Sayfalar

2 Ocak 2023 Pazartesi

Dr. Nikolaos Stelya ile Röportaj: Türkiye ve Kıbrıs Gündemi


Nikolaos Stelya[1], 1982 yılında İstanbul’da doğdu. Orta öğrenimi İstanbul’da tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini Atina’da sürdürdü. Stelya, 2004 yılında Panteion Üniversitesi’nin İletişim, Medya ve Kültür Lisans programından ve 2006 yılında aynı üniversitenin Siyaset Bilimi ve Tarih bölümünün Osmanlı Tarihi Yüksek Lisans programından başarı ile mezun oldu. 2011 yılında, Stelya, aynı bölümde “1918-1938 döneminde Türkiye'de Siyasi Partiler” konulu doktora çalışmasını tamamladı. Stelya, 2009 yılından 2021 yılına kadar Kathimerini gazetesinin Kıbrıs Türk ve Türkiye masası editörü görevini yürütmüştür. 2012-2015 döneminde, Stelya’nın Kürt Sorunu ve Kıbrıs Sorunu eksenli kitap çalışmaları Türkçe ve Yunanca olarak okuyucularıyla buluşmuştur.[2] 2021 yılından beri Kıbrıs Haber Ajansı'nda görev yapan ve Gazete Duvar için köşe yazıları kaleme alan Stelya, ana dil düzeyinde Türkçe ve Yunanca ve profesyonel düzeyde İngilizce bilmektedir.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye doğumlu bir Rum akademisyen ve gazetecisiniz. Yıllar içerisinde Türkiye’ye gelip gitmeyi sürdürüyorsunuz. Sizin Türkiye’de yaşadığınız 1980’ler ve 1990’lara kıyasla Türkiye’deki en büyük toplumsal, siyasi ve ekonomik değişimleri nasıl yorumlarsınız?

Dr. Nikolaos Stelya: 1980 itibari ile sosyokültürel ve siyasi alanda ülke birçok alanda değişikliklere maruz kalırken, değişmeyen bir parametre ile yoluna devam etti. O parametre, 12 Eylül 1980 sabahı gün ağarırken Orgeneral Kenan Evren'in televizyondan okuduğu metnin "ruhu". 1980 sonrası ülkeye giydirilen muhafazakâr milliyetçi neoliberal "gömleği" üzerimizden atabilmiş değiliz. Sosyal buhrana ve sokak çatışmalarına rağmen 1960-1980 döneminde Tanzimat sonrası demokratikleşme alanında atılan eşi benzeri olmayan öncü adımlar (örneğin Senato, sendikalar haklar, temel hak ve özgürlüklerin anayasadaki yeri vsç) önce 12 Eylül cuntası, sonrasındaysa sağcı iktidarlar tarafından berhava edildi. Otoriter, katı üniter, milliyetçi ve muhafazakâr devlet anlayışının faturasını Kürt Sorunu'nda yitirdiğimiz canlar, sosyal alanda yitirdiğimiz yaratıcı sosyal ve kültürel devinimin kaybı (bugünkü beyin göçünün öncüsü olarak 80'ler), dış politikada komşularla yaşanan gerginlik ve benzeri sorunlar ile ödedik. Ekonomideki neoliberal politikalarının faturasını ise dışa bağımlılık, kredi bazlı finansal büyüme yanılsaması ve bugün 20'leri geçen döviz kurları ile ödüyoruz. Sorumuza geri dönecek olursak, 12 Eylül sabahı ülkeye giydirilen "deli gömleği" hâlâ üzerimizdeyken, birçok alanda sarsıcı gelişmelere, değişim rüzgârlarına tanıklık ettik. Ancak "deli gömleği" işlevi, "ruhu" gereği değişim rüzgârları beraberinde Tanzimat sürecinden beri çözüm bekleyen ve çözülemeyen temel sorunları günümüze taşıdı.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Güncel bir konuyla devam etmek isterim. Türk-Yunan gerginliği son birkaç yıldır 1990’lı yılları anımsatan olumsuz bir seviyeye ulaştı. Türk tarafı, Yunanistan’ın Lozan ve Paris antlaşmalarına aykırı olarak Ege Adaları’nı silahlandırmasını, Yunanistan ise Türkiye’nin saldırgan söylemlerini öne çıkarıyor. Siz objektif bakmaya çalıştığınızda durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dr. Nikolaos Stelya: Türkiye'ye 12 Eylül'de giydirilen muhafazakâr milliyetçi neoliberal "deli gömleği"nin farklı versiyonları geçtiğimiz yüzyıl boyunca komşu ülke Yunanistan'a da "giydirildi". Örneğin Kıbrıs Sorunu'nun gündeme taşındığı 1950'lili yıllarda, iç savaş sonrası, Yunanistan yoluna muhafazakâr-milliyetçi-liberal hükümetlerle devam etti. Bu hükümetler Kıbrıs meselesini çözemedikleri gibi, Türk-Yunan ilişkilerinde kayda değer kayıplara neden oldular ve patlak veren krizleri yönetemediler. Benzer bir durum 1967-1974 cuntası sürecinde de yaşandı. 1974 sonrasında, özellikle 1981'de sol tandanslı PASOK'un iktidara gelmesi ile muhafazakâr milliyetçi liberal "deli gömleği" sosyal açıdan ilerici sosyal adalet "renklerine" bürünse de, Yunanistan'ın milliyetçi çizgisinde bir değişim yaşanmadı. Balkanlar ve özellikle Türkiye öncelikli dış tehdit algısı olarak gündemdeki yerini korumaya devam etti. Kısa dönemli "rahatlamalara" rağmen, Türkiye ile çatışma (soğuk veya sıcak) Yunanistan gündeminin ana maddesi olmaya devam etti. Dahası, Atina'da iktidarlar bu durumdan siyasi sermaye üretme yolunu seçtiler.

Benzer bir durum aslında Türkiye'de de yaşandı. İttihat ve Terakki geleneğinden gelen "gayrimüslim ve gayrı-Türk unsurların" ulusal tehdit olarak algılanması, fişlenmesi, ötekileştirilmesi Türkiye'de hiçbir dönem hız kesmedi (Yunanistan'da da olduğu üzere belirli dönemlerdeki "rahatlamalar" dışında). İki komşu ülkedeki iktidardaki muhafazakâr-milliyetçi-neoliberal anlayış gerek ortak tarihi, gerekse de "Mare Nostrum"u tek boyutlu, bencil ve "öteki"yi küçümseyen bir anlayışla toplumlara empoze etti. Bu şekilde Ege Adaları'nın silahlandırılmasını Türkiye'deki Ege Ordusu olgusundan, Akdeniz'deki enerji yataklarını Türkiye'den, Kıbrıs Sorunu'nu Kıbrıslı Türklerin kaygılarından, Türk-Yunan ilişkilerini Batı Trakya'dan, İstanbul'dan ya da İmroz ve Tenedos'dan (Lozan Anlaşması gereğince otonom statüdeki Gökçeada ve Bozcaada) bağımsız olarak ele aldığımız bugünlere geldik.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Kıbrıs Cumhuriyeti tarihi hakkında önemli eserler yazdınız. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960-1963 dönemindeki başarısız deneyimini etkileyen en önemli faktörler sizce nelerdi?

Dr. Nikolaos Stelya: Sorunun cevabı kısa olacak: Üç yıllık süreçte Kıbrıslılara ortak yaşam, siyaset alanı ve ekonomi yaratma için şans tanınmadı. Bu eksikliğin-sorunun vebali öncelikli olarak Rumların EOKA'cı liderliğine, Türklerin TMT-Ordu yönetimine, Ankara'ya ve Atina'ya ait.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Günümüzde KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın egemen iki eşit devlet temelinde müzakere isteği ve Türk-Yunan gerginliği düşünüldüğünde, Kıbrıs’ta kısa vadede müzakere ve çözüm umudu olduğunu düşünüyor musunuz? 2004’te Annan Planı’nı Kıbrıslı Rumların reddettiği düşünüldüğünde, sizce çözümün parametreleri neler olabilir? İki devletli çözüm sizce bir hayal mi?

Dr. Nikolaos Stelya: Her şey Türkiye'deki seçimlerin sonucuna bağlı. AK Parti iktidarını 2014 sonrasında oluşturduğu milliyetçi, ulusalcı, katı üniter anlayıştaki unsurlarla devam ettirmeyi başarırsa, Kıbrıs'ta olumlu anlamda "yaprak kıpırdaması" oldukça zor bir ihtimal. Gerçi seçim sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hepimizi şaşırtarak -bugünlerde Suriye özelinde olduğu gibi- ters yönde adımlar atar mı, atmaz mı sorusunun cevabını şimdiden kestirebilmek namümkün. Ancak olası bir rejim değişikliğinde (parlamenter demokrasiye geri dönüş) Ankara'daki diplomatların "son bir şans" edası ile, belirli (kısıtlı) bir takvim çerçevesinde "take it or leave it" anlayışı temelinde gevşek federasyon fikrini müzakereye açması beklenebilir. Bir ihtimal, bu gelişme sonrası gevşek federasyon ile konfederasyon arasında duracak Kıbrıs'a münhasır bir iş birliği modeli ortaya çıkabilir.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Kıbrıs'ta ideal bir çözümün parametreleri sizce ne olmalı?

Dr. Nikolaos Stelya: Esasında yukarıda bu soruya yanıt vermiş bulunuyorum. Kıbrıs'a münhasır, federal Kıbrıs içerisinde imtiyazlı bir Kıbrıs Türk devletinin oluşturulması, bu devletin Türkiye ile özel ilişkiler statüsünde olması, Rumları tatmin edecek ve Maraş'ı da içerecek şekilde toprak geri verilmesi çıkış yolu sunabilir. Bu bağlamda, ortak devlette hassas dengelerin gözetilmesi, özellikle anayasal hakların güvence altına alınması önem arz edecek.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye'den takip edip beğendiğiniz ve uluslararası kalitede işler yaptığını düşündüğünüz akademisyen ve gazeteciler kimlerdir?

Dr. Nikolaos Stelya: Gerek akademik, gerekse de medya çalışmalarımda atıfta bulunduğum gerek Türkiye kökenli, gerekse de yabancı değerli bilim insanları söz konusu. Tek tek isim vererek hatırımda olmayanlara haksızlık etmek istemem. İlgilenenler kitaplarımdaki atıf listesine başvurabilir. Ancak isimlerden çok bu konuda bir noktaya dikkat çekmek isterim. Naçizane görüşüm; Osmanlı mirasının modern dünyaya yansımasını bütünlüklü olarak, milliyetçi kalıpların dışında, özellikle toplum, sınıfsal dengeler nezdinde ele alan çalışmaların (örneğin yukarıda temas ettiğim müesses muhafazakâr neoliberal nizamın Türkiye ve Yunanistan'da karşılıklı irdelenmesi) göreceli olarak az oluşudur. Akademide, özellikle liberal dünya görüşünün baskın olduğu yabancı akademik yayınlarda bu tip bakış tarzına sıcak bakılmıyor oluşu, Türkiye'de de "akademik oryantalizm" olarak vasıflandırdığım bu tarzın imitasyona tabi tutulması ne yazık ki zihin dünyamızın sınırlarını dar bir çerçevede tutmaya devam ediyor.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Bu keyifli röportaj için size teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Röportaj: Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

Tarih: 02.01.2023

 

[1] Hakkında bilgiler için; https://sputniknews.com.tr/author_nikolas_stelya/.

[2] Yazarın kitapları için; https://www.kitapyurdu.com/yazar/nikolaos-stelya/162841.html.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder