Sayfalar

17 Şubat 2014 Pazartesi

USBED Mülakatı


Uluslararası Stratejik Bakış Enstitüsü - USBED'den Şahin Keskin'in benimle gerçekleştirdiği mülakatın metnini aşağıda bulabilirsiniz. Röportajı asıl kaynağından okumak içinse şu linke tıklayınız.

Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci, Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Başkanıdır. Doktorasını 2011 yılında Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden almış olan Örmeci, aynı zamanda öğrencileri ve genç meslektaşlarıyla kurduğu ve Türkiye’de bir ilk özelliği taşıyan Uluslararası Politika Akademisi (UPA) (http://politikaakademisi.org) dış politika sivil girişiminin Genel Koordinatörü’dür. Yurtdışında ve yurtiçinde yayınlanmış birçok bilimsel kitap ve makalesi bulunmaktadır. Uzmanlık alanları Türk Dış Politikası, Türk Siyasal Tarihi, Türkiye’de Sol Hareketler ve Politik Psikoloji’dir.
Kişisel web sitesi için; http://www.ozanormeci.com.tr. 
Keskin: Ukrayna’da devam eden protestolar bağlamında AB-Rusya ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Avrupa Birliği (AB) 21. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri(ABD) ile ticari ve siyasi ilişkilerini geliştirmek için adımlar attıkça, Rusya Federasyonu ile olan ilişkiler de bozulmakta ve iki blok arasında rekabet artmaktadır. AB ve ABD ortak ve güçlü bir “Batı” imajı sergiledikçe, Avrupa kıtası ile çok önemli tarihsel, kültürel, ekonomik ve siyasi ilişkileri olan Rusya bundan rahatsız olmakta ve o da gücünü göstermeye çalışmaktadır. Ukrayna her iki tarafın gücünün test edildiği bir alan olmuştur. Olaylar şunu göstermiştir ki, Ukrayna’da halkın büyük çoğunluğu kendilerine daha büyük özgürlükler vadeden Avrupa’dan yanadır. Ama öte yandan, ülkenin reelpolitik gereklilikleri de Rusya’yı öncelemektedir. Ukrayna’nın Rus gazına bağımlılığı ve ticaretinin büyük bölümünü bu ülkeyle yapıyor olması, Rusya’yı stratejik yaklaşımda Avrupa Birliği’nden daha önemli bir konuma getirmektedir. Bu tarz ülkelerde AB’nin daha iddialı olabilmesi için ekonomik olarak da daha uygun koşullar sunması gerekir. Ancak Ukrayna’da şu an için bu mümkün gözükmüyor. Bu nedenle Ukrayna’nın herşeye rağmen Rusya’nın kontrolünde bırakılacağını tahmin ediyorum. Tabii bu olaylar Rusya’ya da bir uyarıdır, artık Rusya’nın da çevresindeki halklara daha iyi koşullar ve alternatif bir model vadetmesi lazım. Eskiden tüm hatalarına karşın komünizm bir alternatif sunabiliyordu, şimdi ise daha az özgürlüğün olduğu bir devlet kapitalizmi Rusya’yı hiç de cazip bir aktör haline getirmiyor. Rusya’nın artık Vladimir Putin’in kişisel karizmasından daha fazlasının olduğunu tüm dünyaya göstermesi gerekir. Aksi takdirde onlar da giderek güç kaybedecekler. Avrupa Birliği ekonomik krizde olmasaydı, çok daha etkili olabilirdi. 
Keskin: AB-Rusya ilişkilerini konuşurken, Avrasya Birliği’nden bahsetmek olmaz. 2015 olarak Avrasya Birliği uygun görülmüştü. Türkiye’nin artık iki denklem arasında kalacağı gözüküyor. Bu konuda Türkiye’nin 2015 öncesi ne tür hamleler yapması beklenebilir?
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye her ülke gibi kendi ulusal çıkarlarını düşünmek zorundadır. Bu nedenle Avrasya Birliği ya da başka bir projeyi bu temelde değerlendirmek gerekir. Bir de tabii ahde vefa ilkesi gereği, Türkiye’nin önceki anlaşmaları ve sözlerine sadık kalması gerekmektedir. Ancak bu şekilde güven duyulan bir uluslararası aktör haline gelinebilir. Türkiye bir NATO ülkesidir ve AB ile tam üyelik müzakereleri yapmaktadır. Ancak şu an itibariyle gözüken Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşmesinin çok zor olduğudur. Kıbrıs sorununun çözülmesi dahi bu durumu kolay kolay değiştirmeyecektir. Avrupa halklarının çoğunluğu Türkiye’nin üyeliğine karşıdır. Müzakere süreci başarıyla tamamlansa bile, yapılacak olan referandumlarda Türkiye’ye kapılar kapatılacaktır. Bunu aşmak için Türkiye’nin inanılmaz başarılı bir kamuoyu diplomasisi uygulaması gereklidir – ki bu bile yeterli olmayabilir. Ancak Türkiye AB sürecine herşeye rağmen devam etmeli ve buradan kendi halkı adına istifade etmelidir. NATO içerisinde de muhakkak kalınmalı ve iki blok arasında arabulucu rolleri benimsenmeye çalışılmalıdır. Bu hem Batı, hem de Doğu’nun lehinedir. Türkiye’nin arabulucu rolünde olmadığı bir dünya daha sorunlu ve çatışmaya açık hale gelecektir. Avrasya Birliği Türkiye’ye birçok alanda cazip fırsatlar sunsa da, şu an için böyle temelden değişiklik yaratacak bir adımdan söz etmek aceleci ve yersizdir. Batı ile olan ilişkiler ciddi anlamda bozulursa, ancak o zaman Türkiye dış politikada yalnız kalmamak adına böylesine köklü bir adım atabilir. Bu konuda Türkiye ile Azerbaycan beraber hareket etmeli ve aynı kampta kalmaya gayret etmelidir. 
Keskin: Kıbrıs’ta son yaşanan gelişmeleri ilgi ile takip etmeye devam ediyoruz. Özellikle Türk akademisyenler bağlamında sizin bu konuda yorumlarınız oldukça önemli(yerinden takip eden biri olarak)... Adada sizce birleşme mümkün mü?
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Adada birleşme mümkündür ve artık top daha çok Rumlardadır. Rumlar klasikleşmiş abartılı talepleriyle süreci aksatmazlarsa, bu defa ilk kez kapsamlı bir çözüm gündeme gelebilir. Ancak mülkiyet ve toprak konusundaki abartılı istekler ve Türkiye kamuoyunda tepki yaratabilecek adımlar süreci baltalar. Kıbrıs’ta bir çözüm şu an herkesin işine gelmektedir. Ama Rumlar meseleye bir milli dava olarak baktıkları ve milliyetçi bir toplum oldukları için süreçte engeller çıkarabilirler. Bu noktada ABD’nin Rumlar üzerinde ne kadar etkili olabileceğini göreceğiz. Türk tarafına yapılacak baskılar ise zaten 2000’lerin başından beri barışı daha çok isteyen taraf Türkler olduğu için geri tepecektir. Annan Planı sonrası KKTC’ye verilen sözlerin tutulmadığını da çok net bir şekilde hatırlıyoruz. Bu nedenle Türklere yönelik baskılardan uzak durulmalı, baskılar doğru adrese yani Rumlara yapılmalıdır. Anlaşma olmaması durumunda da, yine bir enerji anlaşması ve kapalı Maraş gibi konularda atılacak çözüm adımları gündeme gelmelidir. Bu süreçten mutlaka kazançlı çıkılmalıdır.  
Keskin: Kıbrıs Sorununun çözülmesi demek, gözlerin net bir şekilde Ermeni iddiaları sorunu üzerine yöneleceği olarak değerlendirilebilir. Yaklaşan (2015) 1915 olaylarının 100. yılına ilişkin Ermenistan ve Diaspora’nın politikaları ikili ilişkileri nasıl bir seyre yöneltebilir? Detant dönemi bir başka bahara mı kalır dersiniz?
Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye’nin sizin deyiminizle “Detant” olması adına attığı adımlar bugüne kadar Ermenistan ve Ermeni lobisinden hiçbir karşılık bulamamıştır. Bu duruma üzülmemek elde değil çünkü sefaleti yaşayan Türk değil, Ermeni halkıdır. Ermenistan dış politikada da zor bir sürece girmiş gibi gözüküyor, Rusya’nın Gümrük Birliği’ne dahil olmaları Avrupa’da da çeşitli tepkilere yol açtı. Ermenistan işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmediği ve barış süreçlerine destek vermediği için sistem dışı bir devlettir. Türkiye ise çözümden yana olan devlet görünümündedir. Bu konuda dünya devletleri, sırf Türkiye’yi sıkıştırmak adına irrasyonel adımlar atmazlarsa Türkiye 2015 yılını da büyük bir kayıp yaşamadan atlatabilir. Türkiye gibi bir devi marjinalleşmeye itmek kimsenin almak istemeyeceği bir risktir, zira Türkler geçmişte bu gibi dönemlerde nasıl bağımsız bir güce dönüşebildiklerini herkese defalarca ispat etmiş bir millettir. Türkiye’nin tarihinden utanacak bir şeyi yoktur. Türkiye’nin sorunu ise şu sıralar içeride baskı rejimine yönelik adımlar atılmasıdır. Bunlar dış politika ve imaj açısından da ülkeye inanılmaz zarar vermektedir. Birilerinin acilen hükümeti uyarması gerekiyor.
Keskin: Hocam vakit ayırdığınız için teşekkürler, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Mülakat: 17.02.2014 – Şahin KESKİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder