Sayfalar

29 Ocak 2012 Pazar

CHP'nin İdeolojik Evreleri ve Geleceği




Kurulduğu günden, özellikle de çok partili hayata geçilmesinden bu yana Cumhuriyet Halk Partisi çeşitli ideolojik evrelerden geçmiş, CHP’nin yaşadığı ideolojik değişim ve dönüşümler de Türkiye siyasetinde kalıcı izler bırakmıştır. 21. yüzyılın başlarında koşulların zorlamasıyla CHP yeni bir ideolojik sıçramanın eşiğindeyken bu konuyu incelemekte fayda var.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin ideolojik geçmişi incelendiğinde karşımıza ilk aşama olarak tek parti dönemi çıkmaktadır. Tek parti dönemi kendi içerisinde 1920’lar, 1930’lar ve 1940’lar başta olmak üzere özellikle ekonomi siyasası ve dış politika bağlamında ciddi farklılıklar gösteren bir yapı arz etse de, total anlamda otoriterliğe meyleden ve siyasal muhalefete kendi içerisinde sınırlı özgürlük tanıyan yapısıyla aynı zamanda bir bütünlük de gösterir. CHP’nin ilk ideolojik evresi olan tek parti dönemi, çağdaşlaşma devrimlerinin gerçekleştirildiği ve çok partili rejime geçiş için temellerin atıldığı bir dönem olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün 1938 10 Kasım’ına kadar olan varlığı, bu dönemin bazı eksik ve yanlışlarına karşın CHP çevrelerinde bugün bile hala bir “asr-ı saadet” dönemi olarak algılanmasına yol açmakta ve partinin ideolojik dönüşümüne kimi noktalarda engel olmaktadır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin ikinci ideolojik evresini 1950-1957 döneminde “Milli Şef” İsmet İnönü’nün anamuhalefet partisi lideri rolüne soyunduğu ve CHP’nin siyasal alanda kendisinden daha özgürlükçü, ekonomik alanda da kendi devletçi ekonomik programına meydan okuyan daha liberal bir çizgiyle seçmen nezdinde ciddi zaferler kazanan Demokrat Parti karşısında bocaladığı yıllar olmuştur. Bu dönemde CHP, değişimci DP ve Adnan Menderes karşısında devrimlerin koruyuculuğu rolüne soyunmuş, statükocu görüntüsü tek parti döneminde yapılan tüm olumlu hamlelere karşın halk nazarında partinin DP ölçüsünde destek görmesini engellemiştir. Bu durumu fark eden CHP yetkilileri ise inatçılıklarından vazgeçip 1957’den itibaren partiyi ideolojik olarak yenileme, örgüt anlamında da gençleştirme kararı almışlardır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin üçüncü ideolojik evresi işte bu karar üzerine partiye liberal Hürriyet Partisi’nden katılımların olduğu 1957 yılından itibaren başlamıştır. Bu dönüşümün somut bir göstergesi olarak 1959 yılında parti 14. Kurultay’ında “İlk Hedefler Beyannamesi”ni kabul etmiş, çağdaş demokratik bir düzen ve hukuk devletinin kurulmasını öngören bu program 1960 ihtilali sonrası 1961 anayasasının oluşturulması sürecinde de temel referans kaynağı olmuştur. Bu süreç CHP’nin siyasal alanda devletçilikten biraz uzaklaşarak daha özgürlükçü ve liberal bir çizgiye kaymasını sağlamıştır.

Bu sürecin devamında ama bu süreçten biraz farklılaşarak dördüncü aşamada CHP 1965 yılında İsmet Paşa’nın ağzından “ortanın solu” politikasını açıklamış, parti köyden kente göç sonucu kent çeperlerinde biriken yeni milyonları kucaklamak adına daha sol politikaları kendisine referans yapmaya başlamıştır. Bu sürecin yıldızı; partinin genç ve karizmatik Genel Sekreteri Bülent Ecevit olmuştur. Parti içerisinde yenilikçi sol kanat ile gelenekçi kanat arasında devam eden mücadelenin neticesinde 1970’lerin başında Bülent Ecevit CHP Genel Başkanı olunca ortanın solu “demokratik sol”a dönüşmüş ve partinin sosyal demokrat kimliği derinleşerek parti Sosyalist Enternasyonal’in üyesi haline gelmiştir.

12 Eylül’ün darmadağın ettiği CHP’nin sosyal demokrat mirası, 1980’lerde SHP’nin kurulmasıyla yeniden toparlanmaya çalışılmıştır. Prof. Dr. Erdal İnönü’nün liderliğinde SHP beşinci ideolojik evre kabul edilebilecek bu döneminde kimlik politikalarına yönelmiş, sosyal demokrat ekonomik tercihlerin yanında başta Kürt ve Alevi seçmen olmak üzere tüm ezilen sosyal gruplara daha fazla kucak açılmaya çalışılmıştır. Ancak SHP’li belediyelerde yaşanan skandallar, Kürt ve Alevi yönetici ve seçmenlere kucak açmaya çalışılırken yapılan hatalar nedeniyle partinin toplum içerisinde ayrıştırıcı ve belli kimliklerin tekelinde algılanması bu dönemin de yeterli ölçüde başarılı olamaması sonucunu doğurmuştur. Bugün yeni bir ideolojik evrenin eşiğindeyken bu dönemin hataları CHP çevrelerinde çok ciddi irdelenmelidir.

CHP’nin altıncı ideolojik evresi 1992 yılında CHP’nin Deniz Baykal ve çevresi önderliğinde yeniden kurulması ile başlamıştır. Baykal bu dönemde İsmail Cem’le birlikte “Anadolu Solu” kavramı üzerinde çalışmış, milli-manevi değerlere saygılı söylem ve eylemleriyle partiyi sadece belli bir mezhep ya da etnik grubun partisi gibi algılanmaktan kurtararak, Türk ve Sünni seçmen tabanında da yeniden güçlendirmek istemiştir.

CHP’nin yedinci ve son ideolojik evresi zaman içerisinde yükselen Refah Partisi ve siyasal İslam tehlikesi nedeniyle Anadolu Solu projesinin rafa kaldırılmasıyla başlamış ve 28 Şubat sürecinin ardından CHP ve Deniz Baykal daha laiklik temelli ve ulusalcılığın ana referans olduğu bir dönemi başlatmıştır. Bu süreç 1999 seçimlerinde DSP’nin ani yükselişi nedeniyle başarısız olmuş, 2002 ve 2007 seçimlerinde de AKP karşısında yaşanan seçim hezimetleri bu evrenin de sonunu getirmiştir.

CHP’nin sekizinci ideolojik evresi aslında Deniz Baykal’ın 2007 seçimleri sonrasında attığı bazı adımlarla başlamıştır denilebilir. Baykal’ın bu dönemde katıldığı bir “Kutlu Doğum Haftası” etkinliğinde yaptığı önemli konuşma, 2009 seçimlerinde İstanbul başta olmak üzere bazı il ve ilçelerde denenen kucaklayıcı söylem ve farklı aday seçimi politikası bunun öncü sinyalleri olarak okunabilir. Partinin yeniden sosyal demokrat bir eksene oturmasının ve AKP’ye ciddi bir alternatif haline gelmesinin beklendiği bu sürecin Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasıyla hızlanacağı düşünülmüştür. Ancak henüz bu yönde ciddi bir açılım gerçekleştirilememiş ve parti daha çok iç mücadelelerle uğraşarak halka umut vermeyi başaramamıştır.

CHP’nin sekizinci ideolojik evresinin başarıya ulaşması için geçmiş deneyimlerin dikkatle incelenmesi ve partinin 1957’de olduğu gibi genç isimlerle ve yeni fikirlerle donatılması gerekmektedir. Bunu yaparken CHP’lilerin dikkat etmesi gereken husus Türkiye’nin yeni sosyolojik gerçekleridir. Bugün sol-sosyal demokrat seçmen tabanı Türkiye’de % 20-25 dolaylarındadır. CHP’nin iktidara gelebilmek için sol tabanını koruyarak merkeze doğru açılması ve merkezdeki % 25’lik diğer bir seçmen tabanından da ciddi oy kapması gerekmektedir. Türkiye’nin CHP’ye, CHP’nin “Türkiye’nin merkezi” olmaya ihtiyacı vardır…



Dr. Ozan Örmeci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder