Fakat Baykal, parti içindeki muhalefetini 12 Eylül darbesine kadar sürdürür. Belki de Ecevit sonrası liderliğe oturabileceği en verimli yıllarında ise, 12 Eylül askeri rejimi nedeniyle önce Ankara’da Ordu Dil Okulu ve Zincirbozan’da esir, sonrasında ise siyaseten yasaklıdır. Bu dönemde avukatlık yaparak geçimini sağlamaya çalışır.

1987 yılında siyasi yasakların referandum sonucunda kalkması ile yeniden TBMM'ye girer. SHP’de “Grup Başkanvekili” olur, onu takip eden yıllarda da Genel Sekreter. Artık Erdal İnönü ile mücadele edeceği yıllar başlar. Ancak İnönü’yü devirip Genel Başkanlık koltuğuna bir türlü oturamaz. İsmail Cem ve benzeri dönemin genç ve yıldız SHP’li isimleriyle birlikte hareket etmesine karşın, İnönü’ye karşı üç kurultayda da kaybeder. Bu dönemlerde, Deniz Baykal, ayrıca Antalya milletvekili olarak Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamentolararası Komitesi eşbaşkanlığını yürütmüş ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyeliğine seçilmiştir. Ek olarak, TBMM Dışişleri Komisyon üyeliğinde de bulunmuştur. Baykal, partinin (SHP) o dönemde hazırladığı meşhur "Güneydoğu raporu"nu olumlu bulur; ama terörle bağlantısı olan HEP’le yapılan seçim ittifakını eleştirir. 9 Eylül 1992’de ise hedefine SHP’de değilse bile, yeniden açılan CHP’de ulaşır. Bu sıralarda İsmail Cem’le birlikte Yeni Sol kitabını ve yeni solun programını yazar. Avrupa soluna benzer bir üçüncü yol söylemi tutturan Baykal, muhafazakâr kesime yönelik de sıcak mesajlarıyla dikkat çeker. Baykal için, artık, “diskoya giden de, camiye giden de bizim evladımızdır”…

Kamuoyu baskısıyla gerçekleşen SHP-CHP birleşme sürecinde ise Hikmet Çetin’in liderliğini kısa bir süreliğine kabullenen Baykal, bir süre sonra nihayet hayal ettiği konumdadır ve CHP çatısı altındaki birleşme sonrası solun lideridir. Bu süreçte küçük parti olan CHP'nin lideri olarak, akıllı taktiklerle büyük parti olan SHP'yi kendi bünyesine katmayı başarır. Ancak Baykal, bu dönemlerde İnönü’ye karşı sert muhalefeti ve liderlik hırsı nedeniyle sonradan halkta kendisine karşı birtakım önyargıların oluştuğunu fark edememiştir. Baykal adı, artık birçok kişinin gözünde liderlik hırsı, kavgacılık ve hizipçilik gibi kelimelerle yan yana zikredilmektedir. SHP-CHP birleşmesi sonrası ülkedeki gidişatın kötü olduğunu ve devletin kuşatıldığını ifade eden Baykal, koalisyon hükümetini dağıtır. Seçime kadar kurulan geçici hükümette birkaç ay Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev yapar. Bu kısa sürede bile farkını gösterir ve Gümrük Birliği'ne girilmesi ve Kardak krizi gibi konularda başarılı performansıyla övgü alır. Fakat bu başarılara rağmen, 24 Aralık 1995 seçimleri CHP ve Baykal için tam bir başarısızlık olur. Yüzde 10 seçim barajı zar zor geçilir. Baykal, solun liderliğini yine Ecevit’e (DSP) kaptırmıştır. Yükselen Siyasal İslam karşısında ise sol taban son derece tedirgindir. Türkiye’de art arda koalisyon hükümetleri kurulur ve Türkiye hızla 28 Şubat sürecine sürüklenir. 28 Şubat sürecinde laiklik meselesi ülke siyasetinde temel mesele olmuşken, elbette laikliğin kalesi CHP ve onun lideri Deniz Baykal ön plandadır. Medyada ve halk tabanında CHP’ye doğru bir yöneliş vardır. 28 Şubat sürecinden yorgun çıkan Türkiye’de, Baykal, haklı gerekçelerle de olsa koalisyon hükümeti hakkında gensoru vererek hükümeti düşürür. Ancak bu tavrının kavgacı ve uzlaşılmaz imajını halk nezdinde perçinlediği ilerleyen yıllarda anlaşılacaktır. Dahası, soldaki rakibi Ecevit, seçime kadar kurulan azınlık hükümetinde PKK lideri teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın yakalanması sağlayarak bir anda önüne geçmiştir. 1999 genel seçimlerinde, CHP, tarihinde ilk kez baraj altında kalır. Baykal, eşiyle de görüştükten sonra kararını verir ve istifa eder. Yerine deneyimli gazeteci Altan Öymen CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturur. Ancak Baykal’ın istifa ettiği günden itibaren geri döneceği konuşulmaya başlanır. Nitekim 30 Eylül 2000 tarihinde Ankara’da toplanan Cumhuriyet Halk Partisi 11. Olağanüstü Kurultayı'nda yeniden seçilerek üçüncü kez CHP Genel Başkanı olur. 2002 genel seçimlerine kadar partisine Ekonomi Bakanı Kemal Derviş, saygın bilimadamı ve din âlimi Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, deneyimli diplomatlar Şükrü Elekdağ ve Onur Öymen ile değerli sanatçı Zülfü Livaneli gibi isimlerle bir vitrin oluşturur. Ancak temelde, 1970’lerden beri kendisine yakın isimlerle dar kadrocu siyaset yapmaya devam etmektedir.

3 Kasım 2002 milletvekili genel seçimlerinde, CHP, yüzde 19,4 oyla ve 177 milletvekili kazanarak TBMM’ye girdi. Yeni kurulan AK Parti (AKP) ise, seçimlerde büyük sürpriz yaparak birinci parti olmuştu. Deniz Baykal, bir kez daha Antalya milletvekili seçilmişti. Bu dönemde, Baykal, demokrasinin gereği olarak, Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasal yasağının kalkmasının yolunu açtı. Ayrıca 1 Mart Tezkeresi'ne karşı sert muhalefetiyle TBMM’den tezkereye ret kararının çıkmasında önemli rol oynadı. Baykal, 22. dönem TBMM’de ana muhalefet partisi Genel Başkanı olarak görev yaptı. 2003 Ekim ayında 30. Kurultay’da tekrar Genel Başkanlığa seçildi. 2004 yılı Temmuz ayında muhaliflerden Mustafa Sarıgül’e karşı olağanüstü kurultayda güvenoyu aldı. 29 Ocak 2005’te yapılan olaylı CHP Olağanüstü Kurultayı’nda ise, rakibi Mustafa Sarıgül’ü yenerek Genel Başkanlık görevine devam etti. 2005 yılına kadar Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) yer aldığı TBMM’de Avrupa Birliği (AB) üyeliği ve demokratikleşme için gerekli reform paketleri başarıyla geçirilir. Fakat nispeten sorunsuz bir siyasal hayat devam ederken, 2005 yılından başlayarak Baykal’ın AK Parti’ye yönelik muhalefeti, bu partinin sertleşen tek parti politikalarına tepki olarak değişir. Artık AK Parti-CHP ve Erdoğan-Baykal düellolarına dayalı iki kutuplu bir siyasal çizgi şekillenmiştir. 2007 seçimlerinden önce düzenlenen Cumhuriyet Mitingleri ile güç gösterisi yapan Kemalist-sol kesimin tabandan gelen isteklerine uyum gösteren Baykal, bu seçimde DSP (Demokratik Sol Parti) ile seçim ittifakı yaptı. Ancak 22 Temmuz 2007’de yapılan genel seçimleri, sol taban için büyük bir hezimetti. CHP, bu seçimde yalnızca yüzde 20,8 oy aldı ve dahası, AK Parti, yüzde 47 gibi beklenmedik yüksek bir oya ulaştı. Seçimler sonrası istifası yönünde büyük baskılara rağmen, Baykal, CHP oylarını yüzde 19’dan 21’e çıkardığını iddia ederek görevine devam edeceğini açıkladı. Deniz Baykal, 26 Nisan 2008’de yapılan CHP 32. Olağan Kurultayı'nda 1231 delegeden 1021'inin oyunu alarak tekrar Genel Başkan seçildi. 2010 yılındaki kaset skandalına kadar da CHP Genel Başkanı olarak görevine devam etti. Eski sekreteri ve CHP milletvekili Nesrin Baytok'un dahil olduğu kaset skandalı sonrasında ise yerini Kemal Kılıçdaroğlu'na bıraktı.

Siyaset Tarzı

Deniz Baykal’ın siyasal kariyeri ve kişisel özellikleri incelendiğinde, karşımıza çıkan ilk unsur, Baykal’ın halkta yarattığı kutuplaştırıcı etkidir. Yücel Demirer ve Levent Erçin’in de belirttiği üzere, Baykal, seçmenler açısından ya çok sevilen, ya da tepki duyulan, hatta nefret edilen bir siyasi lider olmuştur. Aslında, özellikle 2000’li yıllarda olgun bir siyasetçi profili çizen, Genel Başkanlık görevini bırakmasına kısa bir süre kala Kutlu Doğum Haftası’nda yaptığı konuşmayla yeminli CHP düşmanı Siyasal İslamcı radikal çevrelerde dahi takdir toplayan Baykal’ın bu kavgacı ve uzlaşmaz “yaramaz çocuk” imajının oluşmasına sebep olan husus ise, SHP içerisinde Erdal İnönü’ye muhalefet yaptığı dönemde çok yıpranmış olmasıdır. Baykal, bu yıllar sonrasında ne kadar doğru hareket ederse etsin, halkın çok sevdiği ve muhaliflerinin dahi sempatik bulduğu bir kişilik olan Erdal İnönü’ye karşı sert tavrı nedeniyle bir türlü bu olumsuz imajını düzeltememiş; eski sosyal demokrat Birleşik Krallık (İngiltere) Başbakanı Tony Blair'e referansla yapılan “Deniz Blair” yakıştırmaları ve Ricky Martin şarkıları eşliğinde sahneye çıkmaları gibi halkla ilişkiler kampanları dahi bu olumsuz imajı yok edememiştir.

Deniz Baykal’ın bir diğer dikkat çeken özelliği, üniversite yıllarında münazara takımında geliştirdiği yetenekler sayesinde, müthiş bir polemikçi ve hatip olmasıdır. Baykal’ın 2002-2010 arası dönemde meclis grup toplantılarındaki konuşmalarının, AK Parti iktidarından rahatsız olan özellikle yüksek eğitimli kişiler için ferahlatıcı bir yönü olmuştur. Ancak akademisyenlik çıkışlı Baykal’ın ortalama eğitim seviyesi düşük olan Türkiye toplumuyla ilişkileri, üstün hitabet yeteneklerine karşın, popülist sağ siyasetçilere kıyasla oldukça zayıf kalmıştır. Deniz Baykal’ın belki de en çok eleştirilmesi gereken yönü, kendisine 30’lu yaşlarının başında açılan kapıları 1990’lar ve 2000’lerde CHP’li gençlere açmamış olmasıdır. CHP, bu nedenle bir türlü değişen sosyal parametrelere uyum gösterememiş, teknoloji kullanımı konusunda eğitimli genç seçmen tabanına rağmen AK Parti’nin çok gerisinde kalmıştır. Baykal, ayrıca parti içi muhalefete karşı da oldukça hoyrat davranmış ve yüzlerce değerli sosyal demokrat ve Atatürkçü ismin CHP’ye muhalif olmalarına neden olmuştur. Örnek bir aile babası profili sergileyen ve bayram namazlarına torununu alarak giden Baykal, bu yönüyle ise daima takdir toplayan saygın bir politikacı olmuştur.

Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse; bilgili, modern Müslüman, kesinlikle başka devletlerin adamı olmayan, sosyal demokrasi ile Kemalizm'in sentezini arayan makul bir lider olduğu söylenebilir. Avrupa Birliği (AB) üyeliğini istemekle birlikte, kendisi, kişisel sohbetlerimizden de bildiğim kadarıyla, bunu çok da mümkün görmüyordu. Ayrıca Sosyalist Enternasyonal'de senelerce Genel Başkan Yardımcılığı yaptığını ve dışarıda da sol çevrelerde gayet tanınan bir siyasetçi olduğunu hatırlatmak gerekir. Baykal'ın en temel eksiklikleri ise; halkla ve özellikle sağ tabanla özdeşleşim yapamaması, siyasette orduya ve devlete halktan daha çok güvenmesi ve dışarıda (özellikle ABD) yeterince güçlü bağlantılar kuramamasıydı. Bu anlamda, Baykal, 2000'lerde AK Parti'ye karşı ordu destekli bir ara rejim ve MHP ile koalisyon kurarak iktidara gelmeyi denemiş ve bu iki yöntemde de başarılı olamamıştır.

İdeolojisi

Siyasal-ideolojik açıdan Deniz Baykal’ın durumu da kolay izah edilemeyecek kadar karışıktır. Bunun temel nedeni, Baykal’ın tüm merkez siyasetçiler gibi pragmatizme fazlasıyla açık oluşudur. 1970’lerde genç bir sosyal demokrat olan Baykal, 1980’lerle birlikte daha piyasacı liberal eğilimlere yelken açmış, Kürt Sorunu ve sivil-asker ilişkileri konusunda demokratik çıkışlarıyla da dikkat çekmiştir. Ayrıca siyasal şiddete prim tanıyan Kürt milliyetçisi siyasete mesafeli tutumu, Deniz Baykal’ı devlet nezdinde önemli bir konuma getirmiştir. Öyle ki, 2000'lerde bir dönem MHP'lilerin bile hayran olduğu bir siyasetçi olması ve CHP-MHP koalisyonuna oynaması sebebiyle, kendisine Türk medyasında "Başbuğ Baykal" yakıştırmaları bile yapılmıştır.

Yeni Sol”la beraber 12 Eylül sonrası muhafazakârlaşan Türkiye toplumuna yönelik Şeyh Edebali’li mesajlar veren Baykal’ın belki de temel hatası, siyasal çizgisini istikrarlı şekilde sürdürmemesidir. Baykal, her seçimde yeni bir strateji belirlemiş ve 1990’lardaki başarısızlıkları sonrası yeni soldan vazgeçerek daha devletçi, katı laiklik anlayışını savunan ve daha klasik (geleneksel) Atatürkçülük çizgisinde bir CHP söylemi benimsemiştir. Bu yolla yüzde 20-25’lik bir tabanı konsolide etmeyi başaran Baykal, birinci parti olması için gerekli yüzde 30 ve üzeri oy oranlarına ise hiçbir zaman ulaşamamış ve topluma yeni, denenmemiş ve heyecan veren bir proje sunamamıştır. Bunun temel nedenlerinden biri de, 1970’lerden beri hemen hemen aynı isimlerle siyaset yapan Baykal’ın ekibinde halka ve seçmenlerin çoğunluğunu oluşturan 12 Eylül öncesini bilmeyen gençlere heyecan verebilecek genç isimlerin olmamasıdır. Bu anlamda, Baykal, CHP’de parti içi hâkimiyeti adına dinamizmi yok etmiş, muhalifleri sindirmiş ve tüm iyi niyetine karşın partinin yeterince güçlenememesinde baş sorumlu olmuştur. Partiye dışarıdan destekçiler bulmak adına da fazla bir çaba içerisine girmeyen Baykal, düşünün ki CHP’nin Brüksel ve Washington bürolarını Genel Başkanlığı bırakmasından ancak iki yıl önce açmıştır.

Sonuç

Belki de Başbakanlığa en çok yaklaştığı dönemde, 2010'ların başında, talihsiz bir şekilde ve bir kumpas sonucu siyasal kariyeri sarsılan Baykal’ın, Genel Başkanlığı bırakması sonrasında eski arkadaşlarına ve CHP'nin yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik bazı sözleri de parti tabanında tepki toplamıştır. Akademik geçmişi, modern ve geleneksel değerleri birleştirmeye çalışan mütevazı yaşamı, hiçbir parti içi muhalefete ve gençleşme hamlesine izin vermeyen yüksek egosantrizmi, iyisi-kötüsü ile, Baykal, ünlü şair Cemal Süreya’ya göre; “3 kişinin içinde ahbap, 100 kişi içinde yol gösterici, 1000 kişinin içinde hiç”tir…

Son olarak, kısa süre önce vefat eden Deniz Baykal'a Allah'tan rahmet, sevenlerine de başsağlığı dilerim. Deprem felaketlerini idrak ettiğimiz bu kara günlerde vefat etmesi ise, kuşkusuz, milletini seven bir siyasetçi olan Deniz Baykal'ın hafızalara kazınmasına yardımcı olacaktır. Bu dünyadan bir Deniz Baykal geçti, Allah rahmet eylesin...

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

KAYNAKÇA

  • Ayşe Güneş Ayata (2002), “The Republican People’s Party”, içinde Barry Rubin & Metin Heper (ed.) Political Parties in Turkey, London: Frank Cass and Company Limited.
  • Cemal Süreya (1991), 99-Yüz, İstanbul: Sistem Yayıncılık.
  • Deniz Baykal & İsmail Cem (1992), SHP’de “YENİ SOL”un Türkiye Programı “DEĞİŞİM”.
  • Deniz Baykal & İsmail Cem (1992), Yeni Sol, İstanbul: Cem Yayınevi.
  • Yücel Demirer & Levent Erçin (2001), “Deniz Baykal Ya Çok Sevilen Ya Da Nefret Edilen”, içinde Lider Biyografilerindeki Türkiye, İstanbul: Aykırı Yayıncılık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder