Sayfalar

26 Mayıs 2019 Pazar

Liberal Demokratlar (Birleşik Krallık)


Giriş
Birleşik Krallık siyasetinde tarihsel olarak Muhafazakâr Parti (Tory) ile birlikte iki temel gelenekten birisini temsil eden (Whig geleneğini) Liberal Demokratlar, 20. yüzyılda ise güçlenen işçi sınıfını temsil eden sol çizgideki İşçi Partisi’nin (Labour Party) ardında kalmış ve günümüzde daha çok koalisyonların küçük ortağı olarak iktidara gelebilen bir parti hüviyetindedir. Buna karşın, Liberal Demokratların oy tabanı çok geniş olmasa da, entelektüel etkileri halen oldukça yüksektir. Bu nedenle, partinin Brexit başta olmak üzere birçok kritik konuda gösterdiği tepkiler, günümüzde Britanya siyasetinde ciddi etki yaratmaktadır. Bu yazıda, Liberal Demokratların Britanya siyasetindeki tarihsel gelişimleri ve günümüzdeki konumu değerlendirilecektir.

Tarihçe
A-) Whig Partisi
Birleşik Krallık’ta Liberal Demokratlar (Liberal Democrats veya kısaca Lib Dems) adıyla günümüzde siyasi hayatına devam eden partinin kökenlerinde, 17. yüzyıl İngiltere’sinde ortaya çıkan Whig siyasi geleneği vardır. Bu dönemde, Tory adı verilen muhafazakâr grup Kral ve monarşinin haklarını ve daha muhafazakâr ve katı bir meşruti monarşi anlayışını savunurken, Whig adı verilen liberal grup ise parlamentonun yetkilerini savunarak, özgürlükçü bir meşruti yönetim kurulmasını amaçlamıştır. İngiltere’de, bu şekilde iki ana eksende (Muhafazakâr vs. Liberal) bir siyasal gelenek oluşmaya başlamıştır. Kurulan hükümetler bu iki gruptan birine yakın olarak konumlanırken, Whigler, 1714-1762 döneminde sürekli olarak iktidarı ellerinde bulundurmuşlardır. Ancak bu ilk dönemlerde her iki akım da neredeyse tamamen aristokratların yer aldığı parlamento gruplarından ibarettir ve henüz partileşme süreci başlamamıştır. 18. yüzyılda iki akım arasındaki ideolojik farklılıklar daha belirgin hale gelmeye başlarken, Whiglerin daha disiplinli ve organize hareket etmesiyle birlikte liberallerin partileşme süreci de ortaya çıkmıştır. Nitekim William Pitt’in 1784’te Tory Partisi’nin başına geçmesiyle, Whig Partisi de Charles James Fox (1749-1806) liderliğinde bir siyasi parti hüviyeti kazanmıştır.[1] Fox sonrasında hareketin liderliğini ise Charles Grey (Earl Grey) üstlenmiştir. Aynı dönemde Lordlar Kamarası’nda görev yapan Granville Leveson-Gower (2nd Earl Granville) da önemli bir liberal liderdir.

Whig temsilcileri, Liberal Demokratların atalarıdır

B-) Liberal Parti
Whig Partisi’nin devamı niteliğinde olan Liberal Parti ise, 19. yüzyıl ortalarında Robert Peel tarafından kurulan Muhafazakâr Parti’nin rakibi olarak ortaya çıkmıştır. “Liberaller” terimini ilk kez 1839 yılında Whig grubu liderlerinden Lord John Russell kullanmış ve bu dönemden itibaren Liberal Demokratların partileşmesi yavaş yavaş bir süreç içerisinde gerçekleşmiştir. Liberal Parti’nin resmi olarak siyasi yaşama atılması ise, 1859 yılında Viscount Palmerston’un -diğer ismiyle Henry John Temple- (1784-1865) hükümeti kurmasıyla başlamış kabul edilmektedir. Ancak partinin ilk lideri ve kurucusunu 1867 yılında başa geçen William Gladstone olarak kabul eden tarihçiler de vardır.[2] Viscount Palmerston (Henry John Temple) sonrasında, Liberal Parti, Earl Russell hükümetinde de iktidarı kontrolünde bulundurmuştur. Bu dönemde John Stuart Mill gibi çok önemli bir düşünür de partiden milletvekili olmuş (1865-1868) ve partiye önemli bir entelektüel destek sağlamıştır. Bu yıllarda, parti, Avam Kamarası’nda yarıdan fazla sandalyeye sahip olmuş ve Britanya siyasetine damgasını vurmuştur.

Viscount Palmerston (Henry John Temple)

Aristokratların yönetimdeki etkilerini kaybetmesi ve Liberal Parti’nin tam anlamıyla kurumsal bir kimlik kazanması ise, William (Ewart) Gladstone’un (1809-1898) başa geçmesiyle mümkün olabilmiştir. Tam 4 farklı dönemde (1868-1874, 1880-1885, 1886, 1892-1894) Britanya’da Başbakanlık yapan Gladstone, adeta liberalizmle özdeşleşmiş çok önemli bir tarihsel figürdür. İskoç asıllı ve tüccar bir aileden gelen Gladstone, Liverpool’da dünyaya gelmiş ve Eton ve Oxford gibi meşhur okullarda eğitim görmüştür.[3] Siyasi hayatına Muhafazakâr Parti’den başlayan Gladstone, zamanla bir liberal olmuş ve Liberal Parti ile özdeşleşen bir lider haline gelmiştir. Hatta 19. yüzyılda Muhafazakâr Parti lideri Benjamin Disraeli ile Gladstone’un rekabeti öyle bir seviyeye ulaşmıştır ki, adeta Britanya siyaseti bu iki liderin etrafında kurgulanır hale gelmiştir. “Grand Old Man” (Büyük Yaşlı Adam) lakabıyla bilinen Gladstone[4], iktidarda olduğu dönemde İrlandalı Katolikler üzerindeki baskıyı hafifletmesi, gelir vergilerini düşürmesi ve ilkokul sistemini kurmasıyla tarihe geçmiştir.[5] Ayrıca Osmanlı Devleti’nin Bulgaristan’daki politikalarına yönelik sert eleştiriler yapan Gladstone, Katolik Kilisesi’ne yönelik eleştiriyle de o dönemde büyük yankı uyandırmıştır. Gladstone’un İrlanda’ya yönetsel özerklik verilmesi amacıyla savunduğu “Home Rule” politikası ise, iki parti arasındaki nüansları daha da belirgin hale getirmiştir. Hatta bu politika nedeniyle Liberal Parti’den ayrılanlar olmuş ve “Liberal Birlikçiler” (Liberal Unionists) adlı grup Muhafazakâr Parti ile işbirliğine yönelmiştir. Bu ilk döneminde, Liberal Parti, giderek güçlenen ticaret burjuvazisi ve işçi sınıfından destek alan -Muhafazakâr Parti’ye kıyasla- merkez sol bir parti görünümündedir.

William Gladstone

Gladstone’un 1894’te emekli olmasıyla, Liberal Parti için yeni bir dönem başlamıştır. Partinin sonraki lideri olan Lord Rosebery (Archibald Primrose) (1847-1929) etkisiz bir lider olarak değerlendirilmiş ve 1895 seçimlerinde ağır bir yenilgiye uğramıştır. 1905 yılına kadar son derece dağınık bir görüntü sergileyen parti, Henry Campbell-Bannerman (1836-1908) liderliğinde yeniden toparlanmış ve 1905-1908 döneminde iktidara gelmiştir. Bu dönemde, 20. yüzyıl başlarında Britanya’da gelişen “sosyal liberalizm” anlayışını savunan parti, devletin fakirlikle mücadele gibi önemli konularda ekonomiye müdahalesini savunmaya başlayarak önemli bir tarihsel ideolojik dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönemde de, parti, John A. Hobson ve Leonard Hobhouse gibi dönemin etkili entelektüellere kadrolarında yer vererek dikkat çekmeyi başarmıştır. Henry Campbell-Bannerman sonrasında işadamı Herbert Henry Asquith (H. H. Asquith) (1851-1908) liderliğinde de iktidarını koruyan parti, bu dönemlerde “refah devleti” savunucusu olarak dikkat çekmiş ve dönemin sendikal/sol hareketlerinden de büyük destek almayı başarmıştır. Parti, bu dönemde sağlık sigortası, işsizlere yönelik ödemeler ve emekli maaşı gibi uygulamalarıyla yeni kurulmakta olan İşçi Partisi ve Muhafazakâr Parti’yi de etkilemiş ve Britanya’nın sosyal bir devlete dönüşümünde aktif katkılar sunmuştur.

Henry Campbell-Bannerman

Liberal Parti’nin en popüler Başbakanlarından birisi de David Lloyd George (1863-1945) olmuştur.[6] Galli olan George, gençliğinde Udgorn Rhyddid (Trumpet of Freedom) adlı bir gazete çıkarmış ve1890 yılında en genç milletvekili olarak Avam Kamarası’na girmiştir. Bu dönemde Anglikan Kilisesi’nin Galler’deki devlet yönetiminden ayrıştırılmasını savunan George, henüz fazla dikkat çekmeyen bir arka sıracı (backbencher) milletvekili durumundadır. Ancak ilerleyen yıllarda hızla Galli liberallerin ve zamanla tüm liberallerin sesi haline gelen George, Birinci Dünya Savaşı döneminde önce Bakan (Mühimmat veya Levazım Bakanı), daha sonra da koalisyonlar yoluyla Başbakan olacaktır. William Gladstone’un devamı niteliğinde Osmanlı (Türkiye) karşıtlığıyla sivrilen David Lloyd George, 6 Aralık 1916’da Başbakan olmuş ve 1922’ye kadar bu görevde kalmıştır.[7] Bu dönemde David Lloyd George, Lord Curzon, Andrew Bonar Law, Arthur Henderson ve Lord Alfred Milner’dan oluşan savaş kabinesine önderlik eden George, Birinci Dünya Savaşı’nı kazanarak ülkesini büyük bir başarıya ulaştırsa da, Osmanlı ve sonrasında Türkiye karşısında takındığı sert tutum ve Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde Türklerin yeni bir devlet kurarak Lozan Antlaşması ile savaşın etkilerinden kurtulması nedeniyle amaçlarına ulaşamamıştır. Yunanistan yanlısı bir siyasetçi olan George, Yunanlıların İzmir’i işgal etmesinde de teşvik edici bir rol oynamıştır. Bizzat kabinesinde yer alan Lord Curzon’a göre, George, “Yunanlılara delicesine sevgi besleyen”[8] Türk karşıtı bir siyasetçidir. Malta sürgünleri ve daha birçok farklı konuda da Türklere yönelik tutumu eleştiri konusu yapılan David Lloyd George, Yunanistan’ın lideri Venizelos’la ise liberal politikalar bağlamında uyuşmaktadır. Ancak savaş yanlısı tutumlarıyla liberalizm ideolojisine aykırı hareket eden David Lloyd George, partisini büyük bir ideolojik buhrana sürüklemiş ve onun liderliği sonrasında, Liberal Demokratlar, 2010 yılına kadar bir daha iktidar ortağı olamamışlardır. Bu uzun dönemde, liberal siyasetçiler, Muhafazakâr Parti veya İşçi Partisi içerisinde mücadele göstermişlerdir.

David Lloyd George

1922 ve 1923 seçimlerinde geçmiş dönemlere kıyasla daha düşük oranda oy alan Liberal Parti, bu yıllardan itibaren seçmen tabanını hızla İşçi Partisi’ne kaptırmaya başlamıştır. 1924 seçimlerinden itibaren bu durum daha belirgin hale gelmiş ve Liberal Parti’nin Avam Kamarası’ndaki sandalye sayısı azalmıştır. Bu dönemdeki kuşaksal dönüşüm, şu örnekle de anlaşılabilir; İşçi Partisi’nin Michael Foot ve Tony Benn gibi sembol isimlerinin babaları bile Liberal Partili milletvekilleridir, ancak kendileri siyasete Labour’dan atılmışlardır. 1929 genel seçimlerinde David Lloyd George’un liderliğinde ve ekonomist John Maynard Keynes’in hazırladığı “We Can Conquer Unemployment!” (İşsizliği Yenebiliriz!) programıyla son bir atak yapan parti, giderek Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi’nin ardından ülkedeki üçüncü parti konumuna sabitlenmiş, 1940’lar ve 1950’lerde ise neredeyse yok olma noktasına gelmiştir. Bu dönemlerde parti adına liderlik yapan siyasetçiler şunlardır: Sir Herbert Samuel (1931-1935), Sir Archibald Sinclair (1935-1945) ve Clement Davies (1945-1956). Bu yıllarda partinin ortalama milletvekili sayısı 6-12 arasında olmuştur.

Jo Grimond

1956’da Jo Grimond’un (1913-1993) partinin başına geçmesiyle, 1960’larda Grimond liderliğinde yeniden bir atılım sürecine giren parti, buna karşın seçim performanslarında fazla bir ilerleme sağlayamamıştır. Grimond, önemli bir entelektüel olarak toplum genelinde tanınsa da ve takdir edilse de, Toryler ve Labour’ın domine ettiği iki başlı Britanya siyaseti adaya hakim olmaya devam etmiştir. 1970’ler ve 1980’lerde de, Liberal Parti, benzer bir trend göstermiştir. Partinin bu dönemdeki liderleri ise şöyledir: Jeremy Thorpe (1967-1976), Jo Grimond-geçici lider (1976) ve David Steel (1976-1988). David Steel (1938-) liderliğinde, parti, oy tabanını genişletmek için 1981 yılında önemli bir açılım yapmış ve İşçi Partisi’nden kopan milletvekilleri tarafından kurulan Sosyal Demokrat Parti (SDP) ile seçim ittifakına (SDP-Liberal Alliance) girmiştir. Bu girişim, seçimler anlamında partiye büyük bir başarı kazandırmasa da, ileride bu partinin yerine kurulacak olan Liberal Demokratlar partisinin ortaya çıkması anlamında önemli bir gelişmedir. Ayrıca bu girişim sonrasında, parti, ilk girdiği seçim olan 1983 seçimlerinde yüzde 25 civarında oy almış ve neredeyse İşçi Partisi ile eşit düzeyde oy oranına ulaşmıştır. Bu seçim ittifakında Liberallerin liderliğini David Steel, Sosyal Demokratların liderliğini ise Roy Jenkins üstlenmiştir. Buna karşın, seçim sistemi nedeniyle partinin sandalye sayısı 23’le sınırlı kalmıştır. David Steel liderliğindeki Liberal Parti, 1987 seçimlerine de bu defa David Owen liderliğindeki SDP ile seçim ittifakı yaparak girmiş ve yüzde 22,6 gibi yine yüksek bir oy oranına ulaşmasına rağmen, seçim sistemi gereği 22 milletvekiliğiyle yetinmek zorunda kalmıştır.

Liberal Parti logosu

C-) Liberal Demokratlar
Liberal Parti’nin 1981 yılında Sosyal Demokrat Parti ile seçim ittifakı konusunda anlaşması, ilerleyen süreçte iki partinin birleşmesini sağlamıştr. Nitekim 1988 yılında, iki parti, Sosyal ve Liberal Demokratlar (Social and Liberal Democrats) adıyla yeni bir parti çatısı altında birleşmişlerdir. Partinin liderliğini ise Liberal Parti’den gelen David Steel ve SDP’den gelen Robert Maclennan üstlenmişlerdir. 1989 yılında, bu partinin adı Liberal Demokratlar (Lib Dems) haline gelmiştir.[9] Bugün Birleşik Krallık siyasetinde liberal demokratik geleneği temsil eden parti de işte bu yapıdır. Bu birleşmeye karşı çıkan bir grup Liberal Parti üyesi ise (başta Michael Meadowcroft gelmektedir), 1989 yılında yeni bir Liberal Parti[10] kurmuşlardır. 2002’den beri Meadowcroft yerine gelen Steve Radford liderliğindeki parti, kayda değer bir seçim başarısı gösterememiş ve Liberal Demokratların gölgesinde kalmıştır. Öyle ki, parti, logosu ve web sitesinde bile “Real Liberals not Lib Dems” (Gerçek Liberaller, Liberal Demokratlar Değil) sloganını kullanmaktadır. Zaten partinin kurucusu ve eski Liberal Parti’den olan Michael Meadowcroft da ilerleyen yıllarda (2007 yılında) Liberal Demokratlara katılmıştır. Bu nedenle, bu bölümde sadece Liberal Demokratların siyasi faaliyetleri işlenecektir.

David Steel

Partinin başına, kurucu liderler David Steel ve Robert Maclennan sonrasında Paddy Ashdown (1941-2018) geçmiştir. Parti, bu dönemde kurumsallaşma adına aşamalar yapsa da, seçim başarısı bağlamında büyük bir başarı sağlayamamıştır. 1992 genel seçimlerinde 20, 1997 genel seçimlerinde ise 46 milletvekilliği kazanan parti, 1999 yılında Charles Kennedy’i (1959-2015) yeni lideri olarak seçmiştir. Kennedy liderliğinde istikrarlı çıkışını sürdüren parti, 2001 seçimlerinde 52, 2005 seçimlerinde de 62 sandalye kazanmayı başarmıştır. Ayrıca 2004 yılında yayımlanan The Orange Book: Reclaiming Liberalism adlı kitap da, partinin önemli isimlerinin görüşlerinin entelektüellerce öğrenilmesi adına önemli bir girişimdir.

Nick Clegg

Partinin emektar isimlerinden Vince Cable’ın (1943-) 2007 yılında geçici liderliğinin ardından, partinin başına genç ve karizmatik bir siyasetçi olan Nick Clegg (1967-) geçmiş ve partinin atılım süreci daha da hızlanmıştır. Cambridge Üniversitesi, ABD’de Minnesota Üniversitesi ve Belçika’da Collège d’Europe (College of Europe) gibi seçkin okullarda eğitim almış olan Clegg, annesinin Hollandalı ve babasının Rus kökenli olması ve birçok Avrupa dilini iyi konuşması nedeniyle, Avrupa entegrasyonu konusunda son derece istekli bir isim olmuştur. 2010 genel seçimlerinde partisini yüzde 23 oya ulaştıran ve 57 milletvekilliği kazanılmasını sağlayan Clegg, David Cameron liderliğindeki Muhafazakâr Parti ile bir koalisyon hükümetine girerek, Liberal Demokratları yıllar sonra iktidara da taşımıştır. Koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcılığı görevini üstlenen Clegg, buna karşın başarılı geçen iktidar döneminde parti tabanının Muhafazakâr Parti’ye kaymasına engel olamamıştır. 2015 genel seçimlerinde yalnızca yüzde 15,1 oyla ancak 8 milletvekilliği kazanılınca, Nick Clegg liderlikten istifa etmek zorunda kalmıştır. Clegg’in yerine ise, Norman Lamb’ı geçen Tim Farron (1970-) seçilmiştir. Tim Farron liderliğinde, Liberal Demokratlar, 2017 genel seçimlerinde yüzde 7,4 oyla 12 milletvekili kazanmayı başarmış, ancak bu başarı yeterli görülmemiştir. Bu nedenle, partinin emektar ismi Vince Cable, 20 Temmuz 2017’de geçici lider olarak bir kez daha Genel Başkan seçilmiştir.

Vince Cable

Brexit sürecinde sert muhalefetiyle diğer partilerden ayrışan Liberal Demokratlar, Avrupa Birliği (AB) üyeliğinde devam edilmesi konusunda sivri tavır gösteren bir partidir. Nitekim parti, şimdilerde de Brexit’i durdurmak için özel görevli bir takım kurmuş[11] ve siyasal faaliyetler düzenlemektedir. Partinin sembol isimlerinden Vince Cable’ın, 2019 yılı içerisinde yeni bir lider seçilmesinin ardından partinin Genel Başkanlığından ayrılması beklenmektedir.[12] Bu konuda iddialı kişiler ise; genç ve partili kadın milletvekili Jo Swinson (1980-), 2017 yılında parlamentoya giren yine bir genç ve kadın siyasetçi olan Layla Moran (1982-) ve eski Enerji Bakanı Ed Davey’dir (1965-).[13]

Jo Swinson ve Vince Cable

İdeoloji
Liberal Parti ve sonrasında kurulan Liberal Demokratlar, liberal demokrasi ilkeleri doğrultusunda siyasal faaliyetlerini organize eden ideolojik bir partidir. Dolayısıyla, partinin temel ideolojisi liberalizmdir. Parti, bu bağlamda, John Locke, Adam Smith ve John Stuart Mill (ki parti adına bir dönem milletvekilliği de yapmıştır) klasik liberalizmin düşünürlerini düşünsel ilham kaynakları olarak benimsemektedir.

John Locke

John Locke (1632-1704), siyasal liberalizmin kurucularından kabul edilen çok önemli bir İngiliz düşünürdür. Mülkiyet hakkını, yaşama özgürlüğü ve din ve vicdan özgürlüğüyle birlikte en temel ve kısıtlanamaz haklardan birisi olarak kabul eden Locke, ayrıca öncü bir toplumsal sözleşme düşünürüdür. Locke’un doğal durum (state of nature) teorisi, insanların birbirleriyle genel olarak uyum ve barış içerisinde yaşadığı, ancak çeşitli kazalar veya anlaşmazlıklar nedeniyle insanların soğukkanlı hareket edememeleri durumunda çatışma ve savaşların yaşanabildiği bir ortama işaret eder. Bu bağlamda, Locke, minimal bir devleti savunur ve devletin daha çok yargı erkiyle yani adalet dağıtmakla ve tartışmalı olayları çözmekle ilgilenmesi gerektiğini savunur. Bu nedenlerle, Locke, siyasi liberalizmin en önemli kurucusudur.

Adam Smith

Ulusların Zenginliği (The Wealth of Nations) adlı eseriyle hatırlanan İskoç filozof ve ekonomist Adam Smith (1723-1790) ise, ekonomik liberalizmin öncü bir kuramcısıdır. “Görünmez el” (invisible hand) kavramıyla serbest piyasa ekonomisinin güçlü ve halen bile kullanılan bir savunusunu geliştiren Smith, bireylerin kendi kişisel çıkarları peşinde koşmaları ve egoist (benmerkezci) olarak davranmalarının, toplumsal menfaat açısından da katkılarının olacağını açıklamaya çalışmıştır. Ona göre, piyasa toplumlarında adeta görünmez bir el, kişisel çıkar ile toplumsal çıkarı birbirine bağlamaktadır. Bu nedenle, piyasa ekonomisi (laissez-faire) en iyi ekonomik modeldir.

John Stuart Mill

İngiliz filozof, ekonomist ve siyasetçi John Stuart Mill (1806-1873) de siyasal liberalizme büyük katkıları olmuş ve On Liberty (Özgürlük Üzerine) adlı eseriyle bilinen önemli bir tarihsel liberal figürdür. Liberal Parti adına bir dönem milletvekilliği de yapmış olan Mill, düşünce özgürlüğü konusunda geliştirdiği yaklaşımlar ve “harm principle” (zarar ilkesi) adlı özgürlük hipoteziyle hafızalarda yer etmiştir. Mill’in anlayışına göre, ifade özgürlüğü, toplumsal ilerlemenin ve gelişmenin en temel gereğidir.[14] Zira farklı görüşlere sahip kişilerin herhangi bir baskıya maruz kalmadan tartışabilmeleri, olası eksikleri ve yanlışları ortaya koymakta ve toplumun farklı kesimlerinin katkı sağlamasına imkân vermektedir. İfade özgürlüğü kapsamı içinde yaşanan tartışmalar sonucunda fikirler gözden geçirilmekte, eksik yanları belirlenmekte ve bu görüşlerin diğerleri ile harmanlanması veya yerlerini daha geçerli doğrulara bırakmaları sonucunda doğruya giden yolda bir adım daha atılmaktadır. Fikirlerin serbestçe açıklanmasına ve nakledilmesine izin verilmediği durumlarda ise, insanlar, doğruların faydasından yararlanamadıkları gibi, yanlışların zararlarından da kaçınamamaktadırlar. Mill’e göre, düşünceler ne kadar saçma olursa olsun asla yasaklanmamalıdır. Çünkü ilk olarak, bir düşünce saçma olsa dahi bunun ifade edilmesi saçmalığının ortaya çıkmasına neden olacak ve mantıklı olan diğer düşüncelerin değerini arttıracaktır. İkinci olarak, bir fikir tam anlamıyla doğru olmasa bile, doğrunun bir bölümünü taşıyabilir ve doğru olarak bilinen bir fikrin eksikliklerini gidererek daha da güçlü hale gelmesine yol açabilir. Üçüncü olarak ise, bir düşünce doğrunun kendisi olabilir ve daha önce doğru kabul edilen yanlışların ortaya çıkabilmesi için bu yeni doğru iddialarının mutlaka duyulması gerekmektedir. İnsanlık, ancak bu şekilde ilerleyebilecektir.

John Maynard Keynes

Bu klasik düşünürlerin sonrasında, 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında İngiliz liberalizminde devletçi yaklaşımlar ağır basmaya başlamıştır. Piyasa ekonomisinin ekonomik sorunlara çare olamaması ve işsizlik ve enflasyon gibi ekonomi kaynaklı sorunların sosyal sorunlara yol açması neticesinde, bu dönemde, İngiliz ekonomist John Maynard Keynes’in (1883-1946) fikirleri doğrultusunda, devletin ekonomide yalnızca bir düzenleyici değil, aynı zamanda aktif bir yatırımcı olması gerektiği görüşü tüm dünyada kabul görmeye başlamıştır. Keynes’in ekonomi teorisi o kadar başarılı olmuştur ki, Liberal Parti’nin yanı sıra Muhafazakâr Parti de bu yaklaşımı benimsemiş ve İşçi Partisi ile tarihsel bir uzlaşıya varmışlardır. İngiliz liberalleri, Keynes etkisiyle bu dönemde solun argümanlarını kabul etmek zorunda kalmışlardır.

Margaret Thatcher

Ancak 1960’lardan itibaren, liberal teori yeniden atağa kalkmış ve 1970’lerde neo-liberalizmin ortaya çıkışıyla liberallerin devlet müdahalesi konusundaki eleştirileri daha somut bir zemine oturmuştur. Bu dönemde, Friedrich Hayek, Milton Friedman ve  James M. Buchanan gibi düşünürler ABD ve dünyada etkili olmuş ve Britanyalı liberalleri de etkilemişlerdir. Bu bağlamda, eğitim ve sağlık sisteminde özelleştirmeler gündeme gelmiş ve Margaret Thatcher’ın Başbakan olmasıyla, Liberallerle Muhafazakârlar arasında bir tür gayrıresmi ittifak kurulmuştur. Nitekim sağcı muhafazakâr bir lider olarak ve Muhafazakâr Parti Genel Başkanı olarak Başbakan seçilse de, Thatcher, neoliberallerin reçetelerini ekonomide birebir uygulamış ve krize giren Birleşik Krallık ekonomisinin o dönemde yeniden canlanmasında başarılı olmuştur. Ancak Thatcher döneminde bir yandan ekonomik eşitsizlikler de büyümüş ve başka sosyoekonomik sorunlar başgöstermiştir.

Liberal Demokratların kuruluşundan günümüze kadar olan tüm liderleri

Günümüze gelindiğinde, Liberal Demokratlar, liberal demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi yanlısı, siyasal alanda demokrasinin tam anlamıyla uygulanmasını ve bireysel özgürlüklerin mümkün olduğu kadar genişletilmesini (John Stuart Mill’in ‘zarar ilkesi’ uyarınca başka kesimlere zarar verilmediği sürece) ve Birleşik Krallık’ın AB üyeliğinin devamını savunan bir parti görünümündedir. Parti, Jeremy Corbyn liderliğinde İşçi Partisi’nin Brexit yanlısı bir tutum alması neticesinde, günümüzde, Birleşik Krallık Değişim Partisi (Change UK) ile birlikte tek AB yanlısı parti olarak kalmıştır. Bu nedenle, partinin doğru bir lider ve stratejiyle bir sonraki genel seçimde büyük bir çıkış yakalama şansı hiç de yabana atılmaması gereken bir ihtimaldir. Ancak bu olumlu konjonktüre karşın, Liberal Demokratlar, son dönemde Britanya siyasetinde oldukça etkisiz kalmaktadırlar.

Sonuç
Sonuç olarak, Liberal Demokratlar, Britanya siyasetinde Muhafazakâr Parti ve İşçi Partisi ile birlikte üç temel aktörden birisidir. Parti, 20. yüzyılda derin bir uyku dönemine girmesine karşın, son yıllarda yeniden kıpırdanmaya başlamıştır. Parti, Brexit sürecinde AB yanlısı tutumlarının kamuoyunda da karşılık bulması neticesinde aslında tarihi bir fırsat yakalamış, ancak bu fırsatlar karşısında bugüne kadar yeterince aktif davranamamıştır. Düz mantıkla düşünüldüğünde, partinin Birleşik Krallık Değişim Partisi ile bir seçim ittifakına yönelmesi ve AB yanlısı propagandaya devam etmesi durumunda, sonraki genel seçimlerde önemli bir çıkış yapması imkânlar dahilindedir. Zira Brexit sürecinde Britanya ekonomisinde ciddi kayıplar yaşanmış, Muhafazakâr Parti güç kaybetmiş, İşçi Partisi AB yanlısı propagandadan caymış ve Brexit Partisi ve UKIP gibi AB karşıtı partiler de Avrupa ülkelerinden tepki almaya başlamıştır. Tüm bu nedenlerle, yeni bir liderle birlikte Liberal Demokratların çıkış dönemine girmesi bence gayet mantıklı bir gelecek projeksiyonudur.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

KAYNAKÇA

[1] “Whig and Tory”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 25.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Whig-Party-England.
[2] “Which is the oldest political party still standing?”, BBC, Erişim Tarihi: 25.05.2019, Erişim Adresi: http://news.bbc.co.uk/2/hi/uk_news/magazine/8649185.stm.
[3] “William Ewart Gladstone”, Beyaz Tarih, Erişim Tarihi: 25.05.2019, Erişim Adresi: https://www.beyaztarih.com/ansiklopedi/william-ewart-gladstone.
[4] “William Ewart Gladstone”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 25.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/biography/William-Ewart-Gladstone.
[5] “William Ewart Gladstone”, Beyaz Tarih, Erişim Tarihi: 25.05.2019, Erişim Adresi: https://www.beyaztarih.com/ansiklopedi/william-ewart-gladstone.
[6] “David Lloyd George (1863-1945)”, BBC, Erişim Tarihi: 26.05.2019, Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/wales/history/sites/themes/figures/lloyd_george.shtml.
[7] Meral Balcı (2016), “İngiltere Başbakan David Lloyd George’un Birinci Dünya Savaşı Anıları ve Osmanlı İmparatorluğu’na Dair Düşünceleri”, Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 6, Sayı: 12, Temmuz 2016, s. 96.
[8] Meral Balcı (2016), “İngiltere Başbakan David Lloyd George’un Birinci Dünya Savaşı Anıları ve Osmanlı İmparatorluğu’na Dair Düşünceleri”, s. 97.
[9] Web sitesi için; https://www.libdems.org.uk/.
[10] Web sitesi için; http://liberal.org.uk/.
[11] Bakınız; https://www.libdems.org.uk/pepc-2019.
[12] Stephen Bush (2019), “Vince Cable is stepping down quickly – because an election may be coming”, New Statesman, Erişim Tarihi: 25.05.2019, Erişim Adresi: https://www.newstatesman.com/politics/elections/2019/05/vince-cable-stepping-down-quickly-because-election-may-be-coming.
[13] Ben Gartside (2018), “Who will replace Vince Cable as the next Liberal Democrat Leader?”,  Business Insider, Erişim Tarihi: 26.05.2019, Erişim Adresi: https://www.businessinsider.com/who-will-be-the-next-liberal-democrat-leader-vince-cable-layla-moran-ed-davey-jo-swinson-2018-9.
[14] Ozan Örmeci (2012), “Düşünce Özgürlüğü ve John Stuart Mill”, Erişim Tarihi: 26.05.2019, Erişim Adresi: http://ydemokrat.blogspot.com/2012/01/dusunce-ozgurlugu-ve-john-stuart-mill.html.

25 Mayıs 2019 Cumartesi

Emekçinin Kalesi: İşçi Partisi

Giriş
20. yüzyılda sağdaki rakibi Muhafazakâr Parti (Conservative Party) ile birlikte Britanya siyasetine damgasını vuran İngiliz İşçi Partisi (Labour Party), dünyadaki sol partiler arasında da son derece önemli bir konuma sahip olan güçlü bir kurumsal yapıdır. 110 yılı aşkın bir geçmişi olan parti, aynı zamanda Birleşik Krallık siyasal partileri arasında -açık farkla- en fazla üyeye sahip olan (540.000’in üzerinde) siyasal parti hüviyetindedir.[1] İşçi Partisi, 20. yüzyıla kadar daha çok Liberallerle (Whig) Muhafazakârlar (Tory) arasındaki siyasi mücadeleye dayalı Birleşik Krallık siyasetine 20. yüzyıl başlarından itibaren hem yeni bir soluk getirmiş, hem de işçi sınıfının demokratik yaşama katılmasını sağlayarak Britanya demokrasisini güçlendirmiştir. Başlarda sosyalist çizgide siyaset yapan parti, zamanla sosyal demokrat bir partiye dönüşmüştür. Parti, anketlere göre şu an için Birleşik Krallık’taki en popüler siyasi parti durumundadır[2] ve olası bir seçimde iktidara gelme şansı bulunmaktadır. Bu nedenle, bu partinin tarihini ve ideolojisini anlamak, güncel Britanya siyasetini anlamlandırmak açısından da son derece gerekli ve önemlidir.

2018 yılı itibariyle Birleşik Krallık siyasi partilerinin üye sayıları

Partinin Tarihi
İşçi Partisi, 20. yüzyıl başlarında, İngiltere’de, Liberal Parti’nin işçi sınıfının haklarını yeterince savunamaması üzerine kurulmuş bir sol partidir.[3] Bu noktada Mümtaz Soysal’ın dikkat çektiği bir husus, İşçi Partisi öncesinde de İngiltere’de güçlü ve örgütlü işçi sınıfı hareketlerinin var olduğu gerçeğidir.[4] Sanayi Devrimi’nin dünyada ilk gerçekleştiği ülke olan İngiltere, haliyle örgütlü işçi sınıfının da ilk ortaya çıktığı ülke olmuştur. Nitekim 1825’ten itibaren -grev yapmamak kaydıyla- ülkede işçi birliklerinin kurulmasına izin verilmiş ve nihayetinde ilk işçi sendikaları ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, 1838’den itibaren İngiltere’de “Çartizm” (Chartism) adı verilen bir sosyal hareketin ortaya çıkması (1838-1848)[5], İşçi Partisi tarihi açısından da önemli bir dönüm noktasıdır. Londralı bir radikal olan William Lovett tarafından 1838 yılı Mayıs ayında bir beyanname yayınlanmasıyla oluşan Çartizm hareketi, Kral’a karşı aristokratlara haklar sağlayan “Magna Carta” (1215) ve burjuvaziye yeni sosyal güvenceler getiren “Bill of Rights” (1689) gibi tarihsel dokümanlar sonrasında, bu defa proletaryaya yeni haklar verilmesini talep eden önemli bir tarihsel doküman olan “People’s Charter”[6] ile ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Çartistlerin 6 temel istekleri şöyledir: (1) 21 yaşını geçen tüm erkeklere oy hakkı verilmesi,  (2) Seçim çevrelerinin birbirlerine eşit olarak yeniden tertiplenmesi, (3) Gizli seçim usulünün kabul edilmesi, (4) Parlamento seçimlerinin her yıl yapılması, (5) Parlamento üyeliği için mülkiyet şartının kaldırılması ve (6) Parlamento üyelerine maaş verilmesi.[7]

Çartizm döneminden kalma bir fotoğraf

Ancak Çartistlerin bu taleplerinin hepsi aristokrat ve burjuvazi temsilcilerinden oluşan Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası tarafından reddedilmiştir. İşçi sınıfı, egemen sınıfların sosyal haklar konusunda kendilerine imkân sağlayacakları konusunda yanılgıya düşmüş ve çok zor durumda kalmışlardır. Öyle ki, ülkede grev hakkı bile halen yasaklı durumdadır. Bu ortamda, İngiliz sendikacılığının ve Çartizm hareketinin öncülerinden Robert Owen’ın (1771-1858) parlamento dışından başarmaya çalıştığı reformları gerçekleştirmek için, kurulu siyasi düzene dâhil olmak ve onu içeriden değiştirmek gerektiği fikri ortaya çıkmış ve sol çevrelerde genel kabul görmüştür.[8] Ayrıca 1867’de Benjamin Disraeli’nin yaptığı reformlarla seçim (oy) hakkı elde edilmiş ve demokratik siyasi mücadele için uygun altyapı oluşmuştur. Lakin işçi sınıfı mensupları ve kanaat önderleri, bir süre daha Liberal Parti’yi desteklemeye devam etmişlerdir. 1880’e gelindiğinde ise, 1868’den beri faaliyette olan İşçi Temsil Birliği (Labour Representation League), Liberal Parti çatısı altında 11 işçi temsilcisini Avam Kamarası’na göndermeyi başarmıştır.[9] Hatta bu çabaların devamı niteliğinde, 1890 yılında İşçi Birliği (Labour Union) adlı bir örgütlenme de ortaya çıkacaktır. Dönemin bir diğer önemli gelişmesi de, 1884 yılında Londra’da İskoç filozof Thomas Davidson ve dönemin önemli entelektüelleri George Bernard Shaw, Sidney Webb, Annie Besant, Edward Pease ve Graham Wallas gibi kişiler tarafından kurulan Fabian Topluluğu (Fabian Society) adlı sosyalist örgütlenmedir.[10] İsmini Kartaca Ordusu’nu mağlup eden Romalı General Fabius’tan alan bu dernek[11], sosyalist düşüncede Marksizm’in kurucusu Karl Marx’ın düşüncelerinden etkilenmeyen farklı bir kol olarak (Fabian Sosyalizmi) halen bile varlığını sürdürmektedir.[12] Kökleri Robert Owen’ın “Ütopik Sosyalizm” anlayışına dayalı olan Fabiancılık, büyük ölçüde Sidney Webb ve eşi Beatrice Webb tarafından geliştirilmiş ve sosyalizmin devrimci mücadele yerine yavaş yavaş devletleştirme politikaları ile iktidara gelmesi taraftarı olan bir akımdır.[13]

Fabian Topluluğu logosu

Ancak tüm bu gelişmelere rağmen, sosyal haklar konusunda o dönemde gelinen nokta, işçi sınıfı temsilcileri açısından yeterli bir başarı olarak görülmüyor ve bir “işçi sınıfı partisi” özlemi çeşitli vesilelerle yansıtılmaya devam ediyordu. Hatta İskoç sendikacı ve politikacı Keir Hardie (1856-1915)[14], bu doğrultuda, 1893 yılında, ilk Genel Sekreteri seçildiği -sosyalist çizgide- Bağımsız İşçi Partisi (Independent Labour Party) adıyla bir parti bile kuracaktır.[15] Hardie, 1892 yılında West Ham bölgesinden milletvekili seçilmiş ve başında kasketiyle Avam Kamarası’nın yolunu tutmuştur.[16] Ancak işçi sınıfının partileşme ve siyasete aktif olarak katılma çekinceleri bir süre daha devam etmiştir. Nitekim 1895 yılına gelindiğinde, toplam 1,5 milyon sendikalı üyesi olan Britanya işçi sınıfı, Keir Hardie’nin partisine ancak 45.000 oy verecek durumdadır.[17] Bu hüsranın üzerine, 1900 yılı 27 Şubat’ında Memorial Hall binasında tüm sendika ve sol politikacıların katılımıyla büyük bir toplantı yapılmış ve İşçi Temsil Komitesi (Labour Representation Committee) adlı yapı kurulmuştur.[18] Toplantıya, işçi sendikalarının yanı sıra, Bağımsız İşçi Partisi, Fabian Topluluğu ve Sosyal Demokrat Federasyon (Social Democratic Federation) gibi dönemin tüm önemli sol örgütlenmelerinin temsilcileri de katılmışlardır. İşçi Partisi’nin temelleri de işte bu Komite vasıtasıyla atılacaktır. Bu toplantıda, sosyalist ideolojik siyasetten ziyade, işçi sınıfı haklarının savunulması ve geliştirilmesi görüşü kabul edilmiştir.[19] 1906’ya kadar İşçi Temsil Komitesi adıyla faaliyetlerini sürdüren bu yapı, 1906 yılında ise İşçi Partisi (Labour Party) adını almış[20] ve bu şekilde Britanya’nın bu köklü sosyal demokrat partisi siyasi yaşamına başlamıştır.

Keir Hardie

1906’da siyasi yaşamına başlayan parti, o yıl düzenlenen genel seçimde 26 milletvekilliği kazanmayı başarmıştır.[21] Parti, 1914 yılına kadar ulusal çapta örgütlenmesini tamamlayamadığı için, Liberal Parti ile gayrıresmi bir anlaşma halinde, farklı seçim bölgelerinde birbirlerinin adaylarını destekleyerek ve bu partiye rakip olmayarak faaliyet göstermiştir.[22] Birinci Dünya Savaşı döneminde ülkede kurulan koalisyon hükümetinde, İşçi Partisi, eğitim işlerini üzerine alan Arthur Henderson (1863-1935) ile tarihindeki ilk Bakanı çıkarmıştır.[23] 1918 yılında ideolojik yenilenmeye de giden parti, sosyalizmi temel ideolojisi olarak benimsemiş ve Fabian Topluluğu liderleri Sidney Webb ve Beatrice Webb tarafından hazırlanan “İşçi Partisi ve Yeni Toplumsal Düzen” (Labour and the New Social Order) programını[24] kabul etmiştir. Buna karşın, 1918 seçimlerinde beklediği başarıya ulaşamayan ve 57 milletvekili çıkarabilen parti, 1922 seçimlerinde ise Ramsay MacDonald (1866-1937) liderliğinde iyi bir performans göstermiş ve 142 milletvekilliğiyle -Muhafazakâr Parti’den sonra- ülkedeki ikinci büyük parti ve anamuhalefet partisi haline gelmiştir. Bu, partinin merkez siyasete dâhil olması ve meşruiyet kazanması açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde Muhafazakâr hükümetin düşmesi üzerine de, parti, 1924 yılında Ramsay MacDonald ile Liberal Parti’nin desteklediği bir azınlık hükümeti kurarak, ilk kez Başbakanlık makamını kazanmayı başarmıştır. Ancak Sovyet sempatisi ve komünizm eleştirileri nedeniyle, MacDonald ve İşçi Partisi’nin bu ilk hükümet deneyimi bir yıldan kısa sürmüştür.[25] Büyük Buhran’ın başladığı 1929 yılı genel seçimlerinden birinci parti olarak çıkmayı ve 288 sandalye kazanmayı başaran Labour, Ramsay MacDonald liderliğinde bir kez daha Liberallerin desteğiyle hükümeti kurmayı başarmıştır. Ancak bu dönemde sosyalist programını uygulama imkânı bulamayan ve başarısı büyük ölçüde Liberal Parti’nin desteğine bağlı olan parti, kısa sürede iç karışıklıklara boğulmuş ve bunun neticesinde 1931 seçimlerinde milletvekili sayısı 52’ye kadar düşmüştür.[26] Ancak 1929-1931 döneminde de İşçi Partisi yine ilerici kimliğini ispatlamış ve Britanya tarihinin ilk kadın Bakanını (Margaret Bondfield) çıkarmıştır. 1935 yılında oy oranını ve sandalye sayısını (154) arttırmasına karşın 1931’den 1940’a kadar iktidardan uzak kalan parti, 1940 yılında Muhafazakâr Winston Churchill Başbakanlığında kurulan ulusal hükümette ise koalisyon ortağı olarak yer almayı başarmıştır.[27]

Ramsay MacDonald

İşçi Partisi’nin asıl büyük çıkışı, savaş sonrasında yapılan 1945 genel seçimlerinde oldu. 1935 yılında partinin başına geçen Clement Attlee (1883-1967) liderliğinde bu seçimde beklenmedik büyük bir patlama yapan parti, 393 sandalye kazanarak ilk kez tek başına bir hükümet kurmayı başardı.[28] Bu sonuç, savaş döneminde yaşanan ekonomik sorunlara halktan gelen tepkiyi ve dünyada yükselen sol ekonomik politikaların (devletin aktif yatırım ve istihdam politikalarını savunan Keynesçi ekonomik anlayış) gücünü gösteriyordu. Partinin seçim öncesinde ilan ettiği manifestosu ise, “Gelecekle Yüzleşelim” (Let Us Face the Future) adını taşıyordu[29] ve sefalet, bakımsızlık, hastalık, cehalet ve işsizlikle mücadeleyi amaçlıyordu[30]. Attlee liderliğinde 6 yıla yakın süre tek başına iktidarda kalan parti, bu dönemde birçok yeniliği gerçekleştirmeyi başarmıştır. Bunlar arasında kuşkusuz en dikkat çekici olanı, sosyal devletin başarılı bir uygulaması olarak kamuoyuna sunulan Ulusal Sağlık Sistemi’dir (National Health Service-NHS). Bu projenin mimarı ise, Başbakan Attlee ile birlikte, dönemin Sağlık Bakanı Nye Bevan veya Aneurin Bevan’dır[31]. Ayrıca yine bu dönemde, imar ve toplu konut projelerinde yapılan atılımlar ve bazı sektörlerdeki (kömür madenleri, elektrik ve gaz, sivil havacılık, demiryolları ve İngiliz Bankası) kamulaştırma hamleleri[32] dikkat çekmiş ve dönemin koşullarında İşçi Partisi ile refah devleti temelinde tarihsel bir uzlaşıya varan Muhafazakâr Parti’den de fazla eleştiri almamıştır. Attlee döneminin diğer önemli icraatları ise; 649 yeni okulun açılması, kadın ve çocuk hakları ile kadınların iş hayatındaki konumunun güçlendirilmesi, çocuk hakları yasasının birleştirilerek özel yasa ile koruma altına alınması ve sendika yasası ile -işçilerin- grev, sendikaya üye olma, sözleşme ve diğer sendikal hakları güvence altına alınması olmuştur.[33] Buna karşın, büyük sanayici ve yatırımcılara getirilen yüksek vergiler, zamanla üretim ve işsizlik konusunda ülke ekonomisine tehdit oluşturmaya başlamış ve İşçi Partisi’ne yönelen orta sınıf desteğini azaltmıştır. Bu dönemde Hindistan’ın bağımsızlığını kazanması da iktidara yönelen eleştirilerin sıklaşmasına neden olmuştur. Bu nedenle, 1950 seçimleri az farkla kazanılsa da, 1951 erken seçiminde iktidar yine Muhafazakârlara devredilmiştir.

Clement Attlee

1950’lerde İşçi Partisi’nde sosyalizm tartışmaları yaşanmış ve 1964’e kadar iktidardan uzak kalınmıştır. “Bevanites” (Bevancılar) adı verilen parti içerisindeki etkili bir grup, NHS sistemini kuran Sağlık Bakanı Nye Bevan/Aneurin Bevan’dan esinlenerek partinin daha fazla sosyalist ve kamucu politikalara yönelmesini ve ABD ile yakın ilişkilerini gözden geçirmesini isterken, “Revionists” (Revizyonistler) adı verilen diğer grup, Attlee’den sonra partinin başına geçen Hugh Gaitskell’in (1906-1963) düşünceleri doğrultusunda, Labour’ın daha piyasa yanlısı hareket etmesini savunmuştur.[34] 1951, 1955 ve 1959 seçimlerinin kaybedilmesi nedeniyle bu tartışmalar giderek hararetlenmiş; ancak bu dönemde ciddi bir ideolojik dönüşüm başarılamamıştır. Bu nedenle, parti içerisindeki ikili yapı (sol ve revizyonist kanatlar arasındaki ideolojik mücadele), bu tarihten itibaren, 1990’lara kadar, sürekli olarak devam etmiştir.

Nye Bevan (Aneurin Bevan)

İşçi Partisi, 1964 seçimleri sonucunda Harold Wilson (1916-1995) liderliğinde yeniden iktidarı kazanmıştır. Wilson, Birleşik Krallık’ın yaşadığı ekonomik durgunluğu teknokratik reform stratejisiyle aşmaya çalışmış ve hem iş dünyası, hem de işçi hareketleriyle daha yakın ilişkiler geliştirmeyi amaçlamıştır.[35] Wilson, ayrıca 1965 yılında idam cezasının kaldırılmasına (Murder -Abolition of Death Penalty- Act) ve ırkçı-ayrımcı uygulamaların yasaklanmasına (Race Relations Act 1965) öncülük ederek tarihe geçmiştir.[36] Wilson’ın bir diğer tarihe geçen icraatı da, 1967 yılındaki “Sexual Offences Act” ile 21 yaşından büyük erkeklere eşcinsel ilişkiyi yasak olmaktan çıkarması olmuştur.[37] Wilson’ın ilerici politikalarının bir diğer somut uygulaması da, 1969 yılında kurulan ve 1971 yılından itibaren öğrenci almaya başlayan “Açık Üniversite” (Open University) olmuştur. Halen faaliyetlerine devam eden “Açık Üniversite”, uzaktan eğitim alma imkânı sağlaması ve geliri düşük kesimlere yönelik ücretsiz eğitim programlarıyla Britanya’da eğitimin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Barbara Castle’ın öncülük ettiği ve cinsiyetler arasında maaş ayrımcılığını önlemeyi amaçlayan “Eşit Maaş Yasası” da (Equal Pay Act of 1970), bu dönemin önemli bir demokratik kazanımıdır.[38] Dolayısıyla, ekonomide büyük başarılar gösteremese de, İşçi Partisi, Harold Wilson liderliğinde, günümüzde Avrupa’da ve dünyadaki tüm gelişmiş demokrasilerde mutlak şartlardan kabul edilen birçok siyasal reforma öncülük ederek, bu dönemde siyasal açıdan oldukça başarılı olmuştur.

Harold Wilson

1970-1974 dönemindeki Muhafazakâr Edward Heath hükümeti sonrasında da, parti, 1974-1976 döneminde yine Harold Wilson ve 1976-1979 döneminde James Callaghan (1912-2005) ile Başbakanlığı kontrolünde bulundurmuştur. Harold Wilson’ın ikinci dönemi, 1976 yılında yaşanan ekonomik kriz nedeniyle sona ermiştir. İngiliz sterlininin Amerikan doları karşısında devalüasyon yaşaması sonrasında İMF’den büyük miktarda borç istemek durumunda kalan Wilson (bu olaya 1976 İMF Krizi adı verilmektedir), yerini Dış İşleri Bakanı James Callaghan’a bırakmıştır. Bu dönemde, 1974 seçimleri sonucunda düşen oyu nedeniyle Liberal Parti ile “Lib-Lab Paktı” adı verilen bir işbirliğine yönelen Labour, Birleşik Krallık’ın Avrupa Topluluğu üyeliğine destek çıkmış ve 1979 yılında İskoçya ve Galler’de merkezi hükümetin yetki devri konusunda referandum düzenlenmesine de izin vermiştir.[39] Referandumdan “hayır” yanıtı çıkmasıyla rahat bir nefes alan İşçi Partisi, buna karşın çok güçlü durumdaki işçi sendikalarının neden olduğu ve 1978-1979 yıllarında ortalığı yakıp yıkan “Kış Hoşnutsuzluğu” (Winter of Discontent) süreci ve genel olarak ekonomik zorluklar nedeniyle 1979 yılında iktidara veda etmiştir. Bu dönemin bir muhasebesini yapmak gerekirse; İşçi Partisi’nin 1970’lerdeki en büyük sıkıntısı, partinin yaslandığı işçi sendikalarının aşırı gücü ve abartılı talepleri nedeniyle, ülke genelinde ekonominin bir türlü düzeltilememesi ve işsizlik ve enflasyon gibi sorunların kronikleşmesi olmuştur. Nitekim bu dönemde ülke genelinde üretim düşmüş, bütçe açığı yüksek seviyelere ulaşmış ve işsizlik oranları % 18-20 seviyelerine ulaşmıştır.[40] Halk da, bu durumdan İşçi Partisi’ni ve sendikaları sorumlu tutmuş ve Margaret Thatcher’ın altın yılları için uygun bir ortam oluşmuştur.

James Callaghan

1979 yılında Margaret Thatcher liderliğinde Muhafazakârların kesintisiz iktidar döneminin başlamasıyla, İşçi Partisi, birkaç yıl devam eden bir iç karışıklık dönemine girmiştir. İşçi sendikalarının parti içerisinde daha da güç kazandığı ve milletvekili ve lider seçiminde önemli ayrıcalıklar kazandığı bu dönemde, daha ılımlı düşünen bir grup milletvekili, 1981 yılında Sosyal Demokrat Parti’yi (Social Democratic Party-SDP) kurarak partiden ayrılmışlardır. Bu parti girişimi başarılı olamasa da, İşçi Partisi’nin seçim performansları da 1980’li yıllar boyunca Margaret Thatcher karşısında yeterli olamamıştır. Partinin James Callaghan’dan sonraki lideri Michael Foot’un (1913-2010) ilan ettiği ve tek taraflı nükleer silahsızlanma, ekonomide büyük çapta kamulaştırmalar ve dış politikada Avrupa Topluluğu’ndan ayrılmayı öngören sosyalist manifesto (partinin modern dönemindeki en solcu programı olarak değerlendirilmektedir) sonrasında 1983 seçimlerinde büyük bir yenilgi alan Labour, daha sonra yeni lideri olarak Neil Kinnock’u (1942-) seçmiştir.[41] Kinnock’un partinin radikal Troçkist kanadını tasfiyesi ve aldığı bazı önlemlere karşın (örneğin, 1986 yılında parti konferansında partinin kırmızı bayrak olan amblemi değiştirilerek, yerine kırmızı gül kullanılmaya başlanmıştır[42]) 1987 ve 1992 seçimlerinde de Thatcherizm rüzgârlarının devam ettiği Birleşik Krallık’ta iktidarı kucaklayamayan parti, daha sonra 1993-1994 döneminde kısa bir süre John Smith (1938-1994) liderliğinde kalmıştır.

Tony Blair ve ailesi Downing Sokağı 10 numara girişinde

John Smith’ten sonra başa geçen Tony Blair ise (1953-), sandık performansı anlamında parti tarihinin en başarılı lideri olmuş ve 1997, 2001 ve 2005 genel seçimlerinde üst üste üç defa Başbakan seçilmiştir. Bu dönemde, London School of Economics’de ders veren sosyolog Anthony Giddens’ın “Üçüncü Yol” (Third Way) yaklaşımı çerçevesinde Avrupa Birliği yanlısı, merkeze yanaşmaktan çekinmeyen ve piyasa ekonomisini destekleyen bir tutum alan parti[43], bu sayede -ABD’deki Bill Clinton rüzgârından da destek alarak- çok başarılı olmuştur. “Yeni Sol” (New Labour) adı verilen bu yaklaşımda ideolojik/teorik liderliği Anthony Giddens üstlenirken, pratikte de Tony Blair gibi karizmatik bir lider ve etkileyici bir hatip bulunmuş ve bu sayede 1997-2010 döneminde İşçi Partisi (1997-2007: Tony Blair, 2007-2010: Gordon Brown) iktidarda kalmayı başarmıştır. Bu dönemin en önemli değişikliği, 1997 ve 1998 yıllarında yapılan referandumlar sonucunda İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’da bölge meclisleri kurulmasına izin verilmesi olmuştur. Ayrıca ekonomide toparlanılan ve gelir adaletsizliği konusunda aşama yapılan bu dönemde (bu dönemde 1998 tarihli National Minimum Wage Act ile asgari ücret standartları belirlenmiştir ve bu politika halen İngiliz halkınca son 30 yıldaki en başarılı siyasi hamle olarak değerlendirilmektedir[44]), dünya siyasetinde de Britanya’nın önemi yeniden herkese hatırlatılmaya çalışılmıştır. Bu dönemin bir diğer önemli ve somut icraatı da, yapılan müzakereler sonucunda “Hayırlı Cuma Antlaşması” (Good Friday Agreement) ile IRA’nın siyasi kanadı Sinn Fein’le anlaşılarak, Kuzey İrlanda kaynaklı terörizmin tamamen yok edilmesi ve barışın sağlanması olmuştur. Ancak özellikle ABD Başkanı George W. Bush’un Irak Savaşı’na destek vermesi, Başbakan Tony Blair’in popülaritesini ve başarısını ilerleyen yıllarda menfi yönde etkilemiş ve neticede, Blair, 2007 yılında yerini Maliye Bakanı Gordon Brown’a bırakmak zorunda kalmıştır. Brown döneminde, Blair döneminde uygulanan politikalar devam ettirilmiş ve nihayetinde 2010 seçimlerinden de birinci parti olarak çıkılması sağlanmıştır. Ancak buna karşın, Muhafazakâr-Liberal koalisyon hükümeti kurulunca, yıllar sonra iktidar devredilmek zorunda kalmıştır.

Tony Blair-Gordon Brown

2010 genel seçimlerinde iktidarın kaybedilmesi sonrasında, partinin yenilenmesi adına genç ve karizmatik bir siyasetçi olan Ed Miliband (1969-) İşçi Partisi’nin başına geçmiştir. AB yanlısı bir dış politika çizgisi benimseyen, ancak ekonomide Tony Blair döneminden farklı hareket ederek yeniden sendikalara ve sol politikalara yönelen Miliband, Avrupa’da ve dünyada partinin adından sıkça söz ettirmeyi başarmıştır. Partinin eski ideologlarından Ralph Miliband’ın oğlu olan ve Dış İşleri Bakanlığı yapmış David Miliband gibi bir ağabeye sahip olan genç Miliband, 2015 yılındaki genel seçimlere de son derece iddialı ve Başbakan olma umuduyla girmiştir. Ancak Miliband’ın da seçimlerde Muhafazakâr Parti’yi alt edememesi neticesinde, 2015 yılı Eylül ayında parti liderliğine -Andy Burnham, Yvette Cooper ve Liz Kendall gibi adayları geçerek- sosyalist çizgide siyaset yapan deneyimli politikacı Jeremy Corbyn (1949-) seçilmiştir. Labour, Corbyn liderliğinde 2016 yılında Londra Belediye Başkanlığını Sadık Han ile kazanmış ve Londra’nın ilk Müslüman Belediye Başkanı’nın seçilmesine aracı olarak takdir toplamıştır. Buna karşın, parti, Corbyn liderliğinde beklenmedik bir şekilde Brexit yanlısı çizgide hareket etmiş ve bu süreci durdurma yönünde -önceki liderlerden Tony Blair’in eleştirilerine rağmen- aktif bir çaba içerisine girmemiştir. Ekonomide de, Labour, Corbyn liderliğinde eski tip sol ekonomi politikalarını ve kamulaştırmaları savunmaya başlamıştır. Bunlar liberal ve sağ çevrelerde tepki yaratmasına karşın, parti, anketlerde şu an için başarılı sayılabilecek bir performans göstermektedir ve ülkedeki birinci parti konumundadır. Ancak bu süreçte Jeremy Corbyn’nin liderliğini eleştiren ve partinin antisemitizme savrulduğunu iddia eden bir grup milletvekili de, 2019 yılı başlarında “Change UK” (Birleşik Krallık Değişim Partisi) adlı yeni bir siyasi parti kurmuş ve Labour’ın soldaki rakibi haline gelmişlerdir. Corbyn’nin somut politikalarına bakıldığında; zenginlerden daha fazla vergi alınması, “sıfır saat” adlı geçici işçi sözleşme sisteminin kaldırılması, özelleştirmelerin sona erdirilmesi, demiryolu ve enerji sektörlerinde kamulaştırmaya gidilmesi, Londra gibi büyükşehirlerde kira kontrolü uygulaması yapılması, Birleşik Krallık bütçesinde savunmaya ayrılan payın azaltılması, Orta Doğu’da barış için tüm aktörlerle görüşülmesi ve IŞİD’e yönelik operasyonlar da dahil olmak üzere Orta Doğu’da hiçbir askeri müdahaleye girişilmemesi gibi Soğuk Savaş döneminin sosyalist politikalarını çağrıştıran bazı fikir ve projeler olduğu görülmektedir.[45] Blair’den itibaren iyice merkeze yanaşan sosyal demokrat Labour’ın bu yeni çizgisi herkesi memnun etmese de, Corbyn’in anketlerdeki başarısı, eski tip sol politikalara Britanya’da en azından bir bölüm seçmen tarafından özlem duyulduğunu göstermektedir.

Ed Miliband-Jeremy Corbyn

Partinin İdeolojisi
İşçi Partisi, kuruluşundan itibaren bir “sol parti” kimliği taşımaktadır. Partinin tarihi de ispatlamaktadır ki, Labour, Britanya’daki işçi/emekçi sınıfının sorunlarını ulusal siyasetin konusu yapmak ve bunları çözmek amacıyla 20. yüzyıl başlarında kurulmuştur. Nitekim partinin kurucuları arasında dönemin etkili işçi sendikalarının liderleri ve Fabian Topluluğu gibi sosyalist entelektüel gruplara mensup etkili kişiler bulunmaktadır. Bu anlamda, Muhafazakâr Parti’den bu partiye yönelen eleştirilerin temelinde, İşçi Partisi’nin bir “sınıf partisi” özelliği göstermesi bulunmaktadır. Ancak Mümtaz Soysal’ın daha 1957 yılında işaret ettiği üzere[46], İşçi Partisi, zamanla “sınıf partisi” kimliğinden sıyrılarak bir “kitle partisi” haline gelmiştir. Partiye üye olan ve destek veren gruplar incelendiğinde; daha 20. yüzyıl başından itibaren sadece emekçi sınıfların değil, orta ve üst sınıflardan kimselerin de partide yer aldığı görülmektedir. Hatta denilebilir ki, 1990’lardan itibaren, parti, Tony Blair liderliğinde, “kitle partisi”nin daha güncel bir yorumu olan “catch-all party” (herkese hitap eden parti) dönüşümünü de tamamlamıştır. Buna karşın, parti içerisindeki farklı ideolojik grup ve akımlar halen varlığını sürdürmektedir. Bu grupları iki ana eksende toplamak gerekirse; bir tarafta partinin klasik sol politikalarını sürdürmesini isteyen “radikal” kanat, diğer tarafta ise partinin merkeze yanaşmasını isteyen “ılımlı” kanat bulunmaktadır. Tony Blair dönemi “ılımlı” kanadın iktidarına iyi bir örnek olarak verilebilir. Halen devam eden Jeremy Corbyn dönemi ise, “radikal” kanadın öne çıktığı bir dönem olarak dikkat çekmektedir. Bu iki grubun ideolojik mücadelesinin ekseninde ise ekonomi bulunmaktadır. Radikal kanat ekonomide sosyalist uygulamaların devamını ve hatta yaygınlaştırılmasını savunurken, ılımlı kanat piyasa ekonomisi yanlısı politikalar önermektedir. Dış politikada da, radikal kanadın barış vizyonu daha anti-emperyalist ve sert tedbirler içerirken, ılımlı kanat da ABD ve NATO yanlısı duruş daha belirgindir.

Hugh Gaitskell

Bu iki grup arasındaki tarihsel kırılmaya bakıldığında, 1950’li yıllar ön plana çıkmaktadır. Zira 1950’lere kadar partide farklı düşünen grup ve kişiler olsa da, genel anlamda devletçi-kamucu ekonomi politikalarının uygulanması konusunda bir görüş birlliği vardır. Ancak 1950’lerde, Ulusal Sağlık Sistemi-NHS’yi kuran sosyalist Nye Bevan/Aneurin Bevan destekçisi olan “Bevanites” (Bevancılar) grubu ile (bazı kaynaklarda bu gruba Gelenekçiler-Traditionalists adı verilmektedir) daha liberal çizgideki Hugh Gaitskell destekçisi olan “Revionists” (Revizyonistler) grubu (bu gruba bazı kaynaklarda Modernleşmeciler-Modernizers olarak işaret edilmektedir) arasındaki ideolojik zıtlaşma ile başlayan bu ikili yapı, günümüze kadar bile devam etmiş ve parti içerisinde hep daha soldaki bir kanatla daha merkezdeki bir kanat arasında rekabet varolagelmiştir. Güncel bir değerlendirme yapmak gerekirse; partinin daha liberal olan “merkez” kanadını Tony Blair çizgisini savunan Blairciler (Blairites), sosyalist çizgideki “sol” kanadını ise Corbynciler (Corbynistas) savunmaktadır.[47] Sol kanadın destekçisi geleneksel olarak işçi sendikaları üyeleri ve temsilcileriyken, merkez kanadı daha çok ortak sınıflar desteklemektedir. Partinin seçmen tabanına bakıldığındaysa; halen seçmenlerin 2/3’ünün mavi yakalı işçi sınıfı mensuplarından oluştuğu ve bu nedenle partinin sol politikalara tamamen sırt çevirmesinin sandıkta başarı anlamında sorun yaratabileceği görülmektedir.[48] Ancak mavi yakalılardan oluşan sol tabanın ve orta sınıfların merkez grup liderliğinde bir yapıyı birlikte desteklemesi de, -Tony Blair’in sandık başarısından görülebileceği üzere- gayet mümkündür.

Neil Kinnock

İşçi Partisi’nin ideolojik dönüşümü hakkında kapsamlı bir kitaba imzasını atan Noel Thompson, İşçi Partisi’nde liberalleşme eğiliminin Tony Blair öncesinde 1980’lerde -Thatcherizm’in etkisiyle- Neil Kinnock ile başladığını düşünmektedir.[49] Ancak bu durumun somutlaşması, kuşkusuz, Tony Blair’in ve ekibinin partinin başına geçmesiyle olmuştur. O döneme damgasını vuran sol anlayışı kavrayabilmek için, Maliye Bakanı olan ve sonradan Blair’in yerine Başbakanlık da yapan Gordon Brown’ın şu sözüne bakmak yeterli olacaktır: “Rekabetten kuşku duymak yerine bunu kucaklamalıyız. İş dünyası ve girişimcilerden şüphe duymak yerine, girişimci kültürünü kutlamalıyız.”[50] Parti hakkında kapsamlı bir akademik çalışma yapan Tudor Jones ise, partinin merkeze yanaşması ve çağın gerekleri doğrultusunda modernleşmesini daha çok Neil Kinnock sonrasında başa geçen John Smith ve Tony Blair ile özdeşleştirmektedir.[51] Smith’in kutuplaştırıcı olmayan birleştirici liderliğinin partinin sağ ve sol kanatları arasında bir uzlaşı ortamı sağladığını düşünen Jones, bu bağlamda onun ani vefatı sonrasında partinin sembol isimlerinden Tony Benn’in övgü dolu sözlerine vurgu yapmaktadır.[52] Bu bağlamda, Benn, Clement Attlee ve Harold Wilson dönemlerinde de aslında partinin sağ ve sol kanatları arasında dayanışmanın olduğunu ve John Smith’in de kötü geçen 1980’lerden sonra bunu sağlamayı başardığını söylemiştir.[53]

John Smith

Günümüzde, Jeremy Corbyn liderliğinde sol kanadın yeniden güçlenmeye başlandığı ve Tony Blair’in partiyi üç defa üstüste iktidara taşıdığı “Yeni Sol” döneminin eleştirildiği görülmektedir. Bu bağlamda, partinin Tony Blair dönemi politikasına yön veren Anthony Giddens’ın fikirlerini incelemekte fayda vardır. 2010 yılında İşçi Partisi’nin iktidarda olduğu ve kendi fikirlerini uyguladığı bu dönemde yaşananların bir özeleştirisini yapan düşünür Anthony Giddens, Labour hegemonyasının sona erdiği bu yeni dönemde İşçi Partisi’ni eleştirmenin kolay olduğunu, ancak partinin aslında döneminin diğer sosyal demokrat hareketlerinin hepsinden (Almanya’daki SPD ve lideri Gerhard Schröder, Fransa’daki Sosyalist Parti-PS ve Lionel Jospin, ABD’deki Demokratlar ve lideri Bill Clinton ve hatta İskandinavya’daki sosyal demokrat partiler) daha uzun süre (14 yıl) başta kalabildiğini yazmıştır.[54] Giddens, ayrıca İşçi Partisi’nin yeni programını oluştururken dünyadaki önemli gelişmelerden (küreselleşme, bilgi çağının gelişi, daha konuşkan ve eleştirel bir vatandaş kitlesinin yetişmesi ve otoriteye saygının azalması gibi) esinlendiklerini, ekonomide Keynesçiliğin yerini piyasa mantığının alması ve Tony Blair gibi karizmatik bir lider bulunması gibi gelişmelerle de partinin yükselişi için uygun bir ortamın oluştuğunu belirtmiştir.[55] Giddens, ayrıca küreselleşmenin patladığı ve terör örgütlerinin bile ulus-aşırı hale geldiği bir dönemde ulusal egemenlik kavramının da haliyle sorgulanmaya başladığını ve dış müdahalelerin meşru ve gerekli hale gelebildiğini açıklamıştır. Bu bağlamda, Blair’in desteği ve teşvikiyle Amerikalıların gerçekleştirdiği Bosna, Kosova ve Sierra Leone askeri müdahalelerini başarılı örnekler olarak öne çıkaran Giddens, Irak Savaşı’nın ise bir başarısızlığa dönüştüğünü kabul etmektedir.[56] Ayrıca “Yeni Sol” programının Thatcherizm’in devamı olduğu yönündeki görüşleri de reddeden İngiliz akademisyen, Thatcher ve neo-liberaller için gelir adaletsizliğinin önemli bir mesele olmadığını, oysa kendi programlarının merkezinde bu konuda mücadele vermek olduğunu hatırlatmaktadır.[57] İşçi Partisi içerisinde aradan yıllar geçmesine karşın halen Blaircilerin (Blairites) bulunduğunu da sözlerine ekleyen Giddens, bu anlamda o dönemi bir başarı hikâyesi olarak algılamaya devam etmektedir.

Anthony Giddens

Parti, bunun yanı sıra, kuruluşundan beri federal bir parti hüviyetindedir.[58] Bu doğrultuda, partinin İngiltere, Galler ve İskoçya’da örgütleri bulunmaktadır. Partinin güçlü bir gençlik örgütü de (Labour Youth) bulunmaktadır.[59] Partinin “gölge kabine” (shadow cabinet) uygulamasını da aralıksız sürdürmesi de, iktidara güçlü bir talip olduğunun göstergesidir.[60] Ayrıca parti içerisindeki ideolojik tartışmaların temelinde, ortak mülkiyete vurgu yapan ve 1918 yılından beri parti programında var olmuş meşhur “4. madde” (clause 4) bulunmaktadır.[61] Tony Blair döneminde eski tip sosyalizm anlayışı nedeniyle parti programından çıkarılan bu madde, şimdilerde Jeremy Corbyn liderliğinde yeniden gündeme getirilmeye başlanmıştır.[62] Dolayısıyla, parti içerisindeki iki kanatlı yapının devam edeceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yoktur.

Sonuç
Sonuç olarak, İngiliz İşçi Partisi, 20. yüzyıl başlarında işçi sınıfının demokrasiye katılması ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi ihtiyacı nedeniyle bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış ve Britanya demokrasisine Muhafazakâr Parti ile birlikte en büyük katkıları vermiş olan güçlü ve köklü bir sol partidir. Partinin daha uzun on yıllar boyunca Britanya’da egemen partilerden biri olması beklenmektedir. Buna karşın, partinin zamanın ruhuna uygun şekilde gerekli ideolojik değişim ve dönüşümleri gerçekleştirmesi ve gençlik teşkilatı vasıtasıyla sürekli yeni nesil kanaat önderleri yetiştirmesi bir zorunluluktur. Partinin Jeremy Corbyn liderliğinde ve sol kanadın ön planda olduğu yeni dönemde nasıl bir performans göstereceği ise merak konusudur.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

KAYNAKÇA
[1] “UK political party membership figures: August 2018”, House of Commons Library, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://commonslibrary.parliament.uk/parliament-and-elections/parliament/uk-political-party-membership-figures-august-2018/.
[2] İçerisinde bulunduğumuz 2019 yılı Mayıs ayından bir anket çalışması için; https://www.opinium.co.uk/political-polling-14th-may-2019/.
[3] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[4] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, s. 74.
[5] “Chartism”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/event/Chartism-British-history.
[6] Orijinal doküman buradan görülebilir; https://www.bl.uk/collection-items/people-charter.
[7] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, s. 75.
[8] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, s. 76.
[9] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, s. 76.
[10] “Fabian Society”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Fabian-Society.
[11] Gökhan Cesur (2018), “İngiltere’de Sosyal Demokrasi”, Tesa Derneği, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.tesadernegi.org/ingilterede-sosyal-demokrasi.html.
[12] Bakınız; https://fabians.org.uk/.
[13] Gökhan Cesur (2018), “İngiltere’de Sosyal Demokrasi”, Tesa Derneği, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.tesadernegi.org/ingilterede-sosyal-demokrasi.html.
[14] Hakkında bilgiler için, https://www.bbc.co.uk/history/historic_figures/keir_hardie_james.shtml.
[15] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, s. 76.
[16] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, ss. 76-77.
[17] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, s. 77.
[18] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, s. 77.
[19] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, s. 78.
[20] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[21] “Labour’s Legacy”, Labour.org.uk, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://labour.org.uk/about/labours-legacy/.
[22] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[23] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, s. 79.
[24] Bu program buradan okunabilir; https://pdcrodas.webs.ull.es/anglo/LabourPartyLabourAndTheNewSocialOrder.pdf.
[25] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[26] “Labour’s Legacy”, Labour.org.uk, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://labour.org.uk/about/labours-legacy/.
[27] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[28] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[29] Buradan okunabilir; http://www.labour-party.org.uk/manifestos/1945/1945-labour-manifesto.shtml.
[30] “Labour’s Legacy”, Labour.org.uk, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://labour.org.uk/about/labours-legacy/.
[31] Hakkında bilgiler için; http://www.bbc.co.uk/history/historic_figures/bevan_aneurin.shtml.
[32] M. Tunçer Karamustafaoğlu (1961), “İngiliz İşçi Partisi (The British Labour Party)”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Cilt 18, s. 241.
[33] Yunus Köse (2016), “İngiliz İşçi Partisi”, Seminer Ödevi, Danışman: Dr. Kazım Ateş, T.C. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Erişim Tarihi: 25.05.2019, Erişim Adresi: https://www.academia.edu/31470642/%C4%B0NG%C4%B0L%C4%B0Z_%C4%B0%C5%9E%C3%87%C4%B0_PART%C4%B0S%C4%B0, s. 6.
[34] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[35] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[36] “Labour’s Legacy”, Labour.org.uk, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://labour.org.uk/about/labours-legacy/.
[37] “Labour’s Legacy”, Labour.org.uk, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://labour.org.uk/about/labours-legacy/.
[38] “Labour’s Legacy”, Labour.org.uk, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://labour.org.uk/about/labours-legacy/.
[39] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[40] Yunus Köse (2016), “İngiliz İşçi Partisi”, s. 7.
[41] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[42] Yunus Köse (2016), “İngiliz İşçi Partisi”, s. 8.
[43] Anne Mellbye (2003), “A brief history of the third way”, The Guardian, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/politics/2003/feb/10/labour.uk1.
[44] Bakınız; https://www.bbc.com/news/uk-politics-11896971.
[45] Gökhan Cesur (2018), “İngiltere’de Sosyal Demokrasi”, Tesa Derneği, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.tesadernegi.org/ingilterede-sosyal-demokrasi.html.
[46] Mümtaz Soysal (1957), “İngiliz İşçi Partisi”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı: 1, s. 89.
[47] Yunus Köse (2016), “İngiliz İşçi Partisi”, s. 12.
[48] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[49] Noel Thompson (2006), Political Economy and the Labour Party, 2nd edition, New York: Routledge, s. 235.
[50] İngilizce özgün ifade şu şekildedir: “Instead of being suspicious of competition we should embrace it... Instead of being suspicious of enterprise and entrepreneurs, we should celebrate an entrepreneurial culture.” Bakınız; Noel Thompson (2006), Political Economy and the Labour Party, 2nd edition, New York: Routledge, s. 267.
[51] Tudor Jones (1996), Remaking the Labour Party: From Gaitskell to Blair, New York: Routledge, s. 97.
[52] Tudor Jones (1996), Remaking the Labour Party: From Gaitskell to Blair, New York: Routledge, s. 97.
[53] Tudor Jones (1996), Remaking the Labour Party: From Gaitskell to Blair, New York: Routledge, s. 97.
[54] Anthony Giddens (2010), “Anthony Giddens: The rise and fall of New Labour”, New Statesman America, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.newstatesman.com/uk-politics/2010/05/labour-policy-policies-blair.
[55] Anthony Giddens (2010), “Anthony Giddens: The rise and fall of New Labour”, New Statesman America, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.newstatesman.com/uk-politics/2010/05/labour-policy-policies-blair.
[56] Anthony Giddens (2010), “Anthony Giddens: The rise and fall of New Labour”, New Statesman America, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.newstatesman.com/uk-politics/2010/05/labour-policy-policies-blair.
[57] Anthony Giddens (2010), “Anthony Giddens: The rise and fall of New Labour”, New Statesman America, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.newstatesman.com/uk-politics/2010/05/labour-policy-policies-blair.
[58] “Labour Party”, Encyclopedia Britannica, Erişim Tarihi: 23.05.2019, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Labour-Party-political-party.
[59] Bakınız; http://www.labouryouth.ie/.
[60] Partinin güncel gölge kabinesine buradan bakılabilir; https://labour.org.uk/people/shadow-cabinet/.
[61] Bakınız; http://www.labourcounts.com/oldclausefour.htm.
[62] Özgün İngilizce ifade şöyledir: “To secure for the workers by hand or by brain the full fruits of their industry and the most equitable distribution thereof that may be possible upon the basis of the common ownership of the means of production, distribution, and exchange, and the best obtainable system of popular administration and control of each industry or service.” Bakınız; Aisha Gani (2015), “Clause IV: a brief history”, The Guardian, Erişim Tarihi: 25.05.2019, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/politics/2015/aug/09/clause-iv-of-labour-party-constitution-what-is-all-the-fuss-about-reinstating-it.