Sayfalar

14 Aralık 2020 Pazartesi

CAATSA Yaptırımları Geldi!


Giriş

ABD Hazine Bakanlığı, CAATSA Yasası’nın 235. maddesi kapsamında, Rusya’nın Rosoboronexport şirketinden S-400 hava savunma sistemi aldığı gerekçesiyle, Türkiye Cumhuriyeti Savunma Sanayi Başkanlığı ve kurumun üst düzey yöneticilerine yaptırım uygulama kararı aldı.[1] Peki, bu yaptırımların kapsamı nedir?

Yaptırımların İçeriği

Yaptırımların içeriği 5 ana başlıkta toplanabilir. Bunlar şöyledir:

  1. 235. maddenin 2. bölümü uyarınca, Savunma Sanayi Başkanlığı’nın ABD’den yaptığı tüm savunma tedarik projelerinin lisansları ve yetkilendirmelerinin iptali. (Yani Türkiye’nin ABD’den Savunma Sanayi Başkanlığı aracılığıyla yaptığı her türlü silah ithalatı yasaklandı. Önemli ve Türkiye'ye zarar veren bir karar.)
  2. 235. maddenin 3. bölümü uyarınca, Amerikan finans kuruluşlarının Savunma Sanayi Başkanlığı'na 12 ay süresince 1o milyon dolardan fazla kredi vermesinin engellenmesi.
  3. 235. maddenin 1. bölümü uyarınca, ABD İhracat-İthalat Bankası'nın Savunma Sanayi Başkanlığı'na desteğinin yasaklanması.
  4. 235. maddenin 4. maddesi uyarınca, Savunma Sanayi Başkanlığı'na uluslararası finans kuruluşlarının kredi vermesinin engellenmesi.
  5. 235. maddenin 7, 8, 9, 11 ve 12. bölümleri uyarınca, Savunma Sanayi Başkanlığı Müsteşarı İsmail Demir, Başkan Yardımcısı Faruk Yiğit, Deniz Şube Müdürü Mustafa Deniz Alper ve Hava Savunma ve Uzay Daire Başkanı Serhat Gençoğlu’nun ABD'deki mal varlıklarının dondurulması ve bu kişilere vize yasağı getirilmesi. (Daha çok sembolik bir karar.)

ABD Dışişleri Bakanlığı, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin önemli bir müttefik olduğunu, ancak S-400 hava savunma sistemi ABD’nin askeri teknolojisini ve personelini riske atacağı için, bu konuda kararlı olduklarını ve Türkiye’nin ABD ile istişare ederek bu konuyu çözmesi gerektiğini belirtti. 

Yaptırımlarla İlgili Bazı Tespitler

ABD’nin beklenen bu kararı sonrasında şu temel tespitler yapılabilir:

İlk olarak, bu kararların orta şiddette bir yaptırım paketi olduğu söylenebilir. Nitekim bu yaptırımlarla, Türkiye’nin Savunma Sanayi Başkanlığı aracılığıyla ABD’den yaptığı tüm savunma ithalatına yasak getirilmiş durumdadır. Ayrıca Amerikan mali kurumlarından kredi temininin yasaklanması, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası mali kurumlardan alınan kredilerin bloke edilmesi gibi yasaklar da söz konusudur. Ancak ABD’nin doğrudan iş yaptığı mali kurumlara yaptırım uygulanması, dövizle işlem yapılmasının yasaklanması, ABD’nin yetki alanına giren banka ödemeleri ve para transferlerinin yaptırım kapsamına alınması gibi çok daha ağır yaptırım yöntemleri tercih edilmemiştir. Bu da, Washington’ın bu konuyu Türkiye ile anlaşarak çözmek istediğini göstermektedir. Ancak birçok uzman, yaptırımların -iki ülke arasında bir uzlaşma olmazsa- ilerleyen aylarda daha da ağırlaşabileceğini belirtiyorlar. 

Bu yaptırımların Türk savunma sanayiine yönelik toptan bir ambargo olmadığının da altını çizmek gerekir. Nitekim ABD’den Savunma Sanayi Başkanlığı aracılığıyla yapılan ithalat yasaklanıyor; ancak Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılacak alımlar, hibeler ve NATO kapsamındaki askeri proje ve işbirlikleri için açık kapı bırakılmış.

Yaptırımlar kapsamında Türkiye’den ABD’ye yönelik askeri tedarik ve ithalata yönelik bir kısıtlama da yok. Nitekim F-35 jetlerinin bazı parçaları (orta gövde, muhtelif motor parçaları vs.) halen Türkiye’de Türk firmalarınca üretiliyor. Bu yaptırım kararlarına karşın, bu durum devam edebilir.

Görüştüğüm askeri uzmanlar, özellikle Türk Hava Kuvvetleri’nin bu yaptırımlardan olumsuz etkileneceğini ve F-35’lerin alınamamasının yanı sıra, Türkiye’nin helikopter üretimi anlamında önümüzdeki dönemde sıkıntı yaşayacağını belirtiyorlar.

Bu yaptırım kararı, kuşkusuz, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra 1975-1978 döneminde ABD tarafından Türkiye’ye uygulanan ambargodan sonraki en büyük ikinci yaptırımdır. Ancak bazı Türk akademisyenler, kısa vadede sorunlar yaşansa da, orta vadede yaptırımların milli savunma sanayiini güçlendirdiğini düşünüyorlar. Zira Türkiye’nin yerli savunma sanayii konusundaki ilk büyük atılımı da ABD’nin Kıbrıs ambargosundan sonra olmuştu. Nitekim ASELSAN şirketi, 1975 yılında ambargo esnasında kurulmuştur. Türkiye, yaptırımları fırsat bilerek, kendi savunma sanayiine ve farklı dış ortaklıklara (örneğin, F-35 yerine İngiltere'nin BAE System firması ile geliştirilen Milli Muharip Uçak projesi veya Fransız Rafale uçakları vs.) yönelebilir.

Türkiye, hukuk yoluyla ABD’ye yönelik itirazlarını sürdürmelidir. Ayrıca diplomasi yöntemleri de kullanılmalıdır. Yeni Washington Büyükelçimiz Murat Mercan’ın bu konuda girişimleri olacaktır. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD Başkanı Joe Biden ile ilk görüşmesi bu konuda önemli bir gelişme olacaktır. Ayrıca Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da yeni mevkidaşı Antony Blinken ile ilk görüşmesinden itibaren bu konuyu gündeme getirecektir.

Yaptırımların Başkan Donald Trump döneminde geçmesi, aslında bir bakıma olumludur; çünkü kötü bir başlangıç olduysa da, yaptırımlar Başkan Biden’ın kararıyla olmamış ve ikili ilişkileri düzeltme fırsatı saklı tutulmuştur.

Türkiye’nin Seçenekleri

Peki, Türkiye olarak bundan sonra bu konudaki seçeneklerimiz nelerdir?

1. S-400’den vazgeçmeyerek ABD yaptırımlarına direnmek. 1970’lerin anti-Amerikancı ulusalcı dalgası, o dönemde CHP’nin genç ve karizmatik lideri Bülent Ecevit’i iktidara taşımıştı. O dönemde de ABD ile Türkiye arasında haşhaş krizi ve Kıbrıs Barış Harekâtı gibi ciddi sorunlar vardı ve ABD, 1975-1978 döneminde Türkiye’ye silah ambargosu uygulamıştı. Bu dönemde, Türkiye, ABD'ye direndi ve ambargo kararını 1978'de kaldırtmayı başardı. Ancak bu süreçte Türkiye’nin ekonomik krizi de derinleşti ve neticede 12 Eylül 1980’de askeri darbe oldu.

2. S-400’ler konusunda bir ara yol bulmaya çalışmak. Yeni Şafak’tan Mehmet Acet’in gündeme getirdiği[2] Pakistan’ın F-16’lar konusunda 1990’larda ABD ile vardığı konsensüs model alınarak, S-400'ler konusunda ABD ile bir tür uzlaşmaya varılabilir. Özellikle Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın bu konudaki açıklamaları önemlidir. Yani S-400’lerin faaliyetleri konusunda Amerikalı ve Türk yetkililerin ortaklaşa görev yapacakları bir ofisin kurulması ile, bir ihtimal, bu kriz aşılabilir. Ancak gün içerisinde CNNTürk yayınına katılan Amerika’da yaşayan Türk lobici Ali Çınar, ABD’nin bu seçeneği kabul etmeyeceğini düşünüyor.

3. S-400’leri başka bir ülkeye satmak. Türk asıllı dış politika uzmanı yazar Soner Çagaptay’ın krizin ilk patladığı dönemde gündeme getirdiği bu seçenek de artık garantili bir çözüm olmayabilir; çünkü ABD, NATO üyesi olmayan Çin’e bu konuda yaptırım uyguladı ve Hindistan’a da aynı şekilde S-400 alımı nedeniyle yaptırım uygulamaya çalışıyor. Bu nedenle, diğer ülkelerin S-400 alımına yaklaşımı artık daha temkinli olabilir.

4. S-400’leri aktive etmeyerek bir depoda bekletmek. Bu durumda S-400 krizi derinleşmez, ama bu kriz ortamında yapılan S-400 alımı büyük bir israfa dönüşür ve halkın tepkisine neden olabilir. 

Sonuç

Sonuç olarak, acele etmeden ve sakince düşünerek, Türkiye’nin bu krizin çözümü için çeşitli formülleri değerlendirmesi ve en doğru kararı vermesi gerekmektedir. Bu konuda muhalefet ile iktidarın ortak bir duruş sergilemeleri şarttır. ABD, çok önemli bir devlet ve müttefik bir ülkedir; ancak krizlerin aşılması için iki tarafın da istekli olması gerekmektedir. Bu nedenle, kısa vadede Türk hükümetinden sert tavizler beklemek gerçekçi değildir.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] Yaptırım kararı buradan okunabilir; https://www.state.gov/caatsa-section-231-imposition-of-sanctions-on-turkish-presidency-of-defense-industries/

[2] Bakınız; https://www.yenisafak.com/yazarlar/mehmetacet/abd-ile-s-400-krizini-asmak-icin-yeni-bir-formulden-soz-ediliyor-2057044.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder