Giriş
İki çözüm yanlısı toplum lideri Nikos Anastasiades ve Mustafa Akıncı arasında 2017 yılında gerçekleşen Crans-Montana görüşmelerinin de sonuçsuz kalmasının
[1] ardından bir süredir sessizliğe bürünen Kıbrıs adası, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler nedeniyle yeniden önemli bir siyasal risk bölgesi olarak Türkiye ve Avrupa basınında gündeme getirilmeye başlandı. Bu yazıda, Kıbrıs’ta son yıllarda enerji politikaları bağlamında yaşanan gelişmeleri, adanın her iki yakasında ortaya çıkan güncel iç siyasi dinamikleri ve Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik politikalarını analiz etmeye çalışacağım.
1. Enerji Politikaları Bağlamında Önemli Gelişmeler
İlk kez 2000’li yılların başında gündeme gelen Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve petrol arama/sondaj çalışmaları, bu ülkenin Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla ve tüm adayı temsil eder şekilde Avrupa Birliği’ne üye olmasının (2004) ardından giderek hızlanmıştır. Avrupa Birliği’nin çözümsüzlüğü destekleyen ve Annan Planı’nı reddederek barışı öteleyen kendisini koruyan politikalarından da destek alan Güney Kıbrıs Rum Kesimi, bu konuda 2010’lu yıllarda daha da atak davranmaya başlamıştır. Nitekim Türkiye’nin gösterdiği tepkilere karşın, Rum Kesimi, 2000’li yılların sonlarından itibaren çeşitli enerji firmalarıyla anlaşmalar imzalayarak Doğu Akdeniz’deki enerji aramalarına hız vermiş ve bunun neticesinde 2010’lu yıllarda ciddi miktarda doğalgaz kaynaklarının bulunduğu bazı alanlar keşfetmiştir. Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin Doğu Akdeniz’de tek taraflı olarak ilan ettiği kendi münhasır ekonomik bölgesinde (MEB) enerji arama yetkisi verdiği firmalar arasında Amerikan Noble Energy, Amerikan ExxonMobil, Fransız TOTAL, İtalyan ENI, İsrailli Delek, Hollandalı Royal Dutch Shell ve ExxonMobil’le ortak olan Katar Petrol Şirketi gibi dünya enerji piyasasında ağırlığı olan önemli firmalar bulunmaktadır. Bu gelişmeler üzerine, Türkiye de KKTC ile bir anlaşma imzalayarak Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarına başlamış, ancak şimdiye kadar herhangi bir kaynak bulmayı başaramamıştır. Enerji uzmanlarına göre, Güney Kıbrıs Rum Kesimi açıklarında bulunan doğalgaz kaynaklarının dünya enerji piyasasında önemli bir dönüşüme öncülük edecek miktarda olmadığını anlaşılmasına karşın
[2], yakın geçmişte İsrail ve Mısır gibi Doğu Akdeniz’deki diğer bazı ülkelerde ciddi miktarda doğalgaz kaynaklarının keşfedildiği düşünüldüğünde, bu bölgenin dünya enerji piyasası açısından kayda değer bir yer haline gelmeye başladığı kuşku götürmez bir gerçektir. Ancak hem Kıbrıs Sorunu’nun devam etmesi, hem de birçoklarına göre bu kaynakları Türkiye dışındaki alternatif yollardan piyasaya çıkarmanın çok yüksek maliyetli olması
[3], bu konudaki politikaların hayata geçirilmesi konusundaki endişeleri henüz tamamen giderememiştir. Güney Kıbrıs Enerji Bakanı Yorgos Lakkotrypis ise, 2018 yılı Mayıs ayında, doğalgaz üretiminin 2024 veya 2025 yılı itibariyle başlamasını beklediklerini açıklamıştır.
[4]
ABD Dış İşleri Bakanı Mike Pompeo, Rum lider Nikos Anastasiades, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ve Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras
Bunun dışında, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, son birkaç yıl içerisinde bu konuyu bir AB gündemi/meselesi haline getirmeyi de başarmıştır. Nitekim AB’nin Akdeniz’e kıyısı olan 7 ülkesinin (Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, Fransa, İspanya, İtalya, Portekiz ve Malta) Dış İşleri Bakanları, geçtiğimiz gün Türkiye’yi kınayan bir ortak basın açıklaması yapmışlardır.
[5] Bunların yanı sıra, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye’nin Kıbrıs açıklarında yaptığı sondaj çalışmalarını kınamış ve bunların sonlandırılmasını talep etmiştir.
[6] Fransa, ayrıca, iddialara göre Güney Kıbrıs’ta bir deniz üssü kurma hakkını da kısa süre önce elde etmiştir.
[7] Macron’a benzer şekilde, Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras da, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerinin uluslararası hukuka uygun olmadığını iddia etmektedir.
[8] Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 3 garantör devletinden (Yunanistan ve Birleşik Krallık’la birlikte) biri olduğunu hatırlatarak, tüm Kıbrıslılara ait olan kaynakların ve bunun gelirlerinin Rum Kesimi tarafından gaspına müsaade etmeyeceklerini ve Kıbrıslı Türklerin haklarını koruyacaklarını söylemiştir.
[9] Bunların yanı sıra, Doğu Akdeniz’de İsrail-Yunanistan-Mısır-Güney Kıbrıs Rum Kesimi dörtlüsü arasında da son yıllarda enerji ve savunma alanlarını kapsayan bir işbirliği süreci ilerlemektedir
[10]. Bu gelişmeler, her iki tarafın da Doğu Akdeniz politikasında kararlı olduğunu ve ilerleyen süreçte bu konunun çatışma potansiyeli bulunduran ciddi bir siyasi risk haline geleceğini göstermektedir. Nitekim Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 2019 yılı Mart ayında gerçekleştirdiği “Mavi Vatan” askeri tatbikatı, Doğu Akdeniz’de bir askeri çatışmayı simüle etmesi bağlamında Türkiye ve uluslararası kamuoyunda yankı yaratmıştır.
[11] Türkiye, bu konuda uluslararası diplomatik platformlarda yalnız kalmış gözükmesine karşın, AB çevrelerinin vurguladığı "uluslararası hukuka aykırılık" iddiaları da sağlam değildir. Zira hem Rumların halen devam ettiğini iddia ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran Londra ve Zürih Antlaşmalarına göre
[12] Türkiye’nin onayı olmadan Kıbrıs’ın bir uluslararası kuruma ya da birliğe (AB gibi) üye olması olanaksızdır, hem de Doğu Akdeniz’de MEB’ler konusunda taraflar arasında varılmış bir anlaşma yoktur. Dahası, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Cumhuriyeti parlamentosu ve siyasetinde temsil edilmemektedirler.
[13]
2. İç Siyasi Dinamikler
2.1. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)
2.1.1. Cumhurbaşkanlığı
Kıbrıs müzakereleri konusunda başmüzakereci durumunda olduğu ve yarı-Başkanlık sisteminin uygulandığı ülkedeki en yüksek siyasi otoriteyi temsil ettiği için, KKTC’de Cumhurbaşkanlığı en önemli siyasi görev kabul edilmektedir. Hatırlanacağı üzere, 2015 yılında gerçekleşen son Cumhurbaşkanlığı seçiminde, çözüm yanlısı sol görüşlü bir lider olan Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) destekli Mustafa Akıncı, ilk turu rakibi karşısında ikinci sırada tamamlamasına karşın, ikinci turda KKTC üçüncü Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu karşısında yüzde 60 oyla sürpriz bir zafer kazanmış
[14] ve KKTC’nin dördüncü Cumhurbaşkanı seçilmişti. Göreve seçildikten sonra, 2015-2017 döneminde Kıbrıs’ta çözüm yönünde aktif ve inançlı bir siyaset izleyen Akıncı, buna karşın 2017 Crans-Montana görüşmelerinin sonuçsuz kalması neticesinde, seçmenlere vaat ettiklerini (Kıbrıs'ta çözüm ve barış) gerçekleştirememiş duruma düşmüştü. Bu dönemden itibaren Türkiye ile ilişkilere daha büyük önem veren ve Kıbrıs Sorunu konusunda daha dengeli mesajlar veren Akıncı
[15], kulislere göre 2020’de gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimi için de aday olmaya karar vermiş durumdadır
[16]. KKTC’de 2019 yılı Mart ayında yapılan bir anket
[17], Akıncı’nın halen daha açık farkla ülkedeki en popüler siyasetçi durumunda olduğunu ve olası bir Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasının kesinlikle sürpriz olmayacağını gösteriyor. Anketlerde ikinci sırayı Ulusal Birlik Partisi (UBP) Genel Başkanı ve yeni Başbakan Ersin Tatar alırken, önceki Başbakan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman, Halkın Partisi (HP) lideri ve Dış İşleri Bakanı Kudret Özersay ve Demokrat Parti (DP) lideri Serdar Denktaş da potansiyel adaylar olarak anketlerde öne çıkıyorlar.
Mustafa Akıncı
2020’de, bu adayların hepsinin katılımıyla (bazı analizlere göre
[18], KKTC ikinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat da yeniden aday olmak isteyecektir) gerçekleşmesi muhtemel Cumhurbaşkanlığı seçiminde, anketlerde ilk sırada yer almasına karşın, Doğu Akdeniz’de kızışan siyasal konjonktür ve Türkiye’nin de etkisiyle Akıncı’nın seçimi kazanamaması bence sürpriz bir gelişme olmayacaktır. Zira yıllardır çözüm masallarıyla uyutulan Kıbrıs Türk halkının, artık yaşam kalitelerinin geliştirilmesi ve Cumhurbaşkanı adaylarının Rumlarla birleşme dışında da somut bir siyasal hedef ve vizyonlarının olması konusunda önümüzdeki dönemde görüş birliğine varmaları gayet olası gözüküyor. Bu nedenle, 2020 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kudret Özersay ve Ersin Tatar gibi siyasetçilerin de Akıncı kadar şanslarının olabileceğini ve Türkiye’ye ve KKTC'deki milliyetçi-muhafazakâr sağ tabana daha yakın olan bu siyasetçilerden birinin Cumhurbaşkanı olması durumunda KKTC iç ve dış politikasında bazı dönüşümler yaşanabileceğini öngörmek gerekiyor.
Ersin Tatar-Kudret Özersay
Bu görüşü desteklercesine, potansiyel Cumhurbaşkanı adaylarından Başbakan Ersin Tatar, 2019 Mayıs ayında Başbakan olduktan hemen sonra, Türkiye’ye yönelik sıcak mesajlar vermeye başlamış
[19] ve Kapalı Maraş bölgesinin “Las Vegas modeli” doğrultusunda yeniden imara ve turizme açılmasını vaat etmiştir
[20]. 2018 yılından beri son iki hükümette de Dış İşleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev yapan Kudret Özersay da, Maraş’ı kademeli olarak sivil hayata kazandırma amacında olduğunu ilan etmiş ve bu konuda uluslararası hukuk ve mülkiyet haklarına saygılı hareket edeceklerini belirtmiştir.
[21] Hatırlanacağı üzere, Özersay, 2015 Cumhurbaşkanlığı seçiminde de sürpriz aday olarak dikkat çekmiş ve ilk turda yüzde 21,25 oy alarak, -Eroğlu, Akıncı ve Sibel Siber’in ardından- dördüncü olmuştu
[22]. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanlık Müsteşarı Vasilis Palmas’ın tepki gösterdiği
[23] bu açıklamalar, Özersay veya Tatar’ın Cumhurbaşkanı olması durumunda, KKTC dış politikasında sadece Rumlarla birleşme seçeneği üzerinde durulmayacağı ve farklı alternatiflerin de denenebileceğini gösteriyor. Zaten şu da unutulmamalı ki, KKTC’nin daha şimdiden birçok farklı ülkede onlarca Dış Temsilciliği
[24] var ve ülkenin Türkiye dışındaki ülkeler tarafından da tanınmasına yönelik birçok farklı plan ve proje de mevcut.
2.1.2. Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu
KKTC’de 2018 yılı Ocak ayında yapılan son genel seçimlerde; merkez sağ Ulusal Birlik Partisi-UBP yüzde 35,58, merkez sol Cumhuriyetçi Türk Partisi-CTP yüzde 20,92, merkezde konumlanan Halkın Partisi-HP yüzde 17,08, merkez sol Toplumcu Demokrasi Partisi-TDP yüzde 8,64, merkez sağ Demokrat Parti-DP yüzde 7,84 ve yeni bir parti olan merkez sağ Yeniden Doğuş Partisi-YDP yüzde 7 oy almayı başarmıştır.
[25] Bu sonuçlar neticesinde, 50 sandalyeli Cumhuriyet Meclisi’nde; UBP 21, CTP 12, HP 9, TDP 3, DP 3 ve YDP 2 milletvekilliği kazanmıştır. Seçimi merkez sağ UBP kazanmasına ve solda oy kaybı yaşanmasına karşın
[26], seçimin ardından CTP-HP-TDP-DP arasında CTP’li Tufan Erhürman’ın Başbakanlığında bir dörtlü koalisyon hükümeti (27 milletvekilinin desteğiyle) kurulmuştur.
[27] Ancak 2019 yılı Mayıs ayı başında, dönemin Maliye Bakanı ve DP lideri Serdar Denktaş'ın istifası ve koalisyon ortaklarından Halkın Partisi’nin hükümetten çekilmesinin ardından hükümet düşmüştür.
[28] Bu gelişmenin ardından, hükümeti kurma görevi UBP lideri Ersin Tatar’a verilirken, Tatar, partisi ile HP arasında bir koalisyon hükümeti kurmayı (30 milletvekili desteğiyle) başararak 2019 Mayıs’ında göreve resmen başlamıştır.
[29] Normal takvimde parlamento seçiminin 2023 yılı başında yapılacağı da düşünülürse, KKTC’de parlamentoda çoğunluğunu rahat sağlayan (hükümet kurmak için 26 milletvekilinin desteği yetiyor) hükümetin, büyük bir kriz çıkmadığı sürece görevine devam etmesi makul bir senaryo olarak görülüyor. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanlığı seçimini de koalisyon ortaklarından birinin liderinin (Ersin Tatar veya Kudret Özersay) kazanması durumunda, KKTC’nin bağımsız dış politika girişimlerinin artabileceğini ve Türkiye ile ilişkilerin yeniden ısınmaya başlayacağını düşünmek yerinde olur.
2.2. Güney Kıbrıs Rum Kesimi/Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (Kıbrıs Cumhuriyeti)
2.2.1. Başkanlık
Başkanlık sistemiyle yönetilen Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde, son Başbakanlık seçimi 2018 yılı Ocak ayında yapılmıştır. Kıbrıs’ta 2004 yılında Annan Planı lehinde oy kullanan ve bu nedenle çözüm yanlısı bir siyasetçi olarak değerlendirilen merkez sağ DISY partisi lideri Nikos Anastasiades, 2013 Başkanlık seçiminden sonra bu seçimi de rahat şekilde (yüzde 56 oyla) kazanmıştır.
[30] Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasında Başkanlık dönemi konusunda herhangi bir kısıtlama olmadığı için 2023 yılında düzenlenmesi muhtemel seçimde bir kez daha seçilme şansı olan Anastasiades, söylem olarak daima Kıbrıs’ta barış ve KKTC ile diyaloğu savunmasına karşın, bu yönde fazla bir mesafe alamamıştır. Buna karşın, görev yaptığı süre içerisinde Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni ekonomik krizden çıkarması ve Türkiye ve KKTC’ye karşı AB içerisinde ve Doğu Akdeniz bölgesinde destek bulabilmesi gibi başarılar elde eden Anastasiades, şu an için Kıbrıs Rum siyasetinde rakipsiz konumdadır. Anastasiades’in Kıbrıs Sorunu konusundaki politikası, bugüne kadar yaptıkları incelendiğinde, AB ve enerji şirketlerinin desteğiyle siyasi bir çözümü mümkün olduğu kadar ötelemek ve Türkiye ve KKTC’yi kendileri açısından daha avantajlı bir anlaşmaya mecbur bırakmak şeklinde yorumlanabilir. Bir diğer ihtimal ise, Anastasiades’in çözüme ulaşmayı ve Kıbrıslı Türklerle aynı devlet çatısı altında yaşamayı hiçbir şekilde düşünmemesi, ancak siyaseten bu şekilde davranarak uluslararası destek aramaya devam etmesi şeklinde yorumlanabilir. Ancak Türkiye’nin adaya müdahalesi veya Doğu Akdeniz’de olası bir çatışma durumunda, Anastasiades’in bu stratejisi sürdürülemez noktaya gelebilecektir. Enerji şirketlerinin siyasal açıdan riskli bölgelerde faaliyetlerini sürdürmek konusunda isteksiz oldukları da düşünüldüğünde, Anastasiades’in sonraki seçim dönemi öncesinde siyaseten zor duruma düşme ihtimali bulunmaktadır. Anastasiades'in uygulayabileceği makul bir politika ise, şimdiden sinyalleri verilen şekilde, enerji anlaşmalarından gelecek ve Kıbrıslı Türklere ait olan gelirlerin ayrı bir şekilde muhafaza edilmesi ve olası bir çözüm durumunda doğrudan Kıbrıslı Türklere aktarılması olacaktır. Bu, Rumların Kıbrıslı Türklerin güneyde kalan evleri konusunda da uyguladığı akılcı bir politikadır ve Anastasiades'e aradığı meşruiyeti sağlayabilir. Dahası, bu politika, Kıbrıslı Türkleri çözüm yönünde cesaretlendirebilir ve Rum koçanlı evlerini kaybetme korkusu yaşayan milliyetçi Türk seçmenlerin de çözüme destek olmalarını sağlayabilir (doğalgaz gelirleri sayesinde, kuzeyde kalan evlerini kaybeden Rumlara yönelik tazminatlar rahatlıkla ödenebilecektir).
Nikos Anastasiades
2.2.2. Parlamento
Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde 2016 yılı Mayıs ayında yapılan son parlamento seçiminde, yüzde 30,7 oy alarak 18 milletvekili çıkaran Anastasiades’in partisi DISY birinci parti olmuştur. İkinci sırayı ise, yüzde 25,7 oy ve 16 milletvekiliyle solcu AKEL partisi almıştır. Bu durum, ülkedeki genel siyasi tabloyu doğru bir şekilde yansıtmaktadır. Nitekim 2019 yılı Mayıs ayı içerisinde yapılan Avrupa Parlamentosu seçiminde de, DISY, yüzde 29 oyla, yüzde 27,5’de kalan solcu AKEL partisinin önünde birinci sırada yer almıştır.
[31] Normal şartlarda 2021 yılı Mayıs ayında düzenlenecek parlamento seçiminde, yine DISY ile AKEL arasında bir rekabet yaşanmasını beklemek yerinde olur. Bu iki parti içerisinde, AKEL daha çözüm/barış yanlısı bir parti olarak öne çıkmasına karşın, AKEL’in birinci parti haline gelmesi ya da Başkanlığı kazanması durumunda adada çözüme ulaşılabileceği de kesinlikle garanti değildir. Zira çözüm yönünde beklentilerin çok yüksek düzeyde olduğu iki solcu lider (AKEL'li Dimitris Hristofyas ve CTP'li Mehmet Ali Talat) döneminde de Kıbrıs’ta herhangi bir siyasi çözüme ulaşılamamıştır.
3. Türkiye’nin Kıbrıs Politikası
Türkiye, Necmettin Erbakan’ın İslamcı “Milli Görüş” çizgisi ve Milliyetçi Hareket Partisi'nin aşırı unsurları haricinde, bugüne kadar Kıbrıs’ta dengeli bir politika izlemiş ve dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in “
Biz aslında savaş için değil, barış için ve yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada’ya gidiyoruz.”
[32] sözüne uygun olarak, Kıbrıslı Türklerin haklarının korunacağı bir çözüm/barışa karşı olmadığını diplomatları ve Dış İşleri Bakanları/Başbakanları/Cumhurbaşkanları aracılığıyla defalarca deklare etmiştir. Bu bağlamda, 1983 yılında kurulan KKTC’yi tanıyan tek ülke olmasına karşın, Ankara’nın KKTC’nin tanıtılması yönündeki faaliyetleri ve destekleri de son derece sınırlı olmuştur. Türkiye’nin Kıbrıs’ta çözüme karşı olmadığının en büyük ispatı ise, 2004 yılında düzenlenen Annan Planı referandumunda Kıbrıslı Türklerin “evet” oyu kullanması yönünde yaptığı siyasi baskılardır. Ancak ne kadar ilginçtir ki, “işgalci” ve “uluslararası hukuka aykırı” davranan Türkiye’nin, Kıbrıslı Türklerin ve Yunanistan’ın desteklediği referandumda, barış ve çözümü, “işgal altında olan” (!) ve “ezilen” (!) Kıbrıslı Rumlar reddetmiştir. Bu dönemin ardından Türkiye’nin resmi pozisyonu değişmese de, Kıbrıs’ta Rumlarla bir çözüm olabileceği yönündeki inanç Ankara’da giderek zayıflamıştır. Nitekim 2017 Crans-Montana görüşmeleri de sonuçsuz kalınca, Türkiye, artık tüm planlarını Kıbrıs’ta “çözümsüzlük” durumuna göre yapmaya başlamıştır. Bu durum, ayrıca zaman içerisinde Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşmesini engelleyen en temel meselelerden birisi haline gelmiş (AB, Türk liman ve havalimanlarının Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne açılmasının Gümrük Birliği anlaşması gereği olduğunu düşünürken, Türkiye bu görüşe katılmamaktadır
[33]) ve Türkiye-AB ilişkilerinin önem ve değer kaybetmesine neden olmuştur. Bu doğrultuda, Türkiye’nin AB ile ilişkilerde ilerleme ve Kıbrıs’ta siyasi çözüme yönelik inancının kalmadığını gösteren somut ve çok önemli bir siyasi gelişme, Türkiye’nin kısa süre önce KKTC’de bir askeri liman (deniz üssü) kurmak için harekete geçmesidir.
[34] Bu gerçekleşirse, Türk askerinin adadaki varlığı kalıcı hale gelecek, Ankara’nın Doğu Akdeniz stratejik planlamalarında Kıbrıs’ın önemi artacak ve adadaki iki devletli yapının değişmesinin artık çok zor olacağı yeni bir döneme girilecektir.
Recep Tayyip Erdoğan Kıbrıs’ta bir tören sırasında
Türkiye’nin bu konuda iktidar-muhalefet aynı çizgide olması da oldukça dikkat çekici bir unsurdur. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın klasik devlet reflekslerini yansıtan yaklaşımlarının dışında, sosyal demokrat çizgideki ve AB yanlısı anamuhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kemal Kılıçdaroğlu da kısa bir süre önce Kıbrıs müzakerelerinin sonuç vermediğini ve artık KKTC’nin tanınması gerektiğini ifade etmiştir.
[35] MHP lideri Devlet Bahçeli beklenildiği üzere bu konuda milliyetçi bir pozisyon alırken
[36], İYİ Parti lideri Meral Akşener de bu konuda çatışmayı göze alabileceklerini “
Gerekirse Ayşe yeniden tatile çıksın” sözleriyle
[37] belli etmiştir. Türk halkının da KKTC’nin tanınması konusunda desteklenmesi ve hatta anavatana bağlanması konusundaki görüşleri gayet olumludur.
[38] Bu konuda uluslararası hukuk bağlamında yaşanabilecek risklere karşın, Azerbaycan’ın uluslararası hukuka göre işgal altında olan toprağı Dağlık Karabağ konusunda uluslararası kamuoyunda yaşanan tepkisizlik, son dönemde Rusya’nın Kırım ilhakı ve İsrail’in Golan Tepeleri’ni kendine bağlaması gibi hamleleri not eden Ankara, yeni dönemde bu konuda halk desteğini yükseltecek riskli girişimlere yönelebilir. Ancak bu bağlamda Ankara’nın en temel çekincesi, ekonomik olarak ABD ve Avrupa ülkelerine bağlı olması nedeniyle siyasi risk almak konusunda tereddütlü oluşudur. Nitekim böyle bir durumda, Batı dünyasından Ankara’ya verilen siyasi ve ekonomik destek daha da azalabilir. Buna karşın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 23 Haziran 2019 seçiminde İstanbul’un kaybedilmesi halinde 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar halka anlatabileceği yeni bir başarı hikâyesine ihtiyaç duyacağı da gün gibi ortadadır. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve sağ çizgideki partisi AK Parti (Adalet ve Kalkınma Partisi), 2023 Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri öncesinde daha atak bir Kıbrıs politikası ve üslubunu rahatlıkla benimseyebilir. Bu, Erdoğan’ın, Cumhur İttifakı çatısı altında ittifak yaptığı milliyetçi sağ partiler MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) ve BBP (Büyük Birlik Partisi) tabanlarından da destek almasını kolaylaştırabilir. Hatta son dönemde Ekrem İmamoğlu gibi genç muhafazakâr siyasetçiler sayesinde bir bölümü CHP’ye yönelen İslamcı Saadet Partisi (SP) seçmenleri bile, büyük ölçüde bir “Erbakan mirası” ve “İslam davası” olarak gördükleri Kıbrıs konusunda Erdoğan’a yeni dönemde destek vermeyi düşünebilirler.
Sonuç
Sonuç olarak, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de yeni dönemde suların ısınacağını görmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Bunun sebebi, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin enerji şirketleri, İsrail ve Mısır gibi bölge ülkeleri ve AB desteğiyle (bilhassa Yunanistan ve Fransa gibi ülkeler) Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılmadan büyük enerji şirketleriyle enerji anlaşmaları yapması ve -Kıbrıslı Türklerin haklarının yendiği gerekçesiyle- garantör ülke durumundaki Türkiye’nin bunu kabul etmemesidir. Türkiye ve KKTC’deki olası iç siyaset gelişmeleri de (KKTC’de yeni kurulan sağ tandanslı hükümetin yanı sıra, sonraki seçimde Türkiye’ye daha yakın duran bir Cumhurbaşkanı’nın seçilmesi ihtimali ve Türkiye’de Erdoğan’ın milliyetçi desteğe duyduğu ihtiyaç) bu durumun ivmelenmesine neden olabilecek gibi gözükmektedir. Türkiye’nin bu konuda ne kadar ileri gidebileceği ise henüz belirsizdir. Kanımca, yıllardır Kıbrıslı Türklerin güvenliği konusunda herhangi bir sıkıntı yaşanmadığı da düşünülürse, Türkiye’nin çabaları enerji şirketleri ve gemilerini engellemeye çalışmak şeklinde gelişecek ve kapsamlı bir çatışma ortamı asla oluşmayacaktır. Ancak bu gibi sorunların enerji şirketlerinin faaliyetlerini olumsuz etkileyeceği de düşünülürse
[39], Kıbrıs’ta bir şekilde (iki devletli veya federasyon yoluyla) çözüm, herkesin yararına olacaktır. İki devletli çözüm durumunda, Rumlar, doğalgaz kaynaklarını rahatlıkla dünya pazarına arz edebilecek ve en büyük tehdit durumundaki Türkiye ile ilişkilerini düzeltebilecekken, Türkiye de AB üyeliği yolunda önemli bir engeli aşmış ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini nihai olarak sağlamış olacaktır. Federasyon temelinde bir çözüm durumunda ise, yine enerji şirketlerinin rahat hareket edebilmeleri sağlanacak, Türkiye-AB ilişkileri düzeltilecek ve Ankara’ya yönelik Avrupa kamuoyu ve siyasetindeki tepkiler azalacaktır. Ancak şu an için gözüken, Kıbrıs Sorunu’nun aynen bu şekilde devam edeceği ve sorunun çözülmesine izin verilmeyeceğidir.
Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ
[1] http://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-kibris-gorusmelerinde-flas-gelisme-40512195.
[2] Bakınız;
https://tr.euronews.com/2019/05/05/dogu-akdeniz-dogalgaz-bilmecesi-turkiye-nasil-etkilenecek-israil-kibris-misir-exxon-abd.
[3] Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının Avrupa’ya arzı konusunda enerji uzmanları 3 proje üzerinde durmaktadır. Bunlardan ilki, Mısır, Kıbrıs ve İsrail doğalgaz kaynaklarının Türkiye’ye arzı ve Türkiye’de mevcut olan boru hatları ağı vasıtasıyla Avrupa’ya ihracıdır. İkinci önemli seçenek, yüksek maliyete karşın, Doğu Akdeniz Boru Hattı Projesi (
East Mediterranean Pipeline) ile Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden –Doğu Akdeniz’in altından geçen bir hat yoluyla- enerji kaynaklarının Avrupa'ya arzıdır. Üçüncü önemli proje ise, sıvılaştırılmış gaz (LNP) taşımacılığı yoluyla ve Vasilikos’ta inşa edilecek bir sıvılaştırma tesisi sayesinde kaynakların deniz yoluyla Avrupa’ya ulaştırılmasıdır. Bu konuda bir analiz için bakınız;
http://politikaakademisi.org/2014/11/22/kibrista-kizisan-pazarlik-ve-eastmed-pipeline-projesi/.
[4] https://tr.euronews.com/2019/05/05/kibrista-dogalgaz-ne-zaman-cikarilacak.
[5] http://www.yeniduzen.com/avrupa-ulkelerinden-kibris-cagrisi-115990h.htm.
[6] https://www.dw.com/tr/macron-t%C3%BCrkiye-k%C4%B1br%C4%B1sta-yasa-d%C4%B1%C5%9F%C4%B1-faaliyetlerini-sonland%C4%B1rmal%C4%B1/a-49213952.
[7] https://www.ntv.com.tr/dunya/fransanin-kibrista-deniz-ussu-hayata-geciriliyor,m9LlLJfTw06bY3-6TzlDvA.
[8] http://www.kibrispostasi.com/c37-DUNYA/n288586-tsipras-turkiyenin-kibris-cevresindeki-faaliyetleri-kanunsuz-ab-kinamali.
[9] https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/cumhurbaskani-erdogan-kuzey-kibristaki-kardeslerimizin-hakkini-kimseye-yedirmeyiz/1508186.
[10] https://www.energia.gr/article/141205/egypt-greece-cyprus-israel-team-up-for-mediterranean-gas ;
https://www.neweurope.eu/article/greece-cyprus-israel-eastmed-gas-pipeline-reaches-washington/.
[11] Bakınız;
https://www.yenisafak.com/gundem/mavi-vatan-tatbikati-cevre-ulkelere-ve-fetoye-en-net-yanit-3448569 ;
https://www.aa.com.tr/en/analysis/-the-blue-homeland-turkey-s-largest-naval-drill/1404267 ;
http://www.hurriyetdailynews.com/blue-homeland-shows-turkey-has-become-a-maritime-power-141624.
[12] 1959 Zürih Antlaşması 1. maddesi şöyledir: “
Kıbrıs Cumhuriyeti, kendi bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini devam ettirmeyi ve anayasaya saygıyı güven altına almayı üstlenir (taahhüt eder). Kıbrıs Cumhuriyeti, ayrıca tümüyle veya bir bölümüyle herhangi bir devlet ile hiçbir şekilde siyasi veya ekonomik bütünleşmeye girmeyeceğini taahhüt eder (sorumluluğunu yüklenir). Kıbrıs Cumhuriyeti, bu maksatla adanın gerek birleşmesini, gerekse taksimini doğuracak doğrudan doğruya (direkt olarak) veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardımcı ve teşvik edici tüm hareketleri yasaklar.” Bakınız; “GARANTİ ANTLAŞMASI (Zürich,11 Şubat 1959)”,
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/garanti-antlasmasi-_zurich_11-subat-1959_.tr.mfa.
[13] Ancak 2019 Avrupa Parlamentosu seçiminde, Kıbrıslı bir Türk olan akademisyen Niyazi Kızılyürek, AKEL partisinden Kıbrıs milletvekili seçilmiştir. Bakınız;
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-48383158.
[14] Bakınız;
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/kktcde-yeni-cumhurbaskani-mustafa-akinci-oldu-28839813.
[15] Örneğin, Cumhurbaşkanı Akıncı, 2019 yılı Haziran ayı içerisinde Rum tarafının Kıbrıs’ta çözüm ve enerji konusunda işbirliği bağlamında isteksiz davrandığını açıklamış ve bu şekilde tek taraflı olarak davranmaya devam etmeleri durumunda Türkiye ve KKTC’nin de aynı şekilde davranmaya başlayacağını belirtmiştir. Bakınız;
https://www.cnnturk.com/dunya/son-dakika-akincidan-dogu-akdeniz-aciklamasi.
[16] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/akinci-yeniden-aday-gibi-51227yy.htm.
[17] Bakınız;
https://www.lgcnews.com/akinci-tops-poll-for-2020-presidential-elections/.
[18] Bakınız;
http://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j72/a34007-Alin-size-bir-2020-Cumhurbaskanligi-secimi-on-izlemesi.
[19] https://www.aydinlik.com.tr/basbakan-ersin-tatar-turkiye-ile-ayni-dusuncedeyiz-politika-mayis-2019.
[20] http://www.kibrispostasi.com/c35-KIBRIS_HABERLERI/n288665-tatar-maras-yeniden-las-vegas-olacak-19062019.
[21] http://www.kibrispostasi.com/c35-KIBRIS_HABERLERI/n288614-hedef-marasi-kademeli-olarak-sivil-hayata-dahil-etmek-19062019.
[22] https://www.sabah.com.tr/gundem/2015/04/19/kktcde-cumhurbaskanligi-secimi-ikinci-tura-kaldi.
[23] http://www.kibrispostasi.com/c58-GUNEY_KIBRIS/n288674-rum-baskanlik-sarayi-maras-adimi-kabul-edilemez-taksime-hizmet-eder.
[24] Günümüzde KKTC’nin Ankara’da bulunan Büyükelçiliği ve İstanbul’da bulunan Başkonsolosluğu dışında 7’si Türkiye’de (Ankara, İstanbul, Mersin, İzmir, Gaziantep, Antalya, Trabzon) olmak üzere toplam 26 Dış Temsilciliği (Brüksel, Washington, New York, Londra, Cenevre, Roma, Bakü, Abu Dabi, İslamabad, Doha, Muskat, Kuveyt, Manama, Bişkek, Stockholm, Berlin, Budapeşte, Strazburg, Helsinki) bulunmaktadır. Bakınız; “Dış Temsilciliklerimiz”,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı,
http://mfa.gov.ct.tr/tr/konsolosluk-bilgisi/dis-temsilciliklerimiz/.
[25] https://tr.wikipedia.org/wiki/2018_Kuzey_K%C4%B1br%C4%B1s_T%C3%BCrk_Cumhuriyeti_genel_se%C3%A7imleri.
[26] https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42599856.
[27] https://www.cnnturk.com/dunya/kktcde-yeni-hukumet-kuruldu-iste-kabinedeki-isimler.
[28] https://tr.euronews.com/2019/05/09/kktc-de-koalisyon-dagildi-basbakan-tufan-erhurman-istifasi-ni-sundu.
[29] https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/05/22/kktcde-yeni-hukumet-kuruldu.
[30] https://www.dw.com/tr/g%C3%BCney-k%C4%B1br%C4%B1sta-ikinci-anastasiadis-d%C3%B6nemi/a-42452410.
[31] Bakınız;
https://election-results.eu/national-results/cyprus/2019-2024/.
[32] https://www.youtube.com/watch?v=wrDQW66jWoo.
[33] Bakınız;
https://www.dw.com/tr/ab-ile-t%C3%BCrkiye-aras%C4%B1nda-liman-kavgas%C4%B1/a-2523912.
[34] Bakınız;
https://www.aydinlik.com.tr/turkiye-kibris-ta-askeri-liman-kuruyor-turkiye-haziran-2019-1 ;
https://www.yenisafak.com/gundem/tcg-anadolu-kktcde-demirleyebilir-3414171.
[35] http://www.kibrispostasi.com/mobile/kilicdaroglu-kktc-artik-taninmali-18062019.
[36] https://www.cnnturk.com/turkiye/devlet-bahceliden-dogu-akdeniz-aciklamasi.
[37] https://www.yenicaggazetesi.com.tr/guardian-gazetesi-aksenerin-o-sozlerini-hedef-aldi-213916h.htm.
[38] Bu konuda yapılmış bilimsel bir anket/veri olmamasına karşın, bunca yılın deneyim ve gözlemleri sonucunda bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
[39] Nitekim ENI Genel Müdürü Claudio Descalzi, daha önce bir engelleme durumu sonrasında “
Bölgedeki durum bizim kontrolümüzde değil” açıklamasını yapmıştır. Bakınız;
http://www.yeniduzen.com/enide-pes-etti-99106h.htm.