Sayfalar

29 Nisan 2014 Salı

30 Nisan 2014 Irak Parlamentosu Seçimleri


Irak’ta 2010 yılında yapılan genel seçimlerin ardından, Meclis’in 328 koltuğunun dağılımı belirleyecek olan seçimler yarın (30 Nisan 2014 tarihinde) yapılacak. Hatırlanacağı üzere 2010 yılında yapılan seçimlerde İyad Allavi’nin lideri olduğu Irak Ulusal Hareketi % 24,72 oyla 91 sandalye kazanarak seçimleri birinci sırada tamamlamış, Nuri el Maliki’nin liderliğini yaptığı Hukuk Devleti Koalisyonu ise % 24,22 oyla 89 sandalye kazanarak hemen Irak Ulusal Hareketi’nin ardında yer almıştı.[1] 2010 seçimlerinde üçüncü sırayı İbrahim el Caferi’nin başını çektiği Ulusal Irak İttifakı % 18,15 oyla ve 70 sandalye kazanarak almış, Kürtleri temsil eden ve toplam 11 partiden oluşan[2] liderliğini Mesut Barzani’nin yaptığı Kürdistan İttifakı % 14,59 oyla 43 sandalye kazanmış, Goran Hareketi ise % 8 oyla 8 sandalye almayı başarmıştı.[3]
Irak seçimleriyle ilgili olarak ilk söylenmesi gereken şey; etnik ve mezhepsel kimliklere göre siyaset oluşturulması nedeniyle, seçimlerin daha çok bu grupların demografik güçlerinin ortaya konduğu bir nüfus sayımı özelliği göstermesidir. Bu anlamda Irak ve benzeri devletlerde gerçek bir demokrasiden söz etmek hayli zordur. Nuri el Maliki ve Hukuk Devleti Koalisyonu Irak’ta açık bir şekilde Şiileri temsil ederken, İyad Allavi ve Irak Ulusal Hareketi daha çok Sünnilere hitap etmektedir. Federal bir devlet olan Irak’ta kendi özerk bölgeleri olan Kürtler de 2010 seçimlerinde Kürdistan İttifakı ve Goran Hareketi kanalıyla temsil edilmişlerdir. Kimliklere dayalı bu tip siyasetin son dönemde Orta Doğu’dan başlayarak tüm dünyaya yayılması, Türkiye’de de etkileri görülen yadsınamaz bir gerçekliktir.
Seçimler hakkında dile getirilmesi gereken ikinci önemli husus; seçimler öncesinde Irak’ta Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu üyelerinden 9’unun istifa etmesinin akıllarda yarattığı soru işaretleri ve seçimlere daha şimdiden gölge düştüğü gerçeğidir.[4] Yine seçimler öncesinde Irak’ın başkenti Bağdat’ta, Şii partisi olarak tanınan ve İran ile Suriye’ye yakınlığıyla bilinen Asaib Ehl El Hak Partisi’nin seçim mitingini hedef alan ve Irak-Şam İslam Devleti adlı terör örgütünün yaptığı iddia edilen bombalı saldırıda en az 31 kişinin hayatını kaybetmesi[5], Irak’ta demokratik olarak duyurulan seçimlerin silahların gölgesinde ve daima terör tehdidi altında yapıldığının somut bir ispatıdır. Bu nedenle 2003 yılındaki ABD müdahalesi ve yeni federal anayasa sonrasında Irak’a demokrasi ve istikrar geldiğini söylemek, halen çok zorlama bir iddia olacaktır.
Seçimler hakkındaki üçüncü önemli konu ise; bu seçimlerde Irak siyasetinde kimliklere dayalı parçalı yapının daha da derinleştiğinin görülmesi ve 2010 seçimlerinde çeşitli ittifaklar kanalıyla bir arada bulunan grupların bile seçimlere ayrı girecek olmasıdır. Örneğin bu seçimlerde Kürt İttifakı koalisyonu olmayacak ve Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve Noşirvan Mustafa önderliğindeki Goran (Değişim) Hareketi seçimlerde ayrı ayrı yarışacaklardır. Geçen yıl Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde yapılan seçimlerde[6] büyük bir çıkış gerçekleştiren ve özellikle KYB tabanından oy aldığı görülen Goran’ın bu seçimlerde nasıl bir oy oranına ulaşacağı ve Cumhurbaşkanı Talabani’nin rahatsızlığı nedeniyle oy kaybeden KYB’nin düşüşünün sürüp-sürmeyeceği, Kürtler açısından en çok merak edilen konulardır.
Kürtler dışında seçimlere girecek diğer aktörlerden ilk olarak Sünnilere baktığımızda; İyad Allavi’nin başını çektiği ve geçen seçimleri ilk sırada tamamlamasına rağmen hükümeti kurma hakkını Şiilere bırakmış olan Irak Ulusal Hareketi’nin, bu seçimlerde de iddialı olduğu ve 15 siyasi partinin yer aldığı bu koalisyonun Sünni oyların büyük çoğunluğunu toplayacağı söylenebilir.[7] Ancak Allavi ve Vataniye dışında Sünni oyları toplayacak 2 büyük ittifak daha bulunmaktadır. Bunlar; Irak Meclisi Başkanı Usame el Nuceyfi liderliğinde kurulmuş olan ve Irak Türkmen Cephesi’nin de desteğini alarak seçimlere hayli iddialı giren Muttahidun (Birleşikler) ve Başbakan Yardımcısı Salih el Mutlak başkanlığında Ulusal Diyalog Cephesi öncülüğünde kurulmuş ve 9 partinin yer aldığı Arap Koalisyonu – Arabiye’dir.[8]
Seçimlere Şiiler açısından baktığımızda ise; geçen seçimlerde olduğu gibi Şiilerin çatı partisi olma hüviyetini sürdürmesi muhtemel ve başını Başbakan Nuri el Maliki’nin çektiği 12 partiden oluşan (bazı Türkmen partileri de bu ittifakta yer almaktadır) Hukuk Devleti Koalisyonu’nun, 2013 yerel seçimlerinde yaşadığı oy kaybına rağmen[9], bu seçimlerde de etkili olması beklenmektedir.[10] Maliki’ye yönelik eleştirilere ve hükümet performansının yetersizliğine karşın, oy verme davranışının ilksel (primordiyal) kimliklere göre yapıldığı Irak’ta bu nedenle bu ittifakın yine yüksek oy oranlarına ulaşması muhtemeldir. Ancak Şiileri temsil eden Hukuk Devleti Koalisyonu dışında 3 parti daha bulunmaktadır. Bunlar; Ammar el Hekim önderliğinde kurulmuş Vatandaş (El Muvatın), seçimler öncesinde siyasetten çekildiğini açıklayan Şii lider Mukteda es Sadr’ın kurmuş olduğu Ahrar (Özgürlükler) Kitlesi ve 2010 seçimlerinde yüksek oy almış eski Başbakanlardan İbrahim el Caferi’nin liderliğini yaptığı Milli Reform İttifakı’dır. Bu partilerin de azımsanmayacak oy oranlarına ulaşması ve bu nedenle Şii bloğu güçlendirmesi beklenmektedir. Özellikle 2013 yerel seçimlerinde çıkışa geçen Ammar el Hekim ve Vatandaş’ın bu seçimlerdeki performansı merakla beklenmektedir.
Türkmenlere baktığımızda ise; Erşad Salihi başkanlığındaki Irak Türkmen Cephesi’nin, seçimlere Kerkük dışında Muttahidun (Birleşikler) listesinden girdiği görülmektedir. Kerkük’teyse ITC liderliğinde Kerkük Türkmen Cephesi listesi oluşturulmuştur. Bazı Türkmen partilerinin ise Hukuk Devleti Koalisyonu içerisinde yer aldığı görülmektedir. Türkmenlerin kimliğe dayalı siyaset yapılan Irak’ta Şiiler, Sünniler ve Kürtler dışında henüz 4. güç olarak kendilerini kabul ettirmede zorluk çektikleri görülmektedir. Oy oranlarının yükselmesi ve ITC’nin bağımsız bir siyasal aktör haline gelebilmesi durumundaysa, Türkiye’nin desteğiyle bu durum ileride pekihala mümkün olabilir. Seçimler öncesinde El Cezire Türk’e konuşan ITC lideri Erşad Salihi şunları şöylemiştir; Ne yazık ki hükümetin uyguladığı başarısız politikalar nedeniyle bugün Irak’taki mezhepsel tansiyon her zamankinden daha yüksek. Iraklıların Sünni ve Şii listeleri etrafında bölünmesi ülkemiz ve Türkmenler için iyi değildir. Türkmenlerin her iki mezhepten de insanları var. Coğrafi olarak Kürtler ve Sünni Araplarla daha yakınız. Ama bu durumun bizi Sünni veya Şii bir grupla işbirliği yapmak zorunda bırakmasına izin vermedik. Türkmenler ülke çıkarı için, her bölgede farklı bir grupla işbirliği yaparak, mezhepçi değil, insanlarımızın yararını hedefleyen gerçekçi bir siyaset izlemiştir.[11]
Seçimler süresince çeşitli gerginliklerin de yaşanması beklenmektedir. Seçim sonuçlarının ortaya çıkmasının ardından yeni analizlerle UPA’da karşınızda olacağız.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

[1] “Iraqi parliamentary election, 2010”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 29.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Iraqi_parliamentary_election,_2010.
[2] Goran Hareketi bu ittifaka katılmamıştır.
[3] “Iraqi parliamentary election, 2010”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 29.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Iraqi_parliamentary_election,_2010.
[4] “Republic of Iraq: ELECTION FOR MAJLIS AN-NUWWAB AL-`IRAQIYY (COUNCIL OF REPRESENTATIVES)”, ElectionGuide, Erişim Tarihi: 29.04.2014, Erişim Adresi: http://www.electionguide.org/elections/id/2425/.
[5] “Irak: Şiilerin seçim mitingine saldırı”, BBC Türkçe, Erişim Tarihi: 29.04.2014, Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140425_irak_saldiri.shtml.
[6] Detaylar için bakınız; Tüysüzoğlu, Göktürk (2013), “Kuzey Irak Seçimleri: Talabani’nin Düşüşü”,Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 29.04.2014, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/kuzey-irak-secimleri-talabaninin-dususu/.
[7] “2014 Irak Seçimlerine Katılacak Önemli Siyasi Oluşumlar”, ORSAM, Erişim Tarihi: 29.04.2014, Erişim Adresi: http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2014320_infografik2014iraksecimleri.pdf.
[8] “2014 Irak Seçimlerine Katılacak Önemli Siyasi Oluşumlar”, ORSAM, Erişim Tarihi: 29.04.2014, Erişim Adresi: http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2014320_infografik2014iraksecimleri.pdf
[9] “5 Soru: Irak Yerel Seçimleri”, SETA, Erişim Tarihi: 29.04.2014, Erişim Adresi: http://setav.org/tr/5-soru-irak-yerel-secimleri/yorum/6840.
[10] “2014 Irak Seçimlerine Katılacak Önemli Siyasi Oluşumlar”, ORSAM, Erişim Tarihi: 29.04.2014, Erişim Adresi: http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2014320_infografik2014iraksecimleri.pdf.
[11] “Şii ve Sünni Türkmenler tek liste”, Al Jazeera Turk, Erişim Tarihi: 29.04.2014, Erişim Adresi: http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/sii-ve-sunni-turkmenler-tek-liste.

28 Nisan 2014 Pazartesi

Kemalist Nationalism and Turkey's Kurdish Question: Ethnicization of the Civic Identity


Introduction
Kurdish question, Kurdish problem or the Kurdish opposition has always been a controversial issue in Turkey since the foundation of the Turkish Republic in 1923 both on national and international levels. The problem is often associated with the lack of Kemalist nationalism and the Turkish state in providing democratic cultural rights and an equal citizenship status for Kurds in Turkey. The question of Kurds in Turkey is not an easy-to-solve problem mostly because of the legal status of Kurds. According to the Lausanne Peace Treaty of 1923, Kurds which now constitute 10 to 15[1] or 10 to 20[2] percent of the total population are not accepted as a minority group but rather as principal elements, first-class citizens of the republic. Secondly, the concept of minority has been showing a great deal of difference in different time periods and in different contexts. Thirdly, although Kurds are not accepted as a minority group and some of them are strongly against to the idea of defining themselves as a minority group, their demands to take advantage of minority group rights in accordance with European Union criterion, makes the situation even more complex. Most importantly, official Kemalist nationalism which is mostly defended as a type of modern civic nationalism has always been very popular among the Turkish origin citizens of Turkish Republic although it includes some ethnic elements.
In her article “Turkey’s Kurdish Problem: A Critical Analysis of Boundaries, Identity and Hegemony”, Ümit Cizre publishes Piar-Gallup (1994) and TOBB (1995) researches’ results which prove the complexity and difficulty of solving this problem.  PIAR-GALLUP poll (1994) indicates that; 4.3 % of Kurdish population considers the Kurdish problem as a matter of independent Kurdish state whereas 6.4 % of the respondents label it as an issue of gaining autonomy. 28.1 % of the Kurdish respondents perceive it as a question of socioeconomic deprivation whereas the majority (51 %) of the respondents sees the problem as one of the ruthless repression by the state in the heavily Kurdish populated region of the south-east. On the other hand; 48.8 % of the Turkish respondents see the problem to be caused by a terrorist movement which aims to divide Turkey (Cizre, p. 222). These statistics show that the very majority of Kurdish population does not want an independent Kurdish state carved out of Turkey but nearly half of the Turkish population sees the problem solely as a terrorism issue. TOBB research which was conducted in 1995 also points out the same difficulty in overcoming strong nationalist republican reflexes about the Kurdish problem. According to this research, 13 % of Kurdish respondents sympathized with the idea of a completely independent Kurdish state whereas 42.5 % of respondents opted for a federal administrative structure (What they understand from federalism is freedom for cultural rights and conditions for living as a Kurd more than political autonomy) and 13 % of respondents emphasized the cultural autonomy without breaking up from the existing state (Cizre, p. 224). The emergence and the deeds of PKK, which led to the death of 30.000 Turkish citizens over the past 30 years, strengthen the belief that Kurdish opposition is not a simple discontent about democratization and liberalization but rather a plan of establishing an independent Kurdish state and makes the situation even more difficult to solve.
These results are significant and they take their roots from the problematic history of the interaction between two communities as well as the Kemalist nationalism which has some ethnic features hidden in its civic agenda.
Kurds in the Ottoman State
In order to understand Kurdish problem in Turkish Republic, one must first look at the situation of Kurds in the Ottoman Empire. Ottoman State was formed by Turkic Muslim tribes in the late 13th century and soon began to expand its territories. Ottoman Empire was an expansionist, multi-ethnic empire and Turks were only a part of Ottoman population. Roderic Davison gives the statistical proof about the heterogeneity of Ottoman population in the late 19th century. “In the Empire, Turkish population was only around 35 percent of the total population whereas Arabs constituted 13.8 percent, Romanians 11.4 percent, Bulgarians 7.8 percent, Serbo-Croatians 7 percent, Armenians 6.5 percent, Greeks 5.5 percent, Albanians 3.1 percent, Kurds 2.6 percent and Circassians 2.6 percent” (Davison, p. 31). People were separated as Muslim or non-Muslim and they called themselves as Ottoman rather than Turk or Kurd. This structure of Ottoman Empire was shaped by the “millet system” understanding (Oran, p. 36).
According to millet system, Ottoman State recognized differences among different social groups in the society according to the religious beliefs. Ethnic or linguistic differences were ignored and the society was basically divided into two groups: Muslims and non-Muslims. Non-Muslims including Greeks, Armenians and Jewish subjects of the state, were considered as minority groups. The protection of non-Muslim minority groups’ rights in Ottoman Empire was undertaken by European imperial powers and used as an issue to weaken the Ottoman state. Starting from 1839’s the Edict of Administrative Reforms (Tanzimat Fermanı), Ottoman State tried to make necessary reforms to satisfy European countries and prevent them in engaging in Ottoman State’s internal affaires. Except non-Muslim groups, all Muslim population was considered as first-class citizens and did not acquire the status of minority. Kurds were also part of the Muslim population and like all other Muslim groups, they were not considered as a minority group. They had relative autonomy but were still strongly tied to the central authority.
Kemalism and Kurds
Kemalist state’s attitude towards Kurds is a highly controversial but important issue for us to understand the essence of Kurdish opposition in Turkey. Mustafa Kemal Atatürk’s restrictive attitude towards Kurds has been generally criticized with today’s norms and rules. In fact, Atatürk unlike Turkish nationalists had always recognized the distinctiveness of Kurds. He called Turks and Kurds as “ırk kardeş” (brother-in-race)[3] because in his idea Turks and Kurds had many things in common and their cultures were very much alike.[4] Mustafa Kemal did not have a contact with Kurdish people until 1916, the time when he was promoted as Brigadier-General in Diyarbakır. Mustafa Kemal’s diary written at those years proves us his lack of knowledge and the sense of difference he had about Kurds. “Mustafa Kemal’s tone is remarkably detached: he observes his surroundings with the curiosity of an outsider. He does not express any views on the Kurds” (Mango, p. 2). Mustafa Kemal also once said that “I am in favor of granting all manner of rights and privileges in order to ensure the attachment and the prosperity and progress of our Kurdish brothers, on condition that the Ottoman State is not split up” (Mango, p. 7). Moreover, in his speeches in the first Turkish Grand National Assembly before the establishment of the Republic, he carefully used the term “People of Turkey” (Türkiye halkı) instead of Turks. In fact, Atatürk in the early 1920’s even toyed with the idea of giving local autonomy to Kurds. “As for areas inhabited by Kurds, we consider it a necessity both of our domestic and of our foreign policy to set up a local government gradually” (Mango, p. 13). “As a result, wherever the population of a district is Kurdish, it will govern itself automatically” (Mango, p. 15). During the years of Turkish Independence War (1919-1922), Mustafa Kemal did not act harshly towards Kurds because Kurds were supporting the National Struggle and Atatürk was not willing to lose the Kurdish support. Professor Özbudun also points out this tolerant attitude of Kemalism towards Kurds during the National Struggle.[5] Islam was also heavily used by Atatürk during the years of National Struggle in order to mobilize Anatolian people (Zürcher, pp. 162-163).
Kurdish nationalism appeared very lately during the last years of the Ottoman Empire and some Kurdish nationalist organizations such as Society for the Rise of Kurdistan (Kürt Teali Cemiyeti) were established. During the years of National Struggle, Kurds fought against imperial powers alongside with Turks. Kurdish problem showed itself seriously first time in 1925 with the Sheikh Said Revolt. Sheikh Said was a religious, Kurdish landowner who had good connections and reputation in the eastern and south eastern parts of the Anatolia. By making agreements with Kurdish landowners of the region who want to establish an independent Kurdistan state, Said started a huge revolt and became a headache for the young republic for a few months. Sheikh Said Revolt is often introduced as an Islamic revolt but in reality there are many other reasons behind Said’s rebellion such as the desires of Kurdish people to create an independent state, the reaction of Kurdish landowners to the probable land reform project of the Republic and reactionary groups’ anger towards the Westernization reforms of new secular state. Sheikh Said Revolt was suppressed by the state in few months and by the Maintenance of Order Law (Takrir-i Sükun Kanunu) harsh punishments were given to people who engaged in the revolt. Atatürk’s relatively tolerant attitude towards Kurds began to change after the Sheikh Said rebellion. “Two years later, on 8 December 1925, the Ministry of Education announced in a proclamation on ‘Currents trying to undermine Turkish unity’ that use of the terms Kürt, Laz, Çerkez, Kürdistan, and Lazistan would be banned” (Zürcher, p. 176).
Another revolt called Dersim Rebellion took place in Tunceli in 1937. Dersim Revolt is known as a Kurdish-Alawite rebellion but there were still many other factors such as the feudal landlord of Dersim Seyid Rıza’s opposition to the Kemalist state. Dersim (Tunceli) city in the southeast Anatolia was bombed several days during the revolt. Thousands of people died during the clash between soldiers and rebels. These two events had become very influential in the rise of Turkish Republic’s harsh attitude towards Kurds. Although Kemalist Turkish state never adopted a racist approach and defined Turkishness as a civic identity, Turkish Republic did not exactly act in conformity with the conditions of the Lausanne Peace Treaty (Oran, p. 54). For instance, in contrary to the obligations of the Lausanne Treaty, Kurdish language and Kurdish names were banned. Article 39 of the Lausanne Peace Treaty is as following; “No restrictions shall be imposed on the free use by any Turkish national of any language in private intercourse, in commerce, religion, in the press, or in publications of any kind or at public meetings. Notwithstanding the existence of the official language, adequate facilities shall be given to Turkish nationals of non-Turkish speech for the oral use of their own language before the Courts” (Oran, p. 57). Especially in the 1930s, at a time period when the fascism and ultra-nationalism was the rising trend all over the world, Kurdish speaking citizens were punished and no adequate facilities were shown to non-Turkish speaking people in the courts. Although many of these practices began in the 1930s, the time of the fascism, which can be an excuse for Turkey’s harsh attitude, Turkish Republic did not want to renounce from this understanding until very recent years. Ergun Özbudun also tries to approach to the issue by understanding the historical conditions of the period and states that Kemalism should be assessed as a total discourse.[6]
According to Ümit Cizre, the earlier Kurdish opposition had an Islamic character coming from the Kurdish communal identity which was based on the Khalidiya branch of Naqshbandi sect (Cizre, p. 238). Cizre also asserts that the exclusion of Islam from the official Kemalist nationalism created a cleavage within the society in addition to an identity crisis and forced the state to give an existential emphasis to territorial borders (Cizre, p. 229). Unlike the earlier Kurdish opposition movements which had an Islamic flavor, starting from the 1960s, pro-Kurdish cause is mostly defended by secular leftist groups and Kurdish opposition appeared more violently the late 1970s and early 1980s with the PKK terrorism which led to the death of 30.000 Turkish citizens. Kurdistan Workers’ Party known as PKK was established by Abdullah Öcalan in the late 1970s (on 7 November 1978). Öcalan started a separatist guerilla movement in the southeastern part of the country and his organization soon began to gain power. PKK became a real trouble for Turkish state in the 1980s and 1990s and the country faced with the danger of a civil war. PKK took support from some European countries and some neighbor countries of Turkey including Syria, Greece and Iran. The aim of PKK at those years was to create an independent Kurdish state in the south eastern part of Turkey and the ideology of the movement was Marxism-Leninism. Kurdish opposition not only existed in the form of terrorism but also in the democratic political arena through some pro-Kurdish political parties such as HEP (People’s Labor Party), DEP (Democracy Party), HADEP (People’s Democracy Party) and DEHAP. These parties, except four DEP deputies that entered into parliament due to the coalition between SHP (Social Democrat Populist Party) and DEP, did not have chance to be represented in the parliament because of the 10 % electoral threshold until recent years.
Nationalism Theories: A Short Summary of the Literature
Constructivist works within the post-structuralism wave, like Benedict Anderson’s Imagined Communities, analyze the creation of national subjects by making discourse analysis and do not give important to primordial characteristics. They approach to nation state building processes solely as artificial projects and analyze the working of complex nationalist discourse by which people construct their identities. According to constructivism, nationalism produces nations, rather than the vice versa and nations are the products of modernity. Nationalist elites “invent” and “imagine” nations by means of cultural and social constructs. The constructivist idea is that “the contemporary scene is essentially fragmented and cosmopolitan; it has no place for communities of devotion and purpose, for the moral community or the sacred communion of the nation” (Smith, p. 60). However, constructivist approach can be criticized from different points. First of all, the constructivists were arguing that nation is a constructed unit and that it is an unreal community. Once it is deconstructed, it will lose its binding significance. But despite there have been many attempts by constructivists in this direction, the idea of nation is still attractive and mobilizing numerous people in the world. Secondly, the elitist attributions to the nation invention process by constructivists imply that the idea of nation has no popular basis and that only the elite layer – politicians, bureaucrats, officers, aristocrats and intellectuals – can influence the population. But there are many instances where the opposite is observed. Thirdly, constructivists are unable to understand and credit the emotional depth of loyalties to historical nations and nationalisms. People refer to nationalism because it answers their changing needs and interests in a secular world. Lastly, contrary to the constructivist argument that the past is shaped according to present interests and needs, it is argued that the past also has the power to shape the present by defining the parameters and traditions for present understandings, needs, and interests.
Ethnosymbolic approach, which is created by Anthony D. Smith on the other hand, claims that the roots of the modern nations and nationalisms go back to earlier collective cultural identities and sentiments. These earlier social assets are studies under the topics of la longue duree,ethnieandnation, ethnic myths, memories and symbols; ethnic bases of nations; routes of nation formation; the role of nationalism; and persistence and change of nations. First critical concern, “la longue duree” is a term also used by Fernand Braudel and other members of Annales history school, which is consisted of recurrence (some modern nations were conforming with the definition of nation in their older forms, such as Armenians and Jews), continuity (institutionalized elements and processes of some nations can be traced back through the generations) and appropriation (the rediscovery, authentication and appropriation of the ethnic past by later generations) (Smith, p. 63). Secondly, the term “ethnie” is about the pre-modern basis of nations who can be called as “asabiyya” using Ibn Khaldun’s terminology. Unlike Benedict Anderson, Anthony D. Smith believes in the existence of a core “ethnie” that plays the central role in the formation of nation states (Smith, p. 65). Without a strong ethnie, it would be very difficult for nation states to provide their continuity. Thirdly, ethnic myths, memories and symbols are also very important in analyzing nationalism and nation states. The myth of being ancestrally related, the idea of being selected, memories of communal experiences, religion and its institutions, and common cultural symbols created upon these things can generate a powerful sense of belonging. (Smith, p. 67) The distinctive feature and the gist of Smith’s Ethnosymbolic approach is that “the upshot of the examination of histories of nation has been to show that we can best grasp the character, role and persistence of the nation in history if we relate it to the symbolic components and ethnic models of earlier collective cultural identities.” (Smith, p. 77)
Although constructivist approach allows a more comfortable ground for analyzing the homogenizing nationalist discourse of nation states, Smith’s idea about “ethnie” makes more sense since many of the nation states do not survive. Without a core and strong ethnie, states may not keep its citizens loyal to the state especially in the times of crisis. Another important discussion about nationalism is about the civic and ethnic nationalism dichotomy. According to George Schöpflin, “the distinction between the civic and ethic dimensions of nationhood is an extremely valuable one” (Schöpflin, p. 298). By this distinction, Schöpflin claims, people are able to extend the range of analysis into sub-state nationalism and to understand the nature of the difference between the assimilation and integration of ethnic minorities. Schöpflin also asserts that although civic nationalism is identified with democratic states, in a sense all states regardless of their system have a homogenizing impact on their citizens’ identity formation. Even communist states can be said to offer “pseudo-civic identities” to their citizens (Schöpflin, p. 298). However, Schöpflin claims that although this dichotomy is very beneficial, this may not prevent people to notice that there might have hidden problems in the civic identities. “By and large there is a tacit, sometimes explicit, assumption that democratic states are free of the taint of ethnicity and that the democratic states are free of the taint of ethnicity and that democratic nation treats all its citizens, equally, regardless of ethnicity, religion, creed, race, etc. One of the arguments to follow is that things are not quite as true as they might seem at first sight and that civic identities can, indeed, hide quite significant non-civic agendas and identities” (Schöpflin, p. 299). Schöpflin also analyzes the concept of Englishness and points out that there are some ethnic and class-based elements in civic English nationalism. In his view, a total civic identity is not possible and “even when a civic identity presents itself as civic and denies its ethnic content, this is not more than a self-legitimating discourse” (Schöpflin, p. 300) because “it was crucial that in these civic polities there should already exist a reasonable degree of cultural homogeneity” (Schöpflin, p. 301).
Bernard Yack on the other hand, in his article “The Myth of the Civic Nation”, claims that there is a strong connection between cultural and political identities and a new way of imagining community has developed simultaneously with the emergence of modern states (Yack, p. 103). Yack thinks that this internalized dichotomy is a kind of “myth” and he is very skeptical about “this familiar contrast between civic and ethnic nationalism” (Yack, p. 105). Yack later explains the importance of consent or “daily plebiscite” in Ernst Renan’s term, in modern states which necessitates states to fill civic nationalism with ethnic elements that will provide cultural homogeneity and strengthen the ties between people as a whole. Yack criticizes Jürgen Habermas’ concept of “constitutional patriotism” for having ethnic and militarist elements (Yack, p. 108). What Yack basically claims is that the dichotomy of civic-ethnic nationalism is not real since civic nationalisms are also full of ethnic elements.
In his book Nationalist Exclusion and Ethnic Conflict: Shadows of Modernity, Andreas Wimmer basically argues that in the transition from the rule of kings, caliphs or communist cadres to the democratic, egalitarian nation state, the weakness of the state apparatus or the absence of a strong civil society lead to the politicization of ethnic difference and ethnicization of political conflicts. During the time of multi-ethnic empires, although there was some political mobilization among ethnic lines, for the crown loyalty was the only matter. Thus, for instance, Spanish crown did not hesitate to grant privileges to Basque region. However, this started to become a problem when Spanish nation-state was tried to be established. Similarly, the Northern Ireland issue originally developed within the framework of a medieval relationship indigenous peasants and conquering overlords and their dependents. According to Wimmer, the politicization of ethnic difference takes place in two different ways. First of all, when a majority of population with a tradition of political centralization takes over the apparatus, ethnicization of the state and bureaucracy occurs automatically (Argentina and Egypt examples). In the newly established or independent countries, the state’s elite may see themselves as the representatives of the largest ethnic group and they may try to increase their legitimacy by favoring the majority against the minorities. By this way, the minority groups which are at the peripheries of the state are not taken into consideration considering the politics of infrastructural development, educational reform, linguistic standardization, growth promotion and wealth distribution (Wimmer, p. 92). Secondly, the ethnicization of politics and bureaucracy can take place via the formation of clientelist networks. This is less self evident and needs to be analyzed more closely. In newly established states, especially in those where weak states exist, modern goods (equal treatment before the law, protection from arbitrary violence, political participation etc) cannot be spread equally over the entire population simply because the state is not strong enough. In this kind of states, favoritism solves the problem. It allows state elite to strengthen their position and have political support (Wimmer, p. 93). Usually, it is the educated middle class who are the most interested in the politics of ethnic representation and who suffer most from ethnic preference politics since they are the ones who fill the governmental offices. The vast majority of ethno-nationalist movements are led by educated middle class (Wimmer, p. 95).
Ethnic Elements in Kemalist Nationalism
Vatandaş İçin Medeni Bilgiler (Civilization Information for Citizens) was written in 1929 by Afet İnan[7] and published in 1931 with some additions made by Mustafa Kemal Atatürk. İnan wrote this book with the aim of creating a source for Turkish citizens to learn more about the aims and principles of the new republic. The book was also used as a main school textbook until the 1950s. Although the book is not very long, it covers very important topics like the principles of Turkish Republic, rights and duties of Turkish citizens and even a short history of Turks. The book is also interesting because of its dense nationalist discourse and efforts to give self-confidence to Turkish citizens by expressing the glorious past of Turks. The book also tries to show how a good Turkish citizen should think and act. Although the author of the book is shown as Afet İnan, many people in Turkey believe that İnan acted as the voice of Atatürk in writing this book.
Kemalist version of Turkishness is often said to be a civic nationalism because it offers equal treatment to all people who call themselves as Turk. For Atatürk, race is not a valid ground for citizenship and thus, he preferred a French Revolution style citizenship concept. In his article “The Fall and Rise of Nationalism”, David McCrone talks about the differences between “ius soli”and “ius sanguinis”, soil and blood based citizenship understandings (McCrone, p. 8). One must put Kemalist nationalism definitely on the “ius soli” side since the young Republic considered every individuals saying “How Happy Who Says I’m a Turk” (Ne Mutlu Türküm Diyene) as Turkish citizens and did not make racial or religious discrimination. Thus, Kemalist nationalism should be considered as very modern for its own time when imperialism and racism were very popular among the European nation states.
In Vatandaş İçin Medeni Bilgiler, İnan acting as the voice of Atatürk, clearly expresses that Turkey is a monolingual country and the language of Turks is Turkish. To create a new, common and modern language was a very important part of Turkish state building project because it allowed people to speak, write in the same language and take advantage from what Benedict Anderson calls as the “simultaneity”. Simultaneity is the idea of Benedict Anderson in his famous book Imagined Communities, which basically expresses the importance of the language which bonds people together via journals, dialogues, radios and televisions and tie them tight by making them living in the same lantern. People in Diyarbakır and İstanbul began to hear same news, talk about same matches after the widespread of national language. Due to simultaneity, although people in Diyarbakır and Istanbul were very different from each other and they have never met before, they started to conceive themselves as members of the same solid community. So, simultaneity made the imagined nation real by making people to feel like they are from the same village and served as a mean of assimilation for ethnic minorities.[8]
In this book, İnan defined Anatolia as “Türk Eli, Türk Yurdu” by making reference to approximately 1000 years old Turkish presence in Anatolia. This fatherland image is often used in nationalist movements to increase the belonging of citizens to their territory. One other interesting part of the book is about some phrases pointing out the similar physical appearances of Turks. There are also some nationalist and even arrogant phrases about Turks and Turkishness. This was made probably deliberately by İnan and Atatürk in order to increase the self-confidence of Turkish people after the loss of a great empire.
Another very important part of the book is about Kemalist perspective for religion. There are some harsh criticisms about the effects of Islam over Turkish people in the book.[9] Afet İnan and some other positivist-minded revolutionaries in the Turkish Republic believed that Islam was a barrier to Turkishness and caused no advantages to Turks. On the contrary, it caused the fall of Turkish enthusiasm and nationalist feelings in their idea. She also stated that Islam is based on Arab nationalism and this is not very appropriate for Turks.[10] According to İnan, the umma (ümmet) understanding of Islam, which was used by the Ottoman Empire, caused the suppression of Turkish nationalism. She was also critical of the call to prayer that was made in Arabic language. In her idea, this created a nation that does not know what and how to believe.[11] One of the earlier things made by Atatürk in the following years was to translate prayer to call in Turkish language.
The book is also important to understand the Turkification efforts in the country in the 1930s. According to Martin Van Bruinessen, the deeds of the Republican elite in the 1930s are clear examples of the culturally “racial, hereditary characteristic” of Kemalist nationalism (Bruinessen, p. 2). Bruinessen gives many examples from RPP members and ideologues. For instance, Minister of Justice Mahmut Esat Bozkurt once said; “It is my firm opinion, and let friend and foe hear it, that the lords of this country are the Turks. Those who are not real Turks (öz Türk) have only one right in the Turkish fatherland, and that is the right to be servants and slaves” (Bruinessen, p. 4). Tekin Alp’s (Moiz Kohen) “Ten Commandments” to Jewish community in Turkey (Bruinessen, p. 8), the deeds of Turkish Hearts (Türk Ocakları) (Bruinessen, p. 7) and the medical metaphor used by the Interior Ministry inspector Hamdi Bey[12] are other examples given by Bruinessen. The establishment and the deeds some state institutions such as People’s Home (Halk Evleri) and Village Institutes (Köy Enstitüleri) are nothing but other examples of Turkification policy of the state for Zürcher (Zürcher, p. 177).
Conclusion
Although some points made by critics of Kemalist nationalism such as Erik Jan Zürcher and Martin Van Bruinessen correctly point out some ethnic elements involved in the Kemalist nationalism, they still do not prove that the official state ideology was based on the discrimination of a particular group (Kurds) before the law. Kemalist nationalism was based on “ius soli” principle and did not offer a blood-based racial citizenship. In that sense, Kemalism never lost its civic character as an ideology although many problems took place between Kurdish people and some Turkish state officials throughout the Turkish Republican history.
The problem in Turkey today on other hand, is different from this historical issue. In contemporary Turkey, the problem is that some of the Kurds are not satisfied with equal citizenship offered by the Turkish state under the name of “Turkish nation” (Türk milleti). They want their ethnic identity to be written into the constitution and ask for decentralization reforms which could eventually turn into break-up scenarios. Until now, these demands are seen as too risky for the Turkish state. Thus, Kurdish question is still not an easy problem to solve.
Assist. Prof. Dr. Ozan ÖRMECİ


BIBLIOGRAPHY
-          Anderson, Benedict, Imagined Communities, 1991, London, New York: Verso.
-          Cizre, Ümit (2002), “Turkey’s Kurdish Problem: A Critical Analysis of Boundaries, Identity and Hegemony” in Rightsizing the State: The Politics of Moving Borders (eds. by Ian Lustick, Brendan O’Leary and Thomas Callaghy), Oxford: Oxford University Press.
-          Davison, Roderic (1979), “Nationalism as an Ottoman Problem and the Ottoman Response” inNationalism in a Non-national State: The Dissolution of the Ottoman Empire (eds. by William W. Haddad & William Ochsenwald), Columbus: Ohio State University Press.
-          Heper, Metin (2007), “The State and the Kurds in Turkey: The Question of Assimilation”, Houndsmill, Basingstone, Hampshire, U.K.: Macmillan/Palgrave.
-           “Lausanne Treaty”, HR-net (Hellenic Resources Network), Retrieved fromhttp://www.hri.org/docs/lausanne/part1.html.
-          Mango, Andrew (1999), “Atatürk and the Kurds”, Middle Eastern Studies, Vol. 35, No. 4, Seventy-Five Years of the Turkish Republic (Oct., 1999), pp. 1-25.
-          Oran, Baskın (2000), Türkiye’de Azınlıklar: Kavramlar, Lozan, İç Mevzuat, İçtihat, Uygulama, İstanbul: TESEV Yayınları.
-          Özbudun, Ergun (2004), Contemporary Turkish Politics: Challenges to Democratic Consolidation, London: Lynne Rienner Publishers.
-          Özbudun, Ergun (1998), “Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in resmi Belgelerinde Yurttaşlık ve Kimlik Sorunu” in Yılda Tebaa’dan Yurttaş’a Doğru (eds. by Artun Ünsal) , İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.
-          İnan, Afet (1931), Vatandaş İçin Medeni Bilgiler, İstanbul: Devlet Matbaası.
-          McCrone, David (1998), “The Fall and Rise of Nationalism” in The Sociology of Nationalism (eds. by David McCrone), London: Routledge.
-          Schöpflin, George (2000), “Citizenship, Ethnicity and Cultural Reproduction”, Nations, Identity, Power, New York: New York University Press.
-          Smith, Anthony D. (2000), The Nation in History, Historiographic debates about Ethnicity and Nationalism, Cambridge: Polity Press.
-          Van Bruinessen, Martin (1997), “Race, Culture, Nation and Identity Politics in Turkey: Some Comments”, Paper presented at the conference on Identity and Nationalism in Turkey convened by Ertegün Endowment and the Dept. Of Near Eastern Studies, Princeton University April 1997.
-          Wimmer, Andreas (2002), Nationalist Exclusion and Ethnic Conflict – Shadows of Modernity, Cambridge: Cambridge University Press.
-          Yack, Bernard (1999), “The Myth of the Civic Nation” in Theorizing Nationalism (eds. by Ronald Beiner), Albany: State University of New York Press, pp. 103-118.
-          Zürcher, Erik Jan (2000), “Young Turks, Ottoman Muslims and Turkish Nationalists: Identity Politics (1908-1938) in Ottoman Past and Today’s Turkey (eds. by Kemal Karpat), Leiden, Boston, Köln: Brill.

FOOTNOTES
[1] Özbudun, Ergun, Contemporary Turkish Politics: Challenges to Democratic Consolidation, p. 143.
[2] Heper, Metin, The State and the Kurds in Turkey: The Question of Assimilation, p. 1.
[3] Mango, Andrew, “Atatürk and the Kurds”, p. 6.
[4] Metin Heper also asserts that Kurds and Turks throughout their common history in Anatolia had gone through a process of acculturation and have very similar cultures. “In brief, both before, during, and after the troubles of the 1920’s-1930’s and 1980’s-1990’s, the state has not resorted to forceful assimilation of the Kurds, because for the long centuries Kurds in Turkey had gone through a process of acculturation, or steady disappearance of cultural distinctiveness as a consequence of unforced assimilation.” (Heper, p. 4).
[5] “Atatürk’ün 1 Mayıs 1920 günü TBMM’de yaptığı konuşma da, kendisinin bu konudaki duyarlılığını çok iyi ifade etmektedir. ‘Burada maksut olan ve Meclis-i âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkeş değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir.’” (Özbudun, “Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in resmi Belgelerinde Yurttaşlık ve Kimlik Sorunu”, p. 153).
[6] “Üstelik, 1930’lu yıllar gibi Avrupa’nın çok büyük bölümüne otoriter, ırkçı milliyetçilik anlayışının egemen olduğu bir dönemde, bunun bizce tali bazı yönlerinin Türkiye’de görülmesi değil, bu etkinin bu kadar sınırlı kalmış olması hayret edilecek bir husustur. Bir siyasal söylemin sağlıklı olarak değerlendirilmesi, o söylemin bir bütün olarak ve dönemin şartları içinde incelenmesini, ana doğrultularıyla geçici ve tali sapmaların birbirinden ayrılmasını gerektirir. Kemalizmin milliyetçilik söylemi bir kül halinde ele alındığında, onun hukuki ve kültürel cephesinin çok daha ağır bastığına kuşku yoktur.” (Özbudun, “Milli Mücadele ve Cumhuriyet’in resmi Belgelerinde Yurttaşlık ve Kimlik Sorunu”, p. 158).
[7] Turkish historian and sociologist (1908-1985). She was one of the adopted daughters of Mustafa Kemal Atatürk.
[8] “The idea of a sociological organism moving calendrically through homogenous, empty time is a precise analogue of the idea of the nation, which also is conceived as a solid community moving steadily down (or up) history.” (Anderson, p. 26).
[9] “Türkler, İslam dinini benimsemeden önce de büyük bir ulus idi. Bu dini benimsedikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan İranlıların, ne de Mısırlıların ve başkalarının Türklerle birleşip bir ulus oluşturmalarına yol açtı. Tersine, Türk ulusunun ulusal bağlarını gevşetti; ulusal duygularını, ulusal coşkusunu uyuşturdu.” (İnan, p. 18).
[10] “Çünkü Muhammed’in kurduğu din bütün ulusallıkların üstünde yaygın bir Arap ulusçuluğu politikasına dayanıyordu.” (İnan, p. 18).
[11] “Bununla birlikte Allah’a kendi ulusal dilinde değil, Allah’ın Arap budununa gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve duada bulunacaklardı. Bu durum karşısında Türk ulusu birçok yüzyıllar boyunca ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir sözcüğün bile anlamını anlamadan Kuran’ı ezberleyip beyni sulanmış hafızlara döndüler.” (İnan, p. 18).
[12] “Cumhuriyet devrinin, şiarı, memleketin esaslı ihtiyaçlarını esasından tedavi etmek ve asıl hastalığı tedavi eylemek olduğu için burada da mednei usullerle bir tedbir düşündü.” (Bruinessen, p. 6).

GAÜSBUİK 2. Kıbrıs Çalıştayı


Danışmanı olduğum Girne Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Kulübü (GAÜSBUİK), 30 Nisan 2014 Çarşamba günü Milenyum Senato Kongre Salonu'nda bu yıl ikincisi düzenlenen Kıbrıs Çalıştayı’nı "Yeni Dönem Kıbrıs Müzakereleri, Enerji Güvenliği ve Türkiye’nin Kıbrıs’a Bakışı" konusunda gerçekleştirecek. Çalıştaya AKP milletvekili Bülent Turan, CHP Milletvekili Mahmut Tanal ve MHP Genel Başkan Yardımcısı Ruhsar Demirel’in yanı sıra, Türkiye’den çeşitli üniversitelerin Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler kulüplerinin başkanları da katılacak.

25 Nisan 2014 Cuma

2014 Panama Başkanlık Seçimleri


Orta Amerika’da, Karayip Denizi ve Kuzey Büyük Okyanus kıyısında, Kolombiya ve Kosta Rika arasında yer alan Panama’da 14 Mayıs 2014 tarihinde parlamento üyeleri ve Başkanlık için sandığa gidilecek. Bu yazıda Panama seçimlerini mercek altına alacağım.
Öncelikle Panama siyasal sistemi hakkında biraz bilgi verelim. Panama, güçler ayrılığı prensibine dayanan anayasal bir demokrasidir. Yürütme, 5 yıl için seçilen Devlet Başkanı ve 2 Başkan Yardımcısı ile Hükümet tarafından temsil edilmektedir.[1] Yasama, 5 yıllık süre için seçilen, 71 üyeli tek kanatlı Ulusal Meclis’ten oluşmaktadır.[2] Son Cumhurbaşkanlığı seçimleri 3 Mayıs 2009 tarihinde yine Parlamento seçimleriyle birlikte yapılmış olup, seçimleri merkez sağ Demokratik Dönüşüm Partisi’nden (Cambio Democrático) aday olan Değişim için İttifak adlı seçim koalisyonunun desteklediği Ricardo Martinelli, yüzde 60’ın üzerinde oyla en yakın rakibi Balbina Herrera’nın (% 38) çok önünde tamamlamıştır.[3] Anayasal sınırlamalar nedeniyle Martinelli bu seçimlerde üstüste ikinci defa Başkanlığa aday olamayacaktır.[4] Panama halkı, 14 Mayıs 2014 tarihinde, 2009’da olduğu gibi parlamento üyeleri ve Başkanlık için aynı anda oy vereceklerdir. Şimdi Başkanlık yarışına giren favori adayları tanıyalım.
Seçimlere favori olarak giren aday; merkez sağ Demokratik Dönüşüm Partisi’nden (Cambio Democrático)[5] Başkan adayı olmuş José Domingo Arias’tır. Son olarak Mart ayında yapılan anketlerde Arias, diğer rakiplerinden birkaç puan önde gözükmektedir.[6] 1963 doğumlu bir politikacı olan Arias, 2009’da Ricardo Martinelli’nin seçilmesinin ardından Dış Ticaret Bakanı olmuş ve bu görevdeyken yaptığı çalışmalarla adını duyurmuştur.[7] Brookings Enstitüsü’nden Daniel Zovatto’ya göre; Orta ve Güney (Latin) Amerika’da statükoyu koruma trendinin etkileri, bu bölgedeki ülkelerde 2014-2016 döneminde yapılacak olan 7 seçimde de görülecek ve iktidarda sol veya sağ hangi görüş olursa olsun, bu görüşün iktidarda kalması sonucu ortaya çıkacaktır.[8] Bu nedenle Arias’ın Martinelli’nin yerine geçmesi yüksel ihtimal gözükmektedir.
José Domingo Arias
Seçimlerin en önemli ikinci favorisi; sosyal demokrat Demokratik Devrimci Partisi’nin (Partido Revolucionario Democrático – PRD)[9] adayı Juan Carlos Navarro’dur. 1961 doğumlu bir işadamı ve çevreci olan Navarro, daha önce Panama’nın başkenti Panama City’de Valilik yaparak adını duyurmuştur.[10] Amerika Birleşik Devletleri’nde Darmouth ve Harvard’da eğitim almış olan Navarro’nun İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bildiği ifade edilmektedir.[11] Navarro anketlerde Arias’ın birkaç puan gerisinde gözükmesine karşın, Başkan seçilmesi kimse için sürpriz sayılmayacaktır.
Juan Carlos Navarro
Seçimlerin bir diğer iddialı adayı ise; muhafazakar Panameñista Partisi (Partido Panameñista)[12] adayı Juan Carlos Varela’dır. 1963 doğumlu olan Varela, 2009 seçimleri öncesinde bir diğer sağ parti Demokratik Dönüşüm Partisi’nin adayı Ricardo Martinelli yerine yarıştan çekilmiş ve bunun karşılığında Martinelli Başkan seçilince Varela’yı Başkan Yardımcısı yapmıştır.[13] Anketlerde Varela’nın oy oranı yüzde 26’lar dolaylarında ve Arias ile Navarro’nun gerisindedir.
Juan Carlos Varela
Seçimlere giren diğer iddiası düşük adaylar arasında bağımsız adaylar Juan Jovane De Puy, Esteban Rodriguez, Gerardo Barroso ile Geniş Demokrasi Cephesi (Frente Amplio por la Democracia)[14] adayı Genaro Lopez Rodriguez vardır.[15] Panama seçimlerini ilerleyen günlerde UPA için mercek altına alacağız.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[1] Detaylar için; “Republic of Panama – Election for President”, ElectionGuide, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://www.electionguide.org/elections/id/2319/.
[2] “Panama’nın Siyasi Görünümü”, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://www.mfa.gov.tr/panama-siyasi-gorunumu.tr.mfa.
[3] “Panamanian general election, 2009”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Panamanian_general_election,_2009#Presidential_election_results.
[4] “Panamanian general election, 2014”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Panamanian_general_election,_2014.
[6] Dichter & Neir anketinde % 39’a % 32, Ipsos anketinde % 33’e % 31 oyla Arias kamuoyu araştırmalarında en yakın rakibi Juan Carlos Navarro’nun birkaç puan önünde yarışı önde götürmektedir. Detaylar için; Zissis, Carin (2014), “Poll Update: Panama’s Ruling-Party Candidate ahead in Possible Close Race”, Americas Society/Council of the Americas, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://www.as-coa.org/blogs/poll-update-panamas-ruling-party-candidate-ahead-possible-close-race.
[7] “José Domingo Arias”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Jos%C3%A9_Domingo_Arias.
[8] Zovatto, Daniel (2014), “Latin America in 2014: Elections and Football”, Brookings, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://www.brookings.edu/research/opinions/2014/01/23-latin-america-2014-elections-football-zovatto.
[9] Web sitesi için; http://prdunido.com/.
[10] “Juan Carlos Navarro”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Juan_Carlos_Navarro_(businessman).
[11] “Juan Carlos Navarro”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Juan_Carlos_Navarro_(businessman).
[13] “Juan Carlos Varela”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Juan_Carlos_Varela.
[14] Web sitesi için; http://www.partido-fad.com/.
[15] “Republic of Panama – Election for President”, ElectionGuide, Erişim Tarihi: 25.04.2014, Erişim Adresi: http://www.electionguide.org/elections/id/2319/.

23 Nisan 2014 Çarşamba

Seçmeni Şarkılarla Tavlamak Mümkün


6 Nisan 2014 tarihinde Vatan Gazetesi Pazar ekinde yayınlanan "Seçmeni Şarkılarla Tavlamak Mümkün" adlı haberde görüşlerime yer verildi. Aşağıda bu haberin linklerini bulabilirsiniz.



Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci

22 Nisan 2014 Salı

2014 Hindistan Genel Seçimleri Devam Ediyor


Dünyanın en kalabalık demokrasisi olarak kabul edilen Hindistan’da genel seçimler 7 Nisan-12 Mayıs 2014 tarihleri arasında gerçekleşiyor.[1] Tarih aralığının genişliği, her eyaletin kendi seçim tarihinin olmasından ve seçmen sayısının yüksekliğinden kaynaklanıyor. 800 milyonu aşan Hintli seçmen, 5 hafta boyunca oy vermeye devam edecekler. Seçimlerin sonuçları ise 16 Mayıs’ta başlayacak olan oy sayımından sonra açıklanacak.[2] Bu yazıda Hindistan seçimleri ve yarışan partiler ve liderler hakkında size bilgi vereceğim.
543 sandalyeli Hindistan Parlamentosu’nun alt kanadı Lok Sabha üyelerini belirlemek için yapılan seçimler, tamamen elektronik oy sayma makineleriyle yapılıyor ve Hindistan Yüksek Seçim Kurulu tarafından denetleniyor. Bu sayede seçimlerde herhangi bir hilenin önüne geçilebileceği düşünülüyor. Seçimler neticesinde Parlamento çoğunluğuyla oluşacak hükümet (iktidar için en az 272 milletvekili gerekiyor) ve görevden ayrılacak Başbakan Manmohan Singh’in yerini dolduracak kişi de belli olacak.
Oy verme ve oy sayma makineleri[3]
Bu seçimlerde yarışın daha çok ana muhalefet Baharatiya Janata Partisi (BJP) ve Başbakan adayları Narendra Modi ile hükümetteki Hindistan Kongre Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı ve Başbakan adayı Rahul Gandhi arasında geçmesi bekleniyor. Ancak yolsuzluk karşıtı Aam Aadmi (Avam Halk Partisi) partisinin lideri Arvind Kejriwal da seçimler öncesinde epey ilgi toplamayı başardı.[4] Seçimler öncesinde ülkede en çok konuşulan konu, 2004’ten beri iktidarda olan ve ekonomist Başbakanları Manmohan Singh’in güçlü yönetimiyle başarılı bir performans gösteren merkez sol Hindistan Kongre Partisi’nin, BJP ve Hindu milliyetçisi lideri Narendra Modi karşısında gerilemeye başlaması oldu.[5] Ülkede yapılan tüm anketler bu gerilemenin gerçek olduğunu gösteriyor. Hindistan’ın CHP’si olarak nitelendirilebilecek Kongre Partisi[6], seçimler öncesinde bunun farkına vararak Başbakan adayı olarak, partide büyük ağırlığı olan Gandhi-Nehru ailesinden gelen Parti Genel Başkan Yardımcısı genç ve karizmatik siyasetçi Rahul Gandhi’yi aday gösterdi. Rajiv Gandhi ve Sonia Gandhi çiftinin oğulları olan Rahul Gandhi, 1970 doğumlu genç ve başarılı bir siyasetçi.[7] Fakat elbette bu kadar genç ve henüz deneyimli değilken Gandhi'nin seçim kampanyasını tek başına üstlenmesi ve yürütmesi kolay olmayabilirdi. Bu nedenle seçimler öncesinde Kongre Partisi tarafından ön planda onun gençliği ve imajının, arkasında ise annesi Sonia Gandhi ve Başbakan Manmohan Singh’in destek ve deneyimlerinin bulunacağı bir triumvira yönetim modeli benimsendi.[8] 1960 ve 1970’lerde Bağlantısızlar Hareketi’nin lider ülkelerinden olan Hindistan’da uzun yıllar iktidarda kalan ve sol rüzgarlar estiren Kongre Partisi, 1980’lerde başlayan Rajiv Gandhi döneminden itibarense liberalleşme yönünde adımlar atmaya başladı.[9] Rajiv Gandhi, seçmen tabanını genişletmek için Hindu milliyetçiliğini kendi söylemine dahil etti ve medya kuruluşları da bu eğilimi destekleyen faaliyetlerde bulundu. Ateş Uslu’ya göre “Tarih kitaplarının Hindu tarihi merkeze alınarak yeniden yazılması, matematikte geleneksel Hindu yöntemlere dönülmesi çağrıları ve büyük Hint destanları bu dönemde Hindu kimliği ekseninde kültürel-dinsel temaları ön plana çıkaran bir Hint milliyetçiliği yorumunun önem kazanmasının göstergesidir.”[10] Ancak Kongre Partisi’nin milliyetçiliğinin BJP’ye kıyasla daha mutedil olduğunu belirtmek gerekir. “Har Haath Shakti, Har Haath Tarakki” (Her bir el güçtür, her bir el ilerlemedir) sloganıyla seçimlere giren Kongre Partisi ve Rahul Gandhi’nin seçimleri birinci sırada tamamlaması, son anketlerde rakiplerinden geride olmalarına rağmen kimse için büyük bir sürpriz olmayacak. Zira 2009 yılındaki son genel seçimlerde Kongre Partisi anlamlı bir farkla birinci olmuştu. Ancak Kongre Partisi’nin bu defa işi oldukça zor, zira karşılarında aşırıcı ancak güçlü bir rakip var.
Rahul Gandhi
Seçimlere bu defa çok iddialı giren Hint Halk Partisi (Baharatiya Janata Partisi – BJP)[11], 1980’lerden beri Hindistan siyasetinde etkili konuma gelen, Kongre Partisi ile beraber ülkedeki en önemli iki siyasi aktörden biri olan siyasal partidir. 1980’lerde Rajiv Gandhi’nin Hindu milliyetçiliğini Kongre Partisi’nin gündemine sokması ve kimlik politikalarının tüm dünyada olduğu gibi Hindistan’da da öne çıkmasıyla yükselişe geçen BJP, 1980’lerde Nehru-Gandhi ailesinin bir kanadından (Rajiv Gandhi’nin kardeşi Sanjay Gandhi’nin mirasçıları) destek almayı bile başardı.[12] . BJP, 1998 seçimlerinde Kongre’yi tarihi bir yenilgiye uğrattı ve 1998-2004 arasında iki dönem Hindistan’da hükümet kurmayı başardı. Sonia Gandhi liderliğindeki Kongre’nin % 2’lik bir farkla birinci parti olduğu 2004 seçimlerinden sonra ise ülkedeki ana muhalefet partisi konumuna geldi. Bu seçimlerde BJP’nin liderliğini yapan 1950 doğumlu sağcı siyasetçi Narendra Modi ise ülkedeki en tartışmalı siyasi figürlerden birisi.[13] Hindu milliyetçisi ve Sangh Parivar destekçisi olduğunu gizlemeyen Modi’nin, Şubat 2002’de Hindu hacıları taşıyan bir trenin yanmasından Pakistan istihbarat teşkilatını sorumlu tutması, eyalette Hindu-Müslüman çatışmasının ciddi bir boyuta gelmesine neden olmuş, çatışmalar sonucunda çoğunluğu Müslüman birçok kişi ölmüştü.[14] Modi son yıllarda Müslümanlar aleyhine yaptığı sert açıklamalarla da dikkat çekiyor. Ancak Modi’nin sözleri halkta karşılık buluyora benziyor. Ekonomik politika olarak liberalizmi benimseyen Modi’nin, seçimler sonrasında göreve gelirse Hindistan ve çevre coğrafyasında Müslüman-Hindu çatışmalarının artmasına neden olması herkesin en büyük korkusu.[15] Seçimler öncesinde Modi üslubunu biraz yumuşatarak, azınlık karşıtı bir siyasetçi gibi gözükmemeye çalıştı. Ancak görüşlerinin katılığı gayet iyi biliniyor.
Narendra Damodardas Modi
Modi liderliğindeki BJP, seçimlere “Ulusal Demokratik İttifak” adı altında birleşen birkaç küçük partiyle birlikte giriyor. Kongre Partisi de “Birleşik İlerici İttifak” adı altında bir ittifakla yarışta yer alıyor. Seçim önceki her iki partiye de yaklaşmayan bazı küçük bölgesel partiler, iki büyük parti ve oluşturdukları bloklar yeterli çoğunluğu alamazsa, siyaset sahnesinde önemli roller oynayabilirler. Bu partiler arasında Aam Aadmi (Avam Halk Partisi) önde gelen aktör durumda.
Sonuç olarak Hindistan’da halen devam etmekte olan genel seçimlerin Kongre Partisi ile BJP arasında kıyasıya bir rekabete sahne olacağı aşikar. Bu seçimleri UPA adına takip etmeye devam edeceğiz.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
Girne Amerikan Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Başkanı



[1] “Indian general election, 2014”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Indian_general_election,_2014.
[2] “Hindistan: Seçimlerde kritik gün”, BBC Türkçe, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140417_hindistan_secim.shtml.
[3] “Hindistan seçim kılavuzu: 800 milyon nasıl oy verir?”, BBC Türkçe, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140407_hindistan_aciklamali.shtml.
[4] “Hindistan seçim kılavuzu: 800 milyon nasıl oy verir?”, BBC Türkçe, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/04/140407_hindistan_aciklamali.shtml.
[5] Uslu, Ateş (2014), “Hindistan’da 2014 Seçimleri”, Başlangıç, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://baslangicdergi.org/hindistanda-2014-secimleri-ates-uslu/.
[6] Web sitesi için; http://www.inc.in/.
[7] “Rahul Gandhi”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Rahul_Gandhi.
[8] “Indian general election, 2014”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Indian_general_election,_2014.
[9] Uslu, Ateş (2014), “Hindistan’da 2014 Seçimleri”, Başlangıç, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://baslangicdergi.org/hindistanda-2014-secimleri-ates-uslu/.
[10] Uslu, Ateş (2014), “Hindistan’da 2014 Seçimleri”, Başlangıç, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://baslangicdergi.org/hindistanda-2014-secimleri-ates-uslu/.
[11] Web sitesi için; http://www.bjp.org/.
[12] Uslu, Ateş (2014), “Hindistan’da 2014 Seçimleri”, Başlangıç, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://baslangicdergi.org/hindistanda-2014-secimleri-ates-uslu/.
[13] “Narendra Modi”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/Narendra_Modi.
[14] Uslu, Ateş (2014), “Hindistan’da 2014 Seçimleri”, Başlangıç, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://baslangicdergi.org/hindistanda-2014-secimleri-ates-uslu/.
[15] Bu korkuların bir örneği olarak İngiltere’de The Guardian gazetesinde yayınlanan şu makaleye bakılabilir; Gopal, Priyamvade (2014), “Narendra Modi: Britain can’t simply shrug off this Hindu extremist”,The Guardian, Erişim Tarihi: 22.04.2014, Erişim Adresi: http://www.theguardian.com/commentisfree/2014/apr/14/narendra-modi-extremism-india.