Dünyanın birçok açıdan (askeri güç, ekonomik büyüklük, yumuşak güç vs.) lider ülkesi olmaya devam eden Amerika Birleşik Devletleri’nde 6 Kasım 2018 tarihinde düzenlenecek olan ABD Kongresi seçimleri (2018 ABD ara seçimleri), tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de merakla bekleniyor. Bu merakın temel unsurunun ise, başa geçtiği günden bu yana çok tartışmalı politikalar takip eden ve dünyada ABD’ye yönelik ciddi tepkiler yaratan, ancak bir yandan da son Brezilya Devlet Başkanlığı seçiminde karşımıza çıkan Jair Bolsonaro örneğinde görüldüğü üzere kendisine yakın çizgide yeni yönetimler yaratmayı başaran Donald Trump hükümetinin Amerikan halkından ne oranda destek alacağı olduğu söylenebilir. Zira Cumhuriyetçilerin seçimlerde büyük bir hüsrana uğraması, Trump’ın 2020 yılında ikinci defa Başkan adayı olmasını engelleyebilir. Ancak partisinin seçimlerde zafere ulaşması ya da kötü bir sonuçla karşılaşmaması durumunda, Trump, 2020 yılında tekrar Başkan adayı olmayı ve hatta yeniden seçilmeyi bile başarabilir. Bu yazıda, 2018 ABD ara seçimleri öncesinde yaşanan güncel gelişmeleri okurlarımız için kısaca özetlemeye çalışacağım.
Ekonomideki başarısı Başkan Trump ve Cumhuriyetçileri kurtarmaya yetecek mi?
2016 yılında siyasete bir yabancı (outsider) olarak beklenmedik hızlı bir giriş yapan emlak zengini Amerikalı işadamı Donald Trump, devlet yönetimi konusundaki deneyimsizliği ve aşırı fikirlerine karşın, tüm tahminleri altüst ederek Demokrat aday Hillary Clinton karşısında seçimi kazanmış ve ABD’nin yeni Başkanı seçilmişti. Trump döneminde, ABD, dış politikada milliyetçi ve izolasyonist, ekonomide de korumacı politikalara yönelmeye ve önceki Başkan Barack Obama dönemindeki küreselleşmeci ve sosyal liberal siyasal çizgisini tersyüz etmeye başladı. Ekonomide Çin Halk Cumhuriyeti, İran İslam Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu ve hatta Türkiye gibi ülkelerden yapılan ithalatı azaltmak için çeşitli yaptırım ve ek vergilere yönelen Trump, bu sayede Çin Halk Cumhuriyeti’nin ekonomik büyüme hızını yüzde 6 düzeyine çekmeyi başardı. Bu nedenle, Çin’in dünyanın en büyük ekonomisi ünvanını ABD’den alması daha uzun yıllar sürecek gibi gözüküyor. Çin’in ABD’yi geçerek dünyanın en büyük ekonomisi haline gelmesi kaçınılmaz bir gelişme olsa da, Amerikalı şahinlerin bu konuya büyük bir psikolojik önem atfettikleri ve bunun olmasını mümkün olduğunca geciktirmeye çalıştıkları görülüyor. Dış politikada ise tamamen İsrail yanlısı adımlar atan Trump, ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararını hiç çekinmeden gerçekleştirdi.[1] Trump’ın dünyanın önemli bir kesiminde tepki toplayan ve liberal demokratik değerler bağlamında kağıt üzerinde yanlış gözüken bu politikalara karşın, Trump döneminde, Amerikan ekonomisi, -Barack Obama döneminde yapılan olumlu bazı hamleler ve Trump yönetiminin girişimleri sayesinde Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerine gerçekleştirilen büyük silah satışları sayesinde[2]- işsizlik oranları[3] ve ekonomik büyüme[4] anlamında son birkaç Başkan’ın hepsinden daha iyi bir düzeye ulaşmış durumda. Dahası, Amerikan halkının ilk dönemlerinde ekonomi yönetimini başarıyla gerçekleştiren Başkanlara ikinci dönem için yetki vermekte genelde tereddütlü davranmadıkları düşünüldüğünde (son örnekleri Ronald Reagan, Bill Clinton, George W. Bush ve Barack Obama olarak söylenebilir, Trump'ın yeniden seçilme ihtimali hiç de yabana atılacak bir ihtimal değil.
Alexandria Ocasio-Cortez: Yeni bir Demokrat yıldız mı doğuyor?
Ancak Trump yönetiminin ekonomide sergilediği bu başarılı tabloya rağmen, 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi’nin tamamının ve 100 sandalyeli Senato’nun üçte birinin yenileneceği seçimler öncesinde, gaflarıyla tepki toplayan ve ABD’yi birçok uluslararası anlaşmadan (Paris İklim Sözleşmesi, İran Nükleer Anlaşması-JCPOA, Trans Pasifik Ortaklığı Anlaşması-TPP, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı-TTIP ve son olarak INF Anlaşması-Intermediate-Range Nuclear Forces Treaty) geri çeken veya çekeceğini açıklayan Başkan Trump ve Cumhuriyetçi Parti için işler anketlere göre hiç de iyi gitmiyor. Zira son kamuoyu yoklamaları, Demokrat Parti’nin Cumhuriyetçi Parti’ye kıyasla yüzde 17 gibi açık farkla halk tarafından daha fazla desteklendiğini ortaya koyuyor.[5] Demokratlar, son dönemde New York gibi çok önemli bir metropolde Alexandria Ocasio-Cortez[6] gibi 1989 doğumlu çok genç bir siyasi süperstar adayı yaratmayı başarırken, 2016 yılında Başkanlığı Trump’a kaptıran eski Başkan Bill Clinton’ın eşi ve önceki ABD Dış İşleri Bakanlarından Hillary Clinton da, 2020 yılında Başkanlığa hazırlandığının sinyallerini veriyor.[7] Seçim yenilgisini What Happened (Ne Oldu) adlı kitabında[8] analiz eden Clinton, Trump karşısındaki beklenmedik yenilgisine karşın, deneyimi, bağlantıları ve ılımlı fikirleriyle 2020 için Başkan adaylığı şansını korumaya devam ediyor. Buna karşın, Trump yönetimi de, ekonomideki başarılı performansına ve Rahip Andrew Brunson krizini başarıyla çözmesi[9] gibi olaylarla pekişen muhafazakâr Hıristiyan seçmen desteğine güveniyor. Trump, ayrıca Kuzey Kore konusunda gerçekleştirdiği şaşırtıcı diplomasi hamlesiyle de[10] kendisine yönelik olumsuz algıları aşmaya çalışıyor.
Financial Times’ın 2018 ara seçimleri projeksiyonu
ABD Kongresi’nin 2016 yılında oluşan son durumuna bakıldığında, her iki kamarada da Cumhuriyetçilerin üstünlüğünün olduğu görülüyor. Şu an için ABD Senatosu’nda 51 Cumhuriyetçi, 47 Demokrat ve 2 bağımsız Senatör varken, Temsilciler Meclisi’nde 235 Cumhuriyetçi ve 193 Demokrat Temsilci bulunuyor. Financial Times gazetesinin yaptığı projeksiyonlara göre[11], 2018 ara seçimleri sonrasında, bu tablo, Temsilciler Meclisi’nde Demokratlar lehine değişecek. Zira Demokratların Temsilciler Meclisi’nde 209 koltuğu garanti gözükürken, bu sayı Cumhuriyetçiler için 197’de kalıyor. Bu durumda Demokratların 218 sayısına ulaşarak mecliste çoğunluğu sağlamaları kolay bir iş gibi gözüküyor. Ancak elbette seçime katılım oranları (turnout) tüm dengeleri değiştirebilecek kritik bir unsur. Öte yandan, Senato açısından durum çok daha karışık; zira Demokratlar, yenilecek olan 35 Senatör koltuğunun 26’sına şu an için sahip durumdalar. Ancak Senato çoğunluğuna ulaşmak için, toplam 28 koltuğu ele geçirmek, yani Cumhuriyetçilerden 2 koltuk daha kapmak zorundalar. Bu (35’te 28’lik başarı oranı), iki partili siyasal sistemin on yıllardır iyice kökleştiği ve partilerin genelde birbirlerine yakın seviyelerde toplumsal destek aldığı ABD siyasal sisteminde çok da olası bir gelişme olarak görülmüyor. Dolayısıyla, daha yetkili meclis olan ABD Senatosu’nda Cumhuriyetçilerin üstünlüğü 2018 ara seçimlerinden sonra da devam edecek gibi gözüküyor. Bu da, Trump’ın ikinci dönemde yeniden seçilebilmesi için uygun bir ortamın oluşmasını sağlayabilir. Ancak Temsilciler Meclisi seçiminde Cumhuriyetçilerin yaşayacağı olası bir hezimet ve Senato’daki cılız bir üstünlük, siyasal gafları ve dünyanın birçok ülkesinden tepki alan korumacı, milliyetçi ve izolasyonist siyasal uygulamalarla birleştiğinde, Trump döneminin rüzgar gibi geçip gitmesine ve 2020’de sona ermesine de neden olabilir.
Sonuç olarak, 2018 ABD ara seçimleri, Amerika'da birçok değişimin öncü sinyalcisi olabileceği gibi, küresel siyasetin dengesini bozmayı başaran Trump yönetiminin kalıcılığını da sağlayabilir. Bu noktada şunu da söylemeliyim ki; Türkiye ve dünyada birçok siyasal gözlemci tarafından "irrasyonel" ve "sorumsuz" olarak algılanan Trump yönetiminin farklı politikalarının temelinde, ekonomi anlamında korumacı tedbirlerle dünyadaki ekonomik küreselleşmeyi ve Çin'in hızlı yükselişini yavaşlatma amacı ve yine benzer şekilde ABD'den coğrafi olarak uzak bölgelerde (Orta Doğu başta olmak üzere) silahlanmayı teşvik ederek siyasal istikrarsızlıkları körükleme motivasyonu olabileceğini düşünüyorum. Bu, elbette etik açıdan doğru bir yaklaşım değil; lakin Putinizm'in pratikte liberal demokratik uluslararası normlardan ve Birleşmiş Milletler gibi yetkili kurumlardan daha başarılı olduğu (Diğer ülkelere yönelik sert politikaları ve tehditleriyle bilinen Rus lider Vladimir Putin, son olarak Hazar Denizi'nin paylaşılması konusunda büyük bir başarı göstermiş ve kıyıdaş devletleri anlaşmaya ikna etmiştir) ve ABD'nin insani trajedilere son vermek için yaptığı askeri müdahalelerinin (Irak Savaşı) felaketle sonuçlandığı bir siyasal gerçeklikte, ABD'nin de kendi ulusal çıkarlarına ağırlık vermeye ve dünya lideri gibi değil de, büyük devletlerden biri olarak hareket etmeye başlaması anlaşılabilir bir durum olarak yorumlanabilir. Bu durum ise, kuşkusuz, uluslararası konjonktürde yeni hegemon arayışlarının başlamasına (ki bu noktada tek potansiyel aday Çin Halk Cumhuriyeti'dir) veya yeni ittifakların (Fransa-Almanya liderliğinde Avrupa Birliği'nin Rusya ve Çin'le ilişkilerini derinleştirmesi vs.) kurulmasına vesile olabilir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] Bakınız; https://www.youtube.com/watch?v=fdH7aYkS5V8.
[2] Bakınız; https://securityassistance.org/publication/trump-makes-over-80-billion-major-arms-deals-first-year.
[3] Trump döneminde ABD’de işsizlik oranları 1969’dan beri en düşük seviye olan yüzde 3,7'ye kadar düşmüştür. Bakınız; https://www.washingtonpost.com/business/2018/10/05/unemployment-rate-falls-percent-lowest-since/.
[4] Trump döneminde ABD’de ekonomik büyüme oranı yüzde 3 seviyesine yaklaşmış ve hatta yıllar sonra ilk kez bir çeyrekte yüzde 4’ü aşmayı başarmıştır. Bakınız; https://www.forbes.com/sites/chuckjones/2018/07/27/trumps-economic-scorecard-18-months-into-his-presidency/#6ae3bad61283.
[5] Bakınız; https://www.independent.co.uk/news/world/americas/us-politics/democrats-republicans-november-midterm-elections-2018-red-states-progressive-candidates-a8607731.html.
[6] Hakkında bilgiler için; https://en.wikipedia.org/wiki/Alexandria_Ocasio-Cortez.
[7] Bakınız; https://www.nytimes.com/2018/10/29/us/politics/hillary-clinton-run-president.html.
[8] Bakınız; https://www.amazon.com/What-Happened-Hillary-Rodham-Clinton/dp/1501175564.
[9] Bakınız; https://www.youtube.com/watch?v=_7jDHZelxGc.
[10] Bakınız; https://www.bbc.com/news/world-us-canada-44484322.
[11] Bakınız; https://ig.ft.com/us-midterm-elections/.