Sayfalar

30 Mart 2020 Pazartesi

Interview with Professor Paul Kubicek on Turkish-American Relations


Professor Paul Kubicek (Ph.D. University of Michigan) is an American Political Scientist teaching at Oakland University. Dr. Kubicek grew up in San Antonio/Texas and moved to Michigan in 1990. He has taught in Ukraine and in Turkey and has an abiding interest in European and Middle Eastern politics. He has published over 50 academic articles and written or edited 7 scholarly books.[1] He is also the editor of Turkish Studies journal.

Ozan Örmeci: Professor Kubicek, thank you for having this interview. In order to inform our readers, I would like to start with a question on coronavirus disease. How is the United States coping with the epidemic? How Trump administration’s handling of the subject is perceived by American people?

Paul Kubicek: This has been a very difficult and in many ways a very strange time, as I am sure it is for many parts of Turkey. We have seen the US, particularly New York, become an epicenter for this crisis. Daily life has been disrupted for tens of millions of people, and there is much uncertainty both from the public health standpoint and about the economy. As for President Trump, he remains a polarizing figure. Many believe he was slow to realize the severity of this crisis, and the US was not prepared in terms of testing and medical equipment. Political leaders are trying do manage this crisis while deflecting blame. I hope that the government response improves as this crisis unfolds.

Ozan Örmeci: Turkish-American relations entered into a new turbulent period after the failed coup attempt in 2016. There are many disagreements between two allies such as Turkey’s recent purchase of S-400 air missile defense system from Russia and the blocking of Turkey’s purchase of F-35 jets by the U.S. Congress, conflicting Kurdish policies of two countries in relation to Syria, Turkey’s close economic relations with Russia etc. From your perspective, how this impasse could be solved and a new era of cooperation could start once again in bilateral relations?

Paul Kubicek:  As you note, there are profound difficulties, and I must say there are no easy solutions. Both sides, I think, deserve some blame, and both will need to make some changes to improve the relationship. For the US, its pullout from Syria and the apparent end of its support for the Syrian Kurds has removed one irritant in Turkish-US relations. The offer to Turkey of a Patriot missile system is also helpful, but it may be too late as Turkey seems intent on following through with the S-400. I do think that it would be helpful if both President Trump and President Erdogan could tone down some of their hostile rhetoric. I also think it would be useful if the two sides could focus on the benefits of their economic relationship and perhaps downplay larger geopolitical issues.

Ozan Örmeci: Turkey’s current regime is considered as an authoritarian system by many European and American political scientists. However, Turkey’s three biggest cities’ municipalities are ruled by pro-secular CHP (Republican People’s Party). Moreover, two new political parties (Ahmet Davutoğlu’s Future Party and Ali Babacan’s Democracy and Leap Party) are recently established by former leaders of the governing AK Parti (Justice and Development Party). So, as a scholar who worked extensively on Comparative Politics and Turkey’s democratization, how would you assess the current Turkish regime in international standards?

Paul Kubicek:  Turkey has moved, in many ways, in a more illiberal, even authoritarian direction in recent years, but it is not a completely authoritarian state and Erdogan and the AKP, although powerful, are not in a position like that of Vladimir Putin in Russia or even Viktor Orban in Hungary. Opposition parties, as you note, have won some recent local elections. There are fractures within the ruling AKP, and whether any of these new parties can make a real breakthrough is an important question. My sense is that some Turkish leaders are already imagining what the post-Erdogan political scene will look like, as Erdogan is looking more vulnerable. Of course, the opposition is fractured and this certainly benefits Erdogan, who seems secure in his position as President.  So, while I do remain troubled by some elements of state overreach, especially with respect to the media and courts, I remain cautiously optimistic. The resolution of the Academics for Peace cases, for example, is encouraging.

Ozan Örmeci: 2020 is the Presidential election year in the United States. Although Turkish public seems unaware of the developments, probably the media coverage will increase before the election. How would you consider the reelection chance of President Donald Trump? I would also like to take your opinion about who will be the Democratic Presidential candidate?

Paul Kubicek: At this point, it seems likely former Vice President Biden will be the Democratic challenger. I do expect a close race, focusing on a few key states, including Michigan, where I live. The coronavirus crisis has been Trump’s top argument, the success of the economy, in clear jeopardy. On the other hand, he may find his footing and Americans could still yet rally behind him. It will be a strange campaign given all of these circumstances. I could imagine the election going either way.

Ozan Örmeci: Professor Kubicek, thank you for your time. We wish you and all American people success and health in these difficult times.

Date: 30.03.2020

[1] To see his books; https://www.amazon.com/Paul-Kubicek/e/B001JSJNJ6.
Google Scholar page - https://scholar.google.com.tr/citations?user=E-r764kAAAAJ&hl=en.

26 Mart 2020 Perşembe

İKV Genel Sekreteri Doç. Dr. Çiğdem Nas'la Söyleşi


Doç. Dr. Çiğdem Nas, İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Genel Sekreteri ve Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesidir. Türkiye’deki önemli Avrupa Birliği (AB) uzmanlarından olan Doç. Dr. Çiğdem Nas’la Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ve AB’nin geleceğiyle ilgili gündemdeki konuları değerlendirdik.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Hocam teklifimizi kabul ettiğiniz için size okurlarımız adına teşekkür ederim. Öncelikle son günlerde küresel gündemin ilk maddesi haline gelen korona virüsü (koronavirüs) konusuyla başlamak istiyorum. Avrupa ülkeleri ve AB’nin koronavirüsle mücadele konusunda uyguladığı politikalar ve aldıkları önlemler nelerdir? İtalya gibi gelişmiş bir ülkenin salgının olumsuz etkilerinin en yoğun gözlemlendiği ülkelerden biri olmasını neyle açıklamak gerekiyor?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: AB, bu salgına biraz hazırlıksız yakalandı. Önce sanırım bu salgının da daha önceki SARS ve MERS’te olduğu gibi Avrupa’yı çok etkilemeyeceği düşünüldü. Ancak daha sonra İtalya’da virüsün bu kadar hızla yayılması ve birer birer diğer AB ülkelerinde de görülmesi bir kaosa yol açtı. Bu yeni korona virüsü, diğer salgınlara benzemiyor. Öncelikle çok hızlı yayılıyor. Bazı insanlar hastalığa yakalanmadan ya da çok hafif geçirerek taşıyıcı olabiliyorlar. Bu nedenle, salgınla mücadele, çok radikal önlemler gerektiriyor. Bugün birçok AB ülkesinde uygulandığı gibi işyerlerinin kapanması, başka ülkelerden uçuşların yasaklanması ve herkesin evinde kalması gibi önlemler alınmasına karar vermek de zaman aldı. Her ülke bunun olumsuz ekonomik etkisini de düşündü. Ancak ölüm sayıları arttıkça, bu kararı almak durumunda kaldılar. Almanya ve Fransa gibi birçok ülke ekonomiye destek paketleri açıkladılar. Çalışanların ücretli izinlerini karşılamayı ve işletmelerin borçlarını ertelemeyi içeren ekonomik önlemler aldılar. Hatta AB, tıbbi teçhizat teminini sağlamak için bir sistem oluşturdu. Schengen alanına girişler 30 gün için durduruldu. İtalya ve İspanya en fazla sayıda ölümün görüldüğü ülkeler. Özellikle İtalya’nın başı çekmesinde sanırım birçok faktör rol oynadı. İtalya’nın kuzeyinde firmalarda önemli sayıda Çin’den gelen personelin görev yapması, karantina kararının geç alınması, kararın alınacağını duyanların şehri terk etmeleri, yaşlı nüfusun oranının çok olması ve yaşlıların gençlerle etkileşim içinde bulunmaları gibi bazı farklı sebeplerden söz ediliyor.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye-AB ilişkileri bir süredir duraklama dönemine girmiş gibi gözüküyor. Kıbrıs Sorunu’na bağlı olarak gelişen sorunlar ve her iki tarafta da bulunan aşırıcı unsurların önyargı ve korkularına karşın, Türkiye-AB ilişkilerinde bir iyileşme için neler yapılabilir? Bildiğim kadarıyla gündemde Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve Suriyeli mülteciler konusu var. Siz bu konularda neler düşünüyorsunuz?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: Evet, ilişkiler oldukça kötü bir noktada. AB, 2019 yılında aldığı bir karar ile Türkiye ile katılım müzakerelerinde yeni fasılların açılmayacağını ve Gümrük Birliği'nin güncellenmesi için müzakerelerin başlatılmayacağını açıkladı. Bunun üzerine, Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetleri nedeniyle Türkiye’nin Güney Kıbrıs’ın egemenliğini tehdit ettiğini belirtilerek, ek yaptırımların uygulanmasına gidildi. Son olarak da, Türkiye’nin mülteci ve göçmenlere Yunanistan sınırını açma kararı yeni bir krize neden oldu. Bundan sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AB kurumlarının liderleri ile bir araya geldi. Henüz somut bir karar açıklanmadı. Ancak özellikle 2016 yılında varılan Türkiye-AB mülteci uzlaşısının özellikle mali boyutunun devamı ve Suriye’nin geleceği konusunda işbirliği konuları gündemde. Türkiye’nin önemli bir beklentisi, Temmuz ayında başlayacak Almanya’nın AB Dönem Başkanlığında Gümrük Birliği güncellenme müzakerelerinin başlatılması. AB ise, bu konuda bir gelişme olması için Türkiye’nin hukuk, yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü gibi alanlarda iyileşme yapmasını istiyor. Bu alanda olumlu gelişmeler olmasına bağlı olarak, AB’de bir karar değişikliği görülebilir. Ancak şimdilik öncelik korona virüsü ile mücadele ve Brexit konularında. AB Türkiye ile ilişkilere önem vermekle birlikte, bu önceliklerle karşılaştırıldığında Türkiye konusu biraz geride kalıyor. Bir de tabi vize serbestliği süreci var. Türkiye, burada 66 kriteri zaten tamamlamıştı. Ancak şu anda vize serbestliği şöyle dursun, hiç kimse AB’ye giremiyor. Ancak vize serbestliği sürecinde terörle mücadele kanununun ifade özgürlüğü kapsamına girebilecek suçları hariç tutacak şekilde revize edilmesi gibi bir kriter de mevcut. Türkiye’nin örneğin bu alanda bir adım atması ve devam eden bazı davalarda yargı bağımsızlığının ve özgürlüklerin kapsamını genişletmesi, AB ile ilişkilere de olumlu yansır.

Doç. Dr. Çiğdem Nas

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Türkiye’de AB şüphecileri ve karşıtlarının kullandıkları en temel ve haklı argüman, AB’nin verdiği sözleri tutmayan bir siyasi yapı olması sebebiyle karşı tarafta güven uyandırmadığı yönünde. Bunu daha önce Kıbrıslı Türklere Annan Planı öncesinde verilen sözlerin tutulmamasıyla yaşamıştık. Şimdi de, Suriyeli mültecilere yardım konusunda AB’nin yardım taahhütlerini tam olarak yerine getirmediği görülüyor. Sizce AB’nin sözlerini tutmamasının sebebi nedir?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: AB’nin sözlerini tutmamasının yanında, Türkiye’nin de son yıllarda AB kriterlerinde önemli bir gerileme yaşadığını söylemek mümkün. AB açısından iki önemli sorun var. Birincisi, kendi genişleme sürecinde sınıra gelinmesi ve 2004 yılında AB’ye üye olan bazı ülkelerin AB değerlerine uyumunda sorunlar yaşanması. AB, kendi içinde farklılık ve çelişkileri artıracak yeni üye alımından kaçınıyor. Bunu, son olarak, Arnavutluk ve Makedonya ile müzakerelerin geciktirilmesinde de yaşadık. AB, kendi kurumsal yapısını ve karar alma süreçlerini reforme etmeden yeni bir genişlemeye kalkışamaz gibi duruyor. AB’nin gittiği yön, üye devletler ile yetki paylaşımı, ortak ordu ve avro alanı gibi birçok konuda üyeler arasında görüş ayrılıkları var. Özellikle finansal kriz ve mülteci krizi AB içinde dayanışma ve uyum ilkelerinin yara almasına sebep oldu. İkinci sorun da, Türkiye’nin entegrasyonu sorunu. Türkiye gibi yüksek bir nüfusa sahip, Ortadoğu'nun kapısında ve sıklıkla AB ile çelişen bir ülkenin AB’ye dahil olması, özellikle Fransa ve Almanya gibi lider ülkeler açısından önemli bir sınama oluşturuyor.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Brexit sonrasında Birleşik Krallık ile AB ilişkilerinin nasıl kurgulanacağını düşünüyorsunuz? Sizce Boris Johnson liderliğindeki Birleşik Krallık, AB ile bir serbest ticaret anlaşması imzalayacak mı?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: Ben, AB ve Birleşik Krallık arasında bir serbest ticaret anlaşması imzalanacağını düşünüyorum. Londra için AB pazarına erişim sağlamak önemli bir ihtiyaç. Hem mal, hem de hizmet ticareti için AB en önemli partner. Kısa zamanda AB’nin yerine başka bir ülkeyi koymak mümkün değil. Üstelik önümüzdeki süreçte ekonomik kriz tüm dünyayı vuracak. Böyle bir ortamda, Birleşik Krallık, AB dışındaki ülkeler ile ticaret anlaşmaları müzakere etmekte de zorlanacaktır. Şu an için, Başbakan Boris Johnson, AB ile serbest ticaret anlaşması müzakerelerinin 2020 sonunda biteceğini ve bunu uzatmak istemediğini söylüyor; ama bence ek süre gerekebilir.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Brexit benzeri girişimlerin diğer Avrupa ülkelerine de sirayet edeceğini düşünüyor musunuz? Sizce Fransa, İtalya veya başka AB üyelerinde de AB’den ayrılma politikası ciddi bir siyasal alternatif haline gelebilir mi?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: Evet gelebilir. Özellikle korona virüsü krizinde İtalya’da AB konusunda önemli bir hayalkırıklığı yaşandı. Ancak bu sorun karşısında AB’yi suçlamak da haksızlık. Halk sağlığı AB’nin yetki alanı içinde olan bir alan değil. Üye devletlerin yetkisine bırakılmış bir politika alanı. Bu yüzden de, AB içerisinde bu konuda harekete geçmek için oldukça gecikildi. Öte yandan, kriz, AB’ye olan ihtiyacı da açıkça ortaya koydu. Günümüzde her ülke sınır aşan ağlara bağımlı durumda. Sınırları kapatıp oturmak mümkün değil. Virüs salgınının herkesi evlerine hapsettiği bir ortamda da, bunun bedeli ekonomik durgunluk olarak ortaya çıkıyor. Korona virüsü salgını gibi bir konu, kıta çapında çözümlerin ve işbirliğinin gerekliliğini de ortaya koydu. Ancak AB’nin kendinden beklentileri karşılayabilmesi için, hızlı harekete geçebilecek yetki ve kaynağa sahip olması lazım. AB ülkeleri bu kararı vermeli... Aksi takdirde, eğer AB reforme edilemezse, bu sefer özellikle popülist partiler ve hareketler tarafından daha da sorgulanır hale gelir.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: AB’nin yarattığı demokrasi, özgürlük ve refah ortamına karşın, Avrupa ülkelerindeki ırkçı saldırıların bir türlü önlenemediği anlaşılıyor. Bunu son dönemde Almanya’da Hanau’da yapılan saldırıyla bir kez daha görmüş olduk. Sizce bu saldırıların sebebi nedir? Ekonomik koşulların bu kadar iyi olduğu bir ülkede bile bunlar yaşanabiliyorsa, eğitim sistemi konusunda ciddi bir revizyon ihtiyacı olduğunu düşünmek sizce hatalı mı olur?

Doç. Dr. Çiğdem Nas: Eğitim sisteminin revizyonu gerekiyor. Hem 21. yüzyılın gerektirdiği becerilere sahip insanlar yetiştirmek, hem de empati ve anlayış gibi duyguları geliştirmek için gerekiyor. Irkçılığa karşı ailede eğitim de çok önemli. Okul öncesinden başlayarak ırkçılığa karşı mücadele edilmeli. Irkçı saldırılardaki artış son derece endişe verici. Almanya’daki boyutlarda olmasa da, Türkiye’de de zaman zaman Suriyeli sığınmacılara karşı saldırılar olabiliyor. Ayrıca nefret söylemlerine de rastlıyoruz. Irkçılık ile mücadele mutlaka bu nefret söylemi ve özellikle sosyal medyadaki dezenformasyon ile mücadeleyi de içermeli. Çünkü bunlar, ırkçı saldırılara uygun bir zemin hazırlıyorlar. Yeni Zelanda’da camiye yapılan saldırıda da gördüğümüz gibi, saldırganların sosyal medya ağları var. Burada hem endoktrine oluyorlar, hem de saldırılar yapmak için gerekli bilgi ve kaynaklara ulaşabiliyorlar. Eğitim sisteminde reform ve medyanın denetimi, ırkçı örgütler ile mücadele ve nefret söyleminin engellenmesi gibi çok boyutlu bir strateji gerekiyor. Ayrıca yine Yeni Zelanda saldırısında gördüğümüz gibi, Başbakan Jacinda Ardern gibi bu konuda farkındalık yaratan pozitif örnek ve rol modellere de ihtiyaç var.

Doç. Dr. Ozan Örmeci: Bize vakit ayırdığınız için size teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Doç. Dr. Çiğdem Nas: Ben de bu imkanı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.

 Tarih: 25.03.2020

23 Mart 2020 Pazartesi

Political Implications of Coronavirus


Coronavirus epidemic has literally stopped the world economy and all diplomatic, cultural, and sports activities in the last few weeks. According to World Health Organization (WHO), the coronavirus is a pandemic and sustains the risk of further global spread[1]. That is why; it seems very rational to obey the advice of doctors (especially for elderly people who are more prone to suffer deadly consequences of the disease) and to stay at home for a time in order to wait the disease to be contained. Leaving aside conspiracy theories, coronavirus has reminded us how the global economy is fragile. Moreover, this disastrous contagion might have some political consequences as well.

First of all, the coronavirus has proved once again that, in the age of globalization, it is almost impossible not to be affected from things that are happening in other countries. As everyone knows, the disease started in Chinese city of Wuhan and spread to almost all countries in the world in a relatively short period of time. Political implications of this, however, could be in two different ways. One way is trying to reverse the globalization trend and increase the safety measures (border controls, limitations on international trade and transportation etc.) with an effort to return to nation-states. This might provide some success to the states in the beginning process as pandemics could be more comfortably defeated when foreign influence is cut and countries could be turned into quarantine zones. However, in the medium and long run, anti-globalist precautions would not only negatively affect the economic performance of states, but also risk the cooperation among countries in terms of science, health, sports etc. through which countries enjoy new opportunities and technologies taken from other states. That is why; the second option, a better globalization might be the necessary cure for the coronavirus as well as other global problems. It is a fact that the globalization created winners and losers. Inequalities in terms of life standards of rich and poor nations further increased over the last few decades. Moreover, we have seen during the Arab Spring that the insistence on democracy can lead to more severe problems in case countries at stake have more important imminent problems. So, a better globalization can be created via the United Nations (UN) and other global organizations’ initiatives to constitute funds for global problems. The problem of international refugees, pandemics, civil wars, wars, terrorism and other source of global problems can only be defeated with the cooperation between different states and nations. This would never mean that all countries will solve their problems with other states instantly; however, at least they will agree on cooperation in certain issues and necessary funds would be available for improving the life standards of people who are in difficult conditions.

Secondly, coronavirus has shown us that countries will have to reserve higher budgets on health services and research and development departments in order to be ready for global pandemics. Unfortunately, many countries in the world prefer to invest in armament technologies rather than health researches. However, unlike what they think, security risks do not only arise from terrorist groups or other states, but also from global diseases. Thus, in order to provide safety to their citizens, countries have to assess health and education equally strategic industries as the military services.

Thirdly, coronavirus has proven that human lives are more precious than anything else and countries might solve their “big” political problems in case they understand this basic reality. For instance, American economic sanctions against Islamic Republic of Iran seem cruel when thousands of Iranians are dying because of coronavirus and they are in urgent need of medicaments and tests. However, political prejudices are both sided since Iranian Supreme Leader Ayatollah Ali Khamenei refused the U.S. help[2]. But unlike Iran and the United States, many states might turn this crisis into an opportunity to establish links and to reduce hostile feelings towards each other.

Fourthly, although the market economy’s advantages can never be ignored, it is a fact that we still need strong social states that will be ready for emergency situations. Especially in the developing world where the per capita income level is often low, we need good state hospitals and developed health services.

Lastly, it is absolutely necessary to realize that Social Darwinism is not an option in the 21st century and we need to protect elderly and sick people as much as we can in order not to lose our humanity and turn into barbarism.

Finally, I think we need to work together to create a better world and a fairer globalization through strengthening international organizations and the existing global order. We can achieve this only if elites of countries (statesmen, academics, doctors, military leaders, business leaders etc.) could establish strong bonds with each other and try to act in a benevolent way to serve not only the national interests of their countries, but also global interests.

Dr. Ozan ÖRMECİ

15 Mart 2020 Pazar

Birleşik Krallık’ın Commonwealth Politikası


Giriş
Kısaca Commonwealth olarak adlandırılan Commonwealth of Nations veya British Commonwealth of Nations (Türkçesiyle İngiliz Uluslar Topluluğu veya İngiliz Milletler Topluluğu), Britanya İmparatorluğu’nun 20. yüzyılda şekil değiştirmeye ve dağılmaya başlamasının ardından 1931 yılında kurulan ve 1965 yılında Sekreterya’sının oluşturulması ve bir Genel Sekreter atanmasıyla kurumsal bir hüviyet kazanan bir uluslararası örgüttür. Örgütün özelliği, Britanya İmparatorluğu’nun geçmişte bir parçası (koloni veya dominyon) olmuş ve Birleşik Krallık (İngiltere) Monarkını halen daha sembolik olarak kendi Devlet Başkanları olarak kabul eden ülkelerden kurulu olmasıdır.[1] Üye ülkelerde İngilizce dilinin yaygın olması da, bu ülkeleri birbirlerine bağlayan bir diğer önemli bağ olarak belirtilebilir. Günümüzde, örgütün toplam 54 üyesi bulunmaktadır. Bu sayede, örgüt, günümüzde, dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri olan 2,4 milyar insanın temsil edildiği ve 10 trilyon dolarlık ekonomisiyle dünya gayrisafi milli hasılasının yüzde 14’ünün üretildiği devasa bir birlik görünümündedir.[2]

Commonwealth bayrağı

Commonwealth üyesi ülkeler şöyle gruplandırılabilir:[3]

Topluluğa dahil olan Cumhuriyetler (33): Bangladeş (1972’de üye oldu), Botsvana (1966’de üye oldu), Dominik Cumhuriyeti (1978), Fiji (1971’de üye oldu, 1987’de çıktı, 1997’de tekrar katıldı), Gambiya (1965’de üye oldu, 2013’de organizasyonu terk etti, 2018’de tekrar üye oldu), Gana (1957’de üye oldu), Guyana (1966’da üye oldu), Güney Afrika (1931’de üye oldu, 1961’de çıktı, 1994’de tekrar katıldı), Hindistan (1947’de üye oldu), Kamerun (1995’de üye oldu), Kenya (1963’de üye oldu), Kıbrıs Cumhuriyeti (1961’de üye oldu), Kiribati (1979’da üye oldu), Malavi (1964’de üye oldu), Maldivler (1982’de özel üye olarak katıldı, 1985’de tam üye oldu), Malta (1964’de üye oldu), Mauritius (1968’de üye oldu), Mozambik (1995’de üye oldu), Namibya (1990’da üye oldu), Nauru (1968’de özel üye olarak katıldı, 1999’da tam üye oldu), Nijerya (1960’da üye oldu), Pakistan (1947’de üye oldu, 1972’de çıktı, 1989’da tekrar katıldı), Ruanda (2005’de üye oldu), Samoa (1970’de üye oldu), Seyşeller (1976’da üye oldu), Sierra Leone (1961’de üye oldu), Singapur (1965’de üye oldu), Sri Lanka (1948’de üye oldu), Tanzanya (1961’de üye oldu, 1963’de üye olan Zanzibar ile birleşti), Trinidad ve Tobago (1962’de üye oldu), Uganda (1962’de üye oldu), Vanuatu (1980’de üye oldu), Zambiya (1964’de üye oldu).

Commonwealth üyeleri haritası[4]

İngiltere Monarkından farklı bir Monarka bağlı olan üye monarşiler (5): Brunei (1984’de üye oldu), Esvatini Krallığı veya Svaziland (1968’de üye oldu), Lesotho (1966’da üye oldu), Malezya (1957’de üye oldu), Tonga (1970’de üye oldu).

İngiliz Monarkı’na bağlı olan Commonwealth üyeleri (16): Antigua ve Barbuda (1981’de üye oldu), Avustralya (1931’de üye oldu), Bahamalar (1973’de üye oldu), Barbados (1966’da üye oldu), Belize (1981’de üye oldu), Birleşik Krallık (1931’de üye oldu), Grenada (1974’de üye oldu), Jamaika (1962’de üye oldu), Kanada (1931’de üye oldu), Papua Yeni Gine (1965’de üye oldu), Saint Kitts ve Nevis (1983’de üye oldu), Saint Lucia (1979’da üye oldu), Saint Vincent ve Grenadinler (1979’da özel üye olarak katıldı, 1985’de tam üye oldu), Solomon Adaları (1978’de üye oldu), Tuvalu (1978’de özel üye olarak katıldı, 2000’de tam üye oldu), Yeni Zelanda (1931’de üye oldu).

Geçmişte İngiltere Kolonisi olup, Commonwealth’e katılmayı reddedenler: İrlanda, Myanmar (Burma), Aden (Şu an Yemen’in parçası), Mısır, Irak, Ürdün, Filistin, Sudan, Somaliland, Kuveyt, Bahreyn, Umman, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE).

Ayrılan üyeler: İrlanda Cumhuriyeti (1949'da ayrıldı), Zimbabve (2003'de ayrıldı).

Aday üyelerBurundi, Güney Sudan, Somaliland, Surinam, Zimbabve.

Commonwealth, Brexit süreci ile Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmasıyla birlikte yeniden önem kazanmış bir yapıdır. Hatta bu son dönemde, Commonwealth için “Empire 2.0” gibi bir ifade bile kullanılır olmuştur.[5] Bugüne kadar daha çok kültürel özelliklerin (İngilizce dili, Britanya İmparatorluğu’nun şanlı geçmişine dayalı nostaljik duygular, kriket ve rugby gibi İngilizlere özgü spor dalları, soldan akan trafik vs.) ve spor müsabakalarının (Commonwealth Oyunları-Commonwealth Games) öne çıktığı bir birlik (ki 4 yılda bir düzenlenen organizasyon, dünyanın üçüncü en büyük spor organizasyon kabul edilmektedir[6]) veya uluslararası örgüt olmasına karşın, Commonwealth’in Birleşik Krallık’ın gelecekte dünya siyasetinde yeniden bir süpergüç olabilmesi için en önemli araç olduğu aşikârdır. Zaten İngilizlerin en ünlü politikacısı olan Winston Churchill de, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkesinin dış politika önceliklerini belirlerken, Transatlantikçilik, Avrupacılık ve Commonwealthçilik olarak üç temel ve farklı dış politika eğilimine (Üç Halka) işaret etmiştir. Churchill’in bu formülasyonunun ardından, ilerleyen yıllarda Birleşik Krallık dış politikasında Transatlantikçilik ve Avrupacılık öne çıkmasına karşın, Commonwealth geleneği de her zaman diri tutulmuş ve Brexit sonrasında yeniden gündeme gelmeye başlamıştır.

Bu yazıda, önce Commonwealth’in tarihi detaylı bir şekilde anlatılacak, daha sonra da günümüzde Commonwealth’in Birleşik Krallık dış politikasındaki yeri analiz edilecektir. Örgütün tarihsel gelişimi içerisinde, kurumsal yapısının gelişimi ve ana hatları da anlatılarak, konu hakkında detaylı bilgiler verilmeye gayret edilecektir.

Commonwealth sembolü

Commonwealth’in Tarihi
British Commonwealth of Nations veya İngiliz Uluslar Topluluğu, 1931 yılında Britanya İmparatorluğu’nun Westminster Tüzüğü’nü (The Statute of Westminster) kabul etmesiyle kurulmuştur. Westminster Tüzüğü, Britanya İmparatorluğu’na bağlı Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika, İrlanda ve Newfoundland gibi devletler/topraklarda yasama özerkliklerinin oluşmasını sağlamıştır (Avustralya ve Yeni Zelanda bunu hemen kabul etmemişlerdir).[7] Bunun öncesinde, 1926 tarihli Balfour Deklarasyonu ile de (1917 tarihli Balfour Deklarasyonu ile karıştırılmamalıdır) Britanya İmparatorluğu’na bağlı dominyonların eşitliği prensibi zaten kabul edilmiştir. Bu gelişmelerle birlikte, 1931 yılında, Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika, Commonwealth’in kurucusu olan 5 ülke olarak tarihe geçmişlerdir.[8] Güney Afrika, 1961’de örgütten ayrılacak ama 1994’de yeniden üye olacaktır. Commonwealth’in kurulması öncesinde, 1930 yılı Ağustos ayında Kanada’nın Hamilton şehrinde düzenlenen Britanya İmparatorluğu Oyunları (British Empire Games) ile emperyal bağlar gündeme getirilmiş ve oyunlara tam 11 ülke (Avustralya, Bermuda, Galler, Guyana, Güney Afrika, İngiltere, İrlanda, İskoçya, Kanada, Newfoundland, Yeni Zelanda) katılmıştır. Bunun ardından, 1 Ekim 1930’da toplanan 7. Emperyal Konferans sonrasında ise, 1931 Westminster Tüzüğü oluşturulmuş ve Commonwealth’in temelleri atılmıştır. 1934 yılında, Londra’da, Britanya İmparatorluğu Oyunları’nın ikincisi düzenlenmiştir.[9] İlk oyunlara katılan 11 ülke dışında, 7 yeni ülkeyle birlikte (Güney Rodezya, Hindistan, Hong Kong, İrlanda, Jamaika, Kuzey İrlanda, Trinidad ve Tobago), bu oyunlara katılan ülke sayısı 18’e ulaşmıştır. Oyunların üçüncüsü ise 1938’de Avustralya’da Sidney kentinde düzenlenmiştir. Oyunlara bu defa da 15 ülke katılmıştır. İkinci Dünya Savaşı döneminde Commonwealth’in ve Britanya İmparatorluğu Oyunları’nın gelişimi savaş nedeniyle aksamıştır. Buna karşın, bu dönemde de 1944 yılının 1 Mayıs tarihinde Londra’da ilk Commonwealth Başbakanlar Toplantısı yapılmıştır.[10] 1946 yılında ise, ikinci Commonwealth Başbakanlar Toplantısı yine Londra’da ve 23 Nisan tarihinde düzenlenmiştir.

1944 tarihli ilk Commonwealth Başbakanlar Toplantısında (soldan sağa): Mackenzie King (Kanada), Jan Smuts (Güney Afrika), Winston Churchill (Birleşik Krallık), Peter Fraser (Yeni Zelanda) ve John Curtin (Avustralya)

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından tüm dünyada aşırı milliyetçi, emperyalist ve kolonici zihniyetlere yönelik büyük bir tepki oluşunca, Britanya İmparatorluğu ve diğer imparatorluklar dekolonizasyon sürecinde küçülmeye başlamışlardır. Bu dönemde, İmparatorluğun uzun asırlar boyunca en gözde kolonisi olan Hindistan ve ondan ayrılarak kurulan Pakistan 1947’de, Sri Lanka da (eski adıyla Seylan) 1948’de Commonwealth’e üye olarak, üye sayısını 8’e çıkarmışlardır. Pakistan, ilerleyen yıllarda 1972’de örgütten ayrılacak ama 1989’da yeniden üye olacaktır. 1948’de Britanya İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazanan Burma (şimdiki Myanmar) ise, bugüne kadar Commonwealth’e üye olmayı reddetmiştir. 1948’de örgütün üçüncü Başbakanlar Toplantısı da yapılmıştır. Ayrıca 1949 yılında Hindistan’ın bir Cumhuriyet olmaya karar vermesiyle birlikte, örgütten ayrılması gündeme gelmiştir. Ancak bu noktada örgütün kurallarında bir değişikliğe gidilmiş ve 1949 yılı Nisan ayında Londra’da yapılan dördüncü Başbakanlar Toplantısı sonrasında, Britanya Monarkının “Commonwealth üyelerinin özgür birliklerinin sembolü” olarak kabul etmesi durumunda üyeliğinin devam edebileceğine karar verilmiştir.[11] Bu tarihten itibaren, örgütün adı olarak da British Commonwealth of Nations yerine Commonwealth terimi kullanılmaya başlanmıştır. Böylelikle, 1950 yılında, Hindistan, örgütün Cumhuriyet rejimine sahip ilk ülkesi haline gelmiştir. Ayrıca yine 1950 yılında Yeni Zelanda’nın Auckland şehrinde dördüncü Britanya İmparatorluğu Oyunları düzenlenmiş ve oyunlara 12 devlet katılmıştır. 1951 yılında Londra’da toplanan beşinci Başbakanlar Toplantısını, aynı yılın Temmuz ayında Kore Savaşı için Commonwealth’in ilk askeri birliğinin (İngiliz, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Sri Lanka, Pakistan ve Güney Afrika askerlerince) oluşturulması izlemiştir. 1953 yılında örgütün altıncı Başbakanlar Toplantısı yapılmış; 1954 yılında da Britanya İmparatorluğu Oyunları, yeni adı olan Britanya İmparatorluğu ve Commonwealth Oyunları (British Empire and Commonwealth Games) olarak beşinci kez, bu defa Kanada’da British Columbia’da, düzenlenmiştir. Oyunlara tam 24 ülkeden sporcular katılım göstermiştir. 1955 ve 1956’da örgütün yedinci ve sekizinci Başbakanlar Toplantısı yapılmıştır. 1957’de Gana ve Malezya’nın üyelikleriyle birlikte Commonwealth üye sayısı 10’a çıkmıştır. Ayrıca aynı yıl içerisinde dokuzuncu Başbakanlar Toplantısı yapılmıştır. 1958’de Britanya İmparatorluğu ve Commonwealth Oyunları adıyla altıncı kez Commonwealth Oyunları -Galler’in Cardiff şehrinde- düzenlenmiştir. Oyunlara tam 36 devlet katılım göstermiştir. Aynı yılın Eylül ayında düzenlenen Ticaret ve Ekonomi Konferansı’nda ise, üye devletler arasında ticareti engelleyen tüm bariyerlerin kaldırılması kararı alınmıştır.

Commonwealth Oyunları (Commonwealth Games) logosu

1960’larda, Commonwealth’in kurumsallaşması hız kazanmıştır. Zira Britanya İmparatorluğu, Başbakan Harold Macmillan’ın Cape Town’daki “Değişim Rüzgarı” (Wind of Change) konuşması sonrasında hızlı bir dekolonizasyon sürecine girmiştir. Bu yıl içerisinde örgüte giren Nijerya, Commonwealth’in 11. üyesi olmuştur. 1960 yılında, ayrıca, örgütün onuncu Başbakanlar Toplantısı yapılmıştır. Nijerya’yı 1961’de örgüte katılan Kıbrıs Cumhuriyeti, Sierra Leone ve Tanzanya ile 1962’de birliğe giren Jamaika, Trinidad ve Tobago ve Uganda takip etmiştir. Ancak 1961’de, Güney Afrika, uzunca bir süreliğine (1994’e kadar) birlikten ayrılmıştır. 1962’de ayrıca Britanya İmparatorluğu ve Commonwealth Oyunları adıyla yedinci kez Commonwealth Oyunları Avustralya-Perth’de düzenlenmiş ve oyunlara 35 devletten sporcular katılım göstermiştir. 1961 ve 1962’de örgütün on birinci ve on ikinci Başbakanlar Toplantısı da düzenlenmiştir. 1963’de Kenya, 1964’de Malavi, Malta ve Zambiya’nın da katılımıyla birliğin üye sayısı iyice artmıştır. Yine 1964 yılı içerisinde, Commonwealth’in on üçüncü Başbakanlar Toplantısı -her zaman olduğu gibi Londra’da- yapılmıştır. 1965’te Gambiya ve Singapur da Commonwealth üyesi olmuşlardır. Gambiya, 2013’de birlikte ayrılacak ama 2018’de yeniden üye olacaktır. Örgütün on dördüncü Başbakanlar Toplantısı da bu yıl içerisinde Londra’da düzenlenmiştir.

Commonwealth’in ilk Genel Sekreteri olan Kanadalı diplomat Arnold Smith

Londra’da düzenlenen 1965 tarihli on dördüncü Commonwealth Başbakanları Konferansı’ndan sonra, ayrıca, örgütün tüzel kişiliğinin geliştirilmesi adına bir Sekreterya kurulması ve örgütün başına bir Genel Sekreter atanmasına karar verilmiştir. Böylelikle, Kanadalı diplomat Arnold Smith (1915-1994), 1965-1975 döneminde görev yapan Commonwealth’in ilk Genel Sekreteri olmuştur. Arnold Smith döneminde, örgütün ilk logusu (1972) ve ilk bayrağı (1973) da belirlenmiş ve örgütün kurumsallaşması yönünde bazı somut adımlar (örneğin Başbakanlar Toplantısının Hükümet Başkanları Toplantısı olarak ve Londra dışında düzenlenmeye başlaması) atılmıştır.[12] Commonwealth Genel Sekreteri’nin görevleri; Commonwealth’in değerlerini korumak ve geliştirmek, kamuoyu önünde Commonwealth’i temsil etmek ve Commonwealth Sekreterya’sını yönetmektir.[13] Commonwealth liderleri tarafından seçilen Genel Sekreter, geçmişte daha uzun süre görev yapan Genel Sekreterler olmasına karşın, günümüzde en fazla 2 dönem ve 8 yıl (her bir dönem 4 yıl) görev yapabilmektedirler. Arnold Smith ve sonrasında Genel Sekreterlik görevini üstlenen kişiler ve görev yaptıkları dönemler şöyle olmuştur:[14]

İsimÜlkeGörev Yaptığı Dönem
Arnold SmithKanada1965-1975
Shridath RamphalGuyana1975-1990
(Chief) Emeka AnyaokuNijerya1990-2000
Don McKinnon
Yeni Zelanda2000-2008
Kamalesh SharmaHindistan2008-2016
Patricia ScotlandBirleşik Krallık2016-

1966 yılında da tam 4 yeni devlet (Barbados, Botsvana, Guyana, Mauritius) birliğe katılacaktır.[15] 1966 yılında ayrıca sekizinci kez Commonwealth Oyunları -Jamaika’da Kingston’da- düzenlenmiş ve oyunculara tam 34 devlet katılmıştır. 1966 yılında on altıncı Commonwealth Başbakanlar Toplantısı da düzenlenmiştir. 1968 yılında Mauritius ve Svaziland (şimdiki adıyla Esvatini Krallığı) örgüte üye olmuşlardır. Onların dışında, Commonwealth’e 1999’da tam üye olacak Nauru da bu dönemde özel üye statüsüyle birliğe katılmıştır. 1969’da ise, örgütün on yedinci ve son Başbakanlar Toplantısı yapılmıştır. 1971’den itibaren, bu toplantı, Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı adıyla devam etmiştir. Ayrıca, Başbakanlar Toplantısının aksine, Hükümet Başkanları Toplantısı Londra dışında organize edilmeye başlanmıştır.

1970 yılı içerisinde örgüte yeni iki üye (Samoa ve Tonga) katılmıştır. 1970 yılında ayrıca dokuzuncu kez Commonwealth Oyunları (ilk kez British Commonwealth Games adıyla) İskoçya’nın Edinburgh şehrinde düzenlenmiş ve oyunlara 42 devlet katılım göstermiştir. 1971’de Başbakanlar Toplantısının yerine ilk kez Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı -Singapur’da- düzenlenmiştir. Bu toplantı sonrasında yayınlanan Singapur Deklarasyonu (Singapore Declaration of Commonwealth Principles) ile örgüte 12 maddelik kısa ve öz bir tüzel çerçeve kazandırılmıştır. Bu 12 maddeye bakıldığında; birinci maddede örgütün bağımsız devletlerden oluşan gönüllü bir birlik olduğu, ikinci maddede örgütün üyelerinin altı farklı kıtadan gelen çok farklı halklardan oluştuğu, üçüncü maddede örgüte üyeliğin diğer birliklere üyelik ya da bağımsız dış politika anlayışıyla bir tezat teşkil etmediği, dördüncü maddede üye devletlerin bazı ilkeleri kabul ettikleri, beşinci maddede üye devletlerin uluslararası barış ve Birleşmiş Milletler (BM) düzenini kabul ettikleri, altıncı maddede bireysel özgürlükler ve demokrasiye destek verildiği, yedinci maddede ırkçılığa karşı çıkıldığı, sekizinci maddede kolonyal yönetim ve ırkçı baskıların kabul edilmediği, dokuzuncu maddede fakirlik, eşitsizlik, cehalet ve hastalıklarla mücadele edildiği, onuncu maddede serbest ticaretin desteklendiği, on birinci maddede dayanışma ve yardımlaşmanın teşvik edildiği ve on ikinci ve son maddede de çok-uluslu yaklaşımla barışa hizmet edilmesinin amaçlandığı vurgulanmıştır.[16]Ayrıca 1971 yılında Fiji örgüte üye olurken, 1972 yılında da Bangladeş birliğe üye olmuş, fakat aynı yıl içerisinde Pakistan -1989’a kadar- üyelikten ayrılmıştır. 1973 yılında ise Bahamalar birliğe üye olmuş, ayrıca ikinci Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı Kanada’nın Ottawa şehrinde yapılmıştır.

Shridath Ramphal

1974 yılında yine British Commonwealth Games adıyla onuncu defa Commonwealth Oyunları düzenlenmiş ve Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde düzenlenen bu organizasyona tam 38 farklı devletten sporcular katılmıştır. Ayrıca bu yıl içerisinde Grenada birliğe üye olmuştur. 1975 yılında üçüncü Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı Jamaika’nın Kingston şehrinde yapılırken, bu yıl içerisinde Papua Yeni Gine de birlik üyesi olmuştur. 1975’de ayrıca Arnold Smith’in yerine Guyanalı Shridath Ramphal yeni Genel Sekreter olmuştur. 1976’da Seyşeller birliğe katılmış, 1977’de ise Londra’da dördüncü Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı organize edilmiştir. 1978’de Solomon Adaları ve Dominik Cumhuriyeti birliğe üye olurken, 2000 yılında tam üye olacak Tuvalu da özel üye statüsüyle birliğe katılmıştır. 1978’de, ayrıca, on birinci Commonwealth Oyunları, ilk kez bu isimle ve Kanada’nın Edmonton şehrinde, tam 46 devletten sporcuların katılımıyla düzenlenmiştir. 1979’da beşinci Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı Zambiya’nın Lusaka şehrinde düzenlenmiştir. Ayrıca bu yıl içerisinde birliğe Kiribati ve Saint Lucia tam üye olarak katılmışlar, 1985’de tam üye olacak Saint Vincent ve Grenadinler de özel üye statüsüyle Commonwealth’e üye olmuştur.

1980’de Vanuatu birliğin yeni üyesi olmuştur. 1981’de Avustralya’nın Melbourne şehrinde altıncı Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı yapılırken, Belize ve Antigua ve Barbuda da birliğin yeni üyeleri olmuşlardır. 1982’de on ikinci Commonwealth Oyunları Avustralya’nın Brisbane şehrinde düzenlenmiş ve organizasyona 46 devlet katılım göstermiştir. Bu yıl içerisinde, ayrıca, Maldivler, birliğe özel üye olmuştur. Maldivler’in tam üyeliği ise 1985’de gerçekleşmiştir. 1983’de yedinci Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı Hindistan’ın Yeni Delhi şehrinde düzenlenirken, Saint Kitts ve Nevis de birliğin yeni üyesi olmuştur. 1984’de Brunei birliğe katılmıştır. 1985’de ise, Bahamalar’ın Nassau kentinde sekizinci Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı yapılmıştır. 1985’de, ayrıca, özel üyelerden Saint Vincent ve Grenadinler ile Maldivler tam üye haline gelmişlerdir. 1986’da dokuzuncu Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı Londra’da yapılırken, ayrıca on üçüncü Commonwealth Oyunları da İskoçya’nın Edinburgh şehrinde -27 ülke ile- düzenlenmiştir. Katılımın az olmasının sebebi ise, Margaret Thatcher hükümetinin Güney Afrika’daki ırkçı apartheid rejimiyle olan bağlarını protesto etmek isteyen birçok Commonwealth üyesinin oyunlara katılmamasıdır. 1987’de onuncu Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı Kanada’nın Vancouver şehrinde düzenlenmiştir. Bu toplantı, ilk kez başkent olmayan bir şehirde düzenlenen Hükümet Başkanları Toplantısı olarak tarihe geçmiştir. 1987 yılında ayrıca Fiji üyelikten ayrılmıştır. 1989’da Pakistan üyeliğe geri dönerken, on birinci Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı Malezya’nın Kuala Lumpur şehrinde yapılmıştır. Bu toplantının ardından yayınlanan Langkawi Çevre Deklarasyonu (Langkawi Declaration on the Environment) ile, ayrıca, çevre sorunları konusunda birlik tarafından somut bir girişim yapılmıştır.[17]

(Chief) Emeka Anyaoku

1990 yılında Namibya birliğin yeni üyesi olurken, on dördüncü Commonwealth Oyunları da Yeni Zelanda’nın Auckland şehrinde düzenlenmiş ve organizasyona 55 takım katılmıştır. 1990’da ayrıca Shridath Ramphal yerine Nijeryalı (Chief) Emeka Anyaoku yeni Genel Sekreter seçilmiştir. 1991’de on ikinci Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı Zimbabve’nin Harare şehrinde düzenlenmiştir. Bu toplantı sonrasında ilan edilen Harare Deklarasyonu (Harare Declaration), 1971 Singapur Deklarasyonu ile birlikte örgütün en önemli iki temel metninden biri kabul edilmektedir. Bu deklarasyonda; 20 yıl önce Singapur Deklarasyonu’nda ilan edilen değerler tekrarlanırken, üyelik nitelikleri hakkında da bazı açıklamalara yer verilmiştir.[18] 1993 yılında on üçüncü Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Limasol şehrinde düzenlenmiştir. 1994 yılında ise, eski üyelerden ve Afrika’nın en etkili devletlerinden Güney Afrika’nın üyeliğe dönmesi oldukça önemli ve pozitif bir gelişme olmuştur. Yine 1994 yılında on beşinci Commonwealth Oyunları Kanada’nın Victoria şehrinde 63 devletin katılımıyla yapılmıştır. Güney Afrika, böylelikle Commonwealth Oyunları’na da 30 yıl aradan sonra dönmüştür. 1995 yılında Kamerun ve Mozambik birliğin yeni üyeleri olurken (ki Mozambik Britanya kolonisi olmadan birliğe katılan ilk üye olmuştur), on dördüncü Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı da Yeni Zelanda’nın Auckland şehrinde düzenlenmiştir. On beşinci Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı ise 1997’de İskoçya’nın Edinburgh şehrinde yapılmıştır. Bu toplantı sonrasında ilan edilen Edinburgh Commonwealth Ekonomik Deklarasyonu (Edinburgh Commonwealth Economic Declaration) ile de, örgütün kurumsal yapısı daha da geliştirilmiş ve ekonomik anlayışına netlik kazandırılmıştır.[19] Ayrıca, bu yıl içerisinde Fiji üyeliğe geri dönmüştür. 1998 yılında Malezya’nın Kuala Lumpur şehrinde on altıncı Commonwealth Oyunları düzenlenmiş ve organizasyona 69 devlet katılım göstermiştir. 1999 yılında Nauru birliğin tam üyesi olurken, on altıncı Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı da Güney Afrika’nın Durban şehrinde düzenlenmiş ve bu toplantıda “Commonwealth Chair-in-Office” (CIO) adıyla Genel Sekreter’den farklı yeni bir makamın yaratılması uygun görülmüş; bu göreve ilk atanan kişi ise GüneyAfrikalı Thabo Mbeki olmuştur. 2 yıl görev yapılan ve toplantının yapıldığı ülkelerin Başbakanları ya da Devlet Başkanlarının üstlendiği CIO’luk görevini, Thabo Mbeki sonrasında şu isimler sürdürmüşlerdir:

Commonwealth Chair-in-Office (CIO) listesi

Don McKinnon

2000 yılında, Yeni Zelandalı Don McKinnon, (Chief) Emeka Anyaoku yerine yeni Genel Sekreter olmuştur. 2000 yılında, ayrıca, Tuvalu birliğin yeni üyesi olmuştur. 2001 yılında, 11 Eylül (9/11) saldırıları nedeniyle Avustralya’nın Brisbane şehrinde düzenlenmesi planlanan on yedinci Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı ertelenmiştir. 2002 yılında, on yedinci Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısı Avustralya’nın Coolum şehrinde yapılabilmiştir. Toplantıda John Howard yeni CIO seçilmiştir. Ayrıca yine aynı yıl içerisinde on yedinci Commonwealth Oyunları İngiltere’nin Manchester şehrinde düzenlenmiştir. Oyunlara 72 devletten sporcular iştirak etmiştir. 2003 yılında on sekizinci Hükümet Başkanları Toplantısı Nijerya’nın Abuja kentinde yapılmıştır. Toplantıda Olusegun Obasanjo yeni CIO seçilmiştir. 2005 yılında on dokuzuncu Hükümet Başkanları Toplantısı Malta’nın Valletta şehrinde yapılmış ve Maltalı Lawrence Gonzi yeni CIO seçilmiştir. 2006 yılında Avustralya’nın Melbourne şehrinde on sekizinci Commonwealth Oyunları düzenlenmiş ve oyunlara tam 71 farklı devletten sporcular katılmışlardır. 2007’de yirminci Hükümet Başkanları Toplantısı Uganda’nın Kampala şehrinde yapılmış ve Yoweri Museveni yeni CIO olmuştur. 2008’de Don McKinnon yerine Hindistanlı Kamalesh Sharma yeni Genel Sekreter seçilirken, 2009’daki yirmi birinci Hükümet Başkanları Toplantısı Trinidad ve Tobago’nun Port of Spain kentinde yapılmıştır. Bu toplantıda, Patrick Manning yeni CIO olmuştur. Ayrıca Ruanda, bu yıl içerisinde birliğin üyesi haline gelmiştir.

Kamalesh Sharma

2010 yılında, ilk olarak Kamla Persad-Bissessar ülkesi Trinidad ve Tobago’da Başbakan olunca, Patrick Manning yerine, örgütün yeni CIO’su olmuş, daha sonra da Hindistan’ın Delhi şehrinde on dokuzuncu Commonwealth Oyunları düzenlenmiştir. Oyunlara 71 ülke katılım göstermiştir. 2011’de yirmi ikinci Hükümet Başkanları Toplantısı Avustralya’nın Perth şehrinde yapılırken, Avustralya Başbakanı Julia Gillard da birliğin yeni CIO’su olmuştur. Bu dönemde, Avustralya’da yaşanan değişiklikler nedeniyle Kevin Rudd ve Tony Abbott da kısa sürelerle CIO olmuşlardır. Bu toplantıda, Perth Anlaşması (Perth Agreement) ile Westwinster modeli ve anayasal monarşi konusunda bazı önemli değişiklikler yapılmıştır. 2013 yılında yirmi üçüncü Hükümet Başkanları Toplantısı Sri Lanka’nın Colombo kentinde düzenlenirken, toplantıda Mahinda Rajapaksa yeni CIO seçilmiştir. Ayrıca, bu yıl içerisinde, Yahya Jammeh liderliğindeki Gambiya birlikten çekilmiştir. Bu toplantıya katılım konusunda Birleşik Krallık hükümetinin bazı çekinceleri olmuş ve Avam Kamarası Dış İlişkiler Komitesi, toplantının Sri Lanka’da yapılmasının yanlış bir karar olduğuna yönelik bir rapor hazırlamıştır.[20] Bunun sebebi ise, Sri Lanka’da insan haklarına yönelik suistimal ve tacizlerdir. 2014 yılında, yirminci Commonwealth Oyunları İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenmiş ve oyunlara yine 71 devlet katılım göstermiştir. 2015 yılında Sri Lanka’da hükümet değişikliği nedeniyle Maithripala Sirisena yeni CIO haline gelmiş; sonrasında Malta’da düzenlenen yirmi dördüncü Hükümet Başkanları Toplantısında da Joseph Muscat yeni CIO olmuştur. 2016 yılında Birleşik Krallık vatandaşı olan Patricia Scotland birliğin yeni Genel Sekreteri olmuştur. 2017 yılında Vanuatu’da düzenlenmesi planlanan yirmi beşinci Hükümet Başkanları Toplantısı Pam Kasırgası nedeniyle iptal edilirken, bu toplantı ancak 2018’de Londra’da düzenlenmiştir. Böylelikle, dönemin Birleşik Krallık Başbakanı Theresa May, birliğin yeni CIO’su olmuştur. 2018’de ayrıca Gambiya birliğe yeniden üye olmuştur. Ayrıca aynı yıl içerisinde Avustralya’nın Gold Coast şehrinde yirmi birinci Commonwealth Oyunları düzenlenmiş ve oyunlara yine 71 ülke katılım göstermiştir. 2019’da Birleşik Krallık’ta yaşanan hükümet değişikliği nedeniyle, Boris Johnson yeni CIO olmuştur. 2020 yılında birliğin yirmi altıncı Hükümet Başkanları Toplantısının Ruanda’nın Kigali şehrinde düzenlenmesi planlanmaktadır. Ayrıca 2022 yılında yirmi ikinci Commonwealth Oyunları’nın Birmingham’da düzenlenmesi öngörülmüştür.

Patricia Scotland

Günümüzde Commonwealth’in Genel Sekreterliğini Birleşik Krallık vatandaşı olan Dominik Cumhuriyeti asıllı (internet kaynaklarında çifte vatandaşlığının olduğu da yazılmaktadır) İşçi Partili siyasetçi ve diplomat Patricia Scotland (1955-)[21] sürdürmektedir. 2016 yılında Kamalesh Sharma’nın yerine bu göreve atanan Scotland, bu göreve atanan ilk kadın olarak da tarihe geçmiştir. Günümüzde Commonwealth’in Genel Sekreterliğini Patricia Scotland’ın, CIO’luğunu da Birleşik Krallık Başbakanı olan Boris Johnson’ın yapması, Birleşik Krallık’ın bu organizasyon açısından günümüzde de en temel konumda olduğunu ispatlar niteliktedir.

Boris Johnson, 2018 yılında Londra’da düzenlenen yirmi beşinci Commonwealth Hükümet Başkanları Toplantısında konuşurken

Günümüzde Commonwealth ve Birleşik Krallık Dış Politikasındaki Yeri
Commonwealth, Birleşik Krallık’ın Britanya İmparatorluğu’ndan bir ulus-devlete dönüşme sürecinde İmparatorluk bakiyesi topraklardaki etkisini koruyabilmek için geliştirdiği başarılı bir girişimdir. Nitekim bu girişimin de etkisiyle, İmparatorluğunu kaybeden diğer devletlerden (Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veya Osmanlı İmparatorluğu) farklı olarak ve Fransa’ya benzer şekilde (Fransa için de benzer bir rolü Uluslararası Frankofoni Örgütü oynamaktadır), Birleşik Krallık, bugüne kadar dünya siyasetindeki ağırlığı ve gücünü korumayı başarmıştır. Bunda en önemli etkenler; Birleşik Krallık’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden biri olması, ABD ile geliştirdiği özel ilişkiler (special relationship) ve İmparatorluk bağlarını Commonwealth sayesinde canlı ve diri tutmayı başarmasıdır. Buna rağmen, Amelia Hadfield, Winston Churchil’in “Üç Halka” yaklaşımıyla 20. yüzyılda post-kolonyal dönemde gücünü korumayı umut eden Birleşik Krallık’ın bunu tam anlamıyla başaramadığını düşünmektedir.[22]

Commonwealth’in Başkanı 1952’den beri Kraliçe II. Elizabeth’dir

Göktürk Tüysüzoğlu’na göre ise, Winston Churchill ve Commonwealth’in kurumsallaştığı dönemde görev yapan Britanyalı devlet adamları neredeyse tamamen İmparatorluk yanlısı muhafazakâr siyasetçiler olmalarına karşın, aynı zamanda gerçekçiydiler.[23] Bu nedenle de, yeni yükselen ABD gibi bir süpergüce dayanarak ayakta kalabileceklerini düşündüler. Dolayısıyla, İkinci Dünya Savaşı ardından Birleşik Krallık dış politikasında ABD ile kurulan özel ilişkiler (Atlantikçilik-Transatlantikçilik) daima ağır bastı. 1956-1957 döneminde yaşanan Süveyş Krizi ile de eski şanlı İmparatorluk günlerinin geçtiği tescillenmiş oldu. Tüysüzoğlu, ayrıca, Birleşik Krallık’ın eski kolonilerini Commonwealth’e üye yapması ve onlarla iyi ilişkiler kurabilmesini Hadfield’in aksine bir başarı olarak değerlendirmektedir. Yazara göre, İngilizler, kendilerine özgü pragmatizmlerini kullanarak, eski kolonilerine Commonwealth’in onların iyiliği için olduğunu kabul ettirebilmiş[24] ve bu sayede halk ve devlet seçkinleri nezdinde yaşanabilecek çöküş algısı ve moral bozukluğunu post-kolonyal dönemde gayet iyi yönetebilmişlerdir. Nitekim Kraliçe II. Elizabeth, bugün bile tüm Commonwealth ülkelerinde çok sevilen bir Monark ve genelde yüksek halk desteğine sahip bir kişidir.

Prens Charles, annesi II. Elizabeth’in ardından Commonwealth’in Başkanı olacak

1952’de tahta çıkan ve Commonwealth’in Başkanı kabul edilen Kraliçe II. Elizabeth, neredeyse Commonwealth’le yaşıttır. Zira kağıt üzerinde 1931’de kurulan Commonwealth örgütünün şekillenmesi ve genişlemesi, tamamen Kraliçe II. Elizabeth’in saltanatı döneminde yaşanmıştır. Elizabeth, 1953 yılında Yeni Zelanda’dan yaptığı Christmas konuşmasında, Commonwealth’i “dostluk, sadakat, özgürlük ve barış isteğine yani insan ruhunun en yüksek özelliklerine dayalı yepyeni bir kavram” (an entirely new conception – built on the highest qualities of the Spirit of Man: friendship, loyalty, and the desire for freedom and peace) olarak tanımlamıştır.[25] II. Elizabeth, Commonwealth’in liderliği dışında, 16 üye ülkenin de Monarkı olarak kabul edilmektedir. Normalde Kral veya Kraliçe değiştiğinde Commonwealth Başkanı otomatik olarak değişmese de, 2018 yılında Galler Prensi Charles’ın (Prens Charles) annesi Elizabeth’in ardından Commonwealth’e liderlik etmesi kararlaştırılmıştır.

Commonwealth Sekreterya’sının bulunduğu Londra’daki Marlborough House

Commonwealth örgütünün gelişimi ve kurumsallaşmasında, Uluslararası İlişkiler literatüründe “İngiliz Okulu” (English School of International Relations Theory) olarak bilinen yaklaşımın da etkisi büyüktür. Bu ekolün gelişiminde Hedley Bull, Martin Wight, John Vincent, Robert Jackson, Keith Hancock, Charles Manning ve Adam Watson gibi isimler ön plana çıkmaktadır. Bu ekolün ortaya çıkışında Commonwealth ve Britanya İmparatorluğu’nun etkisi, kurucu kişilerin kimliğinden de anlaşılabilir. Örneğin, Hedley Bull ve Keith Hancock gibi İngiliz Okulu’nu kuran isimlerden ikisi, Londra’da çalışan Avustralyalı akademisyenlerdir; aynı şekilde Robert Jackson Kanadalı, Charles Manning de Güney Afrikalıdır.[26] Özdamar ve Devlen’e göre, gerçekçilik (realism), akılcılık (rationalism) ve devrimcilik (revolutionism) geleneklerinin üçünü de sentezleme becerisini gösterip özgün bir çerçeve yaratabilen tek yaklaşım olan İngiliz Okulu, “uluslararası toplum” (international society veya society of states) kavramını ortaya atarak, günümüz uluslararası ilişkilerinin anlaşılmasına büyük katkılarda bulunmuştur.[27] İngiliz Okulu teorisinin eklektik ve devlet-merkezi yapısı, onu özgün bir konuma yerleştirir.[28] İngiliz Okulu’nun temel argümanları şöyle özetlenebilir:[29]
  • Uluslararası İlişkilerin birincil oyuncuları egemen devletlerdir (şehir devleti ya da ulus-devletler).
  • Uluslararası İlişkilerde, iki ya da daha fazla devletin aralarında ilişki olduğu ve birbirlerinin kararlarına yeterince etki edebildikleri sürece, bir devletler-sistemi vardır.
  • Uluslararası sistem anarşiktir. Anarşi, ortak hükümet olmaması anlamına gelir.
  • Uluslararası sistemde devletler, ortak çıkarları ve değerleri çerçevesinde kendilerini sınırladığını düşündükleri ilişkileri düzenleyen ortak kurallar ve birlikte yürütülen kurumların oluşturduğu bir “uluslararası toplum” içinde var olurlar.
Hedley Bull

Bu temel hipotezlerden özellikle dördüncüsü, Commonwealth’in nasıl geliştiği konusunda bize yol göstericidir. Commonwealth, kendisine belirlediği değerler ve kurallar çerçevesinde, büyük uluslararası toplum içinde kendisine özgü bir “uluslararası toplum” oluşturmaya/inşa etmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda, Commonwealth, üyelikten kendi istekleriyle çekilen ülkeler dışında, zaman zaman kendisi de üyeliklerin askıya alınmasına karar verebilmektedir. Birlik, tarihinde birçok defa üye devletlerin üyeliklerini kurallarına uyulmaması durumunda askıya almıştır. Birkaç örnek vermek gerekirse; Nijerya’nın 1995-1999 döneminde,  Pakistan’ın 1999-2004 döneminde, Fiji’nin 2000-2001 döneminde, Zimbabve’nin 2002-2003 döneminde, yine Fiji’nin 2006-2014 döneminde ve tekrar Pakistan’ın 2007-2008 döneminde üyelikleri askıya alınmıştır.[30] Bunun yanı sıra, Commonwealth, Klasik Realizm’de itibar edilmeyen devlet-dışı aktörlere, profesyonel örgütlere, sivil topluma, akademik camiaya ve şirketlere de önem verir.[31] Öyle ki, Paul L. Robertson ve John Singleton, Commonwealth’in üye devletler arasında bir siyasal oluşum olmasının yanı sıra, çok önemli bir ekonomik ağın (economic network) kurulmasını sağladığını da düşünmektedirler.[32] Örgütün Kraliyet Commonwealth Cemiyeti (Royal Commonwealth Society)[33] ve Commonwealth Girişim ve Yatırım Konseyi (Commonwealth Enterprise and Investment Council)[34] gibi önemli sivil inisiyatiflerinin olması da bu bağlamda dikkat çekicidir.[35] İsminde Commonwealth ibaresi taşıyan 100 civarında kuruluş olduğunu da bu noktada hatırlatmak gerekir.[36] Ayrıca Commonwealth’in kısaca Round Table olarak bilinen Round Table: The Commonwealth Journal of International Affairs dergisinin 1910 yılından beri kesintisiz yayınlaması bu noktada önemli bir gösterge ve kurumun ciddiyetinin belirtisidir. Ayrıca üye ülkelerde, her yıl Mart ayının ikinci Pazartesi gününde, Commonwealth Günü (Commonwealth Day) -eski adıyla İmparatorluk Günü (Empire Day)- kutlanmaktadır.[37]

Round Table dergisi 1910 yılından beri yayınlanıyor

Commonwealth’in gelişim süreci içerisinde, Hindistan’ın örgüte üye olmaya ve daha sonra da bir Cumhuriyet rejimi olarak örgüt içerisinde kalmaya karar vermesi (Burma-Myanmar’ın aksine) birçoklarına göre önemli bir dönüm noktasıdır. A.K. Bahl, İrlanda ve Burma’daki Commonwealth karşıtlığını, Britanya İmparatorluğu’nun bu iki ülkeye kendi kendini yönetme hakkını geç vermesine bağlamaktadır. [38] Nitekim Hindistan’ın örgüte katılması, Pakistan ve Sri Lanka’nın da katılımlarını kolaylaştırmış/sağlamıştır. Ayrıca Pakistan ve Hindistan gibi çok nüfuslu ülkelerin birliğe katılımıyla, Britanyalılar Commonwealth içinde küçük bir azınlık durumuna düşmüşlerdir ki[39]; bu da birliğin ulusüstü yapısını güçlendirmiştir. Buna karşın, Bahl’ın da belirttiği üzere, kuruluşundan bugüne Commonwealth örgütü hiçbir zaman bir ortak dış, ekonomi ve güvenlik politikası belirleme amacında olmamıştır.[40] Bu nedenle, bir uluslararası anlaşma ile kurulmayan Commonwealth’i uluslararası örgüt statüsünde kabul etmeyenler de vardır.[41] Ancak zaman içerisinde kabul edilen belirli ilkeler ve ilan edilen deklarasyonlarla, örgütün tüzel kişiliği ve birliği zaman içerisinde geliştirilmeye başlanmış ve ileride daha kapsamlı ve organize hareket edebilecek bir mekanizma oluşturulmuştur. Dahası, örgütün temelinde geçmişte Britanya İmparatorluğu’nun parçası olmak şartı varmış gibi düşünülse de, 1995 yılında Mozambik’in üyeliğiyle böyle bir şartın da olmadığı anlaşılmıştır.[42] Aynı şekilde, Ruanda da, geçmişte Britanya kolonisi olmadığı halde 2005’de örgüte üye olabilmiştir. Yeni Zelandalı tarihçi W. David McIntyre, Commonwealth’in Soğuk Savaş sonrası dönemde, yani 1990’larda adeta yeniden doğduğunu ve toplum kaynaklı aktivitelerde profesyonel, sivil ve ticari örgütlerin etkisiyle büyük bir artış yaşandığını düşünmektedir.[43]

Commonwealth örgüt şeması[44]

Commonwealth içerisinde Birleşik Krallık’ın rolü merkezidir. Örgütün kurucularından biri olan Birleşik Krallık, aynı zamanda günümüzde de Commonwealth Sekreterya’sının masraflarının yaklaşık 30’unu kendi başına karşılamaktadır.[45] Örgütün geleceği ve Birleşik Krallık dış politikasındaki yeri konusunda ise iki farklı yaklaşım bulunmaktadır. İlk yaklaşım, örgütün çok da merkezi ve formal olmayan yapısının devamı ve bu sayede Kuzey-Güney diyaloğunun geliştirilerek, liberal değerlerin yayılmasına katkı sağlanmasıdır.[46] İkinci yaklaşım ise, Commonwealth’in 1971 Singapur Deklarasyonu ve 1991 Harare Deklarasyonu ile somutlaşan kurumsallaşma çabalarının arttırılması yönündedir.[47] Tony Blair döneminde, Londra, bu iki görüş arasında gidip gelme eğiliminde olmuştur. Bunu, aslında İkinci Dünya Savaşı sonrasında görev yapan tüm Birleşik Krallık hükümetleri ve Başbakanları için söylemek mümkündür. Ancak son dönemde, Brexit’in de gerçekleşmesi nedeniyle, Boris Johnson’ın Commonwealth konusunda bir atılım yapacağını beklentisi oluşmuştur. Zira iyi bir Winston Churchill hayranı olan Johnson, Britanya İmparatorluğu’na özlem duyan bir siyasetçi olarak, Commonwealth’e daha fazla kaynak ve zaman ayırabilir. Johnson, Dışişleri Bakanlığı döneminde, Commonwealth ülkelerindeki ekonomik büyüme hızının AB’ye kıyasla daha yüksek olduğunu yazarak, bu konuda çok istekli olduğunu göstermiştir.[48] Boris Johnson’ın bu konuda karşılaşacağı en büyük zorluk ise, bunun “yeni emperyalizm” eleştirilerine maruz kalması riskidir. Örneğin, ünlü muhalif düşünür Immanuel Wallerstein, Commonwealth’i yeni tür koloniciliğin en iyi örneği olarak görmektedir. Ona göre, Commonwealth üyesi ülkeler resmi olarak bağımsızdır; ancak politik ve ekonomik anlamda bağımlılıkları sürmektedir. Bu bağlamda, kolonilerde yaratılan yerel elitler ise bağımlılığın sürdürülebilmesinde en önemli araç olmaktadırlar.[49] Boris Johnson döneminde, Commonwealth, Birleşik Krallık dış politikasında AB’den rol çalarak, güvenlik ve savunma politikası, ekonomi politikası, diplomasi ve kültürel etkinliklerde temel bir eğilim haline gelme potansiyeline sahiptir. Ancak bunun için, kuşkusuz, ciddi çalışmalar ve hazırlıklar yapılması gerekmektedir.

Bu konuda bazı önemli fırsatlar da mevcuttur. Örneğin, Edward Elliott’un belirttiği üzere, Commonwealth üyeleriyle ticareti geliştirmek konusunda “Commonwealth Ticaret Avantajı” (Commonwealth Trade Advantage) kozu bulunmaktadır.[50] Bu koz, ortak dil ve kültüre sahip ülkeler arasında ticaretin gelişmesinin daha kolay olduğunu ispatlayan bazı bilimsel çalışmalara dayanmaktadır. Commonwealth üyelerinin ortak siyasi değerlere bağlılık açıklamaları da, bu noktada kuşkusuz kolaylaştırıcı bir faktördür. Ancak bu konuda gerçekçi olmak gerekmektedir. Zira yine Elliott’un da belirttiği üzere, Commonwealth ülkeleriyle ticaretin AB ile ticaretin yerini alması -en azından kısa ve orta vadede- mümkün değildir. Zira 2015 yılı verilerine bakılırsa, Birleşik Krallık ticaretinin neredeyse yarısı AB ülkeleri ile yapılırken, Commonwealth ülkelerinin payı yüzde 8,5 düzeyindedir.[51] 2018 yılı itibariyle de, bu rakam yüzde 8,1 düzeyine düşmüştür.[52] Bu ülkelerin çoğunun coğrafi olarak Birleşik Krallık’tan AB ülkelerine kıyasla uzakta olmaları da ciddi bir sorundur. Dahası, Birleşik Krallık, AB ülkelerinin Commonwealth ülkeleriyle yaptığı ticarette de aracı olarak öne çıkabilen bir ülkedir. Bu nedenle, AB üyesi olunmadığı halde AB ile serbest ticaretin devam etmesi, Londra için her şekilde daha avantajlı olacaktır.

Bir diğer önemli mesele de, Commonwealth içerisinde ortak değerler kabul edilen demokrasi ve insan hakları gibi konularda bazı üye devletlerin geride kalmalarıdır. Bu noktada, Birleşik Krallık şöyle bir ikilemle karşılaşmaktadır: insan hakları ve demokrasi yönündeki eleştirileri eski kolonilerine yönelik yüksek sesle dile getirince “emperyalist” olarak yaftalanan Londra, bu konularda sessiz kalınca da yine eleştirilmektedir. Bu bağlamda, Commonwealth’in kendi başına bir güç ve etki unsuru haline gelmesi, hiç kuşkusuz, bu eleştirilerin daha güçlü yapılmasına olanak sağlayabilir ve Londra üzerindeki yükü de hafifletebilir. Bu konuda somut bir örnek vermek gerekirse; Kirby’nin belirttiği üzere, Commonwealth içerisindeki 54 üye ülkeden 41’inde homoseksüelliği önlemek için yasalar olması ve bunun suç sayılması, günümüzün Batılı ve evrensel demokratik standartlarıyla uyumlu bir durum değildir.[53] Bu nedenle, en azından birey hak ve özgürlükleri konusunda Commonwealth’in yapabileceği birçok öneri ve ilerleme mümkündür.

Sonuç
Sonuç olarak, Tüysüzoğlu’nun vurguladığı ve önemli psikolojik ve tarihsel derinliği de olan şu tespite katılmak mümkündür; her ne kadar ABD ve AB ile yakın ilişkiler kurmasına karşın, Birleşik Krallık, hiçbir zaman Commonwealth’den vazgeçmemiş ve vazgeçmeyecektir.[54] Zira ABD ve AB ile yaşanabilen anlaşmazlık durumunda, Commonwealth, İngilizler için en önemli alternatif ve denge unsuru haline gelmektedir. Şu da unutulmamalıdır ki, Michael Kirby’nin de belirttiği gibi, dağılmasına karşın uzun yıllar boyunca “üzerinde güneş batmayan” Britanya İmparatorluğu, tarihin gördüğü en başarılı, geniş ve çeşitli emperyal devleti olmuş; dünyadaki topraklarının dörtte biri ve dünya nüfusunun üçte birine hükmetmiş[55] ve çökmesi sonrasında da Commonwealth sayesinde gayrıresmi olarak ruhunu ve varlığını devam ettirmiştir. Bu nedenle, Birleşik Krallık, günün bir emperyal geri çekilme siyasetini yeniden büyüme siyasetiyle ikame etme yönünde somut bir adım atarsa, bunun icra edileceği en temel unsur Commonwealth politikası olacaktır. Bu politika, son dönemde Muhafazakâr Parti liderleri tarafından sıklıkla vurgulanan “Küresel Britanya” (Global Britain) anlayışıyla da gayet uyumludur. Brexit sonrasında, Londra’nın bu konuda atılım yapmak için hakikaten de bir fırsatı var gibi gözükmektedir. Ancak, bu konuda hayalci olmamak ve kapasitelere uygun hareket etmek şarttır. Zira nükleer bir güç olmasına karşın, Londra, günümüzde coğrafi ve demografik açıdan orta büyüklükte bir devlet kategorisindedir. Emperyal miras ve BM Güvenlik Konseyi koltuğu sayesinde pratikte bunun ötesinde bir güç sahibi olunsa da, büyük güç ve süpergüç kategorisine geçebilmek, ancak uzun yıllar boyunca izlenebilecek planlı-programlı ve kapsamlı bir siyasetin sonucunda başarılabilir. Dahası, güvenlik politikalarında ABD’nin üstlendiği büyük roller, Birleşik Krallık ve ANZUS üyesi diğer Commonwealth ülkelerinin (Avustralya, Yeni Zelanda) bu konularda fazla harcamalar yapmalarını engelleyerek, ekonomik atılımlarına olanak sağlamaktadır. Dolayısıyla, Birleşik Krallık’ın Commonwealth politikasını ABD ile uyumlu şekilde sürdürmesi en makul yoldur.

Kapak Resmi: James McBride (2020), “The Commonwealth of Nations: Brexit and the Future of ‘Global Britain’”, CFR, Erişim Tarihi: 15.03.2020, Erişim Adresi: https://www.cfr.org/backgrounder/commonwealth-nations-brexit-and-future-global-britain.

Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

KAYNAKÇA
[1] Encyclopedia Britannica, “Commonwealth”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Commonwealth-association-of-states.
[2] James McBride (2020), “The Commonwealth of Nations: Brexit and the Future of ‘Global Britain’”, CFR, Erişim Tarihi: 15.03.2020, Erişim Adresi: https://www.cfr.org/backgrounder/commonwealth-nations-brexit-and-future-global-britain.
[3] Makaleler.com, “Commonwealth (Milletler Topluluğu) Nedir?”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://www.makaleler.com/commonwealth-milletler-toplulugu-nedir ; The Commonwealth, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://thecommonwealth.org/.
[4] James McBride (2020), “The Commonwealth of Nations: Brexit and the Future of ‘Global Britain’”, CFR, Erişim Tarihi: 15.03.2020, Erişim Adresi: https://www.cfr.org/backgrounder/commonwealth-nations-brexit-and-future-global-britain.
[5] Robert Barnes (2020), “Lessons from Commonwealth history as the UK finds its place in a post-Brexit world”, The Conversation, Erişim Tarihi: 15.03.2020, Erişim Adresi: http://theconversation.com/lessons-from-commonwealth-history-as-the-uk-finds-its-place-in-a-post-brexit-world-129839.
[6] James McBride (2020), “The Commonwealth of Nations: Brexit and the Future of ‘Global Britain’”, CFR, Erişim Tarihi: 15.03.2020, Erişim Adresi: https://www.cfr.org/backgrounder/commonwealth-nations-brexit-and-future-global-britain.
[7] Encyclopedia Britannica, “Statute of Westminster”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/event/Statute-of-Westminster.
[8] Encyclopedia Britannica, “Commonwealth”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Commonwealth-association-of-states.
[9] Wikipedia, “Timeline of the Commonwealth of Nations”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Timeline_of_the_Commonwealth_of_Nations.
[10] Wikipedia, “Timeline of the Commonwealth of Nations”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Timeline_of_the_Commonwealth_of_Nations.
[11] Encyclopedia Britannica, “Commonwealth”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Commonwealth-association-of-states.
[12] Commonwealth Secretariat, “Commonwealth Symbol and Flag”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://web.archive.org/web/20041220223054/http://www.thecommonwealth.org/Templates/Internal.asp?NodeID=37832.
[13] The Commonwealth, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://thecommonwealth.org/.
[14] The Commonwealth, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://thecommonwealth.org/.
[15] Encyclopedia Britannica, “Commonwealth”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://www.britannica.com/topic/Commonwealth-association-of-states.
[16] Bakınız; “Singapore Declaration of Commonwealth Principles 1971”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://thecommonwealth.org/sites/default/files/history-items/documents/Singapore%20Declaration.pdf.
[17] “Langkawi Declaration on the Environment”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://thecommonwealth.org/langkawi-declaration-environment.
[18] “Harare Declaration”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://thecommonwealth.org/harare-declaration.
[19] “Promoting Shared Prosperity: Edinburgh Commonwealth Economic Declaration”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://thecommonwealth.org/promoting-shared-prosperity-edinburgh-commonwealth-economic-declaration.
[20] House of Commons Foreign Affairs Committee (2012), “The role and future of the Commonwealth”, Fourth Report of Session 2012–13, Erişim Tarihi: 15.03.2020, Erişim Adresi: https://publications.parliament.uk/pa/cm201213/cmselect/cmfaff/114/114.pdf, s. 3.
[21] Hakkında bilgiler için bakınız; https://thecommonwealth.org/secretary-general-rt-hon-patricia-scotland-qc.
[22] Amelia Hadfield (2018), “Britain against the world? Foreign and security policy in the ‘age of Brexit’”, içinde Brexit and Beyond (Editörler: Benjamin Martill & Uta Staiger), UCL Press, ss. 176-177.
[23] Göktürk Tüysüzoğlu (2011), “İkinci Dünya Savaşı Sonrası İngiliz Politikası: İmparatorluk Yaşıyor Mu?”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 26, Eylül-Ekim 2011, s. 9.
[24] Göktürk Tüysüzoğlu (2011), “İkinci Dünya Savaşı Sonrası İngiliz Politikası: İmparatorluk Yaşıyor Mu?”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 26, Eylül-Ekim 2011, s. 20.
[25] “The Queen's Christmas Message 1953”, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://www.youtube.com/watch?v=lZwH_TTrP-g.
[26] Timothy M. Shaw & Lucian M. Ashworth (2010), “Commonwealth perspectives on International Relation”, International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944-), Cilt 86, No: 5, Eylül 2010, s. 1150.
[27] Balkan Devlen & Özgür Özdamar (2010), “Uluslararası İlişkilerde İngiliz Okulu Kuramı: Kökenleri, Kavramları ve Tartışmaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı: 25, Bahar 2010, s. 44.
[28] Balkan Devlen & Özgür Özdamar (2010), “Uluslararası İlişkilerde İngiliz Okulu Kuramı: Kökenleri, Kavramları ve Tartışmaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı: 25, Bahar 2010, ss. 45-46.
[29] Balkan Devlen & Özgür Özdamar (2010), “Uluslararası İlişkilerde İngiliz Okulu Kuramı: Kökenleri, Kavramları ve Tartışmaları”, Uluslararası İlişkiler, Cilt 7, Sayı: 25, Bahar 2010, s. 48.
[30] Wikipedia, “Suspension from the Commonwealth of Nations”, Erişim Tarihi: 15.03.2020, Erişim Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Suspension_from_the_Commonwealth_of_Nations ; James McBride (2020), “The Commonwealth of Nations: Brexit and the Future of ‘Global Britain’”, CFR, Erişim Tarihi: 15.03.2020, Erişim Adresi: https://www.cfr.org/backgrounder/commonwealth-nations-brexit-and-future-global-britain.
[31] Timothy M. Shaw & Lucian M. Ashworth (2010), “Commonwealth perspectives on International Relation”, International Affairs (Royal Institute of International Affairs 1944-), Cilt 86, No: 5, Eylül 2010, ss. 1150-1151.
[32] Paul L. Robertson & John Singleton  (2001), “The Commonwealth as an Economic Network”, Australian Economic History Review, Cilt 41, No: 3, s. 241.
[33] Web sitesi için bakınız; https://www.thercs.org/.
[34] Web sitesi için bakınız; https://www.cweic.org/.
[35] Edward Elliott (2018), “The UK & The Commonwealth: Where Are We At & Where Can We Go?”, British Foreign Policy Group, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://bfpg.co.uk/wp-content/uploads/2018/04/DPS-BFPG-Report-COMMONWEALTH-APR-2018.pdf, s. 10.
[36] Michael Kirby (2011), “Institutional renewal and reform: the challenge of the Commonwealth of Nations”, içinde Delivering Policy Reform. Anchoring Significant Reforms in Turbulent Time (Editörler: Evert A. Lindquist & Sam Vincent & John Wanna), ANU Press, s. 111.
[37] Edward Elliott (2018), “The UK & The Commonwealth: Where Are We At & Where Can We Go?”, British Foreign Policy Group, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://bfpg.co.uk/wp-content/uploads/2018/04/DPS-BFPG-Report-COMMONWEALTH-APR-2018.pdf, s. 11.
[38] A.K. Bahl (1959), “Significance of India’s Membership of Commonwealth”, The Indian Journal of Political Science, Cilt 20, No: 3, Temmuz-Eylül 1959, s. 247.
[39] A.K. Bahl (1959), “Significance of India’s Membership of Commonwealth”, The Indian Journal of Political Science, Cilt 20, No: 3, Temmuz-Eylül 1959, s. 250.
[40] A.K. Bahl (1959), “Significance of India’s Membership of Commonwealth”, The Indian Journal of Political Science, Cilt 20, No: 3, Temmuz-Eylül 1959, s. 253.
[41] Alison Duxbury (1997), “Rejuvenating the Commonwealth: The Human Rights Remedy”, The International and Comparative Law Quarterly, Cilt 46, No: 2, Nisan 1997, s. 346.
[42] Alison Duxbury (1997), “Rejuvenating the Commonwealth: The Human Rights Remedy”, The International and Comparative Law Quarterly, Cilt 46, No: 2, Nisan 1997, s. 349.
[43] Paul D. Williams (2005), “Blair's Britain and the Commonwealth”, The Commonwealth Journal of International Affairs, Cilt 94, No: 380, Temmuz 2005, s. 381.
[44] Edward Elliott (2018), “The UK & The Commonwealth: Where Are We At & Where Can We Go?”, British Foreign Policy Group, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://bfpg.co.uk/wp-content/uploads/2018/04/DPS-BFPG-Report-COMMONWEALTH-APR-2018.pdf, s. 10.
[45] Paul D. Williams (2005), “Blair's Britain and the Commonwealth”, The Commonwealth Journal of International Affairs, Cilt 94, No: 380, Temmuz 2005, s. 382.
[46] Paul D. Williams (2005), “Blair's Britain and the Commonwealth”, The Commonwealth Journal of International Affairs, Cilt 94, No: 380, Temmuz 2005, s. 382.
[47] Paul D. Williams (2005), “Blair's Britain and the Commonwealth”, The Commonwealth Journal of International Affairs, Cilt 94, No: 380, Temmuz 2005, s. 383.
[48] Boris Johnson (2018), “Commonwealth has key role to play in the bright future for Britain, writes Boris Johnson”, Daily Express, Erişim Tarihi: 15.03.2020, Erişim Adresi: https://www.express.co.uk/news/politics/929977/Boris-Johnson-Commonwealth-key-role-bright-future-Brexit-Britain.
[49] Aktaran: Göktürk Tüysüzoğlu (2011), “İkinci Dünya Savaşı Sonrası İngiliz Politikası: İmparatorluk Yaşıyor Mu?”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 26, Eylül-Ekim 2011, s. 21.
[50] Edward Elliott (2018), “The UK & The Commonwealth: Where Are We At & Where Can We Go?”, British Foreign Policy Group, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://bfpg.co.uk/wp-content/uploads/2018/04/DPS-BFPG-Report-COMMONWEALTH-APR-2018.pdf, s. 2.
[51] Edward Elliott (2018), “The UK & The Commonwealth: Where Are We At & Where Can We Go?”, British Foreign Policy Group, Erişim Tarihi: 14.03.2020, Erişim Adresi: https://bfpg.co.uk/wp-content/uploads/2018/04/DPS-BFPG-Report-COMMONWEALTH-APR-2018.pdf, s. 4.
[52] Robert Barnes (2020), “Lessons from Commonwealth history as the UK finds its place in a post-Brexit world”, The Conversation, Erişim Tarihi: 15.03.2020, Erişim Adresi: http://theconversation.com/lessons-from-commonwealth-history-as-the-uk-finds-its-place-in-a-post-brexit-world-129839.
[53] Michael Kirby (2011), “Institutional renewal and reform: the challenge of the Commonwealth of Nations”, içinde Delivering Policy Reform. Anchoring Significant Reforms in Turbulent Time (Editörler: Evert A. Lindquist & Sam Vincent & John Wanna), ANU Press, s. 115.
[54] Göktürk Tüysüzoğlu (2011), “İkinci Dünya Savaşı Sonrası İngiliz Politikası: İmparatorluk Yaşıyor Mu?”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 26, Eylül-Ekim 2011, s. 22.
[55] Michael Kirby (2011), “Institutional renewal and reform: the challenge of the Commonwealth of Nations”, içinde Delivering Policy Reform. Anchoring Significant Reforms in Turbulent Time (Editörler: Evert A. Lindquist & Sam Vincent & John Wanna), ANU Press, s. 110.