Sayfalar

22 Mart 2017 Çarşamba

Sol-Le Pencilik


Fransa’da son yıllarda seçmen ve uluslararası basın nezdinde büyük bir popülarite yakalayan aşırı sağcı Ulusal Cephe (Le Front National) partisi ve onun kadın lideri Marine Le Pen hakkında bugüne kadar birçok farklı makale yazılmıştır. Çoğu eleştirel bir bakış açısıyla yazılmış olan bu yayınlar arasında kanımca en ilginç olanı, Le Pen ve partisinin sol kesimlerden aldığı oyları “Sol-Le Pencilik” (le gaucho-Lepénisme) kavramı[1] etrafında inceleyen Fransız politolog ve CEVIPOF uzmanı Pascal Perrineau’nun[2] Anne Muxel’in 2016 tarihli Temps et Politique adlı kitabının[3] 9. bölümü olarak kaleme aldığı “Le Gaucho-Lepénisme” adlı çalışmadır[4]. Bu güncel çalışma, Le Pen ve partisi hakkında bugüne kadar pek yazılmamış işçi ve solcu desteği konusunu inceleyen özgün bir makale olarak dikkat çekmektedir. Bu yazıda, makaleden (kitap-içi bölüm) önemli bölümler özetlenecektir.

Pascal Perrineau

Pascal Perrineau’ya göre; kurulduğu 1972 yılından beri “aşırı sağ” olarak nitelendirilen Ulusal Cephe, son dönemde ulaştığı yüksek oy oranlarının da gösterdiği üzere, klasik anlamda bir sağ partiye indirgenemeyecek kadar farklı kesimlerden destek bulmayı başarabilen ilginç ve istisnai bir siyasal harekettir. Nitekim 1974 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 190.000 oy ile başlayan Le Pen ailesi (babası Jean-Marie Le Pen ve sonrasına Marine Le Pen) ve Ulusal Cephe’nin istikrarlı yükselişi ve iktidar arayışı, 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 6,5 milyon oya ulaşmış ve şimdilerde çok daha yüksek oy oranlarına ulaşma beklentisi içerisindedir. Bunun en önemli sebebi; Perrineau’ya göre, geçen yıllar ve değişen jenerasyonlar nedeniyle Fransız siyasetinde farklı kimlik mutasyonlarının ortaya çıkmasıdır. Nitekim 2014 yılı Avrupa Parlamentosu seçimlerindeki oy verme davranışları incelendiğinde; Fransa Genel Çalışma Konfederasyonu’nun (CGT) üyelerinin yüzde 22’sinin Le Pen’in partisine oy verdiği görülmektedir. Bu oran, Fransız Demokratik Emek Konfederasyonu (CFDT) için yüzde 17 ve İşçi Cephesi (FO) için de yüzde 33 gibi yüksek seviyelerde olmuştur. Yani Le Pen’e verilen desteğin önemli bir bölümü işçi-emekçi sınıflardan gelmektedir. Zaten 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de, Le Pen’e oy verenlerin dörtte birinden fazlası ebeveynleri “solcu” olan ailelerden gelmekteydi. Hatta bu seçmenler arasında yüzde 10 civarında bir grup, kendilerini halen daha “solcu” olarak tanımlamaktaydı. Şimdilerde de, Fransa’da yüzde 13 civarında sol seçmen, kendilerini Ulusal Cephe ve Le Pen’in programına yakın hissetmektedir. Hatta 2012 seçimlerinde François Hollande’a oy veren yüzde 10 civarında seçmen, bu seçimde Le Pen’e oy vereceklerini belirtmektedir. Bu da, sol ve Le Pen’in aşırı sağ çizgisi arasında garip bir geçişkenlik olduğunun kanıtı olarak düşünülebilir.

Ancak Perrineau’ya göre, atipik olan bu durumu çalışmak konusunda Fransız sosyal bilimcileri bugüne kadar büyük bir istek içerisinde olmamışlardır. Aslında geçmişte faşist ve komünist hareketlerin benzer noktaları konusunda çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Özellikle Philippe Burrin’in imzası olan bu gibi çalışmalarda, ilk olarak her iki hareketin de popülist kitle hareketleri olduğuna dikkat çekilmiştir. Ayrıca her iki hareketin de ütopik ve rasyonel olmayan hedeflerinin bulunması dikkate değer bir ortak nokta olarak öne çıkarılmıştır. Üçüncüsü, her iki hareketin de parlamentarizm ve liberal demokrasiye düşman olmaları da ortak bir değerleri olarak göze çarpmaktadır. Perrineau, bu üç argümana ek olarak, “la passion volontariste” (istençli ihtiras, tutku) olgusunu da sol ve faşist hareketlerin ortak bir noktası olarak belirtmektedir. Şöyle ki, her iki hareketin mensupları da, daha iyi bir dünya yaratmak için tutkuyla hareket etmek ve radikal şeyler yapmaktan korkmamaktadır. 1950’ler ve 1960’lardaysa, Hannah Arendt, Carl Friedrich, Zbigniew Brzezinski ve Raymond Aron gibi düşünürlerin çalışmalarında, sosyalist ve faşist hareketlerin totaliterlik bağlamında ortak noktalarının vurgulanmaya başlandığı gözlemlenmiştir. Fransız filozof Jean-Pierre Faye’ın çalışmalarında da, 1930’larda Weimar Cumhuriyeti’nin çöktüğü ortamda sosyalist ve faşist hareketlerin nasıl ortak bir dil kullanarak liberal demokratik sistem ve değerleri çökerttikleri vurgulanmıştır. Günümüzde ise, Terra Nova’nın bir raporunda da belirtildiği üzere, sol siyasetin tarihsel sınıf siyasetini canlandırması ve sınıfsal koalisyonunu restore etmesi zordur. Günümüzde, sol siyaset, daha çok gençler, iyi eğitimliler, azınlıklar, kadınlar ve Katolik olmayanlara hitap eden ve liberal (özgürlükçü) politik ve sosyokültürel değerlerin korunması işlevini gören bir ideoloji haline gelmiştir.  

İşte böyle bir ortam içerisinde, sol-Lepencilik kavramının ve olgusunun ortaya çıkışı tesadüfi değildir. Perrineau, sol-Lepencilik kavramını üç farklı bağlamda incelemektedir. İlki, sol görüşlü ve işçi sınıfına mensup bir aileden gelip, günümüzde Le Pen hareketine ilgi duyan kesimlerin sahiplendiği sol-Lepencilik olgusudur. İkincisi, sol görüşlü olmaya devam edip, çeşitli siyasi veya ekonomik sebeplerle Marine Le Pen’e oy vermeyi daha doğru bulan sol-Lepencilerdir. Üçüncüsü ise, ilk turda Le Pen seçmeni olup, ikinci turda çeşitli sebeplerle merkez sağ yerine sola oy vermeyi tercih edebilecek olan seçmen kitlesidir. Ebeveynlerinin siyasi konumlarına göre Le Pen seçmenleri incelendiğinde, yüzde 38’inin sağ ve yüzde 27’sinin sol görüşlü ailelerden geldiği görülmektedir. Bunların dışında, yüzde 17 civarında Le Pen seçmeninin ebeveynleri kendilerini ne sağcı, ne de solcu olarak tanımlamaktadır. Yüzde 18’i ise farklı siyasal geleneklerden gelmektedir. Dolayısıyla, Le Pen hareketi içerisinde neredeyse sağ oylara yakın oranda soldan gelen seçmen kitlesi bulunmaktadır. Güncel anketlere bakıldığında ise, Le Pen seçmenlerinin yüzde 64’ünün kendilerini “sağcı” olarak tanımladığı ve kendilerini “solcu” olarak değerlendirenlerin yüzde 10 civarında kaldığı görülmektedir. Le Pen’in, kendilerini merkezde tanımlayan yüzde 24 civarında bir diğer seçmen kitlesi de mevcuttur. Dolayısıyla, aşırı sağ olarak tanımlanan Marine Le Pen, aslında merkez ve merkez sağ tabana fazlasıyla oturmuş, hatta sol kesimde bile sempatizan yaratmayı başarmıştır. Le Pen seçmenlerinin 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci turundaki oy verme davranışı incelendiğinde ise, yüzde 57’sinin merkez sağ aday Nicolas Sarkozy’e yöneldiği, yüzde 17’sinin merkez solcu aday François Hollande’a oy verdiği ve yüzde 26’sının seçime katılmadığı görülmektedir. Marine Le Pen’e oy veren seçmen kitlesi üzerinde yapılan çalışmalar incelendiğinde, Le Pen’in yüzde 54 oranıyla erkeklerden daha fazla destek aldığı ve yaş grupları açısından da en büyük desteği 35-49 yaş grubundan (yüzde 31) aldığı görülmektedir. Bu yaş grubunun aktif çalışan kesimler olduğu düşünülürse, Le Pen’in Fransız orta ve orta alt sınıfında çok popüler olduğu tespitini yapmak mümkündür. Le Pen’e desteğin en düşük olduğu grup ise (yüzde 11), Fransa’da sol kültürün çok baskın olduğu 18-24 yaş grubudur. Ayrıca Le Pen seçmenlerinin eğitim düzeyi de ortalamadır. Le Pen, bacalaureat ve üzerinde derecesi olan gruplardan yalnızca 26 desteğe sahipken, bunun altı nüfustan yüzde 74 desteği vardır. Dolayısıyla, Le Pen’in, daha az eğitimli çalışan orta yaş grubundan çok oy aldığı söylenebilir. Mesleki açıdan bir tasnif yapıldığınsa ise, Marine Le Pen’in en çok işçilerden ve maaşlı çalışanlardan (yüzde 57) oy aldığı, seçmenlerinin yüzde 29’unun ise serbest meslek sahipleri olduğu görülmektedir. Le Pen seçmenleri arasında yüzde 14 civarında da işsiz veya çalışmayan kesim mevcuttur. Dini açıdan bir değerlendirme yapıldığında, Le Pen’in şaşılacak bir şekilde en çok dini pratiği olmayan Katoliklerden (yüzde 37) ve aynı oranda (yüzde 37) dinsizlerden oy aldığı görülmektedir. Le Pen’in dindar Katolik desteği yüzde 21, farklı dinlere mensup seçmen kitlesi ise yüzde 4 civarındadır. Le Pen’in seçmenleri yerleşim yerleri açısından incelendiğindeyse, en çok kırsal bölgeler (yüzde 32) ve büyük yerleşimlerden (100.000 nüfus ve üzeri) (yüzde 33) oy aldığı görülmektedir. Dolayısıyla, Le Pen’in hem kırsal, hem de şehirlerden oy alabildiği söylenebilir.

Pascal Perrineau’nun çalışmasının da gösterdiği üzere, Marine Le Pen ve partisinin son yıllarda gerçekleştirdiği siyasal çıkış, Fransa’daki geleneksel merkez sağ ve merkez sol siyasetin krizde olduğunu ispatlamaktadır. Bunun temel sebepleri, sağ siyasetin yolsuzluk, sol siyasetin de pasiflik ile özdeşleşmiş olmasıdır. Böyle bir ortamda, Marine Le Pen’e karşı en iyi ilaç, merkezde Emmanuel Macron’un oluşturmaya çalıştığı yeni siyaset tarzıdır. Ancak Macron’un parti desteğinin olmaması büyük bir dezavantajdır. Son olarak, Perrineau’nun 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Marine Le Pen’in kazanmasının imkânsız olmadığını iddia ettiğini söylemekte de fayda var.[5]

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[1] Kavram hakkında bilgiler için; https://fr.wikipedia.org/wiki/Gaucho-lep%C3%A9nisme.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder