Sayfalar

29 Ağustos 2023 Salı

Yeni Fransızca Makale: "Approche des principaux partis politiques sur la question kurde en Turquie"

 

İstanbul Aydın Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci'nin "Approche des principaux partis politiques sur la question kurde en Turquie" adlı Fransız makalesi, kurucusu olduğu uluslararası hakemli dergi UPA Strategic Affairs'in 4. cilt 2 nolu Türkiye özel sayısında yayınlandı. Aşağıdaki linkten bu makaleye erişebilirsiniz.




24 Ağustos 2023 Perşembe

15. BRICS Zirvesi'nden Notlar


İlk kez 2001 yılında o dönemde Goldman Sachs Yatırım Bankası Başkanı olan İngiliz ekonomist Jim O’Neill tarafından, gelişmekte olan ve küresel ekonomiye 2050'lerde damga vuracak çok hızlı büyüyen Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin gibi ülke ekonomilerini ifade etmek için "Building Better Global Economic BRICs" çalışmasında kullanılan "BRIC" tabiri -ki Brezilya/Brazil, Rusya/Russia, Hindistan/India ve Çin/China ülkelerinin baş harflerinden türetilmiştir- ilerleyen yıllarda giderek önemi artan resmi bir uluslararası kuruluş ve platform haline gelmeye başlamıştır. İlk defa 2006 yılında dört ülke Dışişleri Bakanlarının enformel olarak toplanmaya başlamalarıyla ilk kurumsallaşma sürecine giren BRIC, 2009 yılından itibaren ise Devlet Başkanları düzeyinde resmi toplantıları düzenlenen bir uluslararası kuruluş hüviyeti kazanmaya başlamıştır.

Yekaterinburg'da birinci resmi zirvesi 16 Haziran 2009'da düzenlenen BRIC'in bu ilk zirvesine üye ülkeleri temsilen Devlet Başkanları Lula da Silva (Brezilya), Dmitri Medvedev (Rusya), Manmohan Singh (Hindistan) ve Hu Jintao (Çin) katılmışlardır. Kurulduğu günden itibaren tek kutuplu dünya düzenine alternatif oluşturmak ve küresel ekonomik eşitsizlikleri gidermek gibi bir amacı olan BRIC, 2010 yılında ikinci zirvesini Brezilya'nın Brasilia şehrinde düzenlemiştir. 2010 yılında Çin'in davetiyle Güney Afrika (South Africa) da 2011 yılından itibaren örgüte üye olunca, kuruluşun ismi "BRICS" olarak güncellenmiştir. BRICS, üçüncü zirvesini 2011'de Çin'in Sanya şehrinde, dördüncü zirvesini 2012'de Hindistan'ın Yeni Delhi şehrinde, beşinci zirvesini 2013 yılında Güney Afrika'nın Durban şehrinde, altıncı zirvesini 2014 yılında Brezilya'nın Fortaleza şehrinde, yedinci zirvesini 2015 yılında Rusya'nın Ufa şehrinde, sekizinci zirvesini 2016 yılında Hindistan'ın Benaulim şehrinde, dokuzuncu zirvesini 2017 yılında Çin'in Xiamen şehrinde, onuncu zirvesini 2018 yılında Güney Afrika'nın Johannesburg şehrinde, on birinci zirvesini 2019 yılında Brezilya'nın Brasilia şehrinde, on ikinci zirvesini 2020 yılında Rusya'nın Saint Petersburg şehrinde (video konferans yoluyla), on üçüncü zirvesini 2021 yılında Hindistan'ın Yeni Delhi şehrinde ve on dördüncü zirvesini geçtiğimiz yıl Çin'in başkenti Pekin'de düzenlemiştir. Kuruluş, 15. zirvesini ise şu sıralarda (22-24 Ağustos 2023) Güney Afrika'nın Johannesburg şehrinde düzenlemektedir.

BRICS ülkeleri nüfusları ve gayrisafi yurtiçi hasıla düzeyleri

BRICS, hükümetlerarası bir uluslararası kuruluş niteliğinde olup, kuruluş kapsamında 5 üye ülkenin katılımıyla BRICS Kalkınma Bankası (Yeni Kalkınma Bankası-NDB) adlı bir banka da oluşturulmuştur. BRICS, dünya nüfusunun yüzde 42'si, dünya yüzölçümünün yüzde 30'u, küresel gayrisafi milli hasılanın yüzde 23'ü ve küresel ticaretin yüzde 18'ini  temsil eden çok önemli bir uluslararası kuruluştur. BRICS'in temel hedefi ise; üye ülkeler arasında (1) siyasi ve güvenlik ilişkileri, (2) finansal ve ekonomik dayanışma ve (3) kültürel ve insanlar arası ilişkiler olmak üzere üç temel düzeyde iş birliğini geliştirmektir. BRICS üyeleri, açıkça ifade etmeseler de, ABD'nin küresel liderliğine eleştirel yaklaşan ve özellikle Amerikan dolarının dünya ticaretindeki egemenliğini kırmak isteyen devletlerdir. Bu bağlamda, örgütün temel jeopolitik hedefi, Amerikan küresel liderliğini zayıflatmak ve çok kutupluluğu hâkim kılmaktır. 

BRICS'e dair bazı bilgiler

15. BRICS Zirvesi'nin en önemli farkı, bu defa zirveye Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) tarafından hakkında arama kararı bulunan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fiziki olarak katılamaması oldu. Rusya'yı Zirve'de Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov temsil ederken, diğer ülkelerin Devlet Başkanları (Brezilya: Lula da Silva, Hindistan: Narendra Modi, Çin: Şi Cinping, Güney Afrika: Cyril Ramaphosa) etkinlikte hazır bulundular. Zirve'nin en önemli gelişmesi ise, hiç şüphesiz, 2024 yılı için 6 üyenin daha üyeliğe davet edilmesi oldu. Bu ülkeler; Arjantin, Birleşik Arap Emirlikleri, Etiyopya, İran, Mısır ve Suudi Arabistan'dır. Bu şekilde, BRICS'in uluslararası sistemdeki etkisinin daha da artması amaçlanmakta ve beklenmektedir. Bu üyelikler gerçekleşirse, BRICS, hakikaten de özellikle Ortadoğu bağlamında çok etkin bir kuruluş hüviyeti kazanabilir. Zirvenin ilk 2 günkü oturumları ardından konuşan Güney Afrika Dışişleri Bakanı Naledi Pandor ise, kuruluşun genişlemesi konusunda üye ülkeler arasında uzlaşının sağlandığını açıklamıştır. Ayrıca Çin'in isteğiyle Amerikan dolarına alternatif ortak para birimi geliştirilmesi konusunda da tartışmalar yapılmış, ancak bu konuda henüz net bir karar ilan edilmemiştir. Zirveye video konferans yöntemiyle katılan Rus lider Vladimir Putin ise, uluslararası hukuka dayalı çok kutuplu bir dünya düzeni kurulmasından yana olduklarını söylemiş ve Amerikan doları yerine yerel para birimleriyle ticaret yapılmasını teşvik ettiklerini açıklamıştır.

Bu pozitif havaya rağmen, BRICS üyeleri arasında ciddi görüş farklılıkları olduğunu da belirtmek gerekir. Öncelikle, Brezilya ve Hindistan, -Güney Afrika, Çin ve özellikle de Rusya'ya kıyasla- Batı ülkeleri ile çok daha yakın ilişkileri olan ve bunu sürdürmek isteyen devletlerdir. Bu manada, Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, BRICS'in ABD ve G7'ye alternatif bir girişim olduğu düşüncesini de açıkça reddetmektedir. Batı dünyası ile Ukrayna nedeniyle büyük bir mücadele içerisinde olan Rusya, yoğun ticari ilişkilere rağmen Batı'dan giderek dışlanmaya çalışılan Çin ve tarihsel olarak Batı (beyaz) ırkçılığı ve emperyalizminin mağduru olmasıyla nedeniyle Batı'ya karşı büyük bir öfke besleyen Güney Afrika ise, Batı dünyası ile ilişkiler konusunda Brezilya ve Hindistan kadar ılımlı değillerdir. Bir diğer önemli sorun da, zaman zaman sınırda askeri çatışma noktasına gelen Çin-Hindistan rekabeti nedeniyle örgütün temel amaçları konusunda uyumlu olamaması endişesidir. Nitekim Çin'i dengelemek adına Batılı ülkelerin özel hassasiyet gösterdiği bir devlet olan Hindistan, Pekin'in BRICS aracılığıyla bölgede daha güçlü ve atak bir dış politika izlemesinden hoşnut olmayacaktır. 

Tüm bu nedenlerle, BRICS'in gelişimi ve kurumsallaşması konusunda daha epey yol olduğunu ve bu kuruluştan Avrupa Birliği gibi bir bütünleşme beklenmemesi gerektiğini belirtmek gerekir. Fakat üye ülkeler arasındaki siyasi farklılıklar engeli aşılabilir ve daha net ortak hedefler belirlenebilirse, kuşkusuz, BRICS girişimi gelecekte çok önemli bir konumda olabilir. Bunun nedeni ise, daha önce de belirtildiği gibi, üye devletlerin muazzam ekonomik potansiyelleridir. 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

19 Ağustos 2023 Cumartesi

Kıbrıs'ta BM Barış Gücü ile Çatışma


On yıllardır siyasi çözüm bekleyen bir konu olan Kıbrıs Sorunu, artık 1950'ler, 1960'lar ve 1970'lerdeki gibi Türk Dış Politikası gündemindeki en önemli mesele olmaktan çıksa da, zaman zaman yaşanan diplomatik gelişmeler (Rusya'nın KKTC'de bir Konsolosluk ofisi açması veya Türkiye Cumhurbaşkanı'nın yaptığı ziyaretler) veya yaşanan olaylarla Türkiye kamuoyu ve uluslararası basında gündeme gelmektedir. İşte geçtiğimiz gün Kıbrıs Türk halkı ve polis güçleri ile Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü (UNFICYP) arasında yaşanan çatışma da, bu açıdan Kıbrıs Sorunu'nun geldiği vahim noktayı hatırlamak açısından önemli bir gelişme olmuştur. Bu yazıda, 18 Ağustos 2023 tarihinde Pile'de meydana gelen olayları anlatacağım.

Pile-Yiğitler Yolu Projesi ara bölgeden geçiyor

Olayların temeli, KKTC Dışişleri Bakanlığı'nın aslında halkın sağlık hizmetlerine erişim ve ulaşımını kolaylaştırmak için hazırladığı Pile-Yiğitler Yolu Projesi'ne dayanıyor. Yeşil Hat içerisinde ara bölgede kalan ve Kıbrıslı Türkler ve Rumların birlikte yaşadığı bir köy olan Pile'nin (Pyla/Πύλα) KKTC ile ulaşımını geliştirmek için hazırlanan proje aslında insani gerekçelere dayansa da, bu konuda gerekli izinlerin alınmamış olması nedeniyle önceki gün BM ve Rum tarafı ile KKTC arasında bir diplomatik kriz ve BM Barış Gücü ile Kıbrıs Türk halkı ve polisi arasında da küçük çaplı fiziki çatışmalar yaşanmıştır. Pile'deki köy halkının geçimini Güney Kıbrıs'ta veya İngiliz askeri üslerinde çalışarak sağlaması ve KKTC'ye erişimde zorluk yaşamaları nedeniyle yapılan proje, aslına bakılırsa insani gerekçeleri BM ve Rum tarafına anlatılması durumunda kolaylıkla desteklenebilecek bir girişimken, bu şekilde tek taraflı davranılması çeşitli tepkilere neden olmuştur.

KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, yaptığı açıklamada, Pile-Yiğitler Yolu Projesi'nin insancıl amaçlarla ve hiçbir art niyet olmadan hazırlandığını belirterek, "Rum’un ve İngiliz üslerinin insafına terk edilen Kıbrıs Türk insanının hayatını kolaylaştırmak için böyle bir proje yapılmıştır" ifadelerini kullanmıştır. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar da, "Kimsenin toprağında, malında gözümüz yok" ve "Bu yol insani maksatlar için bir ihtiyaçtır, dolayısıyla başkalarının buradan farklı manalar çıkarmanın hiçbir gereği yoktur" sözleriyle projeyi savunmuştur. Kıbrıs Türk tarafı, olayların fiziki çatışmaya dönüşmesine BM askerlerinin fiziki engelleme girişimlerinin neden olduğu açıklamış ve karşı tarafı suçlamıştır. Kıbrıs Türk tarafı, BM Barış Gücü'nün Kıbrıs Türkü dostu bir örgüt olmadığını iddia ederek, projenin tamamlanacağı da ilan etmiştir.

BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden Birleşik Krallık, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ise, BM Barış Gücü mensuplarına ve BM araçlarına yönelik fiziki saldırılar nedeniyle gelişmeleri kınarken, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de bunun uluslararası hukuk açısından kabul edilemez olduğunu açıklamıştır. ABD Büyükelçiliği ise, Pile olayları sonrasında, adanın kuzeyine KKTC'ye geçmek isteyen vatandaşlarını uyararak, güvenlik gerekçeleriyle bu konuda dikkatli olmalarını belirtmiştir. Rum basınınca, olayların ardından Kıbrıs Cumhuriyeti/Güney Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’in (Nikos Christodoulides) Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’i (Kyriakos Mitsotakis) telefonla arayarak ara bölgedeki olaylar konusunda ayrıntılı bilgi verdiği açıklanırken, Yunanistan da olayı kınayan resmi bir açıklama yapmıştır. Benzer şekilde, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Temsilcisi Josep Borrell de Twitter mesajında gelişmeleri kınamıştır. Yani bu konuda Batı dünyası ile Türkiye ve KKTC arasında bir diplomatik zıtlaşma yaşandığı anlaşılmaktadır. 

Peki, gelinen noktada Kıbrıs Türk tarafını aslında tarihsel sürece uygun olmayan şekilde "saldırgan taraf" gibi gösteren bu olayları nasıl yorumlamak lazım? Siyasi tarihi okuyanlar bileceklerdir ki, Kıbrıs Türk tarafı, on yıllardır kendilerini yok etmek isteyen aşırıcı Rum fanatiklerine karşı Kıbrıs adasında bir var oluş mücadelesi vermiş ve bugünkü kazanımlarını elde etmeleri kan dökerek ve Türkiye'nin askeri gücü sayesinde olmuştur. Bugün gelinen noktada elbette iki tarafta da aşırıcı kesimlerin gücü azalmış ve sağduyu ve dostane yaklaşımlar ağır basmaya başlamıştır. Fakat AB'nin Kıbrıs Sorunu'nun çözülmesine engel olduğu halde Rum Kesimi'nin Birliğe üyeliğine onay vermesiyle başlayan hatalar zinciri, gelinen noktada Türkiye-Batı ittifakını bozan temel bir mesele haline gelmiştir. Elbette bu durumdan çıkış mümkündür; bunun yolu da Kıbrıs'ta yeniden müzakere masasına dönülmesi ve ikili ve çok taraflı görüşmelerin başlatılmasıdır. Bu müzakerelerde Kıbrıs Sorunu'nun bütüncül çözümüne yönelik başarı şansı henüz yüksek gözükmese de, Kıbrıs adası açıklarında bulunan enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden Avrupa'ya arzı ve Pile-Yiğitler Yolu Projesi başta olmak üzere birçok konuda iş birliği pekala mümkündür. İnsani ve ekonomik konularda her iki tarafın da somut kazanımlar sağlayabileceği ve "kazan-kazan" durumlarının ortaya çıkabileceği de düşünülürse, bunun için iki ülke liderleri Ersin Tatar ve Nikos Hristodulidis'in temas içerisinde olmaları elzemdir. Buna karşı çıkanlar ise, kuşkusuz, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halklarının esenliği ve iyiliğini istemeyen kişiler olacaklardır. Çünkü şimdilerde tüm siyasi/diplomatik sorunlarımızı çözemesek bile, savaşta bile diplomasinin işlediğini düşünürsek, bugün silahların sustuğu ve halkların karşılıklı olarak barış ve güven içerisinde diğer bölgeye seyahat edebildiği bir Kıbrıs'ta çözüm ve iş birliğini düşünmek ve hayal etmek kesinlikle ütopik bir yaklaşım değildir.

Son olarak, Kıbrıs'ta yaşanan olaylar nedeniyle üzüntümü ifade ederken, bu olayların görünürde olduğu gibi Kıbrıs Türk tarafının saldırganlığından kaynaklanmadığını ve konuyu senelerdir çözümsüzlüğe terk ederek Kıbrıs Türk halkını delirme noktasına getiren büyük güçlerin (ABD, AB, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa) ve Türkiye ile Yunanistan'ın da bu konuda sorumluluk sahibi olduklarını belirtmek isterim. Dünyada tüm halkların tanınmış, güvenli, dünyaya açık ve ekonomisi işleyen bir ülkede yaşamaya, iyi sağlık hizmetleri almaya ve spor müsabakalarında yarışmaya hakkı vardır, olmalıdır. Kıbrıs Türk halkını çözümsüzlük ve içe kapalılığa mahkum edenleri ise tarih affetmeyecektir. 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


 

18 Ağustos 2023 Cuma

Doç. Dr. Ozan Örmeci, AKSAV Siber Akademi'nin Düzenlediği Etkinlikte "I. Geleneksel Çin-ABD İlişkileri ve Siber Savaşlar" Konulu Bir Söyleşiye Katıldı

 

İstanbul Aydın Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci, 5 Ağustos 2023 tarihinde AKSAV Siber Akademi'nin düzenlediği çevrimiçi etkinlikte "I. Geleneksel Çin-ABD İlişkileri ve Siber Savaşlar" başlıklı bir söyleşiye katıldı. Aşağıdaki linkten bu söyleşi için hazırlanan konuşma metnine ulaşabilirsiniz.

17 Ağustos 2023 Perşembe

Almanya-Rusya İlişkileri

 

Giriş

Uluslararası siyaset ve ekonomide iki önemli devlet olan Almanya Federal Cumhuriyeti (kısaca Almanya) ile Rusya Federasyonu (kısaca Rusya), tarihsel süreç içerisinde çok sık ve yoğun etkileşimlerde bulunmuş ve birçok kez iş birliğine, birçok kere de birbirlerine yönelik husumet politikalarına yönelmiş devletlerdir. Slavlar ve Cermenler (Tötonlar) arasındaki tarihsel ve köklü toplumsal, ekonomik ve kültürel etkileşimlerin yanında, kuşkusuz, Alman ve Rus devletlerinin resmi ilişkileri de toplumlar arası ilişkilerin gelişimine katkıda bulunmuştur. Bu bağlamda, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı süreçlerinde açık düşmanlık ve hatta topyekûn (total) savaş durumu yaşayan iki devlet, savaştan sonra Doğu Almanya’nın Rusya kontrolünde komünist bir sistemle yönetilmeye başlamasıyla ise, 40 yıl boyunca siyasal, ekonomik ve kültürel olarak birbirlerini çok yoğun olarak etkilemişlerdir. İki Almanya’nın birleşmesi ve Sovyetler Birliği’nin yıkılarak yerine Rusya’nın kurulmasıyla da ilişkiler kopmamış ve özellikle enerji alanında uzun süre yüksek düzeyde devam etmiştir. Ancak Rusya’nın Kırım ilhakı (2014) ve özellikle Ukrayna işgali (2022) ile başlayan süreç, Rusya’yı tüm Batı dünyasından izole ettiği gibi, Almanya ile ilişkilerini de kopma noktasına getirmiştir. Kuşkusuz, ilişkilerin gelecekte bu şekilde kopuk olmasını beklemek gerçekçi değildir. Zira iki ülke birbirlerine coğrafi olarak oldukça yakın konumdadırlar ve tarih boyunca da farklı düzeylerde daima ilişki içerisinde olmuşlardır. Dahası, gelişmiş Alman sanayisi ile muazzam Rus doğal kaynakları düşünüldüğünde, iki ülke ekonomilerinin birbirlerini tamamlayıcı nitelikte olduğu bile söylenebilir. Ancak Rusya Ukrayna politikasında ısrar ettiği müddetçe, ilişkilerin kısa vadede düzelmesi mümkün gözükmemektedir.

Günümüzde harita üzerinde Avrupa ülkeleri ve Rusya

Bu yazıda, Almanya-Rusya ilişkileri farklı boyutlarıyla değerlendirilecektir. “Giriş” bölümünün ardından, ilk olarak, işe tarihsel arka planla başlanacak ve iki Almanya’nın birleştiği 1990 yılına kadar olan süreç ana hatlarıyla özetlenecektir. Bir sonraki bölümde, 1990’dan 2022’ye kadar olan 32 yıllık süreçte gelişen güncel Almanya-Rusya ilişkileri analiz edilecek ve özellikle iki ülke arasında oluşan enerji iş birliği ve yoğun ekonomik ilişkiler ile Rusya ile yakın ilişkiler kurmayı başaran Gerhard Schröder gibi Alman siyasetçiler üzerinde durulacaktır. Son bölümde ise, 2022 Ukrayna işgali ile başlayan süreçte iki ülkenin gerilen ve hatta kopma noktasına gelen ilişkileri analiz edilerek, gelecek adına bir perspektif oluşturulmaya çalışılacaktır. Araştırma, bulguların özetleneceği “Sonuç” bölümüyle tamamlanacaktır.

Tarihsel Arka Plan

Almanya-Rusya ilişkilerini tarihsel perspektiften değerlendiren Roland Götz, iki ülke ilişkilerinin çelişkilerin iç içe geçtiği özel bir yapıda olduğunu ve bir yanda hayranlık ve romantik bağlılık, diğer yanda ise antipati ve korku olduğunu yazmıştır.[1] Hakikaten de, Almanya-Rusya ilişkileri, tarih boyunca, zaman zaman iş birliği ve iyi ilişkiler, zaman zaman da rekabet ve husumetin ağır bastığı inişli-çıkışlı bir seyir izlemiştir. Napolyon’a karşı birlikte savaşan ve Polonya’yı paylaşan iki devlet, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda ise karşı karşıya gelmişler ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda birbirlerini kıyasıya öldürmüşlerdir. Bu anlamda, Alman-Rus ilişkileri bir aşk-nefret ilişkisine dahi benzetilebilir.

Alman kökenli eski Rus Dışişleri Bakanı Karl Nesselrode (Kont Nesselrode), ilişkilerde barışın hâkim olması noktasında kritik unsuru 1849 yılında Almanya’nın güçsüz ve görece dağınık olması (birleşmiş olmaması) olarak açıklamış ve Almanya’nın birleşmesi halinde komşularıyla (Fransa ve Rusya gibi) savaş yaşamasının mutlak olduğunu vurgulamıştır.[2] Bunun temel sebebi, şüphesiz, Almanlar ile Slavların yaşadıkları coğrafyaların birçok noktada çakışmasıdır. Ayrıca her iki ülke de, uzun asırlar boyunca, birçok diğer devlet gibi, kendi dilini konuşan ve kendi dininden veya kökeninden olan halkları birleştirme düşüncesiyle yönetilmişlerdir. Ruslar için bu anlamda Ortodoks Hıristiyanlık ve Slavlık ön plandayken, dini yapısı daha çeşitli olan Almanya için (neredeyse eşit nüfustaki Protestan ve Katolikler nedeniyle) Alman kökenli olmak ve Almanca konuşmak daha önde olmuştur. Bu anlamda, Alman askeri stratejistlerinin 19. yüzyılda geliştirdikleri bir kavram olan “lebensraum” (yaşama alanı), Almanya’da özellikle Naziler döneminde (“Üçüncü Reich”) devletin politikasına yön veren temel unsurlardan olmuştur. Ünlü İngiliz tarihçi John Wheeler-Bennett ise, ilişkilerde barış ve huzuru sağlayacak kilit konuyu, iki ülke arasında tampon bölge olarak bağımsız bir Polonya’nın bulunması şeklinde vurgulamıştır.[3] Rusya’nın Ukrayna işgali öncesinde, ilginçtir ki, benzer tespitleri eski ünlü ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger Ukrayna için yapmıştır. Tarihsel süreçte Rus Aydınlanması’nın en önemli figürlerinden olan Çariçe Büyük Katerina’nın (II. Katerina) Alman asıllı olması ve Rusya ile iyi ilişkiler kurması da önemli bir tarihsel vaka ve günümüze dahi müspet etkileri olan bir durumdur.[4]

Bismarck’ın Rusya’ya yaklaşımı tarihsel süreçte oldukça mantıklı ve haklı gözüküyor. Peki günümüzde de durum aynı mı?

Almanya’nın siyasi birliğini sağlayan “Demir Şansölye” Otto von Bismarck, Rusya’ya ve Slav kültürüne dostluk veya hayranlık hisleri beslemese de, Rusya ile ilişkileri dengeli götürmek gerektiğini konusunda sağlam görüşlere sahipti. Hatta bir keresinde, Realpolitik geleneğinin çağcıl dönemdeki önemli temsilcilerinden birisi olan Bismarck, Almanya’nın o dönemdeki Viyana Büyükelçisi olan Heinrich VII - Köstritz Prensi Reuss’a 3 Mayıs 1888’de yazdığı mektupta, “Rusya’ya karşı savaş Rusya’nın merkezi gücünü yok etmeyecektir; zira Rusya, milyonlarca Ortodoks Hıristiyan’ın desteği üzerine kurulur” manasındaki sözüyle[5] durumu açıkça ortaya koymuştur. Elbette Bismarck’ın döneminde Rusya’nın Panslavizm politikası, Ortodoks Hıristiyan inancındaki ve Slav köklere mensup halklar üzerinde büyük etkiye sahiptir ve Bismarck da zeki ve sorumlu bir devlet adamı olarak bunu fark etmiştir. Nitekim Bismarck, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Rus Çarlığı ile birlikte 1873’te Üç İmparator Birliği’ni kuracak ve Prusya’nın Almanya’ya dönüşümü ve toprak kazanımlarında bu strateji başarılı olacaktır. Fakat buna rağmen, Bismarck ve I. Wilhelm döneminde Rusya ile kurulan iş birliği, Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar uygulayarak bu ülkeyi Fransa ve İngiltere’ye iten II. Wilhelm döneminde değişince, Almanya ile Rusya Birinci Dünya Savaşı’na karşı karşıya geldiler.[6] Almanya, bunun bedelini Birinci Dünya Savaşı’ndan Prusyalı Generallerin öteden beri en korktuğu senaryo olan iki cephede savaşarak[7] ödedi ve neticede savaştan mağlup ayrıldı. Ancak kâğıt üzerinde savaşın kazanan tarafında olan Rusya da, 1917 yılında yaşanan Bolşevik Devrimi ile aslında bambaşka bir sürece evirildi ve savaştan çekilmek durumunda kaldı.

İki ülke Dışişleri Bakanları Joachim von Ribbentrop ile Vyaçeslav Molotov arasında imzalanan Molotov-Ribbentrop Paktı (1939), Fransa ve İngiltere’de alarm zillerinin çalmasına neden olmuştur

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, Rusya, Bolşevikler kontrolünde sosyalist ve totaliter bir yönetime yönelirken, Almanya da Weimar Cumhuriyeti ile liberal demokratik bir döneme girer. İlginçtir ki, bu dönemde rejim farklılıklarına rağmen ilişkiler son derece ılımandır. İlişkilerin bozulması ise, Naziler ve Adolf Hitler’in Almanya’da iktidarı ele geçirmesi ve Versay alerjisini de kullanarak Alman halkını başta Yahudiler olmak üzere tüm diğer milletlere karşı kışkırtmasıyla gerçekleşecektir. Bu süreçte İngiliz stratejist ve akademisyenler, uzun süre, rejim farklılıkları ve tarihsel rekabet nedeniyle Nazi Almanya’sının sosyalist SSCB’ye saldıracağını düşünmüş ve bu nedenle kendi anti-komünizm mücadelelerine faydalı bir unsur olarak Hitler ve Nazilere yönelik “yatıştırma politikası” uygulamışlardır. Ancak daha çok İngiliz Başbakan Neville Chamberlain ile özdeşleşen bu strateji, Nazileri yatıştırmadığı gibi, daha da saldırganlaştırmıştır. Yine de İngiltere ve Fransa için asıl alarm verici gelişme, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, 23 Ağustos 1939’da Almanya Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop ile SSCB Dışişleri Bakanı Vyaçeslav Molotov’un imzaladıkları ve siyasal tarihte daha çok “Molotov-Ribbentrop Paktı” olarak bilinen Sovyet-Alman Saldırmazlık Paktı (Hitler-Stalin Paktı olarak da geçer) olmuştur.[8] Bu Pakt ile, iki taraf, birbirleri aleyhine 10 yıl boyunca harekete geçmeyeceklerini dair taahhüt altına girmişler ve Polonya ve Doğu Avrupa’yı paylaşmak için de gizlice anlaşmışlardır.[9] Aslında Slavları aşağı ırk (Unterrmenschen) olarak gören, küresel Yahudi komplosuna (Weltjudentum) hizmet eden bir devlet olarak algılayan ve uzun vadede hem Almanların yaşam alanlarını genişletmek, hem de komünist ideolojiyi yok etmek için Moskova’ya da saldırmayı planlayan[10] Naziler, buna karşın Realpolitik geleneği sürdürerek, önce tüm Avrupa’yı kontrolü altına almak ve İngiltere’ye saldırmak istemiştir. Nitekim bu anlaşma sonrasında Nazilerin Polonya’dan başlayarak tüm Avrupa’yı kontrol altına almaları süreci başlamıştır. Fakat Stalin’in anlaşmaya güvenerek hazırlıksız yakalanacağını düşünen Naziler ve Wehrmacht (Alman Silahlı Kuvvetleri), kısa süre sonra anlaşmayı bozarak -Barbarossa Harekâtı kapsamında- 22 Haziran 1941 tarihinde Sovyetleri işgale başlamıştır.[11] Lakin başlarda sorunsuz ilerleyen Nazi harekâtı, Rusya’yı işgale kalkışan tüm orduların (Napolyon Bonapart ve Fransız Ordusu da dahil olmak üzere) başına gelen aynı akıbete uğrayınca, 1945 yılının Mayıs ayında Kızıl Ordu Berlin’e girmiş ve Nazileri yenerek yeni bir dönemin başlangıcını sağlamıştır.

Batı Almanya ve Doğu Almanya haritası

Soğuk Savaş dönemi boyunca, Almanya ve genel olarak tüm Avrupa ikiye bölünmüştür: batıda ABD yanlısı kapitalist ve çok partili demokratik sistemi olan devletler, doğuda ise SSCB’ye yakın ve komünist tek parti rejimiyle yönetilen ülkeler. 1949 yılında ilan edilen Demokratik Alman Cumhuriyeti (Deutsche Demokratische Republik) veya Doğu Almanya, Almanya Sosyalist Birlik Partisi (SED) önderliğinde Moskova ile iş birliği içerisinde yönetilen sosyalist bir devlet olarak kurulmuştur. Günümüzde, Doğu Almanya dönemine dair Almanya’nın genelinde olumsuz görüşler ağır bassa da, Wolfgang Becker’in yönettiği “Good Bye Lenin!” (Elveda Lenin) (2003) filmi veya “Deutschland 83” (2015) televizyon dizisi gibi komünist dönem nostaljisini yansıtan yapımlarda bu dönemin olumlu yanlarına da vurgu yapılmaktadır. Kuşkusuz, bu dönemde Rusça ve Rus kültürü Almanya’nın doğusundaki Moskova yanlısı sosyalist rejim sayesinde Almanlar nezdinde daha bilinir olmuştur. Aynı tarihlerde Batı Almanya’da ise iki büyük partinin (CDU ve SPD) rekabetinde ve piyasa ekonomisine dayalı farklı bir düzen inşa ediliyordu. Ve Soğuk Savaş sona erince anlaşılacaktı ki, Batı’daki rejim, Doğu’dakinden hayli daha gelişmiş ve kalkınmış durumdaydı…

Ünlü SPD’li siyasetçi Egon Bahr, modern dönemde Ostpolitik yaklaşımını geliştiren kişidir

Soğu Savaş döneminde Batı Almanya’da Willy Brandt döneminde (1969-1974) uygulanan Yeni Doğu Politikası (Neue Ostpolitik) ile ise, Almanya’nın Doğu Almanya ile birleşmesi ve Sovyetler Birliği ve Rusya ile ilişkilerini düzeltmesinin yolu açılmıştır. Bu bağlamda, 1970 yılında imzalanan Moskova Antlaşması Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı sonrası gerçeğinin tescili olup, 1973’te dönemin Sovyet lideri Leonid Brejnev’in Almanya’ya gelmesinin de önünü açmıştır.[12] Bu dönemde Doğu ve Batı Almanya birbirlerini tanımış -ki bu, Batı Almanya’nın Hallstein Doktrini’nden vazgeçmesi demekti- ve her iki devletin de Birleşmiş Milletler’e üyeliği mümkün hale gelmiştir.[13] Bu dönemden itibaren, Almanya’da özellikle SPD içerisinde, daha sonra da genel olarak Almanya diplomatik geleneğinde, Egon Bahr’ın geliştirdiği “Ostpolitik” düşüncesi çok güçlenmiş ve ticaret ve diplomasi yoluyla Doğu bloku ülkelerinde değişimin tetiklenebileceği ve bu sayede daha huzurlu, güvenli ve istikrarlı bir siyasal ortam yaratılabileceğini savunmuştur. 2015 yılına kadar sağ kalan Bahr, Avrupa güvenliği için Rusya’nın da mutlaka -rejimi ne olursa olsun- sisteme entegre edilmesini savunuyor ve bu şekilde bir SPD efsanesi olarak partisinin dış politikasına etki edebiliyordu. Soğuk Savaş döneminde Ostpolitik’in -iktidar değişikliklerine rağmen- kesintisiz olarak icra edildiği Willy Brandt, Helmut Schmidt (1974-1982) ve Helmut Kohl (1982-1998) dönemlerinde “Wandel durch Annäherung” (yakınlaşma yoluyla değişim) veya “Wandel durch Handel” (ticaret yoluyla değişim) kavramlarıyla ifade edilen bu düşünce, kabul etmek gerekir ki uzun bir süre oldukça başarılı olmuş; Almanya’nın yeniden birleşmesi ve önce ekonomik, sonra da Avrupa Birliği (AB) sayesinde siyasi/diplomatik güçlü bir devlete dönüşmesini sağlamıştır. Ancak SPD’nin günümüzdeki ideolojik liderlerinden Lars Klingbeil, bu politikanın geçmişte kaldığını ve günümüzde işe yaramadığını -2022 yılı Mart ayında Friedrich Ebert Vakfı’nın Berlin’deki etkinliğinde- ilan etmiştir.[14] Bu bağlamda, günümüzde Almanya’da Rus lider Vladimir Putin’in saldırgan politikalarını meşru göstermek isteyenler için “Russland-Versteher” (Rusya idrakçileri/destekçileri) ifadesi bile kullanılır olmuş ve ABD etkisiyle Rusya karşıtı hava giderek güçlenmiştir.

Brejnev ile Honecker’in dudak dudağa öpüşmeleri, dünya siyasi tarihine geçmiş en ilginç karelerden birisi olmuştur

Soğuk Savaş döneminde SSCB lideri Leonid Brejnev ile Doğu Alman lideri Erich Honecker’in sosyalist devletler arasındaki iş birliğini sergilemek için 1979 yılında bir araya geldiklerinde dudaktan öpüşmeleri ise -ki buna İngilizce “socialist fraternal kiss” (sosyalist kardeşlik öpücüğü) deniyordu-, yıllar içerisinde siyasal tarih kitaplarının en ilginç karelerinden birisine sebebiyet vermiştir.[15] 1989’da Doğu Almanya’yı ziyaret eden ve “Gorbi Gorbi” sloganlarıyla kurtarıcı gibi karşılanan Sovyet lideri Mihail Gorbaçov ise, tüm çabalarına rağmen Sovyet sistemini reformlar (glasnost ve perestroyka) yöntemleriyle kurtarmayı başaramamış ve Almanya’nın birleşmesinin ertesinde, Rus lider Vladimir Putin’in “20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi” olarak tanımladığı SSCB’nin dağılma süreci yaşanmıştır. Sonuçta, önce 1989’da Berlin Duvarı yıkılmış, 1990’da Almanya birleşmiş ve 1991 yılı sonunda da SSCB dağılmıştır.

Yakın Dönemde Almanya-Rusya İlişkileri

Modern dönemde Almanya-Rusya ilişkilerinin başlaması ve kurumsallaşması, Soğuk Savaş’ın ardından mümkün olmuştur. Bu süreçte iki Almanya birleşip, AB sürecinde Almanya çok daha güçlü ve etkin bir devlet haline gelirken, SSCB’nin yıkılmasını müteakiben Rusya da “Rusya Federasyonu” adıyla yeni bir rejime evirilmiştir. Bu süreçte, Moskova, Almanya’nın birleşmesine karşı herhangi bir çaba içerisine girmezken, iki ülke diplomatik ilişkileri kısa sürede kurulmuştur. Fahri Türk, Rusya’nın Almanya’nın birleşmesi konusunda gösterdiği yapıcı tavır nedeniyle bu tarihten itibaren Almanya’da Rusya’ya karşı müspet bir bakışın oluştuğunu belirtmiştir.[16] Nitekim buna cevaben Almanya da Rusya’nın uluslararası kuruluşlara katılımını desteklemiştir. Bu kapsamda G-8’in oluşturulması ve Rusya’nın buraya dahil edilmesinde Almanya’nın pozitif etkisinden söz edilebilir. Bu sayede, Rusya’nın gururu okşanmak ve Batı’ya karşı tepkisel duyguların oluşmasının önüne geçilmek istenmiştir.

Helmut Kohl ve Vladimir Putin

Bu yıllarda Almanya’nın en uzun süre görev yapan Başbakanı olan Helmut Kohl ise, görevi başında ve son derece etkindir. Helmut Kohl’ün vefatı ardından bu dönemi değerlendiren Almanya’da eski Dışişleri Bakanı (1992-1998) ve Başbakan Yardımcısı (1993-1998) FDP’li Klaus Kinkel, Kohl için en temel konunun Rusya ile ilişkiler olduğunu ve onun Ruslara, Rus halkına, Rus kültürüne, Rusya’ya yönelik tutumunun müspet olduğuna vurgu yapmıştır.[17] Bu şekilde, Kinkel, Kohl’ün ABD yanlısı ve AB bütünleşmesi konusundaki dirayetli tavrına karşın, Rusya ile ilişkileri koparmak istemeyen dikkatli bir siyasetçi olduğunun altını çizmiştir.

Bu yıllarda Moskova da Almanya’ya kendi ulusal stratejisinde önemli bir dayanak noktası olarak yaklaşmıştır. Öyle ki, William R. Symser’e göre, bu dönemde Almanya’nın uluslararası önemi arttığı için, Putin, Rusya’yı kalkındırma planına Almanya’yı dahil etmiştir.[18] Almanya’nın bu plan uyarınca Rus ekonomisinin gelişmesine ve Rusya’nın uluslararası arenada şan ve şöhret kazanmasına yardımcı olması öngörülmüş ve bu kapsamda, Berlin, Moskova ile yaptığı iş birliği sayesinde sadece Avrupa’da büyük bir güç olmakla kalmayacağı, aynı zamanda Avrupa’nın merkezinin de Berlin’e kayacağı umulmuştur.[19]

KGB kariyerine 1980’lerin sonunda Doğu Almanya’da Dresden’de ajanlık yaparak başlayan Rus lider Vladimir Putin’in[20] 2001 yılında Alman parlamentosu Bundestag’da Almanca bir konuşma yapması[21] ve 2007 yılında Münih Güvenlik Konferansı’nda uluslararası sistemde artık tek kutupluluk devrinin sona erdiğini ilan ettiği meşhur konuşmasını yapması[22], Almanya’da Putin sempatisinin tavan yaptığı bir döneme işaret etmektedir. Ancak bu durumun gerçekleşmesi, elbette ABD’nin George W. Bush liderliğinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı olmadan kendi koalisyonunu oluşturarak büyük bir cephe savaşına giriştiği ve yüz binlerce insanın ölümüne neden olduğu için tüm dünyada oluşmuş geçici bir anti-Amerikanizm (Amerikan karşıtlığı) dalgası üzerinde mümkün olabilmiş ve Rus sempatisinden ziyade, Amerikan antipatisi dünyada Rusya ve Putin’e verilen desteğin artmasını sağlamıştır. Bu yıllarda, Almanya, Avrupa’da Rusya’ya en yakın devlet olarak sivrilmiştir.

Putin ve Schröder

Modern dönemde Rusya-Almanya ilişkilerinin zirveye çıktığı dönem ise SPD’li Başbakan Gerhard Schröder’in iktidarı (1998-2005) olmuştur. Bu dönemde iki ülke arasındaki enerji temelli ekonomik ilişkiler hızla gelişirken, Schröder ve iktidarı, Putin’in Batı dünyasında olumlu algılanması konusunda da çaba göstermiştir. Bu dönemde ilişkiler öyle ilerlemiştir ki, iki devlet arasında “stratejik ortaklık” kavramından bile söz edilmeye başlanmıştır. 2005 yılında Rusya ile AB arasında Enerji Birliği’nin kurulması da büyük ölçüde Almanya’nın sayesinde olmuştur. Kısacık’a göre, 2000-2004 yılları arasında 28 defa bir araya gelen Putin ile Schröder, iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi için yoğun bir çaba içerisinde olmuşlar ve bunun sonucu olarak da taraflar arasındaki ticaret hacmi 2004 yılı itibariyle 35 milyar dolara ulaşmış ve Almanya 10 milyar dolarlık yatırımla Rusya’nın en büyük dış yatırımcısı konumuna sahip olmuştur.[23] Bu yıllarda gelişen ilişkiler sayesinde olsa gerek, 2014 yılında yayınlanan BBC World Service araştırması ortaya koymaktadır ki, Rusya’daki Almanya sempatisi hayli yüksek ve tüm diğer Batılı devletlerden epey öndedir. Öyle ki, bu araştırmaya göre Rusların en pozitif buldukları devlet yüzde 60’lık oranla Almanya’dır.[24] Ancak aynı oran, Almanlarda yüzde 21 düzeyindedir.[25] Bu yıllarda kültürel ilişkiler alanında da ilerlemeler sağlanmış ve örneğin 1999 yılında Goethe Enstitüsü tarafından Goethe ve Puşkin anısına Moskova’da kapsamlı etkinlikler düzenlenmiştir.[26] Eski Almanya Cumhurbaşkanı Roman Herzog’un inisiyatifi ile hayata geçirilen “Rus-Alman Kültür Forumu Potsdam Buluşmaları” da (Potsdam Encounters) bir diğer önemli inisiyatiftir.

Die Moskau Connection

Fakat bu dönemde gelişen yakın ilişkiler, ilerleyen yıllarda Rusya’nın saldırgan politikalara yönelmesi nedeniyle çeşitli eleştirilere de neden olmuştur. Örneğin, Die Moskau Connection (Moskova Bağlantısı) adlı kitapta[27], Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi muhabirleri Reinhard Bingener ve Markus Wehner, Gerhard Schröder’in Putin’le bağlantısını ele almış ve bu bağlamda eski SPD lideri Sigmar Gabriel ve mevcut Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’e de eleştirel yaklaşmışlardır.[28] Yazarlar, Başbakanlığı sonrasında Kuzey Akım projesi ve Rosneft şirketinde yöneticilik yaparak yüklü paralar kazanan Gerhard Schröder’in[29] eski bir KGB ajanı olan Rus lider Vladimir Putin tarafından istihbari teknikler de kullanılarak devşirildiğini ve adeta Rusya’nın etki ajanı haline getirildiğini iddia etmişlerdir.[30] Bu iddialar doğru olsun veya olmasın, Schröder döneminde artarak devam eden Almanya’nın Rusya’ya enerjideki bağımlılığı, iki ülke ilişkilerinin tamamen kopmaması yönünde pozitif bir unsur olmuştur. 2005 yılı rakamlarına bakıldığında, Almanya’nın petrolde yüzde 34, doğalgazda ise yüzde 41 düzeyinde Rusya’ya bağımlı olduğu görülmektedir.[31] Schröder, ülkesinin Rusya ile stratejik müttefiklik ilişkilerini de 2000 yılında ilan etmiş ve bu yaklaşım Angela Merkel dönemi başlarında da korunmuştur.[32]

Merkel ve Putin

Angela Merkel dönemi boyunca da Rusya-Almanya ilişkilerinde krizlere rağmen keskin bir kopuş yaşanması önlenebilmiştir. Merkel’in Doğu Alman kökleri nedeniyle biraz Rusça bilmesi ve Putin’le kendi dilinde konuşması[33] ve yine Rusya’nın tamamen sistem dışına itilmesine karşı çıkması, bu dönemin önemli parametrelerindendir. Şansölye Merkel, Moskova’daki Putin rejimini insan hakları ve dış politikadaki ölçüsüz müdahaleleri (2008 Gürcistan, 2014 Kırım) eleştirse de[34], ilişkilerin kopmasına ilkesel olarak karşı olmuştur. Merkel, Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı Ukrayna’da kopararak ilhak etmesi sonrasında bu ülkeye askeri yöntemlerle cevap verilmesine karşı çıkmış ve Kiev’e silah desteği vermeyi de reddetmiştir.[35] Ancak Almanya’da özellikle Hıristiyan Demokrat çevrelerde Putin’e duyulan güven Kırım ilhakı sonrasında azalmış ve ilişkilerin bozulması bu dönemlerde başlamıştır.[36] Ayrıca bu dönemden itibaren Almanya’nın enerji politikaları (Energiewende) konusunda kendine yeterlilik tezini öne çıkararak özellikle yenilenebilir enerjiye büyük yatırım yapması hadisesi de, Rus doğalgazına olan bağımlılığı azaltma stratejisini kuvvetlendirmiştir.[37]

Normandiya Formatı’nda başarı sağlanamadı

Başbakan Merkel, Kırım ilhakı sonrasında Rusya’nın tamamen Batı’dan kopmasını önlemek ve Ukrayna’da büyük bir faciaya neden olmamak adına, Normandiya Dörtlüsü veya Normandiya Formatı adı verilen ve Almanya, Fransa, Rusya ve Ukrayna’nın yer aldığı dörtlü platformda bu meselenin ve Donbass konusunun çözülmesi için de aracılık etmiştir. Ancak Putin ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’yi bir araya getirmeyi başaran Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, buna karşın 2022’de başlayan savaşı önlemeyi başaramamış[38] ve Macron’un Şubat ayındaki başarısız girişiminin ardından, Rusya, Mart ayında Ukrayna’yı işgale başlamıştır.[39]

Bu süreçte Almanya-Rusya ilişkileri bozulurken, ilginçtir ki Almanya-ABD ilişkileri de gerilmeye başlamıştır. İlişkilerde yaklaşan yeni dönemin ilk işaretleri Donald Trump döneminde başlamış ve Washington, Almanya’nın savunma bütçesi konusunda çok sert ve eleştirel bir pozisyon almaya başlamıştır.[40] İnat’a göre, Joe Biden döneminde bu üslup düzeltilse de, aslında temel yaklaşımda bir değişiklik olmamış ve ABD, Almanya’yı silahlandırma ve askeri politikalara yönlendirme politikasını sürdürmüştür.[41] ABD’ye bu konuda en büyük desteği ve gerekçeyi ise Rus lider Vladimir Putin sağlamış ve 2022 yılı Mart ayında Ukrayna’yı işgale başlayarak, ABD’nin uyarılarını haklı hale getirmiştir. Bu nedenle, Almanya’nın uzun süredir devam eden “temkinli ve dengeci” Rusya politikası, 2022 yılı Mart ayından itibaren hızlı bir değişim sürecine girmiştir.[42]

2022 Ukrayna İşgali Sonrası Değişen Dengeler

Üçlü koalisyon (SPD-Yeşiller-FDP) hükümeti içerisinde başta Rusya ile ilişkiler konusunda daha ılımlı isimler yer alsa da, Rusya’nın 2022 yılı Mart ayında Ukrayna’yı fiili olarak işgale başlamasıyla durum değişmeye başlamış ve Rusya karşıtlarının ve Amerikan yanlılarının eli güçlenmiştir. Bu sayede, Başbakan Olaf Scholz’ün ilkesel olarak karşı olmadığı ama Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un soğuk baktığı Kuzey Akım-2 projesinin[43] rafa kaldırılması da mümkün olmuş; proje sonradan iddialara göre Amerikan askerlerince patlatılarak hayata geçirilmesi de tamamen önlenmiştir.[44] Ayrıca yine bu dönemden kısa bir süre önce 2019 yılı içerisinde Almanya’da “Tiergarten cinayeti” adı verilen bir olayda (Çeçen milis gücü lideri Zelimhan Khangoshvili’nin öldürülmesi) Berlin yüksek mahkemesi Vadim K. adlı şahsın Rus devlet kurumları adına cinayet işlediğine hükmedince, Almanya iki Rus diplomatı sınır dışı etmiş, Rusya da aynı şekilde karşılık vermiştir.[45]

Bu şekilde, Almanya-Rusya ilişkileri son yıllarda giderek zayıflamış ve kopma noktasına gelmiştir. Öyle ki, 2022 yılı içerisinde Şansölye Scholz, yıl sonuna kadar ülkesinin Rusya’dan yapacağı tüm doğalgaz alımlarını durdurmayı planladığını açıklamış ve ülkesinin doğalgaz depolarını sürekli yenileyerek Rusya olmadan enerji ihtiyaçlarını karşılama yolunda hazırlık yaptıklarını ima etmiştir.[46] Konuyu değerlendiren Askeroğlu ise, bunun iki ülke arasındaki yarım asırlık enerji iş birliğinin sonu olabileceği yorumunu yapmış ve bu anlamda Kuzey Akım-2 projesinin iptal olmasıyla milyarca doların boşa harcandığının altını çizmiştir.[47]

Bu bağlamda, Almanya, birçok diğer ülke (Türkiye ve Avrupa ülkeleri) ile birlikte aslında Uluslararası İlişkiler disiplininin temel doğasına dair şu önemli soruyla karşı karşıya kalmıştır: dış politikada çıkarlara dayalı pragmatizm mi (Realizm), yoksa ilkelere dayalı normativizm mi (İdealizm)?[48] Aslında tarihsel olarak Realpolitik geleneğin güçlü olduğu Almanya için bu sorunun cevabı günümüzde ise net olarak İdealizm olmuş ve Rusya ile ilişkiler hızlı bir şekilde bozulma yoluna girmiştir. Türkiye ve Macaristan gibi ülkeler için ise halen Realizm yaklaşımı ağır basmakta ve Rus doğalgazına bağımlılık ve hasım Rusya’dan kaynaklanabilecek tehditler nedeniyle, Moskova ile ilişkiler koparılmamaya çalışılmaktadır. Örneğin, Türkiye’nin yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 2023 yılı Temmuz ayı sonunda yaptığı açıklamada, Avrupa’nın Rusya olmadan önümüzdeki kış bir “enerji krizi” ile karşı karşıya kalabileceğini söylemiştir.[49]

Elbette Almanya’nın tercihinin bu kadar kolay ve net olmasında bu ülkenin ABD’ye olan bağımlılığı da etkendir. Nitekim 2022 yılı başlarında Amerikan basınında Almanya aleyhine haberler yapılmaya başlanınca[50], bu da hükümetin tavrını netleştirmesinde hızlandırıcı bir faktör olmuştur. Benzer şekilde, Almanya Deniz Kuvvetleri Komutanı Kay-Achim Schönbach’ın Hindistan’da bir düşünce kuruluşunda yaptığı bir konuşmada “Kırım'ın Ukrayna'ya asla geri dönmeyeceği” ve “Putin’e istediği saygının gösterilmesi” yönündeki ifadeleri sonrası istifaya zorlanması da, ABD’nin Almanya’daki etkinliğine dair önemli bir gösterge olmuştur.[51] Rusya ise, ulusal çıkarları gereği Almanya ve bazı Avrupa ülkelerinin savaş sürecinde daha nötr kalabileceklerini ummuş, ama bu beklentisi henüz gerçekleşmemiştir.[52] Nitekim Rusya’ya daha yakın kabul edilen bir isim olan Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier bile işgal sonrasında uluslararası kamuoyundan özür dilemiş ve 30 yıldır Rusya ile diyaloğu ve iş birliğini savunarak Rusya ve Putin’i yanlış değerlendirdiklerini itiraf etmiştir.[53] En başından beri bu konuda hükümetteki en katı isim olan Yeşiller’den Dışişleri Bakanı olan Annalena Baerbock ise, ülkesinin Rusya ile savaşta olduğunu dahi söylemiştir.[54] Almanya’da özellikle SPD’li üst düzey siyasetçilerin son birkaç aya kadar Rusya’ya karşı yaptırım rejimi uygulamakta isteksiz davranmaları, bağımsızlık savaş veren Ukraynalı devlet adamlarının da tepkisine neden olmuştur. Örneğin, 2022 başlarında o dönemde Ukrayna’nın Almanya Büyükelçisi olan Andrij Melnyk, ülkesine ağır silah desteği vermekten imtina eden ve Rusya’dan yapılan petrol ve gaz alımlarına ambargo koymamakta direnen SPD’li politikacıların Rusya’ya tartışmalı bir şekilde yakın ve Putin dostu olduklarını iddia etmiştir.[55] Ancak SPD’li üst düzey siyasetçiler, sonradan Rusya’yı Batı sistemine dahil etmekte gösterdikleri çaba nedeniyle özür dilemiş, hatta Sigmar Gabriel, Kuzey Akım 2 projesi konusundaki ısrarını bizzat kendi hatası olarak vurgulamıştır.[56]

Başbakan Scholz da süreci 2022 yılı Şubat ayı sonunda Alman parlamentosu Bundestag’da yaptığı konuşmada gelişmeleri “zeitenwene” (dönüm noktası) olarak değerlendirirken[57], buna karşın, Rusya’nın savaşı sonlandırması halinde ilişkilerin yeniden tesis edilebileceğine dair de 2022 yılı sonunda önemli bir açıklama yapmış ve savaşın sona ermesi halinde ekonomik iş birliğinin canlandırılabileceğini vurgulamıştır.[58] Buna karşın, Scholz hükümeti, başta isteksiz davrandığı savunma bütçesi ve silah desteği konusunda da karar almış ve savunma bütçesinde söz verdiği 100 milyar avroluk rekor artışın[59] yanı sıra, Kiev’e Leopard 2 tankları da göndermiştir.[60] Bu manada, İnat’a göre, savaşın başından beri Rusya ile çatışmanın doğrudan tarafı olmaktan kaçınan ve Ukrayna’ya askeri yardım ile Rusya’ya yaptırımlar konusunda hep yavaş davranmakla eleştirilen Almanya, bu kararla birlikte Batı’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşın öncü ülkelerinden birisi haline gelmiştir.[61] Almanya Dışişleri Bakanlığı’na bağlı resmi internet sitelerinde ise, Rusya’nın 2014 Kırım ilhakı ve 2022 Ukrayna işgali ile uluslararası hukuku çiğnediği ve bu nedenle yara alan Alman-Rus ilişkilerinin eskisi gibi devam edemeyeceği vurgulanmıştır.[62] Bu sitelerde, Rusya’nın Almanya hükümetine karşı siber saldırılar yaptığı da iddia edilmiş ve ayrıca Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden 27 milyon civarındaki Rusya ve diğer post-Sovyet ülkeleri vatandaşları konusundaki sorumluluğu vurgulanmıştır.[63]

Almanya dış politikası üzerine çalışan Yaşar Aydın, daha çok Anglo-Sakson dünyada dillendirilen “Rapallo Sendromu” ile 1922’de Almanya ile Sovyetler Birliği arasında imzalan Rapallo Antlaşması’nın yarattığı iş birliğine benzer şekilde, Almanya ile Rusya arasında yakın zamana kadar bir tür iş birliğinin varlığını işaret ederken, bunun Almanya’nın bir nevi Batı’dan uzaklaşarak uluslararası ilişkilerde “özel bir rota” (Sonderweg) izlemesine yol açtığını vurgulamakta[64] ve ayrıca dış politikada yalnızca yumuşak güç araçlarına güvenen Almanya’nın caydırıcılıktan yoksun olması nedeniyle zorlandığına değinmektedir.[65] Rus Ordusu’nda 21 yıl görev yapmış ünlü stratejist Dimitri Trenin ise, 2020 yılı içerisinde, Rus muhalif siyasetçi Aleksey Navalni’nin zehirlenmesi sonrasından itibaren henüz Angela Merkel döneminde Almanya’nın Rusya’ya karşı tavrının değişmeye başladığını ve önceden Rusya’nın hassasiyetleri konusunda Batı dünyasına aracılık eden Berlin’in artık farklı görüşte olduğunun altını çizerken, Almanya-Rusya zıtlaşmasının ise Avrupa’ya kesinlikle güvenlik sağlamayacağını ve bir molanın ardından ilişkileri iyileştirmenin iki tarafa da faydalı olacağını yazmıştır.[66] Nitekim gerçekten de, Rusya’ya yönelik yaptırımlardan en olumsuz etkilenen ülke Almanya olmaktadır. Öyle ki, ülkenin enerji güvenliği konusunda ciddi risklerin oluşmasının yanı sıra, ekonomik büyüme oranları da Rusya’ya ihracatın durma noktasına gelmesi nedeniyle düşmüştür.

Rusya tarafı ise, Almanya’nın Ukrayna politikası nedeniyle kendilerinden uzaklaşmasını bu ülkenin bağımsız olmamasıyla açıklamaya çalışmaktadır. Örneğin, Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zakharova, Almanya’nın 30.000 Amerikan askeri kontrolünde işgal altındaki bir devlet olduğunu vurgulamış ve o dönemde ABD’nin Berlin Büyükelçisi olan Richard Grenell ve diğer Amerikan Büyükelçilerinin Alman devlet adamlarına emir verdiklerini iddia etmiştir.[67] Rusya’nın Batı dış politikasına yönelik temel eleştirisini ise NATO’nun -kendilerine Soğuk Savaş dönemi sona ererken sözlü olarak verilen garantilere rağmen- doğuya doğru genişlemesi oluşturmaktadır. Bu konuda vefatı ardından Mihail Gorbaçov hakkında bir köşe yazısı kaleme alan eski ABD Dışişleri Bakanı (1989-1992) James Baker, “Why Gorbachev mattered” başlıklı makalesinde, NATO’nun genişlemesini ilkesel olarak doğru bulduğunu ifade etse de, bu süreçte aceleci ve Rusya ile yeterince diyalog içerisinde olunmadan hareket edildiğini ve bunun da Moskova’yı alarma geçirdiğini yazmıştır.[68] Rusya ile ilişkileri büyük bir kopuşa engel olarak götürmeyi başaran eski Almanya Başbakanı Angela Merkel de, 2022 yılı Eylül ayında yaptığı açıklamada, Rus lider Putin’in taktik nükleer silahları ima eden sözlerini ciddiye almak gerektiğini söyleyerek mevcut Almanya hükümetine önemli bir uyarıda bulunmuştur.[69]

Sonuç

Sonuç olarak, tarihsel süreçte inişli-çıkışlı bir grafik sergileyen Almanya-Rusya ilişkileri, günümüzde de giderek Soğuk Savaş dönemindekine benzer bir çizgiye doğru ilerlemektedir. Bunun sebebi, Rusya’nın Ukrayna politikası ve buna yönelik Batı dünyasında gösterilen kolektif tepkidir. Bu sorun aşılamadan Batı-Rusya ve Almanya-Rusya ilişkilerinin düzelmesi kolay olmayacaktır. Ancak savaşın sona ermesi halinde de -ki bir aşamada bu mutlaka olacaktır- Rusya-Almanya ilişkileri yeniden gelişebilir. Nitekim Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Putin’le “zamanı gelince” yeniden görüşmeyi istediğini ilan ederek[70], bu konuda açık bir kapı bırakmış ve amacının Rusya ile ilişkileri bozmak değil, Rusya’nın hukuka aykırı ve saldırgan politikalarına set çekmek istediğini belli etmiştir. Fakat Almanya ve Batı’nın yaklaşımında Putin rejimini devirme düşüncesi de halen baskındır. Nitekim aynı Scholz, Wagner İsyanı sonrasında Putin rejiminin zayıfladığına dair de bir açıklama yapmıştır.[71] Almanya’nın Rusya ile ilişkilerde geleneksel olarak daha temkinli olduğu da düşünülürse, ABD ve diğer Avrupa ülkelerinde (Macaristan dışında) Putin’e yönelik yaklaşımın son derece negatif olduğu söylenebilir. Bu bağlamda, Putin iktidarda kaldığı ve bu politikalarında ısrara devam ettiği müddetçe, Rusya’nın Batı ile ilişkileri sürekli krizde olacaktır.

Sonuçta, mevcut durum iyi olmamakla birlikte, gelecekte Rusya-Almanya ilişkilerinin yeniden düzeleceği bir dönemin başlaması gayet muhtemeldir. Çünkü coğrafi olarak yakın olan bu iki devlet, tarih boyunca zaman zaman savaşsalar da, hep bir şekilde yeniden iş birliği yapmayı başarmışlardır. Ancak bunun bir stratejik ortaklığa dönüşmesini beklemek de gerçekçi değildir; zira iki devletin mevcut siyasal sistemleri, ittifakları ve genel eğilimleri ancak ekonomik ve kültürel ilişkiler ağırlıklı bir ilişki modeline kapı aralamaktadır. 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

[1] Roland Götz (2007), “Germany and Russia – strategic partners?”, Geopolitical Affairs, 2007 (4), Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.swp-berlin.org/publications/products/fachpublikationen/Strategic_Partners_ks.pdf, s. 1.

[2] A. Lobanov-Rostovsky (1943), “Russia and Germany an Historical Survey of Russo-German Relations”, The Russian Review, Cilt 2, Sayı: 2 (Bahar 1943), s. 27.

[3] John W. Wheeler-Bennett (1946), “Twenty Years of Russo-German Relations 1919-1939”, Foreign Affairs, Ekim 1946, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://www.foreignaffairs.com/articles/russian-federation/1946-10-01/twenty-years-russo-german-relations-1919-1939.

[4] DW (2022), “German-Russian relations through history”, 19.03.2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/en/german-russian-relations-through-history/g-61178567.

[5] Russia Insider (2015), “Bismarck Knew: Don't Mess with Russia”, 16.12.2015, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://www.russia-insider.com/en/history/bismarck-knew-dont-mess-russia/ri11870.

[6] Yaşar Aydın (2022), “Almanya Notları 21: Almanya’nın Rusya Problemi: Nedenleri ve Olası Jeopolitik Etkileri”, Ocak/Şubat/Mart 2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://eu.bilgi.edu.tr/media/files/AlmanyaNotlari21.pdf, s. 3.

[7] Burak Çınar (2014), “İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın İki Cepheli Savaş Sorunu”, Güvenlik Stratejileri, Yıl: 10, Sayı: 20, ss. 149-197.

[8] Holokost Ansiklopedisi, “Alman-Sovyet Paktı”, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/german-soviet-pact.

[9] Atatürk Ansiklopedisi, “Sovyet-Alman Saldırmazlık Paktı (23 Ağustos 1939)”, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/sovyet-alman-saldirmazlik-pakti-23-agustos-1939/; Cherkessia (2014), “Yetmişbeş Yıl Önce : Molotov-Ribbentrop Paktı”, 25.08.2014, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: http://cherkessia.net/news_detail.php?id=6356.

[10] Holocaust Encyclopedia, “Sovyetler Birliği’nin İşgal Edilmesi, Haziran 1941”, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/invasion-of-the-soviet-union-june-1941.

[11] Holocaust Encyclopedia, “Sovyetler Birliği’nin İşgal Edilmesi, Haziran 1941”, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/invasion-of-the-soviet-union-june-1941.

[12] DW Türkçe (2009), “Almanya-Rusya ilişkilerinin tarihsel arka planı”, 16.07.2009, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.dw.com/tr/almanya-rusya-ili%C5%9Fkilerinin-tarihsel-arka-plan%C4%B1/a-4491082.

[13] Burak Köylüoğlu (2020), “Almanya’nın Gerçek Mucizesi IV. Bölüm: Berlin Duvarı’ndan Birleşik Almanya’ya Giden Yol”, Strateji ve Finans, 30.11.2020, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://www.stratejivefinans.com/almanyanin-gercek-mucizesi-iv-bolum/.

[14] Global Security (2023), “Russo-German Relations”, Erişim Tarihi: 16.08.2023, Erişim Adresi: https://www.globalsecurity.org/military/world/europe/de-forrel-ru.htm.

[15] The Berlin Wall, “October 07, 1979 Politics, East - Brezhnev and Honecker”, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.the-berlin-wall.com/videos/fraternal-kiss-of-brezhnev-and-honecker-665/.

[16] Fahri Türk (2010), “Boris Yeltsin Dönemi’nde Rus-Alman İlişkileri (1992-2000) Kültür ve Ekonomi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 20, Sayı: 1, s. 335.

[17] Sputnik Türkiye (2017), “'Rusya’yla ilişkiler Kohl için en temel konuydu'”, 17.06.2017, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://sputniknews.com.tr/20170617/rusya-iliskiler-kohl-icin-en-temel-konuydu-almanya-1028929628.html.

[18] William R. Symser (2000), “Putin spielt die deutsche Karte”, Internationale Politik, 55 (5), ss. 15-20.

[19] Fahri Türk (2010), “Boris Yeltsin Dönemi’nde Rus-Alman İlişkileri (1992-2000) Kültür ve Ekonomi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 20, Sayı: 1, s. 336.

[20] Liana Fix (2023), “One Year After: How Putin Got Germany Wrong”, Council on Foreign Relations, 17.02.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.cfr.org/in-brief/one-year-after-how-putin-got-germany-wrong.

[21] “Wladimir Putin - Rede am 25. September 2001 vor dem Deutschen Bundestag (nur deutschsprachiger Teil)”, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=F0_0WqUuh9E.

[22] “Putin's famous Munich Speech 2007”, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=hQ58Yv6kP44.

[23] Sina Kısacık (2012), “Putin Döneminde Rus-Alman Siyasi ve Ekonomik İlişkileri”, Uluslararası Politika Akademisi, 05.07.2012, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2012/07/05/putin-doneminde-rus-alman-siyasi-ve-ekonomik-iliskileri/.

[24] BBC World Service (2014), “Negative views of Russia on the Rise: Global Poll”, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: http://downloads.bbc.co.uk/mediacentre/country-rating-poll.pdf, s. 4.

[25] A.g.e., s. 11.

[26] Fahri Türk (2010), “Boris Yeltsin Dönemi’nde Rus-Alman İlişkileri (1992-2000) Kültür ve Ekonomi”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 20, Sayı: 1, s. 338.

[27] Tam ismi Die Moskau-Connection: Das Schröder-Netzwerk und Deutschlands Weg in die Abhängigkeit olan güncel kitabın künye bilgilerine bu adresten ulaşılabilir; https://www.amazon.com/Die-Moskau-Connection-Schr%C3%B6der-Netzwerk-Deutschlands-Abh%C3%A4ngigkeit-ebook/dp/B0BVDGJ1R2.

[28] Guy Chazan (2023), “Germany’s tangled relationship with Russia”, Financial Times, 22.05.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.ft.com/content/3ee19f1d-b743-4bab-be99-7bff690e97d5.

[29] Liana Fix (2023), “One Year After: How Putin Got Germany Wrong”, Council on Foreign Relations, 17.02.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.cfr.org/in-brief/one-year-after-how-putin-got-germany-wrong.

[30] Guy Chazan (2023), “Germany’s tangled relationship with Russia”, Financial Times, 22.05.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.ft.com/content/3ee19f1d-b743-4bab-be99-7bff690e97d5.

[31] Roland Götz (2007), “Germany and Russia – strategic partners?”, Geopolitical Affairs, 2007 (4), Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.swp-berlin.org/publications/products/fachpublikationen/Strategic_Partners_ks.pdf, ss. 4-5.

[32] Roland Götz (2007), “Germany and Russia – strategic partners?”, Geopolitical Affairs, 2007 (4), Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.swp-berlin.org/publications/products/fachpublikationen/Strategic_Partners_ks.pdf, s. 9.

[33] Alexander Baunov (2023), “Russia, "The West" and Germany - Taking stock and looking ahead”, Carnegie Endowment for International Peace, 07.06.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://carnegieendowment.org/politika/89905.

[34] Sina Kısacık (2012), “Putin Döneminde Rus-Alman Siyasi ve Ekonomik İlişkileri”, Uluslararası Politika Akademisi, 05.07.2012, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2012/07/05/putin-doneminde-rus-alman-siyasi-ve-ekonomik-iliskileri/.

[35] Liana Fix (2023), “One Year After: How Putin Got Germany Wrong”, Council on Foreign Relations, 17.02.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.cfr.org/in-brief/one-year-after-how-putin-got-germany-wrong.

[36] Anna Kwiatkowska-Drożdż (2014), Germany on Russia: Yes to Links, No to Rapprochement, Point of View, No: 39, March 2014, OSW, Warsaw, s. 8.

[37] A.g.e., s. 9.

[38] Marine Deal News (2019), “Normandiya formatı ve aktörlerinin pozisyonları”, 30.12.2019, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.marinedealnews.com/normandiya-formati-ve-aktorlerinin-pozisyonlari/.

[39] Sözcü (2022), “Macron-Putin görüşmesi ile ilgili şok iddia: DNA’sını almasın diye corona testini reddetti”, 11.02.2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2022/dunya/macron-putin-gorusmesi-ile-ilgili-sok-iddia-dnasini-almasin-diye-corona-testini-reddetti-6945937/.

[40] Kemal İnat (2023), “3 Soru: Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan Yeni Bir Almanya mı Doğuyor?”, SETA, 07.03.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.setav.org/3-soru-rusya-ukrayna-savasindan-yeni-bir-almanya-mi-doguyor/.

[41] A.g.e.

[42] Kemal İnat (2022), “Rusya Almanya’nın Güvenlik Politikasını Değiştirdi mi?”, SETA, 03.03.2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.setav.org/rusya-almanyanin-guvenlik-politikasini-degistirdi-mi/.

[43] Yaşar Aydın (2021), “Almanya’nın Rusya ve Çin ile İlişkileri”, Perspektif, 27.12.2021, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.perspektif.online/almanyanin-rusya-ve-cin-ile-iliskileri/.

[44] NTV (2022), “Doğalgaz hattını kim patlattı? Komplo teorileri Biden'ı gösteriyor”, 30.09.2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/dogalgaz-hattini-kim-patlatti-komplo-teorileri-bideni-gosteriyor,eS3hy-TQ802CrPmJ4X8DbQ#.

[45] BBC Türkçe (2019), “Almanya-Rusya ilişkileri neden gerildi?”, 06.12.2019, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-50686095.

[46] Sabir Askeroğlu (2022), “Rusya-Almanya Enerji İşbirliğinin Sona Ermesi”, Ankasam, 12.09.2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.ankasam.org/rusya-almanya-enerji-isbirliginin-sona-ermesi/.

[47] A.g.e.

[48] Yaşar Aydın (2021), “Almanya’nın Rusya ve Çin ile İlişkileri”, Perspektif, 27.12.2021, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.perspektif.online/almanyanin-rusya-ve-cin-ile-iliskileri/.

[49] Sözcü (2023), “Fidan: Avrupa’da gelecek kış yeni bir kriz olabilir”, 31.07.2023, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://www.sozcu.com.tr/2023/ekonomi/fidan-avrupada-gelecek-kis-yeni-bir-kriz-olabilir-7759903/.

[50] Örneğin, Tom Rogan, The Wall Street Journal için “Is Germany a Reliable American Ally? Nein” başlıklı makaleyi yazmış ve Berlin’i sert şekilde eleştirmiştir. Bakınız; Tom Rogan (2022), “Is Germany a Reliable American Ally? Nein”, The Wall Street Journal, 23.01.2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.wsj.com/articles/germany-reliable-american-ally-nein-weapon-supply-berlin-russia-ukraine-invasion-putin-biden-nord-stream-2-senate-cruz-sanctions-11642969767.

[51] Kemal İnat (2022), “Almanya'nın Rusya ikilemi”, Anadolu Ajansı, 01.02.2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/almanyanin-rusya-ikilemi/2490694.

[52] Alexander Baunov (2023), “Russia, "The West" and Germany - Taking stock and looking ahead”, Carnegie Endowment for International Peace, 07.06.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://carnegieendowment.org/politika/89905.

[53] Damien McGuinness (2022), “Rusya'nın Ukrayna'yı işgali Almanya'yı nasıl ikilemde bıraktı?”, BBC Türkçe, 18.04.2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-61139175.

[54] Kemal İnat (2023), “3 Soru: Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan Yeni Bir Almanya mı Doğuyor?”, SETA, 07.03.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.setav.org/3-soru-rusya-ukrayna-savasindan-yeni-bir-almanya-mi-doguyor/.

[55] Global Security (2023), “Russo-German Relations”, Erişim Tarihi: 16.08.2023, Erişim Adresi: https://www.globalsecurity.org/military/world/europe/de-forrel-ru.htm.

[56] A.g.e.

[57] “Regierungserklärung Bundeskanzler Scholz zum Russland-Ukraine-Krieg am 27.02.22”, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=FIk67l9Zp2w.

[58] NTV (2022), “Almanya Başbakanı Scholz'dan savaş sonrası Rusya ile işbirliği sinyali”, 13.12.2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.ntv.com.tr/dunya/almanya-basbakani-scholzdan-savas-sonrasi-rusya-ile-isbirligi-sinyali,kd19Xbbh90q0WaE-_J6Dvg#.

[59] Euronews (2022), “Almanya, savunma harcamaları için 100 milyar euroluk 'özel fon' kuruyor”, 27.02.2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2022/02/27/almanya-savunma-harcamalar-icin-100-milyar-euroluk-ozel-fon-kuruyor.

[60] BBC Türkçe (2023), “Almanya, Ukrayna'ya 18 Leopard 2 tankı gönderdi”, 28.03.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/articles/cj57y1lvggjo.

[61] Kemal İnat (2023), “3 Soru: Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan Yeni Bir Almanya mı Doğuyor?”, SETA, 07.03.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.setav.org/3-soru-rusya-ukrayna-savasindan-yeni-bir-almanya-mi-doguyor/.

[62] Federal Foreign Office (2023), “Germany and the Russian Federation: Bilateral Relations”, 22.02.2023, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://www.auswaertiges-amt.de/en/aussenpolitik/russianfederation/218616.

[63] A.g.e.

[64] Yaşar Aydın (2022), “Almanya Notları 21: Almanya’nın Rusya Problemi: Nedenleri ve Olası Jeopolitik Etkileri”, Ocak/Şubat/Mart 2022, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://eu.bilgi.edu.tr/media/files/AlmanyaNotlari21.pdf, s. 4.

[65] A.g.e., ss. 5-6.

[66] Dimitri Trenin (2020), “Rus – Alman ilişkilerinde büyük kırılma: Bedelleri ne olabilir?”, Fikir Turu, 24.09.2020, Erişim Tarihi: 14.08.2023, Erişim Adresi: https://fikirturu.com/jeo-strateji/rus-alman-iliskilerinde-buyuk-kirilma-bedelleri-ne-olabilir/.

[67] Global Security (2023), “Russo-German Relations”, Erişim Tarihi: 16.08.2023, Erişim Adresi: https://www.globalsecurity.org/military/world/europe/de-forrel-ru.htm.

[68] James Baker (2022), “Why Gorbachev Mattered”, The New York Times, 06.09.22, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://www.nytimes.com/2022/09/06/opinion/gorbachev-russia.html; Sedat Ergin (2022), “ABD’den NATO genişlemesi konusunda gecikmiş bir özeleştiri”, Hürriyet, 10.09.2022, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/abdden-nato-genislemesi-konusunda-gecikmis-bir-ozelestiri-42134925.

[69] T24 (2022), “Merkel: Putin'in sözleri blöf olarak görülmemeli, ciddiye alınmalı”, 28.09.2022, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://t24.com.tr/haber/merkel-putin-in-sozleri-blof-olarak-gorulmemeli-ciddiye-alinmali,1062459.

[70] Cumhuriyet (2023), “Almanya Başbakanı Scholz: 'Putin ile tekrar görüşmeyi planlıyorum'”, 26.05.2023, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/almanya-basbakani-scholz-putin-ile-tekrar-gorusmeyi-planliyorum-2084960.

[71] NTV (2023), “Almanya Başbakanı Scholz: Wagner'in isyanı Putin'i zayıflattı”, 29.06.2023, Erişim Tarihi: 17.08.2023, Erişim Adresi: https://www.ntv.com.tr/dunya/almanya-basbakani-scholz-wagnerin-isyani-putini-zayiflatti,uVUR_itEdkeQJ99VpQPNkQ#.


14 Ağustos 2023 Pazartesi

Doç. Dr. Ozan Örmeci IR Diplomacy Sitesine Türk Dış Politikası Konulu Özel Bir Mülakat Verdi

 

İstanbul Aydın Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce) bölümü öğretim üyesi ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci, İran'ın tanınmış dış politika portalı IR Diplomacy sitesine Türk Dış Politikası konulu özel bir mülakat verdi. Örmeci, röportajda, 2023 Türkiye seçimleri, yeni hükümette görev alan kilit isimler, Türkiye-İran ilişkileri, Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri ve Türk Dış Politikası gibi konulara değindi. 14 Ağustos 2023 tarihinde yayınlanan mülakata buradan erişebilirsiniz.