Sayfalar

31 Ağustos 2015 Pazartesi

2015 Portekiz Genel Seçimleri


Avrupa Birliği ülkelerinden Portekiz’de, Parlamento’daki 230 sandalyenin dağılımını belirlemek için yapılacak olan genel seçimler 4 Ekim 2015 tarihinde gerçekleştirilecektir. Yarı-başkanlığa daha yakın bir siyasi sistemi olan Portekiz’de, Başkanlık seçimleri ise 2016 yılında yapılacaktır. Bu yazıda Portekiz’de genel seçime girecek önemli parti ve liderleri size tanıtmaya çalışacağım.

Portekiz’de son genel seçimler 5 Haziran 2011 tarihinde yapılmış ve seçime Pedro Passos Coelho liderliğinde giren merkez sağ çizgideki Sosyal Demokrat Parti[1], oyların % 38,7’sini elde ederek büyük bir zafer kazanmıştır. Parlamento’da 108 sandalye kazanmayı başaran Sosyal Demokrat Parti, böylelikle Coelho liderliğinde kısaca CDS-PP olarak bilinen Halk Partisi ile bir sağ koalisyon hükümeti kurmayı başarmıştır. José Sócrates liderliğindeki ülkenin diğer büyük partisi Sosyalist Parti[2] ise, yüzde 28,1 oyla 74 sandalye elde etmiş ve büyük oy kaybına uğrayarak hayal kırıklığı yaratmıştır.


Pedro Passos Coelho

2015 genel seçimleri öncesinde yapılan son anketler, bir önceki seçimde hezimete uğrayan Sosyalist Parti’nin bu defa ezeli rakibi olan Sosyal Demokrat Parti’den 1-2 puan kadar öne çıkmayı başardığı ve % 36-37 gibi yüksek oy oranlarına ulaştığını göstermektedir.[3] 1961 doğumlu eski Lizbon Belediye Başkanı António Costa liderliğindeki parti, Sosyal Demokratlar-CDS-PP koalisyonunun yaptığı ekonomik reformlara tepki olarak son dönemde oylarını arttırmayı başarmıştır.[4] Yunanistan’daki SYRIZA ve İspanya’daki Podemos’un aksine, AB’nin dikte ettiği ekonomik reformlara toptan karşı çıkmayan merkez sol çizgideki parti[5], bu reformların kemer sıkma tedbirleri yerine ekonomik büyüme ile sağlanabileceğini savunmaktadır. Seçmene Yunanistan örneğini hatırlatan merkez sağ çizgideki Sosyal Demokrat Parti’nin lideri Başbakan Coelho ise, 4 yıldır süren ekonomik durgunluğa karşın ülkeyi büyük bir ekonomik krize sürüklenmekten kurtardıklarını iddia etmekte ve seçmenden bir dönem daha yetki istemektedir.[6]

António Costa

Ülkede seçimler öncesinde önümüzdeki haftalarda büyük partilerin liderleri televizyonda birkaç farklı kanalda televizyon tartışmalarına katılacaklardır. Bu tartışmaların da, seçmenin nihai görüşünü oluşturmasında etkili olması beklenmektedir. Ancak Portekiz seçimleri sonrasında ortaya çıkacak tablo hakkında şu an için gözüken; hiçbir partinin 116 milletvekili sayısına ulaşamayacağı ve sonuçta (1) Sosyal Demokrat Parti ile Sosyalist Parti arasında bir büyük koalisyon, (2) her iki partiden birinin liderliğinde bir azınlık hükümeti veya (3) Sosyalist Parti ile aşırı solun kuracağı bir koalisyon hükümeti formüllerinden birinin gerçekleşeceğidir.

Yrd. Doç. Ozan ÖRMECİ


[1] Web sitesi için; http://www.psd.pt/.
[2] Web sitesi için; http://www.ps.pt/.



29 Ağustos 2015 Cumartesi

Avrupa Birliği Tarihçesi, Kurumları ve Türkiye'nin Üyelik Süreci


AB Nedir?
Avrupa Birliği ya da kısaca AB, 28 üye ülkeden oluşan ve toprakları büyük ölçüde Avrupa kıtasında bulunan (Kıbrıs haricinde) siyasi ve ekonomik bir örgütlenmedir. AB, 1992 yılında Avrupa Birliği Antlaşması olarak da bilinen Maastricht Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi sonucu, var olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’na yeni görev ve sorumluluk alanları yüklenmesiyle kurulmuştur. Avrupa Birliği, tüm üye ülkeleri bağlayan standart yasalar aracılığıyla, insan, eşya, hizmet ve sermaye dolaşımı özgürlüklerini kapsayan bir ortak pazar (tek pazar) geliştirmiştir. Birlik içerisinde tarım, balıkçılık ve bölgesel kalkınma politikalarından oluşan ortak bir ticaret politikası izlenir. AB, mevcut yapısıyla dünyadaki tek ulusüstü (supranational) kuruluş olma özelliğini göstermektedir.

Özellikleri
Yaklaşık 500 milyonluk nüfusuyla, Avrupa Birliği, dünyanın nominal gayrisafi yurtiçi hasılasının yaklaşık % 30’luk bölümünü oluşturur. Birliğe üye ülkelerin 19’u, avro (euro) adıyla anılan ortak para birimini kullanmaktadır. Avrupa Birliği, üyesi olan ülkeleri Dünya Ticaret Örgütü’nde, G7 zirvelerinde ve Birleşmiş Milletler’de temsil ederek dış politikalarında da rol oynamaktadır. Ayrıca Birliğin 28 üyesinden 22’si, Batı askeri örgütlenmesi olan NATO’nun da üyesidir. Schengen Antlaşması uyarınca, Birlik üyesi ülkeler arasında pasaport kontrolünün kaldırılmasının da arasında bulunduğu pek çok adli konu ve içişleri düzenlemelerinde Avrupa Birliği’nin payı bulunur. Avrupa Birliği, devletlerarası ve çokuluslu bir oluşumdur. Birlik içinde kimi konularda, devletlerarası anlaşma ve fikir birliği gerekir. Ancak belirli durumlarda, uluslarüstü yönetim organları üyelerin anlaşması olmaksızın da karara varabilir. Avrupa Birliği'nin bu tip haklara sahip önemli yönetim birimleri Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Birliği Konseyi, Liderler Zirvesi, Avrupa Adalet Divanı ve Avrupa Merkez Bankası’dır. Parlamento'yu, Avrupa Birliği vatandaşları 5 yılda bir oylama yöntemiyle seçerler.

Tarihi
2. Dünya Savaşı sonrası oluşan siyasi hava, Batı Avrupa’da birlik ve beraberlik rüzgârları estirmeye başladı. Bu da, pek çok kişi tarafından, Avrupa'ya büyük zararlar veren aşırı milliyetçilik düşüncelerinden bir kaçış yolu olarak görülüyordu. Bu düşüncelerle birlikte, 1951 yılındaki Paris Antlaşması ile ilk başarıya ulaşan Avrupa-içi işbirliği olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu önerisi geldi. Bu oluşumun temel amacı, başta Fransa ve Batı Almanya olmak üzere üye ülkeler arasında kömür ve çelik endüstrilerinin yönetimini bir araya getirmekti. Bunun yapılış nedeni, dönemin en önemli sanayi hammaddeleri olan kömür ve çelikten doğabilecek herhangi bir uyuşmazlığın önlenmesi ve ülkeler arasındaki olası bir savaşın engellenmesiydi. Bu işbirliğinin kurucuları, yaptıklarını "Avrupa ittifakında ilk adım" olarak nitelediler. Topluluğun diğer kurucu üyeleri, İtalya ve Benelüks ülkeleri (Belçika, Hollanda, Lüksemburg) idi. 1957 yılındaki Roma Antlaşması ile iki yeni topluluk daha oluşturuldu: gümrük birliği işlemlerini sağlayan Avrupa Ekonomik Topluluğu ve nükleer enerji çalışmaları yürütmek için kurulan Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (Euratom). 1967 yılına gelindiğinde imzalanan Brüksel Antlaşması ile, var olan 3 topluluk Avrupa Topluluğu (AT) adıyla tek bir çatı altında toplandı. 1973 yılında AT, Danimarka, İrlanda ve Birleşik Krallık’ı da içine alarak genişleme yoluna gitti (birinci genişleme süreci). Bu ülkelerde katılım öncesi yapılan görüşmeler sırasında Norveç ile de masaya oturuldu, ancak bu ülkede düzenlenen halkoylaması (referandum) sonucu katılım isteği reddedilince, Norveç topluluğun dışında kaldı.

Avrupa Parlamentosu’nun üyeleri arasında ilk demokratik doğrudan seçimler 1979 yılında gerçekleştirildi. Bunlar, Avrupalılara Avrupa Parlamentosu milletvekillerini seçmeleri konusunda olanak sağlayan ve ayrıca uluslararası düzeyde yapılan ilk seçimlerdi. Topluluğa Yunanistan 1981, İspanya ve Portekiz 1986 yılında katıldılar (İber genişlemesi). Böylelikle AT’nin üye sayısı 12’yi buldu. 1985’te imzalanan Schengen Antlaşması, üye devletlerin pek çoğu arasında sınırda pasaport kontrolü olmaksızın yolculuk edebilme olanağını sağladı. 1986’da Avrupa bayrağı kullanılmaya başlandı ve liderler Avrupa Tek Senedi’ni (Single European Act) imzaladılar. Avrupa Tek Senedi, Avrupa Birliği tek pazarını ve Avrupa Politik İşbirliği'ni başlatan Roma Antlaşması’nda köklü değişiklikler yapan önemli bir antlaşmadır. Jacques Delors’un komisyon başkanlığı döneminde, 1 Temmuz 1987 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 1990 yılında Demir Perde’nin yıkılması ile eski Doğu Almanya, birleşmiş yeni Federal Almanya’nın bir parçası olarak topluluğa katıldı. Doğu Avrupa’ya doğru gerçekleştirilen genişlemeyle birlikte, topluluğa katılmaya aday ülkelere uygulanmak amacıyla 1992 yılında Kopenhag Kriterleri ilan edildi. Bu kriterlerle topluluğa üyelik için siyasal olarak demokrasi, ekonomik olarak serbest piyasa ekonomisi ve yasal olarak topluluk müktesebatının (acquis communautaire) benimsenmesi şart koşuldu. 7 Şubat 1992 tarihinde ise, Maastricht Antlaşması yürürlüğe sokuldu. Bu antlaşma ile ilk kez Avrupa Birliği terimi kullanıldı. Bundan böyle AT veya AET, Avrupa Birliği (AB) olarak anılmaya başladı.

Birliğe 1995 yılında, Avusturya, İsveç ve Finlandiya katıldı ve üye ülke sayısı 15’e çıktı. 1997 tarihli Amsterdam Antlaşması, Maastricht Antlaşması’nın demokrasi ve dış politika başlıklarında iyileştirmeler yapmak için imzalandı. Amsterdam Antlaşması’nı 2001 yılındaki Nice Antlaşması izledi. 2002’de 12 üye ülke avro (euro) adlı ortak bir para birimini benimsedi. O günden bu yana, avro alanı denen bölgede yer alan ve avro kullanan ülkeler sayıca 19’u aştı. Eurozone’a üye olup (avro bölgesi), avro kullanan AB ülkeleri şunlardır; Avusturya, Belçika, Kıbrıs, Estonya, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Malta, Hollanda, Portekiz, Slovakya, Slovenya, İspanya, Letonya, Litvanya, Monako, San Marino, Vatikan, Andora, Kosova ve Karadağ, AB üyesi olmamalarına karşın avro kullanmaktadırlar. Danimarka, İsveç ve İngiltere ise, AB üyesi olup, avro kullanmayan ülkelerdir. 2004 ve 2007’de AB’ye üye olan ülkelerin çoğu da henüz avroya geçememişlerdir. 2004 yılında Avrupa Birliği, çoğunluğu eski Doğu Bloğu ülkelerinden olan 10 yeni aday ülkenin de birliğe resmen katılmalarıyla tarihindeki en büyük genişlemeyi gördü ve üye sayısı 25’e yükseldi. Bu ülkeler Kıbrıs Cumhuriyeti, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya idi. 3 yıl sonra 2007’de, Bulgaristan ve Romanya’nın da katılımıyla birliğin üye sayısı 27’ye çıktı. Son üye ise, 2013 yılında birliğe katılan Hırvatistan olmuştur. Birlik, ayrıca Türkiye ile 2005 ve İzlanda ile 2009’dan bu yana (daha sonra geri çektiler başvurularını) üyelik müzakereleri yapmaktadır. Ayrıca Makedonya ve Karadağ resmi aday ülkeler ilan edilmiş, Arnavutluk ve Sırbistan da birliğe üyelik için başvurmuştur.

AB Kurumları
Avrupa Birliği’nin kurumları şöyle sıralanabilir;
- Avrupa Parlamentosu (vatandaşları temsil eder),
- Avrupa Birliği (AB) Konseyi (üye devletleri temsil eder),
- Avrupa Komisyonu (ortak Avrupa menfaatini gözetir),
- Adalet Divanı (Avrupa hukukunu gözetir),
- Ekonomik ve Sosyal Komite (sivil toplumu, işçileri ve işverenleri temsil eder),
- Bölgeler Komitesi (bölgesel ve yerel yönetimleri temsil eder),
- Avrupa Merkez Bankası (Birliğin para politikalarından sorumludur),
- Avrupa Ombudsmanı (Avrupa kurumları ve organları hakkındaki kötü yönetim şikayetlerini soruşturur).

1-) Avrupa Parlamentosu
Kurulduğunda her üye devlet parlamentosundan bakanların toplantılara delege olarak katıldığı, seçilmiş değil atanmış üyelerden oluşan bir danışma meclisi niteliğinde olan Avrupa Parlamentosu, zaman içerisinde yaşanan gelişmelerle birlikte bir yasama parlamentosu halini almıştır. Avrupa Parlamentosu 736 üyeden oluşmaktadır. Parlamento'daki sandalye dağılımı şöyledir; Almanya: 99, Fransa: 72, İtalya:72, İngiltere: 72, İspanya: 50, Polonya: 50, Romanya: 33, Hollanda: 25, Belçika: 22, Çek Cumhuriyeti: 22, Yunanistan: 22, Macaristan: 22, Portekiz: 22, İsveç: 18, Avusturya: 17, Bulgaristan: 17, Danimarka: 13, Slovakya: 13, Finlandiya: 13, İrlanda: 12, Letonya: 12, Litvanya: 8, Slovenya: 7, Estonya: 6, Kıbrıs: 6, Lüksemburg: 6, Malta: 5.

Parlamento'nun Oluşumu
Avrupa Parlamentosu’nda tüm siyasi eğilimler doğrudan seçilen üyeler tarafından ve ulusal parlamentolardan bağımsız bir şekilde temsil edilir. Parlamentoda üyeler ulusal gruplar halinde değil, politik gruplar halinde otururlar. Grup oluşturmak için en az 25 üyeye ihtiyaç vardır. Ayrıca üye devletlerin en az dörtte biri grupta temsil edilmek zorundadır. Parlamenterler birden fazla gruba üye olamazlar. Grubun kararı, grup içindeki tartışmalarla oluşturulur. Üyeler belli yönde oy vermek için zorlanamaz. AP Başkanı, 2,5 yıllığına ve gizli oyla seçilir. 14 yardımcısı vardır. Parlamento'nun büyük grupları şunlardır;
  • Avrupa Halk Partisi – EPP (Merkez sağ-Hıristiyan Demokratlar),
  • Avrupa Sosyalistleri Partisi – PES (Merkez sol, sosyalist partiler),
  • Avrupa için Liberal Demokrat İttifakı – ALDE (merkez, liberal partiler),
  • Avrupa Bağımsızlar İttifakı/Yeşiller Grubu – EFA/G (Bağımsızlar ve yeşiller partileri),
  • Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Grubu (ECR),
  • Avrupa Birleşik Solu/İskandinav Yeşil Solu Konfederasyon Grubu (GUE/NGL),
  • Avrupa Özgürlük ve Demokrasi Grubu (EFD) (merkezileşme karşıtı).
Seçim Sistemi
Seçimler 5 yılda bir yapılır. Doğrudan AP seçimleri ilk olarak 1979’da yapılmıştır. Daha sonra da 1984, 1989, 1994, 1999, 2004, 2009 ve 2014 yıllarında seçimler yapılmıştır.Tespit edilen bir haftada Perşembe günü sabahtan itibaren Pazar günü akşamına kadar her ülkenin kendi tespit edeceği bir günde oy kullanma işlemi yapılır. AP milletvekillerinin seçiminde uygulanacak ortak yönteme dair açık bir hüküm yoktur. Şu an için tüm üye devletler, İngiltere’yi izleyerek nispi temsil sistemini uygulamaktadır. Oy kullanma yaşı 18’dir. Üye devlet için maksimum sandalye 99, minimum 5’tir. Parlamenterler adeta Strasbourg, Brüksel ve seçim bölgeleri arasında bölünmüş durumdadırlar. 3500 parlamento çalışanı bulunmaktadır. AP Genel Kurul toplantıları ayda bir hafta toplanmak suretiyle yapılır. Ağustos ayında toplantı yapılmaz. Genel kurul için toplantı yeri Strasbourg’dur ve parlamenterler burada senede toplam 12 toplantıya katılırlar. Siyasi grup, Parlamento komiteleri ve genel kurul dışındaki ilave toplantılar Brüksel’de yapılmaktadır. Parlamentoda çalışmaların büyük bir bölümü tüm alanlarda AB etkinliklerini kapsayan 23 daimi, 2 geçici komitede gerçekleştirilir (örneğin adalet ve içişleri, kamu sağlığı, hukuk işleri, vatandaşlık, bütçe kontrol vs). Komiteler 25 ile 78 arasında parlamenterden oluşur ve bir başkanı, bürosu ve sekretaryası vardır. Komiteler ayda bir-iki defa Brüksel’de toplanır. Tartışmalar kamuya açıktır. Parlamento spesifik konularla ilgilenmek üzere “alt komiteler” ve “geçici komiteler” kurabilir. AP üyelerinden oluşan Delegasyonlar, AB üyesi olmayan ülkelerin parlamentoları ile ilişki kurmaktadırlar. Böylece AB etkisini arttırmaya çalışırlar. 35 adet Avrupa Parlamentosu Delegasyonu vardır ve her biri yaklaşık 15 parlamenterden oluşur. AB-Türkiye Parlamento Delegasyonu 25 asil üyeden oluşmaktadır.

Görev ve Yetkiler
Tüm parlamentolar gibi Avrupa Parlamentosu'nun da üç temel yetkisi vardır:
      * Yasama yetkisi,
      * Yürütme üzerinde denetim yetkisi,
      * Bütçe yetkisi.
Ayrıca Parlamento;
      * Yeni üye alımı ve ortaklık antlaşmaları imzalanmasında onay yetkisi ile,
      * Adalet Divanı’na başvurma yetkisine de sahiptir.

AP - Yasama Yetkisi
AB düzeyinde ortak karar alma süreci, esas olarak 3 kurumu içerir: Parlamento, Konsey ve Komisyon. Yeni bir mevzuat Komisyon tarafından önerilir, fakat yasaları kabul eden Parlamento ve Konsey’dir. Süreç içinde başka kurum ve kuruluşların da çeşitli rolleri vardır. Karar almaya ilişkin kural ve prosedürler antlaşmalarda belirtilmiştir. Yani her AB yasası, “yasal dayanak” olarak ifade edilen bir antlaşma maddesine dayanır. Yeni bir AB yasasını hayata geçirmek için 3 ana usul (prosedür) vardır. 1-) Ortak Karar Alma Usulü, 2-) İşbirliği Usulü, 3-) Uygun Bulma Usulü. Bu usuller arasındaki en büyük fark, Parlamento’nun bu süreçte Konsey ile olan ilişkisidir. Örneğin Parlamento, İşbirliği Usulü'nde sadece görüş belirtirken, Ortak Karar Alma Usulü'nde Konsey ile yetki paylaşımına gider.
  1. Ortak Karar (Alma) Usulü:
Bu usulde, Parlamento ve Konsey yasama yetkisini paylaşırlar. Parlamento yasa yapıcı olamasa da, bu sistem ile «ortak-yasa yapıcı (co-legislator)» niteliği kazanmıştır. AB hukuku bünyesine ilk olarak ABA (Maastricht Antlaşması) ile girmiştir. Amsterdam Antlaşması, bu usulü yaygınlaştırmıştır. Komisyon tarafından hazırlanan teklif, Konsey ve Parlamento’ya sunulur. Her iki kurum teklifi 2 kez tartışırlar. Mutabakat sağlanamazsa, Konsey ve Parlamento’dan eşit sayıda temsilciden oluşan “Uzlaşma Komitesi” oluşturulur. Komisyon yetkilileri de katkı sağlamak için uzlaşma komitesine katılırlar. Komite teklif üzerinde anlaşırsa üçüncü ve son bir okuma için Konsey ve Parlamento'ya gönderilir ve yasa çıkar. Ortak karar usulüne göre karar alınan bazı temel alanlar şunlardır: Kültür, İşçilerin Serbest Dolaşımı, Göçmen İşçiler İçin Sosyal Güvence, Taşımacılık, Sağlık, İstihdam, Şeffaflık, Tüketicilerin Korunması, Çevre, Yolsuzlukla Mücadele, Eğitim.
  1. İşbirliği Usulü:
Önerilen mevzuatın Parlamento tarafından iyileştirilmesine olanak sağlamaktadır. Nihai karar Konsey’dedir, Parlamento sadece görüş bildirir. 1987’deki değişikliklerle AB hukukuna dâhil edilmiştir. Daha sonraları işbirliği prosedürünün alanları genişletilmiştir; ulaştırma, sosyal fon, mesleki yetiştirme, trans-Avrupa ağları, çevre, kalkınma vb. konularda, Komisyonu'nun hazırladığı teklifle ilgili Parlamento'nun fikri, Konsey tarafından ortak pozisyon (ortak görüş) belirlenirken dikkate alınır. Parlamento kabul ederse Konsey nitelikli çoğunlukla, reddederse oybirliği ile karar almak zorundadır.
  1. Uygun Bulma Usulü:
Bu usul, (uluslararası antlaşmaların imzalanması, yeni üye devlet katılımı, Avrupa Merkez Bankası’nın görev ve yetkileri, Parlamento seçim prosedürleri gibi) çok önemli konularda Konsey’in karar almadan önce Parlamento'nun onayını almak zorunda olması anlamına gelir. Parlamento'nun teklifte değişiklik isteme olanağı yoktur. Parlamento teklifi ya kabul, ya da reddeder. Kabul, Parlamento oylarının mutlak çoğunluğunu gerektirir. Bu usul, Parlamento'nun uluslararası antlaşmaları onaylaması veya reddetmesi anlamına gelmektedir. Parlamento, bu yetkisini kullanarak aday ülkelerde insan hakları kayıtlarını geliştirmelerini istemektedir.

AP - Yürütme Üzerinde Denetim Yetkisi
Komisyon Başkanı için Parlamento'dan onay alınır. AP, «gensoru» kurumu yoluyla Komisyonu denetler. Parlamento üyelerinin ¼’ünün teklifiyle “Soruşturma Komiteleri” oluşturulabilir. “Ortak Savunma ve Güvenlik” alanlarında Konsey’e «soru» sorulabilir ve tavsiyelerde bulunulabilir.

AP - Bütçe Yetkisi
AP, bütçe hazırlanması aşamasından, harcama aşamasına kadar her aşamada bulunur. AP (Konsey ile birlikte), bütçeye ilişkin olarak yetkili olan iki kuruluştan biridir. AP, bütçe konusunda son sözü söyleme yetkisine sahiptir. Eğer AP bütçe tasarısını reddederse, tüm süreç baştan yenilenir ve yeni bütçe hazırlanması gerekir.

AP - Denetim Görevi Nitelikleri
Hukuksal denetim: (çok geniş değil) Konsey ve Komisyon faaliyette bulunmaktan kaçınırsa, AP, ATAD'a (Avrupa Topluluğu Adalet Divanı) başvurma yetkisine sahiptir.

Siyasi denetim: (muhatabı açısından sınırlı) AP, sadece Komisyon üzerinde siyasi denetim sağlayabilir. Komisyonun hazırladığı yıllık faaliyet raporunu tartışabilir, bu yolla tüm topluluk faaliyetlerini denetleme olanağı bulur. Konsey’e, Komisyona ve Dışişleri Bakanlarına yazılı ve sözlü «soru» sorabilir. Kurumlar üzerinde ciddi bir denetim gücü sağlar.

AP - Yeni Üye Alımında Onay Yetkisi
Topluluğa yeni üye alımında ve Ortaklık Antlaşması imzalanması konularında AP’ye yetki verilmiştir. Önceden üyelik başvurusu için “Avrupa Devleti” olmak yeterliydi. Fakat Amsterdam Antlaşması ile ancak “demokratik bir yönetim” ve “insan haklarına saygı” ilkelerine sahip olan devletlerin AB’ye başvurabileceği kabul edildi. AP onayı olmadıkça, ne yeni bir üye alınabilir, ne de Ortaklık Antlaşması imzalanabilir. AP, ayrıca seçim sistemine ilişkin yasalara da onay verme hakkına da sahiptir.

AP - ATAD’a Başvurma Yetkisi
AP, topluluğun diğer organlarından biri Antlaşma hükümlerini ihlal ettiğinde, Divan’a ihlali yapan kurum aleyhine dava açabilir.

2-) AB Konseyi
AB’nin ana karar verme kuruluşudur. AB Konseyi, 28 AB üyesi devlet temsilcilerinin (genellikle Dışişleri Bakanları) bir araya geldiği, devletlerin burada doğrudan kendi çıkarlarını ifade ettikleri ve aynı zamanda bir taahhüt altına girdikleri bir organdır. Avrupa'nın geleceği ile ilgili en önemli kararlar Konsey tarafından alınır. Konsey sui generis bir organdır, dünyada herhangi bir eşdeğeri bulunmamaktadır. Hem ulusüstü, hem de hükümetlerarası bir organ niteliğindedir. Hem yasama, hem de yürütme organıdır.

Konsey - Örgütlenme Biçimi
Her toplantıya, hükümetini taahhüt altına sokmaya yetkili kılınmış bir bakan tarafından temsil edilen 28 üye devlet katılır. Gündemdeki konuya bağlı olarak, farklı bakanlar da toplantıya katılabilir. Toplantılar Brüksel’de yapılır. Yapılış aralıkları gündem konularının aciliyetine bağlıdır. Ayda bir, yılda dört kez ya da iki kez. Konsey Başkanlığı’nı her üye devlet 6 aylık dönemler için sırayla üstlenir. Başkanlık, tüm Konsey toplantılarına başkanlık eder ve Ortak Dış ve Güvenlik Politikaları konularında dış dünyaya karşı AB’yi temsil eder.

Konsey - Genel Sekreterlik
AB Konseyi, çalışmalarını bir Genel Sekreterlik başkanlığında yürütmektedir. Genel Sekreterlik, Konsey’e elverişli bir altyapı ve fikri destek sağlayan daimi görevlilerden oluşur. Konseyin resmi belgelerini ve arşivini korur. Çalışmaları hazırlar ve her düzeyde düzenli çalışma ortamı temin eder. Dönemler kısa olduğu için, Genel Sekreterlik önemlidir.

Konsey - Nasıl karar alır?
Konsey yasama organı olarak faaliyet gösterirken, “yasa teklifi inisiyatifi” Komisyonun elindedir. Üç yol vardır: Basit çoğunluk, Nitelikli çoğunluk, Oybirliği.

1. Basit Çoğunluk: Evetlerin hayırlardan fazla çıkması ile karar alınır. Her üyenin tek oyu vardır. Aksi gerekmeyen durumlarda basit çoğunluk ile karar alınır. Prosedürel konular dışında pek başvurulmayan bir yöntemdir.

2. Nitelikli Çoğunluk: En çok kullanılan karar alma yöntemidir. Nitelikli çoğunluk gerektiren kararlarda üye ülkelerin oyları, ekonomik ve politik durumları ile nüfuslarına göre belirlenen bir ağırlıkla hesaplanmaktadır.
29 Oy: Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere.
27 Oy: İspanya, Polonya.
12 Oy: Belçika, Yunanistan, Hollanda, Portekiz, Macaristan, Çek Cum.
10 Oy: Avusturya, İsveç, Bulgaristan.
7 Oy: Danimarka, İrlanda, Finlandiya, Slovakya, Litvanya.
4 Oy: Letonya, Slovenya, Estonya, Kıbrıs, Lüksemburg.
3 Oy: Malta.

3. Oybirliği: Vergilendirme, endüstri, bölgesel fonlar, sosyal güvenlik gibi az sayıda fakat çok önemli konularda oybirliği ile karar alınır. Veto hakkını da içerdiğinden karar alma sürecini yavaşlatan bir prosedürdür. Çekimser oy karşı oy olarak değerlendirilmez. İki alanda karar alma süreci hükümetlerarası esasa dayanmaktadır.

Birincisi, ODGP. Tüm yetkiler Konsey’dedir.
İkincisi, Aİİ (adalet ve içişleri) konularında (terörizm, uyuşturucu kaçakçılığı, dolandırıcılık, polis ve adli işbirliği).
Öneride bulunma ve oybirliğiyle kabul etme yetkisi Konsey’dedir. Üye devletlerin iradesi önemli, Divan devre dışıdır.

Konsey - Daimi Temsilciler Komitesi (COREPER)
Bakanlar, Konsey toplantılarına kısa sürelerle katılabildikleri için Konsey çalışmalarında hazırlık yapmak, sürekliliği sağlamak ve sadece çetin ve hassas konuların bakanlar düzeyine çıkması için bu komite kurulmuştur. Her hafta toplanır. Daha alt düzeyde, belli konuları incelemeyi amaçlayan çok sayıda (250 civarında) COREPER komiteleri veya çalışma grupları görev yapmaktadır.
COREPER 1 – üye devletin AB nezdindeki “daimi temsilci yardımcıları”ndan oluşur.
COREPER 2 – “daimi temsilcilerden (büyükelçiler)” oluşur.

Avrupa Birliği (AB) Konseyi (The European Council)
AB üyesi 28 devletin Başkan ya da Başbakanlarından oluşan toplantılara verilen addır. Bu durumda Konsey, “AB Avrupa Konseyi”, “Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi”, ya da “Zirve” (Summit) olarak adlandırılır. 1974 Paris Zirvesi’nde yarı resmi bir şekil almıştır, fakat 1960’lı yılların başlarından beri fiilen gerçekleştirilmektedir. Yılda en az iki kez toplanır (genellikle Haziran ve Aralık). AB’ye yol gösterici genel siyasi kurallar sağlamayı amaçlar. ODGP’nin ilkelerini ve çerçevesini belirlediği için bu alanda hayati öneme sahiptir.

AB Bakanlar Konseyi: Konseyin, üye devletlerin bakanlarından, yani siyasal sorumluluk taşıyan kişilerden oluşan toplantılar yapması durumunda genelde Konsey kavramı Bakanlar Konseyi’ni ifade eder.

Avrupa Konseyi (Council of Europe): 1949 yılından bu yana Avrupa çapında kültür, eğitim, insan hakları vb. konularda anlaşmalar kabul eden, Türkiye'nin de içinde olduğu 41 ülkeden oluşan bir hükümetlerarası örgüttür. AB çerçevesi dışında, fakat AB ile yakın işbirliği içinde faaliyet gösterir.

3-) Avrupa Komisyonu
Komisyon, Birlik politikalarına ve önceliklerine ilişkin temel kararları alan organ değildir, fakat politika oluşturma sürecinin merkezinde yer alır. AB’nin “can damarı” olarak tanımlanmaktadır. Komisyon, AB politikalarının tasarlayıcısı ve koordinatörüdür. Mevzuat önerileri hazırlar. AB hukuku, temelde Komisyon eylemleriyle sürdürülür. Diğer kurumların hedeflerine ulaşmalarını sağlar. Antlaşmaların koruyucusudur. Hızlı bütünleşme için projelere öncülük eder. AB politikalarının günlük işleyişini ve uluslararası ticareti yürütür. Üye devletlerin atadığı 28 komiser ve yaklaşık 20.000 komisyon çalışanından oluşur.

Komisyon Üyeleri
Son genişlemeden sonra her bir üye devlet Komisyon'da bir üye ile temsil edilmektedir. Komiserlerin görev süresi 5 yıldır. Yeniden atanabilirler. Komisyon Başkanı adayı için Parlamento'dan onay alındıktan sonra, üye devletler bu adayla uzlaşmaya vararak diğer Komiser adayları belirlenir. Parlamento onayından sonra Komiserler atanır. Komiserler, genelde parlamenterler arasından seçilir. Komisyon üyeleri, topluluğun çıkarları söz konusu olduğunda tamamen bağımsız olmak zorundadır. Sadece AB çıkarları doğrultusunda hareket ederler. Hükümetlerden ve dış kurumlardan talimat alamazlar. Paralı ya da parasız başka işle uğraşamazlar. Komiserler, yükümlülüklerini yerine getirmezlerse, ya da ihlal ederlerse, ATAD tarafından görevden uzaklaştırılabilirler. Komiserler haftada bir kez toplanırlar. Kendilerine ait birer “ofis”leri vardır. Bu ofis, 6 görevliden oluşur. Komisyonun idari personeli Brüksel’de yerleşiktir. 28 Genel Müdürlük (‘General Directorate’- ‘GM’) ve ilave uzman servisler (örneğin hukuk servisi, tüm GM’lere hukuki önerilerde bulunmaktadır) şeklinde bir teşkilatlanma vardır. Her GM, bir Genel Müdür tarafından yönetilir. Genel Müdür, kendi yaptığı çalışmaların siyasi ve idari sorumluluğunu üstlenen Komisere karşı sorumludur. 20.000 çalışanın yaklaşık % 20’si tercüme ve yorum servislerinde çalışmaktadır. Mevzuat girişimi Komisyon önerisi olmadan topluluk yasaları benimsenemez. Komisyon öneride bulunurken hükümetlerin, endüstrinin, sendikaların, özel çıkar gruplarının ve teknik uzmanların görüşlerini alır. 3 temel ilke çerçevesinde mevzuat hazırlanır. Bunlar;

a) Birlik çıkarlarının öncelenmesi ve gözetilmesi,
b) Geniş katılımla kararların alınması için danışma,
c) Subsidiarite (yerellik) ilkesine özen gösterilmesi.

Yürütme organı olarak
AB’nin yürütme kuruludur. Geniş sorumlulukları vardır. (örneğin rekabetle ilgili kuralları uygular, birleşme ve satın alma operasyonlarını düzenler, iç pazarı üçüncü ülkelerin damping eylemine karşı koruyacak önlemleri alır). Birliğin yıllık bütçesini ve (bölgesel dengesizlikleri kaldırmayı amaçlayan) Yapısal Fonları (Structural Funds) yönetir. Komisyon, topluluk ile üçüncü ülkeler arasındaki ticaret ve işbirliği anlaşmalarını müzakere etmeye yetkilidir. 100’den fazla ülke ile müzakere edilmiştir.

Hukukun Uygulanmasını Denetlemek
AB Antlaşmalarının üye devletlerce uygulanmasını kontrol etmek. Antlaşma hükümlerinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmeyen üye devlete karşı ATAD önünde ihlal davası açma yetkisi.

Demokratik hesap verme sorumluluğu
Başkan ve 27 Komiser ulusal hükümetler tarafından ortak uzlaşmayla atanırlar. Fakat atama işinde nihai olarak AB Parlamentosu'nun onayı gerekmektedir. Parlamentoda güvensizlik oyu ile, Komisyonun toplu olarak istifası istenebilir; bu yetki şimdiye kadar kullanılmamıştır.

4-) Adalet Divanı
AB, birliği gerçekleştirmek için kuruluşundan bu yana yalnızca hukuku kullanmıştır. AB hukuki belgelerle tasarlanmış olup, ulusal hukuktan ayrı ve üstün olan bağımsız yeni bir hukuk yaratmıştır. Hukuk sisteminin korunması için bir adli organ olan Divan kurulmuştur. Temel yargı organıdır. Divan, önemli ilkelerin Topluluk içinde yerleşmesini temin etmiştir. En önemli görev konuları ve kararları şunlardır;

* İnsan hakları (1974 Nold kararı),
* Yerleşme hakkı - İşçilerin serbest dolaşımı (1976 Roger kararı),
* Malların serbest dolaşımı (1979 Casis de Dijon).

Divan, AB hukukunun uygulanmasının takipçisidir. Divan, Birlik Yönergelerini iç hukuka dâhil etmeyen, tam yansıtmayan ya da zamanında yansıtmayan üye ülkeleri tazminat ödemeye mahkûm etmiştir. Ulusal hukuk kararları hiç ele alınmaz. Divan kararları sadece topluluk hukukunun uygulanması ve yorumlanması ile sınırlıdır. Merkez Lüksembourg’dadır. Üye devletler tarafından ortak uzlaşmayla, yenilenebilir 6 yıllık bir süre için atanan 27 yargıç ve 8 yardımcı kanun sözcüsünden oluşur. İlke olarak her üye devletten bir yargıç bulunur. Yargıçlar her 3 yılda bir kendi aralarından bir Adalet Divanı Başkanı seçerler.

AAdalet Divanı'nın yükünü hafifletmek ve AB hukuk koruması kalkanını yaygınlaştırmak amacıyla, 1989'da 25 yargıçtan oluşan bir de Asliye Mahkemesi kurulmuştur. Asliye Mahkemesi, daha çok AB rekabet kurallarının uygulanmasında çıkan anlaşmazlıklara, şirket ve kişisel başvuru davalarına bakarken; Adalet Divanı, hukuk meselelerinin üzerine gider ve üye devletlerin kanunlarının Avrupa Antlaşmalarına uygun olup olmadığına karar verir. Topluluk yargıçları olarak, ulusal hükümetlerden tümüyle bağımsızdırlar. 1954’ten bu yana ATAD’a 10.000’den fazla dava açılmıştır. Üye devletlerin antlaşmalar kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini inceler veya topluluk kurumları tarafından düzenlenen belgelerin Antlaşmalara uygunluğunu denetler. Antlaşmaların doğru yorumu veya topluluk kurumları tarafından düzenlenen belgelere ilişkin yorumun geçerliliği konusunda görüş bildirir.  Divan iki önemli kural çerçevesinde kural koymaktadır;
  1. Üstünlük İlkesi (Principle of Supremacy): Topluluk hukukunun ulusal hukuktan üstün olması,
  2. Doğrudan Etki İlkesi (Principle of Direct Effect): Topluluk hukukunun üye devletlerde doğrudan uygulanması.
Böylelikle, Avrupa vatandaşları kendi ulusal mahkemelerinde Antlaşma hükümlerine ve topluluğun diğer hukuki belgelerine dayanabilmekte, ayrıca topluluk hukukuna aykırı bir kanunu uygulatmamak için çaba gösterebilmektedir.

Avrupa Topluluğu Adalet Divanı (ATAD): Lüksemburg’da bulunan AB yüksek mahkemesidir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi: Strasbourg’dadır ve insan hakları ihlallerine karşı koruma sağlamak için Avrupa Konseyi’ne bağlı görev yapar.

Uluslararası Adalet Divanı: Devletler ya da uluslararası örgütler arasındaki uyuşmazlıkları çözümleyen BM organıdır ve La Haye’dedir.

Türkiye-AB İlişkileri
Avrupa Birliği, 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu adı altında doğdu. Türkiye, 1959 yılında bu topluluğun bir parçası olmak için başvuruda bulundu. 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir ortaklık çatısı oluşturdu. Bu antlaşma, 12 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girdi. 12 Eylül 1980 darbesi, AET ile Türkiye arasındaki ilişkilerin dondurulmasına yol açtı. 1983 yılında çok partili seçimlerin yapılması üzerine, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkiler yeniden canlandı. 14 Nisan 1987 tarihinde, Türkiye resmen tam üyelik başvurusunda bulundu. Avrupa Birliği ile bütünleşmenin ilk aşaması olarak, Türkiye 1 Ocak 1996 tarihinde Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ne girdi. 2000’li yıllarda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılma sürecinde bir hızlanma gözlendi. 17 Aralık 2004 tarihinde, Avrupa Birliği ülkeleri Türkiye’nin katılma müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlamasına karar verdiler. Başlayacak müzakerelerin ne kadar sürede tamamlanacağı konusunda kesin bir karar verilmedi. Müzakereler, son dönemde Kıbrıs Sorunu ve Türkiye’nin demokrasiden uzaklaştığı gerekçeleriyle dondurulmuş durumdadır. Türkiye-AB ilişkilerinde temel sorunlar şöyle özetlenebilir;[1]

Yapısal Ekonomik Sorunlar: 
Türkiye'nin 2000’li yıllarda yakaladığı ekonomik büyüme hızı Avrupa Birliği ortalamasının çok üstünde olmasına rağmen, bütçe açığı, dış borç ve işsizlik oranları açısından Türkiye hala AB ortalamasının çok gerisinde kalmaktadır. Bazı AB üyeleri, bu yüzden Türkiye'nin henüz AB’ye katılmaya hazır olmadığı görüşündedirler. Ayrıca Türkiye'deki yüksek nüfus artış oranı da, bazı AB ülkeleri tarafından bir sorun olarak görülmektedir. Bu büyüme hızıyla AB’ye katıldığı takdirde, Türkiye, 2020 yılında Almanya’yı geçerek Avrupa Birliği’nin en büyük üyesi olacak ve Avrupa Parlamentosu’nda en fazla üyeye sahip olacaktır. Bu tahminler, bazı AB üyelerinde endişe yaratmaktadır. Bu yüzden Türkiye’ye en karşıt üyeler, Birliğin en güçlü üyeleri Almanya ve Fransa’dır.

Türkiye’nin Dış İlişkileri:
Türkiye’nin bazı komşusu olan ülkelerle arasındaki sorunlu ilişkiler, sık sık Avrupa Birliği ile olan ilişkilerinde de gündeme gelmektedir. Bu ilişkilerin başında Kıbrıs Sorunu, Türkiye-Yunanistan ilişkileri ve Türkiye-Ermenistan ilişkileri gelmektedir. Bu konular da, aslında AB’nin Türkiye’yi Birliğin dışında tutması için işlevseldir ve AB tarafından siyasi olarak kullanılmaktadır.

Türkiye'nin Kültürel ve Tarihsel Kimliği:
Bazı Avrupa Birliği üyeleri, Türkiye'nin coğrafi konumunun, kültürel ve tarihsel kimliğinin Avrupa Birliği’ne uygun düşmediğini öne sürmüşlerdir. Avrupa Birliği’nin şu anki üyelerinin hepsi, nüfuslarının çoğunluğu Hıristiyan olan ülkelerdir. Avrupa Birliği’ne katılması halinde, Türkiye, nüfusunun çoğunluğu (neredeyse tamamı) Müslüman olan ilk Avrupa Birliği üyesi olacaktır. AB’de buna karşı olarak sürülen görüş ise, AB’nin bir Hıristiyan kulübü olarak ortaya çıkmasının yanlış olduğu görüşüdür.

Sorunlu Müzakere Süreci
Türkiye, Avrupa Birliği'ne tam üyelik için müzakerelere 2005 yılında başladı. Tüm başlıklarda tarama süreci tamamlandı. Açılan 14 başlığın 1'i kapanırken, 13 başlıkta müzakereler hala devam ediyor. AB Komisyonu'nun tavsiyesi ile 8 başlıkta ise müzakereler kısmen askıya alındı.[2] Müzakerelerin uzaması ve hatta donması, her iki tarafta da isteksizliğe yol açmıştır. 

Sonuç
Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin, gelinen aşama itibariyle gerçekleşmesinin çok zor olduğu artık açıkça görülmektedir. Bunun birbiriyle tezat gibi gözüken iki temel nedeni bulunmaktadır. Bunlar; Türkiye’nin bazı konularda -şu an için- AB’den geride kalması, buna karşın, yoğun, genç ve dinamik nüfusu ile AB’ye üye olursa, çok kısa bir sürede Birliğin lider ülkesi haline gelebilecek olmasıdır. Avrupa halklarının Türkler ve İslamiyet’e yönelik yaygın olumsuz bakışı ve Türkiye’de de Avrupa yaşam tarzı ve aile yapısı hakkındaki olumsuz görüşler, Türkiye’nin üyelik planlarını şimdilik bir hayal konumuna indirgemektedir. Buna karşın, Türkiye ile AB’nin ortaklaşa hareket etmeye devam edebileceği ekonomi (özellikle enerji), güvenlik gibi birçok alan bulunmaya devam etmektedir. Bu nedenle, ilişkilerin gerçekçi bir temel üzerinden sürdürülmesi ve hatta yeniden kurgulanması, önümüzdeki aylarda gündeme gelebilir.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


27 Ağustos 2015 Perşembe

2015 İspanya Genel Seçimleri Öncesinde


Avrupa’nın önemli ülkelerinden İspanya’da, Parlamento’daki 350, Senato’daki 208 (toplam 266) sandalyeyi belirlemek için yapılacak olan genel seçimler, 20 Aralık 2015 tarihinde gerçekleştirilecektir. Bu yazıda İspanya genel seçimlerine daha epey varken, seçimde yarışacak iddialı parti ve liderleri size tanıtmaya çalışacağım.

Pablo Iglesias

Hatırlanacağı üzere, ülkede Mayıs ayında yapılan yerel seçimlerde, iktidardaki Halk Partisi (Partido Popular) yüzde 27 oyla birinci sırada yer almasına karşın büyük oy kaybı yaşamış, seçimi ikinci sırada bitiren parti ise Avrupa Birliği karşıtı söylemleriyle Yunanistan’daki SYRIZA’yı hatırlatan Pablo Iglesias liderliğindeki sosyalist Podemos olmuştu.[1] Bu sayede, ülkenin Halk Partisi ile en büyük iki partisinden biri olan sosyal demokrat PSOE (İspanyol Sosyalist İşçi Partisi) üçüncü sıraya gerilemiş ve büyük bir şok yaşamıştı. Ülkede 2011 yılında yapılan son genel seçimlerdeyse, gizemli bir Katolik tarikat örgütlenmesi olan Opus Dei’ye yakınlığıyla bilinen Mariano Rajoy liderliğindeki Halk Partisi, yüzde 44,6 oyla birinci olmuş ve Parlamento’da 185 sandalye elde ederek (176 yetiyor) İspanya’da tek parti iktidarını kurmuştu.[2] Halk Partisi’ni yüzde 28,8 oyla Alfredo Pérez Rubalcaba liderliğindeki PSOE ve yüzde 6,9 oyla Cayo Lara liderliğindeki sosyalist Birleşik Sol (Izquierda Unida) izlemişti.

Mariano Rajoy

Son yerel seçimlerinin sonuçlarından da anlaşılabileceği üzere, Rajoy’un 4 yıllık iktidarı döneminde işler İspanya ve Halk Partisi için pek de iyi gitmedi. Ülkedeki ekonomik kriz ve yüksek genç işsizliğini çözmektense, kültürel ve siyasal alanda muhafazakâr politikalara yönelen Rajoy, kendisinden önceki PSOE iktidarında yasalaşan ve genellikle lezbiyen çiftlerin yararlandığı eşcinsellerin çocuk edinme haklarının iptali için İspanyol Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Birkaç sene sonra da, ülke çapında büyük tepki alan bir kürtaj yasası hazırlıklarıyla İspanyol kamuoyunun karşısına çıktı. Neyse ki muhafazakâr iktidar, “tecavüz sonucu veya annenin hayatını sağlık riskine sokmayan hamileliklerde kürtajın yasaklanmasına” dair uygulamayı düşündüğü plana gelen yoğun tepkiler üzerine, son anda kürtajla ilgili yasa tasarısı hazırlıklarından vazgeçti.[3] Ekonomik kötü gidişata önlem olarak kemer sıkma politikalarını devreye sokan Rajoy, bu alanda da büyük başarı kazanamayınca[4], ülkede önce “Indignados” (Öfkeliler) adlı bir sivil toplum hareketi, daha sonra da Podemos (Yapabiliriz) adlı sosyalist bir siyasi parti ortaya çıktı.

İspanya’da, 2015 genel seçimleri öncesinde -2015 yerel seçimlerinin de işaret ettiği şekilde- ülkedeki iki partili siyasi sistemin Podemos’la beraber üç partili yeni bir sisteme doğru evrimleştiği görülmektedir. Hatta bu seçimden sonra dört partili bir siyasi yapı dahi ortaya çıkabilir. Nitekim, normalde oy oranları birlikte yüzde 75-80’leri bulan Halk Partisi ve PSOE, son yerel seçimlerde yüzde 50’nin altında kalmışlardır.[5] Kimi analizlere göre, 2015 yerel seçim sonuçları, İspanya’da yaklaşan büyük siyasi depremin öncü sinyalleridir.[6]

Pedro Sánchez

Seçimlere herşeye rağmen favori olarak giren Halk Partisi, 1989 yılında kurulmuş İspanya’nın köklü merkez sağ partisidir.[7] Partinin başında, 1955 doğumlu deneyimli bir siyasetçi olan Mariano Rajoy bulunmaktadır. Henüz seçimlere oldukça uzun bir süre olmasına karşın, şu an için yapılan anketlerde Halk Partisi yüzde 26-30 arasında bir oy oranıyla ülkenin hala birinci partisi olarak gözükmektedir.[8] Seçimlere 1972 doğumlu ve Ekonomi alanında doktora sahibi genç liderleri Pedro Sánchez liderliğinde giren PSOE[9], yüzde 22-24 aralığında seyretmektedir.[10] Bu seçimde ne yapacağı çok merak edilen Podemos[11] ise, henüz yüzde 16-20 bandında görülmektedir. Ancak seçime oldukça uzun bir süre olduğu düşünülürse, Podemos’un özellikle genç seçmenleri etkileyerek oy oranlarını arttırması beklenebilir. Ayrıca 1979 Barcelona doğumlu genç siyasetçi Albert Rivera liderliğindeki Katalunya merkezli Ciudadanos (Yurttaşlar) partisinin[12] de son dönemde anketlerde oylarını arttırdığı ve yüzde 11-14 oranlarına ulaştığı görülmektedir. Kendisini sosyal demokrat olarak ifade eden parti, çeşitli gözlemcilerce merkez sağa daha yakın olarak tanımlanmaktadır. Podemos gibi ilk kez genel seçime girecek parti, bu seçimin sürpriz yıldızı olabilir ve ülkede dört partili yeni bir siyasi düzenin kurulmasına vesile olabilir.

Albert Rivera

Seçim sonrasında ortaya çıkacak tabloda, son aylarda büyük bir oy kayması yaşanmazsa, İspanya’da bir koalisyon hükümetinin kurulması olası gözükmektedir. Bu koalisyon hükümeti modellerinde Halk Partisi-Ciudadanos ve PSOE-Podemos formülleri ilk akla gelen seçeneklerdir. Ancak seçime kadar İspanya’da daha çok şey değişebilir. Bu noktada, Avrupa Birliği’nin para musluklarını elinde tutan Almanya’nın tavrının, seçim sonuçlarını belirleyici olmasa bile sonuçlara kısmen etkide bulunabileceğini söylemek gerekir. Almanya’daki CDU-SPD koalisyonunun İspanya’daki tercihinin ise muhtemelen Halk Partisi-PSOE arasında bir büyük koalisyon olacağını tahmin etmek zor değildir.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ


[4] Ülkede son aylardaki ekonomik büyüme rakamları için; http://www.tradingeconomics.com/spain/gdp-growth.
[7] Web sitesi için; http://www.pp.es/.
[9] Web sitesi için; http://www.psoe.es/.
[10] TNS-Demoscopia’nın 17-24 Ağustos 2015 tarihli son anket çalışmasının sonuçları için; http://web.archive.org/web/20150818102705/http://worldwide.tns-global.com/groupmarketing/eNewsLetter/spain/web/BPS.jpg.
[11] Web sitesi için; http://podemos.info/.
[12] Web sitesi için; https://www.ciudadanos-cs.org/.