Sayfalar

16 Ağustos 2009 Pazar

Küreselleşme ve Etkileri




Küreselleşme veya globalizasyon; ekonomik, sosyal, teknolojik, kültürel ve politik açılardan ülkeler ve toplumlar arası bütünleşme, entegrasyon ve dayanışmanın artması anlamına gelmektedir. Küreselleşme kavramının en çarpıcı özelliklerinden biri, olası etkilerinin çok sayıda ve çeşitli olduğu izlenimini vermesidir. Küreselleşme, yalın toplumsal gerçekleri oldukça aşan spekülasyonlar, varsayımlar ve imgeler üretme kapasitesiyle olağanüstü zengin bir kavramdır ve henüz tam olarak ne olduğu netleşmiş değildir. Sosyoloji ve Siyaset Bilimi başta olmak üzere birçok sosyal bilim dalında küreselleşme olgusunu anlamlandırmak için araştırmalar yapılmaktadır. Küreselleşme dünya ülkeleri ve toplumları arasında hem dünya çapında bir tekdüzeleşmeyi (serbest piyasa ekonomisi, liberal demokrasi normları), hem de ulusal düzlemde çoğulculuğu (yerel yönetimlere, farklık etnik-mezhep gruplarından azınlıklara verilen önem) ifade etmektedir.


Küreselleşmenin olumlu etkilerinden söz etmek gerekirse öncelikle teknolojinin yaygınlaşması ve çeşitli hastalık, çevresel ve sosyal sorunlarla -en azından maddi durumu iyi olan bireyler ve toplumlar için- artık daha kolay mücadele edilebilir hale gelinmesini gösterebiliriz. Yine iletişim teknolojisine bağlı olarak günümüzde bilginin her alana yayılabilmesi ve dünyada hiçbir şeyin artık gizli kalamıyor oluşu dünya halkları adına olumlu bir gelişme olarak ifade edilmelidir. Bilgi-iletişim teknolojisi sayesinde uluslar arasında artan kültürel etkileşim nedeniyle farklı ve geleneksel olarak düşman olan kültürler ve sosyal gruplar arasında yeni ilişkilerin kurularak düşmanlıkların ortadan kaldırılması da küreselleşmeyle artan olumlu bir özellikle olarak ifade edilebilir. Özellikle liberallerin üzerinde durduğu küresel rekabet sayesinde ürün kalitesinin artması ve fiyatların ucuzlaması ve ulus devletlerin serbest piyasaya yenik düşerek zayıflamaları ve artık birer baskı aygıtı olmaktan çıkmaları da küreselleşmeyle alakalı olumlu tezler arasındadır. Ancak son yıllarda küreselleşmeye yönelik artan tepkiler bu tezleri çürütür niteliktedir.


Küreselleşme ve onun ideolojisi olan neo-liberalizm; sol hareketleri liberal sol, İslamcı hareketleri liberal İslami, milliyetçi hareketleri liberal merkez sağ çizgisine çekerek kendine uyumlu yeni ideolojiler yaratmıştır. Ancak zaman içerisinde buna tepki olarak hareketler gelişmeye başlamış ve farklı ideolojilerden (sol, milliyetçi, İslamcı) insanların bu hareketlere destek vermesi dikkat çekmiştir. Yoksulluk düzeyinin artması, ekonomik krizler, tüm dünyadaki çevre tahribatları ve zenginle yoksul arasındaki uçurumun her geçen yıl artması nedeniyle küreselleşme karşıtları dünya çapında güç kazanmaya başlamıştır. Seattle’da başlayan ve IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve diğer finans kurumlarının toplandığı tüm şehirlerde gerçekleştirilen protestolar, pek çok gencin ve işçinin büyüyen öfkesinin bir yansımasıdır. Bugün Avrupa’da küreselleşme ve G-8 karşıtı gösterilerde sol ve milliyetçi kesimlerin omuz omuza mücadele vermeleri dikkat çekicidir. Denilebilir ki; 21. yüzyılda temel siyasi çatışma; sağ-sol değil küreselleşme ve alternatif küreselleşme ya da küreselleşme karşıtları arasında olabilir. Bu noktada küreselleşme karşıtlarının tezleri üzerinde durmakta fayda vardır.


Özellikle sol perspektiften küreselleşmeye yaklaşanlar için; Küreselleşmeye yön veren oyun kuralları adaletsizdir. İleri sanayileşmiş ülkelere ve özellikle çok uluslu küresel dev şirketlere yararlı olacak şekilde özellikle tasarlanmıştır. Yine özellikle Polanyi ve benzeri ütopik sol gelenekten beslenenler için küreselleşme maddi değerleri, çevre veya yaşamın ta kendisi gibi diğer değerlerden bile üstün tutar. Küreselleşme gelişmekte olan ülkelerin egemenliğini ve vatandaşlarının refahını etkileyen önemli alanlarda kendi başlarına karar verebilme yeteneğinin bir kısmını yok etmiştir. Bu anlamda demokrasinin altını oymuştur. Herkesin yararlanacağı bir durum olduğu iddia edilmiş, ancak her yerde pek çok kaybeden olmuştur. Gelişmekte olan ülkelere zorla kabul ettirilen ekonomik sistem uygunsuz ve zararlıdır. Küreselleşme, ekonomik politikanın veya kültürün Amerikanizasyonu anlamına gelir olmuştur.


Küreselleşme karşıtlığı salt bir küreselleşme reddiyesi ve içe kapanmaya dönük bir proje olarak kalırsa elbette uluslara barış ve istikrar sağlaması beklenmeyebilir. Ancak küreselleşmenin olumlu özelliklerinden faydalanılması ve buna ek olarak olumsuz etkileri karşısında da milli birlik ve güçlü merkezi devlet mekanizmalarının demokratik sistem içerisinde korunarak uluslararası ticaret ve ilişkilerin daha hakkaniyetli bir temel üzerinden yeniden düzenlenmesi belki de dünyanın çok ihtiyaç duyduğu 21. yüzyıl barış projesinin temelini oluşturabilir. Bu nedenle ülkemizde yapay bir unsurmuş gibi gösterilen ve Ergenekon soruşturması ile zan altında bırakılan milli sol hareketler ve gruplaşmalar belki de önümüzdeki on yıllarda küreselleşme karşıtlığı nedeniyle ortaya çıkacak olan hareketlerin öncüsü olarak tanımlanabilir.


Ozan Örmeci

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder