Sayfalar

19 Temmuz 2022 Salı

ABD Başkanı Joe Biden'ın 2022 Temmuz Tarihli Ortadoğu Turu ve ABD-İsrail İlişkileri


Giriş

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, Başkan seçildikten sonra gerçekleştirdiği ilk Ortadoğu turunu geçtiğimiz günlerde yaptı. Ziyareti öncesinde The Washington Post gazetesine “Why I’m going to Saudi Arabia” (Niçin Suudi Arabistan’a Gidiyorum) başlıklı bir makale[1] yazan ABD Başkanı, bu yazıda, Yemen, Irak, İsrail-Filistin çatışması, İran’ın nükleer programı ve Cemal Kaşıkçı cinayeti sonrası Suudi Arabistan’la ilişkiler gibi konulardaki görüşlerini ve politikalarını anlatmıştı. 4 günlük gezi kapsamında Çarşamba günü (13 Temmuz 2022) İsrail’e giden Biden, iki günlük İsrail temaslarının ardından Cuma günü önce Filistin’e giderek Batı Şeria’da Filistin lideri Mahmud Abbas’la bir görüşme gerçekleştirdi, daha sonra ise Suudi Arabistan’a geçti. Suudi Arabistan’da ülkenin Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’la üç saatlik uzun bir görüşme gerçekleştiren Biden, ziyaretinin son günü olan Cumartesi ise Cidde’de Körfez İşbirliği Konseyi-KİK’in toplantısına katılarak bu zirveye katılan ilk ABD Başkanı oldu. Biden, bu zirve kapsamında Abu Dabi Emiri ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid, Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi ve Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi ile görüşmeler gerçekleştirdi.

İlerleyen yaşına rağmen diplomasideki etkinliğini kaybetmek istemeyen Biden, bu sayede hem ülkesinin Asya-Pasifik’e daha yoğun önem verdiği bir dönemde Ortadoğu’daki müttefiklerle ilişkilerini rayına sokmak istedi, hem de Amerikan iç kamuoyuna 2022 ara seçimleri öncesinde “ben buradayım” mesajı verdi. Buna karşın, ABD’de son dönemde artan enflasyon ve dış politikada yaşanan Afganistan fiyaskosunun da etkisiyle, Biden ve Demokratlar adına işlerin iyi gitmediğini ve ara seçimde Cumhuriyetçilerin her iki mecliste de (Temsilciler Meclisi ve Senato) çoğunluğu sağlamasının beklendiğini belirtelim. Daha önemli bir sorun ise, 2024 ABD Başkanlık seçimleri öncesinde Demokratlar adına parlayan bir ismin olmaması ve Biden’ın da ilerleyen yaşı nedeniyle tekrar aday olmasına kuşkuyla bakılması. Bu yazıda, önce Joe Biden’ın Ortadoğu turunda yaşananları ve Biden’ın bu ziyaretle gerçekleştirmek istediği hedefleri anlatacak, daha sonra da ABD-İsrail ilişkilerinin geçmişine ve yapısına dair kısa bir analiz yapacağım.

Joe Biden'ın Ortadoğu Turu

Cumhuriyetçi Donald Trump karşısında seçildikten sonra pek de beklenileni veremeyen ve onaylanma oranları hızla düşen[2] 46. ABD Başkanı Joe Biden’ın önceden planlanan Ortadoğu turu, son dönemde yaşanan bazı gelişmeler neticesinde birçok açıdan daha da büyük önem kazanmıştı. İlk ve en önemli husus, kuşkusuz, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası çalkalanan dünya jeopolitiğinde, ABD’nin Ortadoğu’daki müttefikleriyle ilişkilerini gözden geçirme ve yeniden rayına sokma isteğiydi. Bölgedeki statüko ve dengenin muhafazası açısından kritik devletler olan İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan’ın yanı sıra, Irak ve BAE gibi devletlerin de liderleriyle görüşmeler gerçekleştiren Biden, böylece ABD’nin bölgenin istikrarı ve gelişimine verdiği önemi göstermek istedi. İkinci olarak, Biden, Trump döneminde feshedilen İran nükleer anlaşmasının (JCPOA) ardından yeniden uranyum zenginleştirme faaliyetlerine başlayan İran İslam Cumhuriyeti’nin (kısaca İran) politikalarından rahatsız olan bölge ülkelerini bir araya getirmek ve bu sayede Netanyahu-Trump ikilisinin başlattığı İsrail-Arap yakınlaşmasını daha da derinleştirmek istedi. Üçüncü olarak, Biden, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ardından artan enerji fiyatlarının yarattığı ekonomik ve siyasi istikrarsızlık ortamını yumuşatmak için özellikle Suudi Arabistan’la görüşmeler yapmak ve bu ülkenin petrol üretim kapasitesini arttırarak, petrol fiyatlarının düşmesini sağlamayı amaçladı. Dördüncü ve son olarak ise, Biden, Amerikan iç kamuoyunda düşen desteğini arttırmak için Ortadoğu turunda yapacaklarını kullanmak ve halkına ve uluslararası kamuoyuna halen güçlü ve etkili bir lider olduğunu göstermek istedi. Bu ziyaretle, Biden, bu dört hedefine de ulaşmaya çalıştı ve bunlarda kısmen başarılı oldu.

Biden’ın ziyaretinin ilk hedefi (ABD’nin Ortadoğu’daki müttefikleriyle ilişkilerini gözden geçirme ve yeniden rayına sokma isteği) kapsamında, ABD’nin bu ziyaret sırasında Rusya’nın İran’dan silahlı insansız hava aracı almaya çalıştığını iddia etmesi[3] önemli bir detay husus olurken, bölgedeki İran karşıtı cepheyi güçlendirmeye çalışan Washington’ın, bu şekilde İran’la yakın gözüken Rusya’yı da bölge ülkelerinden soğutmaya çalıştığı anlaşıldı. Ancak KİK zirvesine katılan ülkelerin Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımlara katılmamış olmaları, dahası bu ülkeyle savunma sanayii alanında işbirliklerinin devam ettiği biliniyor. Biden, ayrıca, Ortadoğu turu ile birlikte Afganistan’dan çekilme fiyaskosunun yarattığı “güçsüzlük” ve “başarısızlık” imajını düzeltmek ve ülkesinin Ortadoğu’da halen güvenilir ve etkin bir müttefik olduğunu göstermek istedi. ABD’nin son dönemde ilgisinin daha çok Asya-Pasifik ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne (kısaca Çin) kaydığı da düşünüldüğünde, Biden’ın ABD’nin bölgedeki müttefikleriyle ilişkilerini güçlendirmek ve bu ülkelerin Rusya ve Çin’le yakınlaşmalarına engel olmaya çalıştığı iddia edilebilir. Zira ABD’nin Asya-Pasifik’e yönelmesinin son dönemde Ortadoğu’da bir güç boşluğu algısı yarattığı ve bu durumun Rusya ve Çin’i güçlendirdiği yadsınamaz bir gerçek. Nitekim Biden, KİK zirvesinde, “Bölgeden uzaklaşarak, İran, Rusya veya Çin’in dolduracağı bir boşluk yaratmayacağız.” sözleriyle bölge ülkelerinin liderlerine güven vermeye çalıştı.[4] Bu kapsamda, Biden’ın Başkanlık kampanyası döneminde nükleer anlaşmayı yenilemek için göz kırptığı, ama sonrasında yapılan müzakerelerde netice alamadığı İran’ın giderek bölgedeki Avrasyacı güçlerin merkezi haline dönüştüğünü de belirtmek gerekir. Çin ve Rusya’nın bölgedeki pivotu İran olarak öne çıkarken, ABD’nin bölgesel pivotu ise kuşkusuz İsrail olarak gözüküyor. Nitekim İsrail’de Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Başbakan Yair Lapid, eski Başbakan ve şimdiki ana muhalefet lideri Benyamin Netanyahu ve önceki Başbakan Naftali Bennett gibi tüm önemli isimlerle görüşen Biden, ABD’nin İsrail’in güvenliğine bağlılığını teyit ederken, İsrail Devleti’nin Onur Nişanı’na da layık görüldü.[5]Siyonist olmak için Yahudi olmanıza gerek yok” şeklinde konuşan ABD Başkanı, ülkesinin İsrail’le ilişkilerinin tarihinin en iyi seviyesinde olduğunu da vurguladı.[6] İsrail Başbakanı Yair Lapid ise, Biden’ı “Büyük bir Siyonist” ve “İsrail’in bildiği en iyi dostlarından biri” olarak tanımlarken[7], ABD Başkanı, 1973 yılında ilk kez genç bir Senatör olarak geldiği İsrail’e 10. ziyaretini ABD Başkanı olarak ilk kez yapmış oldu.[8] Biden’ın İsrail-Filistin Sorunu konusunda hiçbir plan sunmamış olması ise -ki Trump bile beğenilmese de bu konuda “Asrın Anlaşması” (Deal of the Century) adıyla bir barış planı sunmuştu-, bu konuda ABD’nin artık tamamen İsrail yanlısı olduğunu gösteriyor. Buna karşın, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Demokrat yönetimin “iki devletli çözüm” çizgisinde olduğunu vurguladı.[9] Biden’ın bu ziyarette İsrail, Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Irak gibi birçok bölge ülkesinin lideriyle yakın temaslarda bulunması ve anlaşmalar imzalaması, ilk hedefin gerçekleşmesi yönünde kayda değer mesafe alındığını gösteriyor.

Joe Biden ve Yair Lapid Kudüs Deklarasyonu’nu imzalıyorlar

İkinci olarak, Biden, bu ziyaretle İran karşıtı cepheyi konsolide etmek, İran’ı geri adım atmaya zorlamak için gerekli koşulları oluşturmak ve İsrail-Arap yakınlaşmasını daha da derinleştirmek istiyordu. Nitekim bu ziyaretin hemen öncesinde, Suudi Arabistan, 1944 Chicago Uluslararası Sivil Havacılık Konvansiyonu’na uyma ve hava sahasını İsrail’i de kapsayacak şekilde tüm sivil uçuşlara açma kararı aldığını duyurdu[10] ve ABD Başkanı’na Ortadoğu turu öncesinde küçük bir zafer ilan etme şansı tanıdı. Hatta Biden’ın uçağı “Air Force One” da İsrail’den doğrudan Suudi Arabistan’a uçtu ve bu kararı ilk uygulayan ilk uçak oldu. Ancak Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesinin henüz “resmi tanıma” aşamasına gelmesi beklenmiyor. Yine de, Suudi Arabistan’ın hava sahasını açma kararı İsrail’de büyük bir memnuniyet yaratırken, İsrail’in önümüzdeki yıl İsrailli Müslümanların hac ibadetlerini yerine getirmeleri için Arabistan’a doğrudan hac uçuşları bile planladığı ifade ediliyor.[11] Biden’ın ayrıca İran karşıtı bloku güçlendirmek adına -önceden büyük tepki gösterdiği- gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetini görmezden gelmeye başladığı ve Veliaht Prens Muhammed bin Salman ve ülkesi Suudi Arabistan’la ilişkilerde yeni ve temiz bir sayfa açmayı kabul ettiği de söylenebilir.[12] Zira Biden, Prens Salman’la yaptığı uzun görüşme sonrasında -ki bu görüşme bir anlamda ABD’nin Prens Salman’ın geleceğine yaptığı yatırımı göstermektedir- Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili gelen soruları geçiştirmek istemiş ve bunlara “Ne aptalca bir soru” şeklinde yanıt vererek, Suudi yönetimini gücendirmek istemediğini ispat etmiştir.[13] Oysa Biden, daha birkaç yıl önce Suudi Arabistan için “parya devleti” (pariah state) ifadesini kullanmış[14] ve bu ülkenin insan hakları ve demokrasi sicilini sert şekilde eleştirmişti. Bu şekilde, Washington, “İsrail artı Sünni blok” şeklinde bir formülle İran karşıtı cepheyi güçlendirmeye çalışmaktadır. Bunlara ek olarak, Biden, İran’ın nükleer silahlara erişimini engellemek için en iyi yolun halen bile diplomasi olduğunun altını çizerken[15],  İran’ın nükleer silahlara ulaşma aşamasına gelmesi durumunda ne yapılacağı ise büyük bir muamma. Zira her ne kadar bu ziyarette imzalanan ABD-İsrail ortak deklarasyonuyla (Kudüs Deklarasyonu[16]) “nükleer İran’a izin verilmeyeceği” vurgulansa da[17], İran gibi büyük bir ülkenin hava saldırıları ile nasıl durdurulacağı, dahası İran’ın buna nasıl tepki vereceği gibi sorunlar halen ortada durmaktadır. Nitekim Tahran yönetimi (İran Cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim Reisi), Biden’ın adımları karşısında sert tepkisini açıklamakta gecikmemiştir.[18] Biden, ayrıca bu ziyarette Donald Trump-Benyamin Netanyahu ikilisi ile özdeşleşen İbrahim Anlaşmaları’nı da sahiplenerek, bu konuda İsrail’e arka çıktığını net olarak göstermiştir. Trump-Biden çizgisinin derinleşmesi durumunda, ABD’nin başını çektiği ve İsrail ile Arap devletlerinin yer aldığı bir Ortadoğu NATO’sunun kurulup kurulmayacağı ise önümüzdeki dönemin en önemli tartışmalarından birisi olacaktır. Bunlara ek olarak, Biden’ın, Amerikan işgali sonrasında Kürdistan Bölgesel Yönetimi dışında büyük ölçüde İran etkisine giren Irak’ın Başbakanı Mustafa el-Kazımi ile yaptığı görüşme sonrasında Beyaz Saray tarafından yayınlanan ortak açıklamada, “Irak’ın egemenliği ve toprak bütünlüğünün önemi”, “terörizmle mücadelede ABD’nin Irak’a verdiği destek”, “Irak’ın demokratik kurumları ve güvenlik güçlerinin güçlendirilmesine ABD’nin verdiği destek” ve “Başbakan Kazımi’nin Suudi Arabistan ile İran’ı Bağdat’ta bir araya getirme girişimine Biden’ın verdiği destek” gibi unsurlar vurgulanmıştır.[19] Bu manada, Biden ve Demokrat yönetim, İran’a bir yandan sopa gösterirken, diğer yandan diplomasi ve uzlaşma yoluyla halen barış için açık kapı olduğunu anlatmak istemiş ve bu yönde Irak’ın çabaları desteklenmiş ve övülmüştür.

Üçüncü olarak, Biden, bu ziyareti süresince, enerji fiyatlarının düşürülmesi konusunda önemli temaslar yapmıştır. Anadolu Ajansı için konuyu değerlendiren Doç. Dr. Veysel Kurt, Biden’ın ziyaretinin en önemli amacının enerji fiyatlarını düşürmek olduğunun altını çizerken, Biden’ın Suudi Arabistan başta olmak üzere petrol üreticisi ülkelerle müzakere ederek ABD lehine çeşitli düzenlemeler yapılmasını temin etmek istediğini, çünkü ortalama bir Amerikan ailesinin giderlerini belirleyen en önemli harcama kalemlerinden birisi yakıt harcamaları olduğunu vurgulamıştır.[20] Dolayısıyla, bu durumun bir sonraki maddede açıklanacak olan Biden’ın ve Demokratların Amerikan iç kamuoyundaki destek oranlarıyla da yakından ilgisi vardır. Bu konuda Suudi Arabistan’la yapılan görüşmeler hakkında fazla bilgi edinilemese de, Biden’ın Ağustos ayı başındaki OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) zirvesinden çıkacak kararlara dair olumlu yaklaşımlarının bulunduğu ifade edilmektedir. Ayrıca Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi, yayımladığı güncel bir raporda, Biden’ın Körfez ülkeleriyle bağlantılarını kullanarak ve üretimi arttırmalarını sağlayarak Rus enerji sektörünü vurmayı ve Moskova’yı gelirlerinden mahrum etmeyi amaçladığını vurgulamıştır.[21] Ancak Ukrayna işgali nedeniyle oluşan büyük kriz ortamında, Biden’ın çabalarının kalıcı sonuç vermesi beklenmemektedir.

Dördüncü ve son olarak, Başkan Biden, bu ziyaretle birlikte Amerikan iç kamuoyuna ve uluslararası kamuoyuna halen güçlü bir lider olduğunu göstermek istemiştir. “Amerikan istisnacılığı”na (American exceptionalism) büyük ölçüde inanan bir halka sahip olan ABD’de, Başkanların Ortadoğu’da güçlü gözükmeleri ve Rusya gibi geleneksel rakipler karşısında ileri hamle yapabilmeleri, kuşkusuz iç kamuoyunu pozitif yönde etkileyen bir faktördür. Bu nedenle, yaşlı ve emektar Biden, bu gezisiyle birlikte partisinin ara seçimlerdeki şansını arttırmak istemiş olabilir. Ancak bu çabanın ne ölçüde başarılı olduğu seçimde belli olacaktır. Kralların ve generallerin iktidar için yarıştıkları Ortadoğu’da bağlamında da, Başkan Biden’ın güçlü gözükme çabası anlaşılabilir bir hedef olmakla birlikte, barışçıl ve demokrasi yanlısı Biden ve Demokrat yönetimin ilkelerinden çok uzaklaşmaları bazı çevrelerde tepki de yaratabilir.

ABD-İsrail İlişkilerinin Analizi ve Kısa Tarihçesi

ABD-İsrail ilişkileri, klasik çıkar odaklı Realizm perspektifiyle açıklanamayacak kadar yakın ve gelişmiş bir müttefiklik ilişkisidir. Bu manada, diplomatlar ve Uluslararası İlişkiler uzmanlarının “dış politikada duygusallığa yer olmadığı” şeklindeki yaygın kanaatlerine karşın, ABD’nin İsrail’e olan desteği tam, daimi ve ulusal çıkarların ötesindedir. Ayrıca, Uluslararası İlişkiler modelleri açısından bakıldığında da, ABD-İsrail ilişkileri, klasik bir patron devlet-uydu devlet ya da patron devlet-OBD (orta büyüklükte devlet) ilişkilerine uymamaktadır. Zira Türk-Amerikan ilişkileri gibi daha klasik patron devlet-OBD ilişkilerinde, ilişkiler genelde daha çok büyük devletin istekleri doğrultusunda şekillenirken, ABD-İsrail ilişkilerinde hep bir şekilde İsrail’in istedikleri olmakta ve büyük (patron) devlet ABD olmasına karşın, adeta İsrail’in sözü geçmektedir.

ABD’nin İsrail’e olan yaklaşımı dört temel faktör çerçevesinde değerlendirilebilir. Bunlardan ilki, Holokost ve Yahudilerin tarihte uğradıkları pogrom ve saldırılara dayalı duygusal sebeplerden doğan daha “romantik” yaklaşımdır. Pahalı Hollywood yapımı filmlerince de sıklıkla hatırlatılan[22] Holokost (Yahudi Soykırımı) faciasının yarattığı tepkiler, İsrail’in dünyadaki tek Yahudi devleti olduğu ve Yahudilerin azınlıkta olan bir dini topluluk olarak korunması ihtiyacı gibi duygusal sebepler, kuşkusuz ABD’nin İsrail’le olan ilişkilerine özel bir önem atfetmesi ve bu ülkeyi desteklemesinde önemli bir etkendir. Bu durum, İsrail’in her koşulda savunulması konusunda da en büyük dayanak noktasını oluşturmaktadır.

ABD’nin İsrail’le ilişkilerini belirleyen ikinci önemli faktör, ABD’de nüfusları yalnızca yüzde 1,9 oranında olmasına[23] karşın, Yahudilerin Amerikan siyaseti ve ekonomisinde büyük bir güce sahip olmalarıdır. Hatta bu konuda şehir efsanelerinin ötesine geçilerek bilimsel çalışmalar da yapılmış ve Chicago Üniversitesi’nden John Mearsheimer ile Harvard Üniversitesi’nden Stephen Walt’un birlikte yazdıkları 2007 tarihli The Israel Lobby and U.S. Foreign Policy (İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası) adlı kitapta[24] İsrail’in ABD iç ve dış politikasına nasıl yön verebildiği eleştirel ve bilimsel bir düzlemde analiz edilmiştir. Mearsheimer ve Stephen Walt’un “İsrail Lobisi” adını verdikleri ama daha çok “Yahudi Lobisi” olarak bilinen bu grup, esas olarak iki ana kuruluş ve yörüngesindeki sivil toplum örgütlerinden oluşmaktadır: 1-) ABD Temsilciler Meclisi ve ABD Senatosu nezdinde etkin lobi faaliyetlerinde bulunan Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (American Israel Public Affairs Committee-AIPAC), 2-) ABD'deki Yahudi toplumu ile ABD hükûmeti arasındaki bağlantıyı sağlayan Büyük Amerikan Musevi Örgütleri Başkanları Konferansı (Conference of Presidents of Major American Jewish Organizations). Bu kuruluşlar aracılığıyla, hem Demokrat Parti, hem de Cumhuriyetçi Parti üzerindeki etkili olan Yahudi/İsrail Lobisi, ABD iç siyaseti ve dış politikasına yön verebilmektedir. Bunların yanı sıra, Amerikalı akademisyen Dr. Matthew Cohen’in de vurguladığı üzere, 7 milyon civarındaki Amerikan Yahudisi’ne ek olarak, ABD’de çok etkili olan Evanjelist Hıristiyan gruplar da İsrail’e yoğun destek vermektedirler.[25]

ABD’nin İsrail’e olan yaklaşımını şekillendiren üçüncü önemli unsur daha Realizm temelli ve ABD’nin bölgesel güvenlik politikalarıyla alakalıdır. Dinsel motiflere dayalı radikalizm hareketlerini (özellikle Müslüman coğrafyasında) ve terörizmi ABD karşıtlarına yönelmediği sürece pek de tolere etmeyen ABD için, İsrail, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde her şartta ve kesin olarak güvenebileceği belki de yegâne ülke durumundadır. Bunun sebebi, iki ülke arasındaki yakın siyasi, askeri, ekonomik işbirliği kadar, İsrail’in Müslüman nüfusu yoğun olmayan bir Yahudi devleti olması sebebiyle ABD’nin bölgesel politikalarına halk tepkisi olmadan daha kolay eklemlenebilir olmasıdır. ABD’nin Irak işgali gibi politikalarının Türkiye gibi rejimi laik olan Müslüman nüfuslu bir ülkede bile tepki çekebildiği düşünüldüğünde, ABD-İsrail işbirliğinin özellikle savunma sanayi ve bölgesel güvenlik politikaları gibi başlıklarda daha kolay uyumlu hale getirilebildiği yadsınamaz bir gerçektir. Nitekim diğer bölge ülkelerinde ya demokrasi dışı rejimleri ayakta tutmak ya da halkın beklentileri ve tercihlerine uygun politikalar geliştirmek zorunda kalan Washington, İsrail’le ilişkilerinde çok daha rahat davranabilmekte ve bu da iki devleti uyumlu partnerler haline getirmektedir.

ABD-İsrail ilişkilerinde etkili olan dördüncü ve son önemli unsur ise ortak siyasal ve kültürel değerlerdir. Demokratik Barış Teorisi’nin de iddia ettiği üzere[26], demokratik rejimlerin birbirleriyle anlaşmaları ve iyi ilişkiler kurmaları çok daha yüksek ihtimallidir. Bu bağlamda, Ortadoğu’daki ender demokrasilerden ve belki de -son dönemdeki- tek demokrasi olan İsrail, ABD ile aynı dili konuşmakta ve ortak değerleri paylaşan iki devletin anlaşmaları ve uzlaşmaları, bölgedeki farklı siyasal kültürden gelen/beslenen rejimler karşısında çok daha kolay olmaktadır.

Tarihsel açıdan bakıldığında da, iki ülkenin ilişkilerinin gayet köklü ve derin olduğu görülebilir. Nitekim iki ülkenin ilişkileri İsrail’in kurulmasıyla birlikte hemen başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı büyük tahribat ve Holokost dehşetinin ortaya çıkmasının ardından Amerikan ve dünya kamuoyunda büyük destek bulan İsrail’in 14 Mayıs 1948 bir devlet olarak ilan edilmesinin birkaç dakika sonrasında (yaklaşık 11 dakika), bu ülkeyi dünyada ilk tanıyan devlet ABD olmuştur.[27] ABD, ayrıca 2017 yılında İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıyan ilk devlet de olmuş[28] ve Büyükelçiliğini bu şehre taşımıştır. Ancak ABD-İsrail ilişkilerinin ilerlemesi zaman almış ve bir anda son on yıllardaki “vazgeçilmez müttefik” konumuna gelinmemiştir. Nitekim 1956-1957 dönemindeki Süveyş Krizi’nde, Washington, Birleşik Krallık (İngiltere), Fransa ve İsrail üçlüsü karşısında kendi ulusal çıkarlarına göre hareket etmiş ve SSCB (Sovyetler Birliği) ile birlikte Mısır’ın işgaline karşı çıkmıştır. Mehmet Şahin’a göre, ABD’nin 1948-1967 yılları arasında Ortadoğu’daki asıl çıkarı Sovyetler Birliği’ni bu bölgeden uzak tutmak olmuş, bunun için de Arapların küstürülmemesi adına İsrail’le ilişkiler dengeli götürülmüştür.[29] Ancak 1967 Altı Gün Savaşı’nda İsrail’in kazandığı zafer ve Tel Aviv’in (Kudüs) Sovyetler Birliği karşısında ABD’ye müttefik olması neticesinde, ABD-İsrail işbirliği ilerleyen yıllarda hızla derinleşmiş ve İsrail adeta “ABD’nin bölgedeki ileri karakolu” haline gelmiştir. ABD’nin 1967’den itibaren giderek artan İsrail yanlısı tavrı Arap devletlerini ise Moskova’ya yönlendirmiş ve bu tarihten itibaren Mısır ve Suriye gibi ülkelerin SSCB (Rusya) ile ilişkileri derinleşmeye başlamıştır. ABD-İsrail ilişkilerinin “stratejik” bir nitelik alması ise Richard Nixon’ın Başkanlığı döneminde 1970 yılında Kara Eylül olayları ile başlamıştır.[30] Nixon döneminde ABD-İsrail ilişkilerinde etkili olan bir isim de bu dönemde Ulusal Güvenlik Danışmanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yapan Amerikan Yahudisi Henry Kissinger'dır. Bu yıllardan itibaren İsrail’le ilişkileri giderek derinleştiren ABD’de, Başkan Jimmy Carter döneminde Camp David Zirvesi’nde büyük bir diplomatik başarı kazanılmış ve Enver Sedat’ın lideri olduğu Mısır, İsrail’i tanıyan ilk Arap devleti (İsrail’i tanıyan ilk Müslüman nüfuslu ülke ise Türkiye’dir) olmuştur.

Camp David Sözleşmesi imzalanıyor (1978)

Soldan sağa: Enver Sedat-Jimmy Carter-Menahem Begin

ABD-İsrail ilişkilerinin stratejik önemini daha da arttıran yıl ise 1979 olmuştur. Bu yıl içerisinde hem SSCB’nin Afganistan’ı işgali, hem de İran İslam Devrimi ile Amerikan müttefiki Şahlık rejiminin devrilmesiyle karşı karşıya kalan Washington yönetimi, giderek artan “kızıl” ve “yeşil” tehdit ve tehlikeler karşısında İsrail’i en güvenilir müttefiki olarak değerlendirmiş; benzer şekilde kabul gören Türkiye’de de istikrar ve güvenlik adına 12 Eylül 1980 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönetime kapsamlı bir askeri darbeyle el koymasına karşı sesini yükseltmemiştir. Bu şekilde, 1979’dan itibaren ABD-İsrail ilişkileri “stratejik müttefiklik” seviyesine yükselirken, Cumhuriyetçi Ronald Reagan’ın ikinci Başkanlık döneminde (1985-89) ABD tarafından İsrail’e NATO ülkeleri dışındaki en önemli müttefik statüsü de verilmiştir.[31] Yine bu dönemde, ABD, İsrail’e yaptığı yardımı 3 milyar dolara çıkarmış ve 1985 yılında bu ülkeyle bir de serbest ticaret anlaşması imzalamıştır. Bu dönemden itibaren, ABD-İsrail ilişkileri daha çok güvenlik temelli ve savunma sanayisini de kapsar bir sürece evrilmiştir. Ancak ABD-İsrail ilişkilerinin derinleşmesinin ve ABD’nin Yom Kippur Savaşı’nda İsrail’i desteklemesinin -1973 OPEC Petrol Krizi örneğinde olduğu gibi- Washington’ın Arap müttefiklerini kızdırdığı ve bu ülkeyi zor duruma düşürdüğü zamanlar da olmuştur. Buna karşın, ABD, Birleşmiş Milletler (BM) oturumlarında İsrail söz konusu olduğunda uluslararası hukuku görmezden gelebilmiş ve hiçbir şekilde bu ülkenin aleyhine oy vermeyerek, BM Güvenlik Konseyi’nden İsrail aleyhine kararlar geçmesini çoğu zaman engellemiştir. Buna rağmen, 1975 yılında BM Genel Kurulu’ndan “Siyonizm ırkçılıktır” kararının[32] büyük oy farkıyla geçtiğini de hatırlatmak gerekir. Ayrıca Reagan döneminde 1982 Lübnan İç Savaşı’nda derinleşen Washington-Tel Aviv (Kudüs) hattı, 1987’de Birinci İntifada’nın başlamasıyla sarsılmış ve Amerikan kamuoyundaki İsrail sempatisi sekteye uğramıştır.[33] Nitekim bu süreçten itibaren, İsrail Ordusu’nun acımasızlıkları Amerikan basınında daha sık yer almaya başlamıştır.

Başkan George Bush döneminde ABD-İsrail ilişkileri güvenlik temelli gelişmeye devam ederken, Demokrat Bill Clinton yönetimi döneminde, Washington, 1993 Oslo I ve 1995 Oslo II Anlaşmaları ve 1994 yılındaki İsrail-Ürdün Barış Antlaşması ile önemli diplomatik başarılar kazanarak, bu konuda daha dengeli bir pozisyon benimsemiştir. ABD’nin çabaları sonucunda, Ürdün, İsrail’i tanıyan -Mısır’dan sonra- ikinci Arap devleti olmuştur. Bu şekilde, ABD, Filistin Sorunu’nun diplomatik yöntemlerle çözülmesi bağlamında da daha inandırıcı ve güvenilir bir aktör haline gelmiştir.

İsrail-Ürdün barış görüşmelerinde Bill Clinton eşliğinde Ürdün Kralı Hüseyin ile İsrail Başbakanı İzak Rabin’in el sıkışmaları (25 Temmuz 1994)

ABD-İsrail ilişkilerinin yeniden nitelik değiştirmeye başlaması ise, İsrail’de aşırı sağa yatkın bir merkez sağ politikacı olan Benyamin Netanyahu’nun Likud partisi içerisinde güçlenerek İsrail siyasetini domine etmeye başlamasıyla gerçekleşmiştir. Netanyahu’nun giderek daha sağa çektiği İsrail siyasetinin ve ABD-İsrail ilişkilerinin vazgeçilemezliğinin etkisiyle, Washington, bu yıllardan itibaren giderek iki devletli çözüm yaklaşımından uzaklaşmaya, İsrail’in uluslararası hukuka aykırı eylemlerine göz yummaya ve bu konudaki inandırıcılığını kaybetmeye başlamıştır. Güvenlik ilişkilerinin hâkimiyetinde geçen George W. Bush dönemi ardından, Barack Obama döneminde bu konuda bir hareketlenme yaşansa da, ABD’nin “mutlak İsrail desteği” tavrı Pentagon koridorlarında devam etmiş ve bu da Amerikan liderliğinin elini kolunu bağlamıştır. Nitekim Donald Trump döneminde bu durum kristalize olmuş ve Washington, İbrahim Anlaşmaları neticesinde İsrail’in BAE (İsrail’i tanıyan üçüncü Arap devleti), Bahreyn, Sudan ve Fas’la diplomatik ilişkilerini başlatmasına yardımcı olmuştur. Bu da, Netanyahu-Trump ikilisinin hanesine bir diplomatik başarı olarak yazılmıştır.

İbrahim Anlaşmaları (2020)

ABD-İsrail ilişkileri, daha önce de belirtildiği gibi temelde bir güvenlik ittifakıdır. Öyle ki, eski ünlü Amerikalı Senatör Jesse Helms, İsrail için “ABD’nin Ortadoğu’daki uçak gemisi” ifadesini kullanmıştır.[34] Ancak elbette iki devlet arasındaki ilişkiler güvenlik sektörüyle sınırlı değildir; nitekim ABD, İsrail’in aynı zamanda en büyük ticaret ortağıdır.[35] İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2019 yılı itibariyle 47 milyar dolar düzeyindedir.[36] Ayrıca iki ülkenin kültürel ve toplumlararası ilişkileri de son derece gelişmiş düzeydedir. İsrail, dünyada Amerikan yardımlarından en fazla yararlanan ülkelerdendir. Bu anlamda, iki ülke ilişkilerinin kopmaz ve çok sağlam olduğu vurgulanabilir.

Sonuç

Sonuç olarak, Başkan Joe Biden’ın 2022 Temmuz tarihli ilk Ortadoğu turu oldukça medyatik ve önemli bir diplomatik aktivite olmuş, ancak bu ziyaretin sonuçları henüz netleşmemiştir. Biden’ın, Rusya ve Çin karşısında ABD’nin gücünü hatırlatmak, İran karşıtı cepheyi güçlendirerek Tahran’ı sıkıştırmak ve Tel Aviv’i (Kudüs) rahatlatmak, dünya enerji piyasalarında çok yükselen fiyatları kontrol altına almak ve Amerikan iç kamuoyu ve uluslararası kamuoyuna rüştünü ispat etmek gibi amaçlarla gerçekleştirdiği bu gezinin somut sonuçları ancak ilerleyen aylarda anlaşılabilecektir. Veysel Kurt, bu geziyle birlikte ortaya çıkan Amerikan yaklaşımını “otoriter eski düzene dönüş” olarak yorumlarken[37], Dr. Gökhan Çınkara ise ABD’nin “geri çekilme ile koalisyon oluşturma arasında” olduğunu[38] vurgulamaktadır. Global Times’dan Zhao Yusha ise, Ortadoğu’nun giderek çok taraflılığa kaydığı bir dönemde ABD’nin müttefikleri kazanmasının zor olduğunu iddia etmektedir.[39] Bir şey kesindir ki, dünya düzeni giderek çok kutupluluğa doğru evrimleşmektedir ve ABD’nin bu süreci ve küreselleşmeyi durdurmaya çalışmak yerine bu süreci doğru yöneterek küresel liderliğini pekiştirmeye çalışması daha doğru bir strateji olacaktır. Ancak Soğuk Savaş’ta kazanılan zaferi hatırlayan Amerikalı karar alıcılar, güvenlik sektörü ve savunma sanayisinin yerleşik gücünün de etkisiyle, şimdilik kutuplaşma, bloklaşma ve cepheleşme politikalarını tercih etmektedirler. Bu da, Amerikan demokrasi söylemine tezat ve paradoksal bir şekilde, dünyada demokrasinin ve insan haklarının arka planda kalmasına neden olmaktadır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

KAYNAKÇA

 

[1] Joe Biden (2022), “Opinion  Joe Biden: Why I’m going to Saudi Arabia”, The Washington Post, 09.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.washingtonpost.com/opinions/2022/07/09/joe-biden-saudi-arabia-israel-visit/.

[2] Biden’ın onaylanma oranı şimdilerde yüzde 38,5 seviyesindedir. Bakınız; FiveThirtyEight, “How popular/unpopular is Joe Biden?”, 17.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://projects.fivethirtyeight.com/biden-approval-rating/.

[3] Euronews (2022), “US President Biden meets with heads of Gulf states growing cautious about Iran”, 16.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.euronews.com/2022/07/16/us-president-biden-meets-with-heads-of-gulf-states-growing-cautious-about-iran.

[4] VOA (2022), “Biden Ends Tour to Reassert US Influence in Middle East”, 16.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.voanews.com/a/biden-ends-tour-to-reassert-us-influence-in-middle-east/6661635.html.

[5] Sözcü (2022), “İsrail’den ABD Başkanı Biden’a ‘Onur Nişanı’ verildi”, 14.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2022/dunya/israilden-abd-baskani-bidena-onur-nisani-verildi-7249543/.

[6] AlJazeera (2022), “Joe Biden arrives in Middle East on first trip as US President”, 13.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2022/7/13/joe-biden-on-way-to-middle-east-in-first-trip-as-us-president.

[7] Vox (2022), “What Joe Biden and Israel’s prime minister have in common”, 14.07.2022, Erişim Tarihi: 19.07.2022, Erişim Adresi: https://www.vox.com/policy-and-politics/2022/7/14/23206625/biden-lapid-israel-anti-democratic.

[8] AlJazeera (2022), “Joe Biden arrives in Middle East on first trip as US President”, 13.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2022/7/13/joe-biden-on-way-to-middle-east-in-first-trip-as-us-president.

[9] Olivier Knox (2022), “Inside Biden’s Middle East visit, from someone on the trip”, The Washington Post, 15.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.washingtonpost.com/politics/2022/07/15/inside-bidens-middle-east-visit-someone-trip/.

[10] Anadolu Ajansı (2022), “Suudi Arabistan'dan hava sahasını İsrail'i de kapsayacak şekilde tüm sivil uçuşlara açma kararı”, 15.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/suudi-arabistandan-hava-sahasini-israili-de-kapsayacak-sekilde-tum-sivil-ucuslara-acma-karari/2637266.

[11] CNN Türk (2022), “İsrail, gelecek yıl Suudi Arabistan'a doğrudan hac uçuşları planlıyor”, 18.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.cnnturk.com/dunya/israil-gelecek-yil-suudi-arabistana-dogrudan-hac-ucuslari-planliyor.

[12] CNN (2022), “5 takeaways from Biden's first presidential trip to the Middle East”, 17.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://edition.cnn.com/2022/07/16/politics/biden-middle-east-trip-takeaways/index.html.

[13] Gazete Duvar (2022), “Biden'dan 'Cemal Kaşıkçı cinayeti' sorusuna yanıt: Ne aptalca bir soru”, 16.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.gazeteduvar.com.tr/bidendan-cemal-kasikci-cinayeti-sorusuna-yanit-ne-aptalca-bir-soru-haber-1573508.

[14] NBC News (2022), “Biden Fist Bumps MBS After Once Vowing To Make Saudi Arabia A 'Pariah' State”, 16.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Tarihi: https://www.youtube.com/watch?v=tKd2pFA_SKY.

[15] CNN (2022), “Biden says diplomacy is still the best way to keep Iran from getting a nuclear weapon, despite Israeli skepticism”, 14.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://edition.cnn.com/2022/07/14/politics/biden-israel-trip-day-2/index.html.

[16] The White House (2022), “The Jerusalem U.S.-Israel Strategic Partnership Joint Declaration”, 14.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.whitehouse.gov/briefing-room/statements-releases/2022/07/14/the-jerusalem-u-s-israel-strategic-partnership-joint-declaration/.

[17] BBC Türkçe (2022), “ABD ve İsrail, İran’ın nükleer silah sahibi olmasına karşı deklarasyon imzaladı”, 14.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/articles/c725p72kqg3o.

[18] TGRT Haber (2022), “Biden'ın Tehdidine İran'dan Jet Hızıyla Yanıt! - TGRT Haber”, 16.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=IM7U7uhESIs.

[19] The White House (2022), “Joint Statement Following Meeting Between President Biden and Iraqi Prime Minister Kadhimi in Jeddah”, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.whitehouse.gov/briefing-room/statements-releases/2022/07/16/joint-statement-following-meeting-between-president-biden-and-iraqi-prime-minister-kadhimi-in-jeddah/.

[20] Veysel Kurt (2022, “ABD'nin Orta Doğu çıkmazı ve Biden'ın diplomasi turu”, Anadolu Ajansı, 14.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/abdnin-orta-dogu-cikmazi-ve-bidenin-diplomasi-turu/2636781.

[21] Evrensel (2022), “Biden’ın Ortadoğu turu… Sebepleri ve stratejik hesapları”, 11.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.evrensel.net/haber/465612/bidenin-ortadogu-turu-sebepleri-ve-stratejik-hesaplari.

[22] Hollywood’da son yıllarda çekilen önemli Holokost filmlerini sıralamak gerekirse; Schindler’s List (1993), The Pianist (2002), The Reader (2008), Inglorious Basterds (2009) ve The Zookeeper’s Wife (2017) filmleri ilk akla gelenlerdir.

[23] The World Factbook, “United States”, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.cia.gov/the-world-factbook/countries/united-states/#people-and-society.

[24] Bakınız; https://www.amazon.com/Israel-Lobby-U-S-Foreign-Policy/dp/0374531501.

[25] Uluslararası Politika Akademisi (2020), “Amerikalı Siyaset Bilimci Dr. Matthew S. Cohen’le Mülakat”, 28.05.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2020/05/28/amerikali-siyaset-bilimci-dr-matthew-s-cohenle-mulakat/.

[26] Ozan Örmeci (2016), “Demokratik Barış Teorisi”, Uluslararası Politika Akademisi, 14.10.2016, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2016/10/14/demokratik-baris-teorisi/.

[27] British Pathé, “America Recognizes Israel AKA U.S Recognizes Israel (1948)”, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=Fnf_Z8ZliQA.

[28] U.S. Department of State (2021), “U.S. Relations With Israel”, 20.01.2021, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.state.gov/u-s-relations-with-israel/.

[29] Mehmet Şahin (2010), “ABD-İsrail İlişkileri: Böyle Dost Düşman Başına”, Ortadoğu Analiz, Cilt 2, Sayı: 21, s. 40.

[30] Samuel W. Lewis (1999), “The United States and Israel: Evolution of an Unwritten Alliance”, Middle East Journal, Cilt 53, No: 3, İsrail Özel Sayısı (Yaz 1999), s. 365.

[31] Mehmet Şahin (2010), “ABD-İsrail İlişkileri: Böyle Dost Düşman Başına”, Ortadoğu Analiz, Cilt 2, Sayı: 21, s. 41.

[32] Bakınız; https://web.archive.org/web/20121206052903/http://unispal.un.org/UNISPAL.NSF/0/761C1063530766A7052566A2005B74D1.

[33] Samuel W. Lewis (1999), “The United States and Israel: Evolution of an Unwritten Alliance”, Middle East Journal, Cilt 53, No: 3, İsrail Özel Sayısı (Yaz 1999), s. 369.

[34] Middle East Quarterly (1995), “Jesse Helms: Setting the Record Straight”, March 1975, pp. 71-73.

[35] Congressional Research Service (2022), “Israel: Background and U.S. Relations”, 01.07.2022, Erişim Tarihi: 19.07.2022, Erişim Adresi: https://sgp.fas.org/crs/mideast/RL33476.pdf.

[36] Office of the United States Trade Representative, “Israel”, Erişim Tarihi: 19.07.2022, Erişim Adresi: https://ustr.gov/countries-regions/europe-middle-east/middle-eastnorth-africa/israel#:~:text=U.S.%2DIsrael%20Trade%20Facts&text=U.S.%20goods%20and%20services%20trade,was%20%246.7%20billion%20in%202019..

[37] Veysel Kurt (2022, “ABD'nin Orta Doğu çıkmazı ve Biden'ın diplomasi turu”, Anadolu Ajansı, 14.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/abdnin-orta-dogu-cikmazi-ve-bidenin-diplomasi-turu/2636781.

[38] Gökhan Çınkara (2022), “ABD Başkanı Joe Biden'ın Ortadoğu turu: Geri çekilme ve koalisyon oluşturma arasında”, Independent Türkçe, 17.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.indyturk.com/node/532441/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/abd-ba%C5%9Fkan%C4%B1-joe-biden%C4%B1n-ortado%C4%9Fu-turu-geri-%C3%A7ekilme-ve-koalisyon.

[39] Zhao Yusha (2022), “Biden’s Middle East visit ‘empty- handed’ despite U-turn in stance”, Global Times, 17.07.2022, Erişim Tarihi: 18.07.2022, Erişim Adresi: https://www.globaltimes.cn/page/202207/1270737.shtml.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder