Sayfalar

26 Ekim 2022 Çarşamba

2022 ABD Ara Seçimleri: Cumhuriyetçiler Avantajlı Gözüküyor


Giriş

Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 8 Kasım 2022 tarihinde yapılacak ara seçimlerle birlikte ABD Kongresi’ni oluşturan Temsilciler Meclisi’nin 435 üyesi ve 100 üyesi olan Senato’nun 35 üyesi belirlenecektir. Ara seçimler, iktidarda olan Demokrat Joe Biden yönetiminin onaylanma düzeyini görmek ve 2024 yılında yapılacak Başkanlık seçimleri öncesinde Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasındaki dengenin nasıl oluştuğunu anlamak açısından da kritik bir test işlevi görecektir. Bu yazıda, 2022 ABD ara seçimleri hakkında uluslararası basında yazılanları özetleyerek, ara seçimlerin ABD iç ve dış politikasına olası etkilerini değerlendireceğim.

2022 ABD Ara Seçimlerini Etkileyecek Faktörler ve Güncel Anketler

2022 ara seçimlerinin ilk dikkat çekici özelliği, 2020 nüfus sayımı sonrasında -ki bu sayımda ABD nüfusu 331.449.281 olarak belirlenmiştir- yapılan seçim bölgelerini yeniden saptama girişimi (redistricting) sonrasında yapılan ilk seçim olmasıdır.

Seçim öncesinde ABD içerisinde yaşanan siyasi tartışmalara baktığımızda ise; öncelikle ABD Yüce Mahkemesi’nin 50 yıldır uygulanan Roe v. Wade içtihadından cayarak, kürtaj hakkının federal düzeyde korunan bir anayasal hakkı olmadığına hükmetmesi sonrasında, Cumhuriyetçilerin yerel yasama organlarında çoğunluk olduğu 16 eyalette kürtajın yasaklanmasının[1] iç siyaset açısından çok önemli bir gelişme olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, 2022 ara seçimlerinde de genel itibariyle kürtaj yanlısı olan Demokratlar ile genel itibariyle kürtaj karşıtı olan Cumhuriyetçiler arasındaki siyasi ve kültürel mücadele devam edecektir.

Seçimi etkileyecek bir diğer önemli parametre kuşkusuz -tüm dünyada olduğu gibi- ekonomidir. ABD’de son dönemde enflasyonun son 30 yıldaki en yüksek seviyesine ulaşması, Amerikan kamuoyunda çeşitli tartışmalara yol açmaktadır.[2] Bu konuda Cumhuriyetçiler ve muhalif unsurlar Biden yönetimini suçlarken, Biden yönetimi ise “Corporate America” denen Amerikan şirketleri ve kapitalizmini eleştirmektedir.[3] Ekonominin bu yıl ve gelecek yıl da iyi gitmesi beklenmemektedir. Öyle ki, İMF’nin hazırladığı Dünyanın Ekonomik Görünümü Raporu’na göre, 2023 yılında uluslararası ticaret hacminin yüzde 2,5 azalması beklenmektedir.[4] Bunun temel sebebi ise, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın devam etmesi ve Rusya ve kısmen de Çin’in uluslararası piyasalar ve tedarik zincirlerinden çıkarılması nedeniyle maliyetlerin artarak küresel ekonominin yavaşlamasıdır.

ABD Başkanı Joe Biden

ABD’de ara seçimlerde Başkanların popülaritesinin de etkili olduğu düşünüldüğünde, kuşkusuz Başkan Joe Biden’a yönelik onaylanma oranı da seçim sonucunu doğrudan etkileyecektir. Bu konuda GALLUP tarafından yapılan son anketlere baktığımızda; Başkanlık görevini sürdürdüğü yaklaşık iki yıllık dönemde yüzde 57’den yüzde 38’e kadar çok değişken ve inişli-çıkışlı bir grafik gösteren Biden’ın onaylanma oranının şimdilerde yüzde 40 seviyesinde olduğu görülmektedir.[5] Bu oranın oldukça düşük olduğu ve bu durumun Demokratların işini seçimde zorlaştırdığını söylemek mümkünse de, önceki Başkanlardan Ronald Reagan ve Donald Trump’ın da iktidarlarının ikinci yılı dolarken benzer (yüzde 42) seviyede desteğe sahip olduklarını hatırlatmak gerekiyor. Buna karşın, Başkan Biden’ın ileri yaşı ve gafları nedeniyle medyada sık sık eleştirildiğini de söylemek gerekir.[6]

2022 ABD ara seçimlerinde etkili olabilecek bir diğer parametre ise Amerikan dış politikasında yaşanan güncel gelişmeler olacaktır. Her ne kadar sıradan Amerikalı için dış politika büyük bir anlam ifade etmese de, dış politikadaki başarı veya başarısızlık algısının medyada işlenmesi, şüphesiz seçmenlerin bir bölümünün oy verme kararında pozitif veya negatif yönde etki yapabilmektedir. Bu anlamda, her ne kadar Rusya ve kısmen de Çin’e karşı Batı dünyasında ve özellikle Transatlantik ilişkilerde bir canlanma yaratarak NATO’yu yeniden işlevsel hale getirmeyi başarsa da, Başkan Biden ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın özellikle Afganistan politikası konusunda uluslararası ve Amerikan kamuoyunda genel olarak başarısız bulundukları belirtilebilir. Buna karşın, Cumhuriyetçi Parti ve özellikle de partinin son seçilmiş Başkanı ve 2024 Başkanlık seçimi için halen favori Başkan adayı olan Donald Trump’ın Rusya’ya ve Rus lider Vladimir Putin’e yakın algılanması, Amerikan seçmenlerini Biden’a destek politikasını sürdürmeye itebilir. Nitekim Başkan Biden da, Amerikalı seçmenleri “ara seçimleri Cumhuriyetçiler kazanırsa Ukrayna yardımları kesilebilir” sözleriyle uyarmaktadır.[7]

Dr. Mehmet Öz

Amerikalı Türkler açısından da seçimin heyecan verici bir unsuru var. Zira bu seçimde ilk defa bir Türk kökenli aday olan ve “The Dr. Oz Show” adlı televizyon programıyla[8] geniş kitlelere ulaşmayı başaran doktor/cerrah Mehmet Öz, Cumhuriyetçi Parti adına Pensilvanya Senatörü adayı oldu. Başkan Biden’ın Ermeni Soykırımı’nı tanıması ve Türkiye karşısında Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Ermenistan ve PYD/YPG gibi unsurlara destek verdiği de düşünülürse, güçleri sınırlı olan Türk diasporasının bu seçimde yoğun olarak Öz’e ve Cumhuriyetçilere destek vermesi güçlü bir ihtimal olarak beliriyor. Buna karşın, Öz’ün Demokrat rakibi John Fetterman’ın anketlerde halen önde olduğunu da belirtmek gerekir.[9] Ayrıca Öz’ün Ermeni lobisi tarafından hedef alındığını da bu noktada sözlerimize ekleyebiliriz.[10]

,2022 ABD ara seçimleri öncesinde yapılan güncel anketlere baktığımızda; Demokratların bu seçimde hem Temsilciler Meclisi, hem de Senato’da çoğunluğu Cumhuriyetçilere kaptırmalarının beklendiğini belirtebiliriz.[11] Zaten GALLUP’un bir çalışmasına göre, onaylanma oranı yüzde 50’nin altında olan ABD Başkanlarının partilerinin ara seçimlerde Temsilciler Meclisi’nde ortalama 37 sandalye kaybettiği biliniyor.[12] Bu nedenle, Demokratların bu seçimde büyük bir başarı göstermesi beklenmiyor.

Son anketlerin hepsinde Kırmızılar (Cumhuriyetçiler) önde gözüküyor[13]

2024 ABD Başkanlık Seçimleri

2022 ABD ara seçimlerinin 5 Kasım 2024 tarihinde düzenlenecek 60. ABD Başkanlık seçimlerini de etkileyeceğini ve bu seçimler öncesinde bir test işlevi göreceğini belirtmek gerekiyor. Henüz seçime çok uzun bir zaman olmasına karşın, iki büyük partinin adaylarının kim olacağı konusunda Amerikan ve uluslararası kamuoyunda yoğun bir ilgi olduğu gözlemleniyor.

ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, 2024 seçimlerinde iddialı Demokrat adaylardan birisi olacak

İktidardaki Demokrat Parti’ye baktığımızda; 46. ve mevcut ABD Başkanı Joe Biden’ın ilerleyen yaşına rağmen bir kez daha aday olmaya sıcak baktığı, ancak şartlara ve parti içerisindeki dengelere göre son kararını vereceği anlaşılıyor. Demokrat Parti içerisinde adaylık ihtimaline hayli sıcak yaklaşılan kişi ise Başkan Yardımcısı Kamala Harris. Her ne kadar Başkan Yardımcısı olarak henüz çok yüksek profilli ve başarılı bir görüntü çizemese de, Harris, ABD tarihinin ilk kadın Başkanı olmak için ideal bir aday olarak gözüküyor. Demokrat Parti içerisindeki diğer potansiyel adaylar ise; son iki seçim öncesinde ciddi bir rüzgâr yaratmayı başaran Vermont Senatörü Bernie Sanders, New York City Belediye Başkanı Eric Adams, gay bir siyasetçi olan Ulaştırma Bakanı Pete Buttigieg, Kuzey Karolina Valisi Roy Cooper, New York’tan Temsilciler Meclisi üyesi seçilen genç siyasetçi Alexandria Ocasio-Cortez ve Georgia Senatörü Raphael Warnock olarak sıralanabilir.

Bakalım Donald Trump iktidara dönmeyi başarabilecek mi?

Cumhuriyetçi Parti’ye geçtiğimizde ise; tüm skandallara rağmen Donald Trump’ın halen bile en favori aday olarak öne çıktığını söylemeliyiz. Trump’ın akıllı bir strateji ile Cumhuriyetçi Parti içerisinde ön seçimi kazanması beklenen favori adaylara destek açıklayarak partiye hâkim olduğu yönünde bir görüntü çizdiğini de bu noktada eklemek gerekir.[14] Ancak Trump’ın temel meselesi parti ön seçimlerini kazanmaktan ziyade yasal süreçler ve engelleri aşmak olarak karşısına çıkıyor. Zira Ağustos ayında ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) ajanlarının Florida’da bulunan evine girerek arama yaptıkları Trump, 6 Ocak 2021’de ABD Kongresi’ne düzenlenen saldırıyla ilgili soruşturma kapsamında da yargılanıyor. Bu gibi konularda yasal engellere takılmadığı müddetçe, Trump’ın aday olmasına ve ön seçimi kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak Trump dışında da etkili olabilecek bazı Cumhuriyetçi adaylar mevcut. Bunlar arasında en dikkat çekenler ise; eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Teksas Senatörü Ted Cruz, ABD’nin eski Birleşmiş Milletler (BM) temsilcisi Nikki Haley, Evanjelist grupların desteğini alan eski Başkan Yardımcısı Mike Pence, Florida Senatörü Marco Rubio ve Florida Valisi Ron DeSantis şeklinde belirtilebilir.

Sonuç

Sonuç olarak, 2022 ABD ara seçimleri, dünyanın halen tek süpergücü durumundaki ABD’nin iç politika dinamiklerini anlamak ve 2024 ABD Başkanlık seçimleri öncesinde iki büyük parti arasındaki güç dengelerini ölçmek açısından kritik bir test olacaktır. Şimdilik gözüken ise, rüzgârın Cumhuriyetçiler lehine esmeye başladığıdır.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

KAYNAKÇA

 

[1] Yunus Emre Erdölen (2022), “Güncel sorunlar, tıkanan sistem: ABD ve kürtaj yasakları”, Anadolu Ajansı, 01.07.2022, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/guncel-sorunlar-tikanan-sistem-abd-ve-kurtaj-yasaklari/2627765.

[2] MacroTrends, “U.S. Inflation Rate 1960-2022”, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://www.macrotrends.net/countries/USA/united-states/inflation-rate-cpi.

[3] Allison Morrow (2022), “Who’s to blame for inflation? It’s complicated”, CNN, 10.01.2022, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://edition.cnn.com/2022/01/10/economy/inflation-blame-pandemic-biden-fed-corporations/index.html.

[4] Mahfi Eğilmez (2022), “Küresel Ticaret Daralıyor”, 18.10.2022, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://www.mahfiegilmez.com/2022/10/kuresel-ticaret-daralyor.html.

[5] GALLUP, “Presidential Approval Ratings -- Joe Biden”, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://news.gallup.com/poll/329384/presidential-approval-ratings-joe-biden.aspx.

[6] Forbes Breaking News (2022), “WATCH: Biden Gaffes Again, And It Goes Viral”, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=jThtmTc-sUU.

[7] Euronews (2022), “Biden: Ara seçimleri Cumhuriyetçiler kazanırsa Ukrayna yardımları kesilebilir”, 21.10.2022, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://tr.euronews.com/2022/10/21/biden-ara-secimleri-cumhuriyetciler-kazanirsa-ukrayna-yardimlari-kesilebilir.

[8] Bakınız; https://www.drozshow.com/.

[9] Ali Çınar (2022), “ABD'de Kongre ara seçimlerinde nefesler tutuldu”, Bloomberg HT, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://www.bloomberght.com/abd-de-kongre-ara-secimlerinde-nefesler-tutuldu-2316662.

[10] Bakınız; https://www.youtube.com/shorts/RS5PR8ZMdy0.

[11] Statista, “Latest polls on the 2022 U.S. midterm election prospects of Democrats versus Republicans as of October 2022”, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://www.statista.com/statistics/1321123/us-midterm-election-polls/.

[12] Kasım İleri (2021), “Biden'ın başkanlığına onay oranları 2022 ara seçimleri konusunda Demokratları panikletecek boyuta ulaştı”, Anadolu Ajansı, 03.09.2021, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/bidenin-baskanligina-onay-oranlari-2022-ara-secimleri-konusunda-demokratlari-panikletecek-boyuta-ulasti/2354933.

[13] Statista, “Latest polls on the 2022 U.S. midterm election prospects of Democrats versus Republicans as of October 2022”, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://www.statista.com/statistics/1321123/us-midterm-election-polls/.

[14] Holly Honderich & Robin Levinson-King (2022), “ABD ara seçimleri: Trump'ın desteklediği adaylar şimdiye dek ne kadar başarılı oldu?”, BBC News Türkçe, 16.09.2022, Erişim Tarihi: 26.10.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/articles/cpr21n09380o.


25 Ekim 2022 Salı

Doç. Dr. Ozan Örmeci'nin Anadolu Ajansı Mülakatı: "İngiltere’nin Hint kökenli yeni Başbakanı Rishi Sunak kimdir?"

 

İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci, 25 Ekim 2022 tarihinde Anadolu Ajansı'ndan Halil İbrahim Ciğer'e "İngiltere’nin Hint kökenli yeni Başbakanı Rishi Sunak kimdir?" konulu bir mülakat verdi. Aşağıdaki linkten bu mülakatı dinleyebilirsiniz.


21 Ekim 2022 Cuma

Yeni Konferans Sunumu: 1990'ların Sonunda Yaşanan Türk-Yunan Yakınlaşması

 

İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci, 21 Ekim 2022 tarihinde İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane kampüsünde düzenlenen "Cumhuriyetin 100'üncü Yıldönümüne Doğru Türk-Yunan İlişkileri: Dünü, Bugünü ve Yarını" başlıklı konferansta "1990'ların Sonunda Yaşanan Türk-Yunan Yakınlaşması" adlı bir sunum gerçekleştirdi. Doç. Dr. Ozan Örmeci dışında Doç. Dr. Esra Özsüer, Prof. Dr. Enis Tulça, Doç. Dr. Hazal Papuççular, Doç. Dr. Zuhal Mert Uzuner, Prof. Dr. Hasan Ünal, Prof. Dr. Hasret Çomak, Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, Prof. Dr. Burak Gülboy ve Doç. Dr. Deniz Tansi gibi önemli akademisyenlerin katıldığı konferansta, Türk-Yunan ilişkileri tarihsel perspektifte ve günümüz uluslararası sisteminin değişen parametreleri ışığında iki farklı oturumda tartışıldı. Aşağıda, bu konferanstan fotoğrafları ve Doç. Dr. Ozan Örmeci'nin sunumunu bulabilirsiniz.







19 Ekim 2022 Çarşamba

Global Firepower Sitesine Göre Türkiye ile Yunanistan’ın Askeri Güçlerinin Kıyaslanması

 

Son dönemde Yunanistan’ın Ege Adaları’nı uluslararası hukuka aykırı olarak silahlandırması ve Yunanistan’da sayısı giderek artan Amerikan askeri üsleri nedeniyle gerilen Türk-Yunan ilişkilerinde çatışma ihtimali yeniden ortaya çıkarken, iki ülkenin askeri güçlerinin güncel durumu da çeşitli tartışmalara neden oluyor. Bu yazıda, Global Firepower web sitesine göre[1] Türkiye ile Yunanistan’ın askeri güçlerini kıyaslayarak, Yunanistan’ın gerçekten Türkiye için bir güvenlik tehdidi oluşturup oluşturmadığına yanıt vermeye çalışacağım.

Ülkelerin askeri güçleri ve kapasitelerini yakından takip eden Global Firepower web sitesine göre, genel tabloda, Türkiye dünyanın en güçlü 13. ordusuna (Türk Silahlı Kuvvetleri-TSK) sahipken, Yunanistan’ın yeri ise 27.liktir.[2] Ülkelerin askeri güçlerini ölçen ilk veri olan nüfus konusunda, Türkiye, komşusu Yunanistan’a kıyasla çok daha iyi bir konumdadır. Öyle ki, yaklaşık 82,5 milyon nüfusu olan Türkiye, 10,5 milyon nüfusa sahip Yunanistan’dan yaklaşık 8 kat daha kalabalıktır. Bu durum, kendisini insan gücü konusunda da göstermektedir. Şöyle ki, Türkiye’nin savaşta kullanabileceği yaklaşık 35 milyon nüfusu varken, Yunanistan’da bu rakam 4 milyon düzeyindedir. Aktif askeri personel açısından da, Ankara, komşusu Atina’nın çok daha önündedir; zira Türkiye’nin 425.000 aktif askeri personeli varken, Yunanistan’da bu rakam 130.000 dolaylarındadır. İki ülke paramiliter güçler açısından kıyaslandığında da, 150.000 kişilik Türkiye, 35.000 kişilik Yunanistan’dan çok daha güçlüdür. Bir diğer önemli konu olan savunma bütçelerine geldiğimizde; Türkiye, savunması için yıllık 10 milyar dolar harcarken, Yunanistan’da bu rakam 6,6 milyar dolar düzeyindedir. İki ülke de dış borç konusunda oldukça kötü durumdalarken, bu rakam Yunanistan için 485 milyar dolar, Türkiye içinse 439 milyar dolar düzeyindedir. Ülkelerin döviz ve altın rezervleri de savaş/çatışma ihtimali için önemli bir veridir ve bu alanda da, Türkiye, Yunanistan’a karşı çok ağır basmaktadır. Öyle ki, Türkiye’nin rezervi 108 milyar dolarken, Yunanistan’ın yalnızca 7-8 milyar dolaylarındadır. Satın alma gücü paritesine (PPP) baktığımızda da, yine Ankara’nın büyük avantajı ve üstünlüğü göze çarpmaktadır. Öyle ki, Türkiye’nin satın alma gücü paritesi 2,5 trilyon dolarken, Yunanistan’ın yalnızca 295 milyar dolardır.

Bu makro verilerin yanında, daha somut ve çatışmalarda etkili olacak askeri kapasite ölçümlerine geçtiğimizde, ilk olarak hava gücü konusunda bir kıyaslama yapabiliriz. Bu alanda Türkiye’nin 1.057 uçakla 633 uçağı olan Yunanistan’a karşı net bir üstünlüğü bulunurken, savaş jetleri konusunda Türkiye’nin üstünlüğü daha az ve 205’e karşı 188’dir. Ayrıca son dönemde Atina’nın Fransa’dan Rafale jetleri alarak, F-16’larını modernleştirerek ve NATO üyesi ülkelerce ABD’de sürdürülen F-35 programına dahil olarak avantajı kendisine geçirmeye çalıştığı iddia edilebilir. Nakliye uçakları konusunda da, Ankara, Atina’ya karşı 17’ye karşı 81’le ile çok üstün durumdadır. Benzer şekilde eğitim uçakları konusunda da Türkiye’nin Yunanistan’a 144’e karşı 270’le açık bir üstünlüğü bulunmaktadır. Özel görev uçakları konusunda Ankara’nın üstünlüğü 14’e karşı 20 iken, helikopterler konusunda 270’e karşı 474’le daha açık bir fark söz konusudur. Saldırı helikopterleri anlamında da, Türkiye, 29’a karşı 107 ile komşusuna göre çok daha avantajlı durumdadır.

Kara güçlerine geçtiğimizde; tanklar konusunda Türkiye’nin Yunanistan’a 1.243’e karşı 3.002 ile net bir üstünlüğü bulunmaktadır. Zırhlı araçlar konusunda da, Ankara, Atina’nın 6.134 aracına karşı 13.270 ile net üstün durumdadır. Kundak Motorlu topçu sistemleri konusunda Türkiye’nin yine 590’a karşı 956 ile üstünlük durumu bulunmaktadır. Obüsler konusunda da, yine Ankara ağır basmakta ve Atina’nın 669 obüsüne karşı 1.189 obüse ev sahipliği yapmaktadır. Hareketli roket atma cihazları konusunda da, her zaman olduğu gibi Türkiye ağır basmakta ve Atina’nın 147’sine karşı 407 ile üstünlük sağlamaktadır.

İki ülkenin deniz güçlerini kıyasladığımızda; ilk olarak donanma gücü konusunda Türkiye’nin Yunanistan’a 120’ye karşı 156 ile bir üstünlüğü bulunmaktadır. Her iki ülkenin de henüz uçak gemisi yokken, denizaltı konusunda Türkiye’nin Yunanistan’a üstünlüğü yalnızca 11’e karşı 12 düzeyindedir. Fırkateynler konusunda da Türkiye’nin üstünlüğü cüzi düzeydedir ve 13’e karşı 16’dır. Hafif savaş gemileri korvetler konusunda ise Türkiye 0’a karşı 10’la açık avantaj sahibidir. Ayrıca her iki ülkenin de karakol gemisi sayısı 35’tir ve güçleri denktir. Mayın gemisi konusunda da Ankara 8’e karşı 11’le avantajını korumaktadır.

Kara-deniz-hava kuvvetlerine açısından genel bir değerlendirme yapıldığında; Türkiye’nin kara kuvvetleri anlamında çok üstün olduğu, hava kuvvetleri konusunda yine üstün olmakla birlikte Yunanistan’ın son dönemde atılım yapmaya başladığı ve deniz kuvvetleri konusunda da iki ülke arasında fazla bir farkın olmadığı söylenebilir. Bu anlamda, bu rakamlara göre Türkiye’nin gelecekte hava ve deniz kuvvetlerini güçlendirmesi gerektiği sonucuna ulaşılabilir.

Son Rusya-Ukrayna Savaşı’nda da görüldüğü üzere savaş ve çatışmalarda kritik bir unsur olan lojistik verilerine baktığımızda; ilk olarak havaalanları konusunda Türkiye’nin Yunanistan’a 77’ye karşı 98’le bir üstünlüğü bulunmaktadır. Ticaret gemileri konusunda ise, Yunanistan, Türkiye’den 1.217’ye karşı 1.236 ile üstün durumdadır. Limanlar konusunda da Türkiye’nin 7’ye karşı 10’la kısmi bir avantajı bulunurken, işgücü konusunda 25-26 milyonluk Türkiye, 4 milyonluk işgücü olan Yunanistan’dan çok daha üstündür. Taşıt yolu konusunda ise, Yunanistan, 67.333 kilometreye karşı 117.000 kilometre ile daha ileri durumdadır. Bu anlamda, lojistik konusunda da Türkiye’nin büyüklüğü ölçüsünde güçlü olmadığı ve bazı alanlarda Yunanistan’ın daha ileride olduğu belirtilebilir.

Savaşlarda bir diğer kritik unsur haline gelen enerji parametrelerine baktığımızda; ilk olarak petrol üretimi konusunda Türkiye’nin Yunanistan’a 13 katlık bir üstünlüğü bulunmaktadır. Petrol tüketimi konusunda ise, Türkiye, Yunanistan’dan yaklaşık 3 kat bir tüketime sahiptir. İspatlanmış rezervler konusunda ise, Ankara, Atina’dan 34 kat avantajlıdır.

Coğrafi verilere baktığımızda ise; ilk olarak Türkiye, Yunanistan’ın yaklaşık 6 katı büyüklüğünde bir ülke olarak dikkat çekmektedir. Türkiye’nin diğer ülkelerle 2.816 kilometrelik sınırı varken, Yunanistan için bu rakam 1.110 kilometre düzeyindedir. Sahil şeridi konusunda ise Yunanistan’ın üstünlüğü bulunmaktadır ki, sınır ve sahil şeridinin uzunluğu, özellikle Türkiye’ye yakın adalar da düşünüldüğünde, Atina için bir avantajdan çok dezavantaj haline gelebilir. Suyolları konusunda ise, Türkiye, 1.200 kilometre ile 6 kilometrelik suyolu olan Yunanistan’dan daha avantajlıdır.

Bu verilere bakıldığında, iki ülkenin askeri kapasite ve güç olarak kıyaslanabilecek düzeyde olmadıkları ve Türkiye’nin neredeyse her konuda çok ağır bastığı görülmektedir. Bu anlamda, Yunanistan’ın Türkiye için bir tehdit oluşturması durumundan ziyade, Türkiye’nin Yunanistan için bir tehlike unsuru olarak algılanması daha doğal bir durumdur. Fakat şunu da eklemek gerekir ki, Yunanistan tüm birliklerini olası bir savaşta Türkiye’ye karşı kullanabilirken, Türkiye, doğusundan da tehlike algıladığı için, tüm birliklerini Yunanistan’a karşı kullanmayacaktır. Fakat bu dezavantaj da, Türk askerlerinin savaş tecrübesinin Yunanistan’daki muadillerinden çok daha üstün olduğu gerçeği ve bu verilere dahil edilmeyen drone (iha/siha) teknolojisiyle dengelenecek ve sonuçta Türkiye’nin açık üstünlüğü devam edecektir. Bu üstünlüğe rağmen, ilginçtir ki, Ege ve Doğu Akdeniz’de ABD ve Fransa gibi Batılı müttefiklerinin de etkisiyle, daha atak ve cüretkâr davranan ülke son dönemde Yunanistan’dır. Oysa bir çatışma/savaşın maliyeti Yunanistan için çok daha ağır olabilecektir. Bu anlamda, iki ülkenin sorunlarını diplomatik yollarla çözmeleri bence en doğru yöntem olacaktır. Türkiye’de Cumhuriyet rejiminin kurulmasının 100. yıldönümünün kutlanacağı ve iktidarın meşruiyet ve destek krizi yaşadığı bir dönemde, Yunanistan’dan çok daha olgun ve barışçıl bir tavır beklemek hakkımızdır. Nitekim Başbakan Kiryakos Miçotakis’in Bartın’daki kömür madeninde meydana gelen patlama sonrasında Türkiye’ye yardım teklif etmesi güzel bir girişim olmuştur. Bu gibi jestlerin karşılıklı olarak devam etmesi en büyük dileğimizdir…

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

17 Ekim 2022 Pazartesi

Kıbrıs'ta BM Barış Gücü Krizi


Giriş

Yıllardır çözülemeyen ve adeta kangrene dönüşen Kıbrıs Sorunu, Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yetkilendirdiği enerji şirketlerinin keşfettikleri kaynakların yol açtığı paylaşım kavgasının yanı sıra, son dönemde yeni bir tartışmaya daha neden oldu. Öyle ki, 1983’ten beri varlığını sürdüren ancak yalnızca Türkiye tarafından tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) en üst düzey devlet yetkilileri, son dönemde Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü’nün meşruiyetini ve varlığını sorgulamaya başlayan olumsuz bir tavır aldılar. Bu yazıda, Kıbrıs’ta son dönemde yaşanan BM Barış Gücü krizini analiz edeceğim.

BM Kıbrıs Barış Gücü

Görevine ilk kez 1964 yılında henüz Kıbrıs Cumhuriyeti fiiliyatta da hayattayken başlayan BM Kıbrıs Barış Gücü veya kısa ismiyle UNFICYP[1], BM tarafından Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasındaki çatışmaları engellemek ve ada üzerindeki düzen ile kanunun normal şartlarda devam etmesini sağlamak amacıyla kurulmuş çok uluslu askerî birliktir. UNFICYP, meşruiyetini ve temellerini 4 Mart 1964 tarihli ve 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararından almaktadır.[2] Bu dönemde, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak amacıyla, BM gözetiminde adada bir barış gücünün görev yapması kararı BM Güvenlik Konseyi’nce alınmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetince de onaylanmıştır. Bu sayede, BM Kıbrıs Barış Gücü, 1964 yılında 796 askeri ve 65 polis personelinden oluşan bir güçle kurulmuştur. Bu dönemden itibaren, Kıbrıs hükümetleri de, her 6 ayda bir görev süresi uzatılan BM Barış Gücü’nün varlığı konusunda herhangi bir engel çıkarmamışlardır. BM Kıbrıs Barış Gücü, ayrıca KKTC ile Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni ayıran Yeşil Hattı da kontrol etmektedir. BM Güvenlik Konseyi, BM Kıbrıs Barış Gücü veya diğer ismiyle UNFICYP’nin görev süresini Temmuz ayında 6 ay süreyle uzatmış ve BM Barış Gücü’nün Ocak 2023’e kadar adada görev yapmaya devam etmesi kararlaştırılmıştır.[3] Birleşik Krallık’ın hazırladığı taslak konusundaki olumlu karar, Konsey’deki 15 üyenin tamamının desteğiyle ve oybirliğiyle alınmıştır. BM Barış Gücü’nün Kıbrıs’taki komutanı ise 2021 yılı Mart ayından beri Norveçli Ingrid Gjerde’dir. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi ise günümüzde Elizabeth Spehar’ın yerine 2021 yılı Kasım ayında bu göreve atanan Kanadalı Colin Stewart’tır.[4]

KKTC’nin Yeni Pozisyonu

Ancak son aylarda, KKTC otoriteleri, BM Barış Gücü’nün kendi hükümetlerinden onay almamasını gerekçe göstererek, gerekirse onları adadan gösterebilecekleri yönünde tehditkâr bir tutum sergilemektedirler. Öyle ki, KKTC Dışişleri Bakanlığı, BM Kıbrıs Barış Gücü’nün görev süresinin BM Güvenlik Konseyi tarafından 2022 yılı Ocak ayında uzatılmasının ardından yaptığı yazılı açıklamada, “Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılmasında KKTC’nin rızasının alınmaması BM'nin kendi ilke ve kurallarının ihlali anlamına gelmektedir. Barış operasyonlarının temel dayanağı olan tüm tarafların rızalarına başvurulmasına ilişkin rehber ilkenin bizzat BM tarafından göz ardı edilmesi, BM’nin itibarını derinden sarsmakta ve ülkemizdeki varlığını sorgulatmaktadır. BMBG, KKTC topraklarındaki faaliyetlerini, halen hüsnüniyetimiz ile sürdürebilmektedir.” ifadelerine yer vermiştir.[5] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı da, yaptığı resmi açıklamayla KKTC’nin tutumuna destek vermiştir.[6]

Son dönemde tavrını daha da sertleştiren KKTC otoriteleri, son uzatma kararının ardından BM Barış Gücü’ne KKTC otoritesini tanıma konusunda baskı yapmaya başlamışlardır. Örneğin, KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın New York’ta BM kürsüsünden KKTC’nin tanınması ve ambargoların kaldırılması çağrısı tarihi bir adım oldu. Kıbrıs Türk halkı için bayram niteliğinde bir çağrı oldu, gurur duyduk.” sözlerinin ardından, “KKTC olarak net bir şekilde onlara diyoruz ki ‘Bakın, KKTC topraklarında sizin görev yapmanızın onayını verecek olan makam Rum hükümeti değildir, biziz. Biz bunca sene misafirperverlik yaptık, izin verdik ama artık bu bitti. Yanıt olumsuz gelirse de atmamız gereken adımlardan asla çekinmeyiz. 1974’ten sonra Türk askerinin güvencesiyle yaşıyoruz, BM askeri KKTC’den giderse gider.” demiştir.[7] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı da bu tavrı desteklemeyi sürdürmüş ve KKTC otoritelerinden izin alınması gerektiğini belirtmiştir.[8] Ancak bu defa, öncekilerden farklı olarak, KKTC makamları hatta KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BM Barış Gücü’ne bir ay süre tanıdıklarını ve bu süre içerisinde kendi otoritelerini tanımaz ve kendileriyle bir askeri anlaşma yapmazlarsa, BM Barış Gücü unsurlarının topraklarını terk etmesi gerektiğini açıklamıştır.[9]

Türkiye’nin de engel olmadığı bu tavır, şu açıdan oldukça tehlikelidir. BM Barış Gücü unsurları BM Güvenlik Konseyi ve Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla dünyada tanınan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından yetkilendirildiği için, onlara yönelik zorlayıcı bir askeri veya polisiye tedbir, Türk askeri ve KKTC’nin uluslararası toplumla çatışmaya girmesi anlamına gelecek ve dünyada Türkiye’ye yönelik destek ve sempatiyi daha da azaltacaktır. Bu, Türkiye ve KKTC saldırgan taraf olarak algılanacağı için, Yunanistan’a verilen desteğin de giderek artması anlamına gelebilir ve Türk-Yunan ilişkilerinde dengenin Atina lehine dönmesine neden olabilir. Ancak KKTC liderliği ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı, bugüne kadar bu konuda her nedense oldukça ilgisiz ve ciddiyetsiz bir tavır göstermektedir. Bu anlamda, KKTC makamlarının geri adım atmasını beklemek ve BM Kıbrıs Barış Gücü’nün görevine devam etmesi bence şu an için daha makul bir seçenektir.

Kıbrıs Görüşmelerinin Çökmesi

KKTC’nin bu yeni tavrı uluslararası kamuoyunda olumlu algılanacak bir girişime benzemezken, bu tavrın ortaya çıkmasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin yakın geçmişteki hatalı tavırları da etkili olmuştur. Hatırlanacağı üzere, 2017 yılında çözüme çok yatkın bir isim olan KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın görev yaptığı dönemde Crans-Montana’da düzenlenen barış görüşmelerinde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos Anastasiades, federal çözüm konusunda KKTC ve Türkiye tarafından gösterilen olumlu tutuma rağmen çözüm anına en yaklaşıldığı anda masayı bir anda terk etmiştir.[10] Anastasiades’in bu tavrı nedeniyle adada federal çözüm isteyenlerin eli zayıflamış ve Akıncı’dan sonra milliyetçi-şahin tutumuyla bilinen Ersin Tatar KKTC Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ersin Tatar döneminde 2021 yılında Cenevre’de düzenlenen BM ön görüşmelerinde ise, KKTC’nin egemen eşitlik ve eşit statüsünün kabulü önerisinin diğer taraflar tarafından kabul edilmemesi neticesinde görüşmeler başlamadan sona ermiştir.[11] Bu anlamda, KKTC’nin ve Türkiye’nin tamamen “iki devletlilik” tezine yönelmesinde, Rum liderliğinin gösterdiği hatalı tavrın da bence etkisi vardır.

Kıbrıs’ta Çözüm Nasıl Olmalı?

Türk-Yunan gerginliğinin de ana meselelerinden biri olan Kıbrıs Sorunu, hiç şüphesiz ki sonsuza kadar sürmeyecektir. Ancak Kıbrıs’ta 60 küsur yıldır devam eden görüşmelerin henüz sonuca ulaşmadığı da düşünüldüğünde, artık tarafların tüm meseleleri açıkça ve çözüm odaklı olarak tartışmaları gerekmektedir. Kıbrıs’ta seçenekler halen büyük ölçüde iki temelde olabilir: Federal çözüm veya İki devletlilik.

Federal çözüm, kuşkusuz uluslararası hukuka en uygun olan çözümdür. Bu durumda, 2004 Annan Planı da referans alınarak, Kıbrıslı Türklerin iki toplumlu, iki bölgeli bir federal devlet içerisinde özgür ve güvende olabilecekleri bir sistemin temelleri atılabilir ve Kıbrıs’ta sonuca ulaşılabilir. Yine çözüme ulaşmak amacıyla Türkiye’nin garantörlüğü bazı şartlar ve kısıtlamalara bağlanabilir ve adada Türk askerinin ve askeri tesislerinin bulunmasına belli oranda izin verilebilir. Ayrıca Türkiye ile KKTC’nin özel bağları nedeniyle, Türk vatandaşlarının adanın kuzeyine kimlikle girebilmesi konusunda da özel bir düzenleme yapılabilir. Federal çözüm durumunda mülkiyet ve toprak konularının düzenlenmesi de daha mümkün ve kolay hale gelecektir. Ayrıca Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının Avrupa pazarına sunulması da bu durumda daha somut ve gerçekçi bir hedef haline gelebilir.

Diğer çözüm yöntemi ise iki devletliliktir. Ben de dahil olmak üzere Türkiye’de çoğu kişinin gönlünden geçen senaryo kuşkusuz budur. Çünkü bu, geçmişte gösterdiğimiz mücadelenin taçlanması anlamına gelecektir. Dahası, dini, dili, kültürü ve etnisitesi çok farklı olan iki toplumu bir arada yaşatmak kolay bir husus değildir. Üstelik, yakın geçmişte de, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar, bir arada barış içerisinde yaşayamadıklarını birbirlerine yönelik saldırılarıyla defalarca ispatlamışlardır. Ancak uluslararası hukuku da düşünerek, her ihtimali masada tutmak ve Kıbrıslı Türklerin geleceğini belirsizlikten kurtarmaya çalışmak gerekir. İki devletlilik için, Kıbrıslı Rumların ve Yunanistan’ın inadının kırılması gereklidir. Bunun için ise, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne verilecek toprak, tazminat, enerji kaynaklarının satışı konusunda iki taraf arasında varılacak bir uzlaşı ve Türkiye’nin bölgesel bir güç olarak bölgesinde oyun kurucu aktör haline gelerek kendi barış modelini dayatması koşullarının oluşturulması gereklidir. Bu durum ise yakın gelecekte mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle, Kıbrıs Sorunu’nun daha epeyce bir süre devam etmesi beklenebilir.

Sonuç

Sonuç olarak, KKTC’nin BM Kıbrıs Barış Gücü’ne yönelik tehditkâr tavrı hatalıdır. Bu durum, Kıbrıslı Türklere ve Türkiye’ye diplomaside zarar vermektedir. Olası bir çatışma durumunda, bu zarar kat ve kat artacaktır. Bu nedenle, benim beklentim, KKTC hükümetinin geri adım atması ve BM Barış Gücü’nün görevini yapmaya devam etmesidir. Ayrıca, KKTC ve Türkiye, Kıbrıs müzakerelerine yeniden dönmeli ve federal çözüm konusunda sorun yaratan tarafın kendileri olmadığını tüm dünyaya göstermelidir. Ancak bu şekilde, KKTC ve Türkiye adına yeni kazanımlar elde edilebilecektir. 

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

KAYNAKÇA

[1] Web sitesi için; https://unficyp.unmissions.org/.

[2] UNFICYP, “ESTABLISHMENT OF UNFICYP”, Erişim Tarihi: 17.10.2022, Erişim Adresi: https://unficyp.unmissions.org/establishment-unficyp.

[3] Mücahit Oktay & Muhammet İkbal Arslan (2022), “BMGK, Kıbrıs'taki BM misyonunun görev süresini oy birliğiyle 6 ay uzattı”, Anadolu Ajansı, 28.07.2022, Erişim Tarihi: 17.10.2022, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/bmgk-kibristaki-bm-misyonunun-gorev-suresini-oy-birligiyle-6-ay-uzatti/2648000.

[4] UNFICYP, “LEADERSHIP”, Erişim Tarihi: 17.10.2022, Erişim Adresi: https://unficyp.unmissions.org/leadership.

[5] NTV (2022), “KKTC'den BM'ye 'Barış Gücü' tepkisi”, 27.01.2022, Erişim Tarihi: 17.10.2022, Erişim Adresi: https://www.ntv.com.tr/dunya/kktcden-bmye-baris-gucu-tepkisi,rqomN01RXEiPx32HtW99QA.

[6] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı (2022), “No: 32, 27 Ocak 2022, Kıbrıs Adası’nda Konuşlu Birleşmiş Milletler Barış Gücü Misyonu’nun Görev Süresinin Uzatılmasına İlişkin 2618 (2022) Sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı Hk.”, Erişim Tarihi: 17.10.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/no_-32_-2618-sayili-bm-guvenlik-konseyi-karari-hk.tr.mfa.

[7] Hürriyet (2022), “KKTC’yi ya tanı ya çekil! BM Barış Gücü’nden askeri anlaşma istediler”, 05.10.2022, Erişim Tarihi: 17.10.2022, Erişim Adresi: https://www.hurriyet.com.tr/dunya/kktcyi-ya-tani-ya-cekil-bm-baris-gucunden-askeri-anlasma-istediler-42148219.

[8] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı (2022), “No: 239, 28 Temmuz 2022, Kıbrıs Adası’nda Konuşlu Birleşmiş Milletler Barış Gücü Misyonu’nun Görev Süresinin Uzatılmasına İlişkin 2646 (2022) Sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı Hk.”, Erişim Tarihi: 17.10.2022, Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/no_-239_-kibris-adasi-nda-konuslu-bm-baris-gucu-misyonu-nun-gorev-suresinin-uzatilmasina-iliskin-bm-guvenlik-konseyi-karari-hk.tr.mfa.

[9] Haber Global (2022), “KKTC'den BM Barış Gücü'ne 1 Ay Süre”, 06.10.2022, Erişim Tarihi: 17.10.2022, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=fjR16xovjSU.

[10] NTV (2017), “Anastasiadis federal çözümü masada bıraktı”, 10.07.2017, Erişim Tarihi: 17.10.2022, Erişim Adresi: https://www.ntv.com.tr/dunya/anastasiadis-federal-cozumu-masada-birakti,w03turxT7UKOgdgLP4tMKA.

[11] BBC News Türkçe (2021), “Cenevre'de başarısızlık, Kıbrıs görüşmelerinin geleceğini nasıl etkiler?”, 30.04.2021, Erişim Tarihi: 17.10.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-56938748.


16 Ekim 2022 Pazar

Çin Komünist Partisi 20. Ulusal Kongresi


Giriş

1921 yılında kurulan ve geçtiğimiz yıl 100. yıldönümünü kutlayan Çin Komünist Partisi (ÇKP), 1949 yılından beri Çin Halk Cumhuriyeti’ni kurarak tek partili sistem içerisinde yönetmeyi başaran ilginç ve istinasi derecede başarılı bir siyasi oluşumdur. Yaklaşık 97 milyon üyesi olan ÇKP, aynı zamanda dünyada 180 milyon üyesi olan Hindistan’daki BJP (Bharatiya Janata Party) partisinden sonra en fazla üyeye sahip siyasi parti durumundadır. Bu yazıda, yaklaşık 2.300 delegenin katılımıyla 16 Ekim 2022 tarihinde başlayan ÇKP’nin 20. Ulusal Kongresi[1] hakkında bazı önemli notları sizlere aktaracağım. Ancak öncesinde ÇKP’nin kısa tarihçesi ve önceki Genel Sekreterleri ve ÇKP 19. Ulusal Parti Kongresi hakkında bazı bilgiler vereceğim.

ÇKP’nin Kısa Tarihçesi ve Önceki Genel Sekreterleri

Çin üzerindeki siyasi, ekonomik ve kültürel Batı hâkimiyetinin devam ettiği Çin Cumhuriyeti (1912-1949) döneminde emperyalizm karşıtı 4 Mayıs Hareketi’nin (1919) ardından 1921 yılında Şanghay şehrinde kurulan ÇKP, uzun ve zorlu geçen yılların ardından 1949 yılında Çin’de iktidara ulaşmayı başarmış bir komünist partidir.[2] Chen Duxiu ve Li Dazhao tarafından kurulan parti, kuruluşundan itibaren Çin’in bağımsızlığını, insanların eşitliğini ve Çin halkının sosyalist kalkınma yöntemiyle ekonomik refah seviyesinin artırılmasını savunmuştur.

Çin Cumhuriyeti’nde milliyetçi Kuomintang (KMT) partisinin ve lideri Çan Kay Şek’in (bazı kaynaklarda Şan Kay Şek) baskıcı iktidarı nedeniyle 1949’a kadar çok zorlu günler geçiren ÇKP, Ekim 1934-1935 tarihleri arasında Mao Zedong (bazı kaynaklarda Mao Zedung) önderliğinde “Uzun Yürüyüş” adı verilen ve neredeyse 10.000 kilometrelik çok uzun bir yürüyüşe dayalı büyük geri çekilme harekâtıyla varlığını güçlükle koruyabilmiş ve sonrasında yeniden örgütlenerek, gerilla savaşı yöntemleriyle aynı anda hem işgalci Japon güçlerine karşı İkinci Çin-Japon Savaşı’nda (1937-1945) vatanı savunma konusunda gösterdiği üstün başarı, hem de milliyetçi KMT güçlerine karşı Çin iç savaşında (1927-1936, 1946-1950) gösterdiği başarı sayesinde meşruiyetini pekiştirmiştir. Bu nedenle, Chen Duxiu (1921-1927), Xiang Zhongfa (1927-1931), Bo Gu (1931-1935) ve Zhang Wentian (1935-1943) gibi Genel Sekreterlerin ardından 1943 yılında ÇKP Genel Sekreteri olan Mao Zedong, 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Kurucu Devlet Başkanı olmuştur.

Mao Zedong (1893-1976)

Büyük bir devrimci ve inanmış bir komünist olan Mao iktidarında, Çin, büyük başarıların ve trajedilerin aynı anda yaşandığı çelişkili bir gelişim seyri göstermiştir. Nitekim ulusal birliğini sağlama ve güçlü bir merkezi iktidar inşa etme konusunda büyük başarılar gösteren Mao, buna karşın komünist ekonomi (kumanda ekonomisi) modeli uygulamaları nedeniyle büyük insani felaketlere de neden olmuştur. Örneğin, komünist özeleştiri yöntemi doğrultusunda 1956 yılında Yüz Çiçek Kampanyası veya Yüz Çiçek Hareketi (Bǎihuā yùndòng) adı verilen süreçte entelektüelleri kazanmak için onları farklı fikirler üretmek konusunda teşvik eden ÇKP, 1958 yılında başlattığı ve tarımsal üretim yerine sanayi üretimini artırmayı öngören Büyük İleri Atılım (Dà yuè jìn) hamlesiyle (1958-1961) ise büyük bir felakete yol açmış ve bu süreçte Çin’de milyonlarca kişi açlıktan ölmüştür. İktidarının son 10 yıllık döneminde (1966-1976) Çin Devrimi’ni canlandırmak için Büyük Proleter Kültür Devrimi veya kısaca Kültür Devrimi (Wúchǎnjiējí Wénhuà Dàgémìng) adı verilen süreci başlatan Mao, bu süreçle de Kızıl Muhafızların kurulmasını teşvik ederek ülkede iç savaş benzeri olayların yaşanmasına ve eğitim faaliyetlerinin durmasına sebep olmuş ve bir anlamda faydadan çok zarara neden olmuştur. Ancak aynı Mao, Deng Xiaoping’in de katkısıyla, 1970’lerde Çin’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Tayvan’ın yerine daimi üye olarak girmesini ve ABD ve Batılı ülkeler başta olmak üzere tüm diğer devletlerle ilişkilerini normalleştirmesini de sağlamayı başarmıştır.

Deng Xiaoping (Deng Şiaoping)

Mao’nun 1976 yılındaki vefatından sonra Çin’de bir iktidar mücadelesi yaşanmış ve daha sonraları “Dörtlü Çete” olarak anılan ve Mao’nun karısının da içinde olduğu kitle seferberliği siyasetine devam edilmesini istiyen grupla, lideri Deng Xiaoping olan ve Çin ekonomisinin faydacı bir siyaset temelinde yeniden inşasını savunan reformist grup arasında sert bir güç mücadelesi yaşanmıştır. Bu mücadele sonucunda ise iktidarı Deng Xiaoping kazanmış ve modern Çin Halk Cumhuriyeti’ne giden süreç başlamıştır. Nitekim 1976-1981 döneminde Genel Sekreter olan ve Dörtlü Çete’nin tasfiye edildiği Hua Guofeng döneminde Çin Komünist Partisi Merkezi Askeri Komisyonu Başkanı (1981-1989) olan Deng, daha sonra da Çin Komünist Partisi Merkezi Danışma Komisyonu Başkanı (1982-1987) da olarak Çin siyaseti ve dış politikasını şekillendiren en kudretli kişi haline gelmiştir. Bu dönemde Singapur, Güney Kore ve Japonya gibi ülkelerin ekonomik başarısından esinlenen Deng, Çin’de serbest ticaret bölgeleri kurarak ekonomide piyasalaşma sürecini başlatmış ve 2000’lerde dünya ekonomisine şekil verecek olan dev Çin Halk Cumhuriyeti’nin temellerini atmıştır.

Deng’in sahneden çekilmesinin ardından ise ÇKP’nin Zhao Ziyang (15 Ocak 1987-23 Temmuz 1989), Jiang Zemin (23 Temmuz 1989-15 Kasım 2002) ve Hu Jintao (15 Kasım 2002-15 Kasım 2012) gibi önemli Genel Sekreterleri olmuş ve bu dönemlerde de Çin’in siyasi ve ekonomik yükselişi devam etmiştir. 2012 yılı 15 Kasım tarihinden bu yana ise, Çin Komünist Partisi’nin Genel Sekreteri ve Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping’dir.

ÇKP 19. Ulusal Kongresi                  

2017 yılından düzenlenen 19. ÇKP Ulusal Kongresi’nde, 2012’de düzenlenen (ÇKP Ulusal Kongresi her beş yılda bir düzenlenmektedir) 18. Parti Kongresi’nde ÇKP Genel Sekreteri seçilen ve 2013 yılında Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı olan Şi Cinping’in ikinci dönemi başlamıştır.[3]

ÇKP 19. Ulusal Kongresi’nin açılış oturumunda delegelere “Orta Düzeyli Refah Toplumu İnşasındaki Başarı ve Çin Tipi Sosyalizmin Yeni Dönemi” adlı çalışma raporunu sunan Şi Cinping, bu konuşmasında bazı önemli vurgular yapmıştır.[4] Bunlardan en dikkat çekeni, birçok yabancı basın-yayın kuruluşunun da manşetten verdiği “modern sosyalist bir ülke kurmak” vaadi olmuştur. “Modern sosyalist ülke” (modern sosyalist devlet) ve “Çin usulü sosyalizm” tanımlarıyla ne kastedildiği tam olarak anlaşılamasa da, Çin’in son yıllarda serbest piyasa ekonomisini ve dış yatırımı teşvik eden düzeni hesaba katıldığında, bunun Komünist Parti’nin eşitsizlikleri önlemek adına siyasette hâkim olmaya devam etmesi, ama ekonomide de dış yatırımlar ve özelleştirmelerin teşvik edilmesi olduğu yorumu yapılabilir. Bu, daha önce Komünist Parti yetkililerinin kullandığı “sosyal piyasa ekonomisi” (socialist market economy) tanımıyla da aslında uyumludur. Nitekim Cinping, Kongre konuşmasında geçen 5 yılda önemli gelişmeler kaydettiklerini belirterek, dışa açılımının daha da artacağını ve liberal ticareti teşvik edeceklerini söylemiştir. Ayrıca Çin usulü sosyalizmin 2020 ile 2050 yılları arasında yeni bir döneme gireceğini ifade eden Şi, bu dönemde orta ve ileri seviyede müreffeh, güçlü ve uyumlu bir toplumun inşası ile ÇKP’nin sosyalist yapısının modernleşmesinin sağlanacağını da iddia etmiştir. Bu noktada, Yeni İpek Yolu veya Kuşak Yol projesiyle Çin’in kendi küresel ticaret ağı alternatifini de yakında ortaya koyacağını belli eden Cinping, ekonomik modellerinde üretim kalitesinin artırılacağına da vurgu yapmış ve Çin’in ekonomik yapısının değişeceğinin işaretlerini vermiştir.

Şi Cinping’in konuşmasındaki bir diğer önemli vurgu, ülkesinin asla askeri yayılmacılığa yönelmeyeceğini ilan etmesi olmuştur. Bu, Çin’in son dönemdeki askeri modernizasyonu da düşünüldüğünde dünya kamuoyuna verilmiş önemli bir sözdür. Ancak Tayvan Sorunu konusunda, Çin’in politikasında gözle görülür bir değişiklik yoktur ve orta ve uzun vadede bu konuda Çin’in askeri yöntemlere yönelmesi riski hala mevcuttur. Ayrıca Şi, konuşmasında 21. yüzyıl ortalarında dünyanın en güçlü ordusuna kavuşmak istediklerini de açıkça söylemiştir. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, konuşmasında bölgesel eşitsizliklerle (taşra ve kentler arasındaki) mücadele edileceğini de belirtmiş ve dünya genelinde kendisine şöhret kazandıran yolsuzluklarla mücadele konusunda hiçbir gevşeme yapılmayacağını açıkça belirtmiştir. Ayrıca, Cinping, siyasal reform alanında da hiçbir vaatte bulunmamış ve Komünist Parti sisteminin aynen devam edeceğini belli etmiştir. Bu anlamda, Pekin’den ilerleyen yıllarda demokratikleşme hamleleri beklemek doğru bir yaklaşım olmayacaktır.

ÇKP 20. Ulusal Kongresi

16 Ekim 2022 tarihinde Pekin’de başlayan 20. ÇKP Ulusal Kongresi’nde, ülkenin gelecekteki siyasi doğrultusu ve yönetimde yer alacak kadrolar belirlenecek ve ÇKP Genel Sekreteri Şi Cinping’in üçüncü dönemi başlayacaktır. 22 Ekim’de sona erecek olan Kongre’de, ayrıca ÇKP 19. Merkez Komitesi ve ÇKP 19. Merkezi Disiplin Denetleme Komisyonu’nun raporları gözden geçirilecek ve ÇKP Tüzüğü’nde değişiklik taslağının da onaylanacaktır.[5]

ÇKP parti yapısı[6]

Kongre’nin önemli olmasının temel sebeplerine bakıldığında; (1) Ulusal Kongre’nin önemli görevlerinin (ÇKP Merkez Komitesi’nin raporunun incelenmesi, Merkezi Disiplin Denetleme Komisyonu’nun raporunun gözden geçirilmesi, Parti’nin önemli gündem maddelerinin ele alınması ve ilgili kararların verilmesi, Parti’nin tüzüğünün değiştirilmesi, ÇKP Merkez Komitesi’nin seçilmesi ve Merkezi Disiplin Denetleme Komisyonu’nun seçilmesi) olması[7], (2) Şi Cinping’in geçtiğimiz yıllarda yaptığı anayasa değişikliği sayesinde Mao’dan sonra iki dönemden fazla iktidarda kalan ilk Genel Sekreter olması[8] ve (3) Batı ve özellikle ABD tarafından son dönemde hasım olarak algılanmaya ve lanse edilmeye başlanan Çin’in Tayvan ve dünya düzeni konusunda vereceği mesajların ne olacağı şeklinde üç ana başlık üzerinde durulabilir. Ayrıca görev süresi sona eren Başbakan Li Keçiang’ın yerine seçilecek kişi de bir diğer önemli konu olarak belirtilebilir. Keçiang’ın koltuğu için adaylar ise; Han Zheng, Hu Chunhua, Liu He ve Wang Yang’dır.[9]

Kongre’nin açılış gününde yaptığı iki saatten kısa süren konuşmada[10], Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, “sıfır Covid politikası” olarak adlandırılan sert tedbirlere dayalı politikasından ödün verilmeyeceği, Tayvan’ın ana karayla birleşmesinin mutlaka sağlanacağı ve her ne kadar barışçıl yöntemler tercih edilse de bu konuda güç kullanılmayacağına dair herhangi bir söz verilmediği ve Hong Kong’taki durumun kaostan yönetilebilir seviyeye getirildiği gibi önemli açıklamalar yaparken, ayrıca tam 73 defa güvenlikten bahsederek, ekonomiden çok siyaset odaklı bir yaklaşım geliştirmeye başladığını belli etmiştir.[11] Ek olarak, Cinping, beş yıl önce yapılan Kongre’de belirttiği gibi “modern sosyalist ülke” kurma idealinden de sıklıkla söz etmiştir.

Sonuç

Sonuç olarak, Çin’de üçüncü dönemine başlayan Şi Cinping hakkında genel bir değerlendirme yapmak gerekirse; Chatham House uzmanları Yu Jie ve Ben Bland’ın vurguladıkları üzere[12], Şi’nin Deng Xiaoping’den farklı olarak piyasalaşma idealinden ziyade “ortak refah” (common prosperity) idealine yönelmeye başladığı, aynı şekilde küreselleşme konusunda ilk yıllarında verdiği olumlu mesajları da azaltarak özellikle teknoloji konusunda “kendi kendine yeterlilik” ilkesi üzerinden hareket ettiği vurgulanabilir. Her ne kadar Şi’nin böyle davranmasında ABD’nin son yıllarda NATO belgelerine dahil edecek kadar Çin karşıtı bir söylem geliştirmesi etkili olsa da, Çin’in dış politikasında Şi döneminde giderek Rusya ile ittifaka yöneldiği ve Batı dünyası ile ilişkilerinin sorunlu bir düzleme geçtiği söylenebilir. Ayrıca ideolojik olarak da piyasalaşma ve küreselleşmenin yerini sosyalizm ve kendine yeterlilik idealleri almaya başlamış gibi gözükmektedir. Bu durum ise, 2000’lerin modern Çin’ini yaratan başarı modeliyle çelişmektedir. Bu anlamda, Çin’in geleceğinde neler yaşanacağı merak konusudur. Kongre'den çıkan bir diğer önemli mesaj da, Şi Cinping'in Tayvan'la birleşme konusunda artık sadece barışçıl yöntemlerin masada olmadığını vurgulamasıdır. Bu da, Nancy Pelosi ziyaretiyle başlayan ve ABD ile yaşanan Tayvan eksenli krizin ve karşılıklı güvensizliğin devam ettiğini göstermektedir.

                  Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

 

KAYNAKÇA


[1] The Guardian (2022), “China’s Communist party congress: everything you need to know”, 14.10.2022, Erişim Tarihi: 16.10.2022, Erişim Adresi: https://www.theguardian.com/world/2022/oct/14/chinas-communist-party-congress-everything-you-need-to-know.

[2] Detaylar için bakınız; Ozan Örmeci (2018), Ejderin Ayak Sesleri: Dünya Siyasetinde Çin Halk Cumhuriyeti, İstanbul: Cinius Yayınları.

[3] Detaylar için; Ozan Örmeci (2017), “Çin Komünist Partisi 19. Kongresi’nden Çıkan Mesajlar”, Uluslararası Politika Akademisi, 23.10.2017, Erişim Tarihi: 16.10.2022, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/2017/10/23/cin-komunist-partisi-19-kongresinden-cikan-mesajlar/.

[4] Bu konuşma buradan izlenebilir; https://www.youtube.com/watch?v=Kqn5iI35wEw.

[5] CRITürk (2022), “ÇKP 20. Ulusal Kongresi Beijing’de başladı”, 16.10.2022, Erişim Tarihi: 16.10.2022, Erişim Adresi: https://criturk.com/ckp-20-ulusal-kongresi-beijingde-basladi/.

[6] Emre Aytekin (2022), “ÇKP'nin 20. Ulusal Kongresi, Çin'in iktidar piramidini yeniden şekillendirecek”, Anadolu Ajansı, 10.10.2022, Erişim Tarihi: 16.10.2022, Erişim Adresi: https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ckpnin-20-ulusal-kongresi-cinin-iktidar-piramidini-yeniden-sekillendirecek/2707174.

[7] CRITürk (2022), “ÇKP 20. Ulusal Kongresi neden önemli?”, 12.10.2022, Erişim Tarihi: 16.10.2022, Erişim Adresi: https://turkish.cri.cn/2022/10/12/ARTIiLeuGVakaHP9nROfys4k221012.shtml.

[8] AlJazeera (2022), “What you need to know about China’s 20th Communist Party Congress”, 15.10.2022, Erişim Tarihi: 16.10.2022, Erişim Adresi: https://www.aljazeera.com/news/2022/10/15/what-to-know-about-chinas-20th-communist-party-congress.

[9] A.g.e.

[10] CNA (2022), “Highlights from Xi Jinping's opening speech at China's Communist Party Congress”, 16.10.2022, Erişim Tarihi: 16.10.2022, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=6Fa5yKYCcL0.

[11] BBC (2022), “China congress: Xi Jinping doubles down on zero-Covid as meeting opens”, 16.10.2022, Erişim Tarihi: 16.10.2022, Erişim Adresi: https://www.bbc.com/news/world-asia-china-63226230.

[12] Yu Jie & Ben Bland (2022), “20th CCP National Congress: Five issues to watch”, Chatham House, 13.10.2022, Erişim Tarihi: 16.10.2022, Erişim Adresi: https://www.chathamhouse.org/2022/10/20th-ccp-national-congress-five-issues-watch.

9 Ekim 2022 Pazar

Doç. Dr. Ozan Örmeci, Business Channel Türk'te Akademisyenlik ve Kariyeri Konulu Bir Söyleşiye Katıldı


İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci, Business Channel Türk kanalında Sertan Kırço'nun sunduğu "Vizyon" programına katıldı ve kariyeri ve akademisyenlik mesleği hakkındaki görüşlerini açıkladı. Aşağıdaki videodan bu programı izleyebilirsiniz.

7 Ekim 2022 Cuma

Doç. Dr. Ozan Örmeci'den Yeni Makale: "2022 Fransa Seçimleri: Meclis Çoğunluğunu Kaybeden Macron’un İkinci Dönemi"

 

İstanbul Kent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İngilizce) Bölümü Başkanı ve Uluslararası Politika Akademisi (UPA) Kurucu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ozan Örmeci'nin "2022 Fransa Seçimleri: Meclis Çoğunluğunu Kaybeden Macron’un İkinci Dönemi" adlı makalesi EUROPolitika dergisinin 15 nolu Temmuz-Ağustos 2022 sayısında yayınlandı. Aşağıdaki linkten bu makaleye ulaşabilirsiniz.