Sayfalar

22 Ocak 2014 Çarşamba

İsrail-Kazakistan İşbirliği Derinleşiyor


Dünya medyasında fazla yer etmese de, son dönemde dünya politikasında yaşanan en önemli jeopolitik hadiselerden birisi de, İsrail ile Kazakistan arasında gelişmeye başlayan ilişkilerdir. Geçtiğimiz gün Kazakistan Savunma Bakanı Adilbek Jaksıbekov’un resmi temaslarda bulunmak üzere Tel Aviv’e gitmesi ve burada iki ülke arasında askeri ve teknik işbirliği anlaşmaları imzalanmasının söz konusu olması[1] bu gelişen ve derinleşen ilişkilerin son somut kanıtıdır. Bu yazıda Kazakistan-İsrail işbirliğini analiz etmeye çalışacağım.
İki ülke arasındaki siyasi ilişkilerin tarihçesine baktığımızda; iki ülkenin birbirlerini tanıması ve Büyükelçilik seviyesinde diplomatik ilişki kurmasının Kazakistan’ın bağımsızlığını kazanmasının hemen ardından 1992 yılında olduğu görülmektedir. Aynı yıl içerisinde İsrail’in Kazakistan’da bir Büyükelçiliği açılırken, Kazakistan’ın İsrail’deki Büyükelçiliği de 1996 yılında hizmet vermeye başlamıştır.[2] İlişkilerin ilk yıllarında karşılıklı olarak yüksek bir profil sergilenmezken, ilerleyen yıllarda iki ülke arasındaki savunma ve istihbarat alanlarındaki işbirliği derinleşmeye başlamıştır.[3] 2009 yılında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in bu ülkeye birçok Bakanla birlikte yaptığı ziyaret, bu açıdan bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir.[4]İlişkilerin tarihi ve dini bir boyutu da vardır. Kazakistan’da halen birkaç bin Kazak Yahudisi yaşamakta ve ülkede yaygın bir anti-Semitizm görülmemektedir.[5] Kazakistan’daki ilk sinagog 1884 yılında açılmıştır ve toplumsal uyum neticesinde Kazak Yahudileri İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı ülkelerinin safında savaşmışlardır.[6] Bu da ilişkilerin derinleşmesini destekleyen tarihi bir motivasyon faktörüdür.
Ariel Cohen’e göre İsrail ile enerji alanındaki yeni “Büyük Oyun”un sergilendiği Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasında önemli işbirliği imkanları bulunmaktadır. Bunlardan ilki; hem İsrail, hem de Orta Asya’daki post-komünist devletlerin radikal İslam ve terörizme karşı geliştirdikleri tehdit algılamalarıdır.[7]Cohen’e göre İsrail ancak bu devletlerle ilişkilerini geliştirerek Büyük Oyun’a dahil olabilir. Yine Cohen’e göre İsrail ve Orta Asya Türk devletleri arasındaki ilişkiler birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Orta Asya Türk devletleri enerji açısından son derece zengin ve yüksek potansiyellidir. İsrail bu ülkelere güneş, sulama, zirai, tıbbi ve daha birçok konuda yüksek teknolojisini ve “know-how”ını vererek, karşılığında bu ülkelerden uygun koşullarda enerji alımına yönelebilir. Yine İsrail’in yüksek askeri teknolojisi, çeşitli güvenlik riskleriyle karşılaşmaya başlayan bu ülkeler açısından cazip bir faktör haline gelebilir.[8] Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in 1994 yılında ülkesinin nükleer silah yapımı konusunda çabalarına son vermesi ve aynı çağrıyı İran’a da yapması gibi faktörler de İsrail’in gözünden kaçmamış ve ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunmuştur.[9] Önceki gün gerçekleşen son gezide de; İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, iki ülkenin silahlı kuvvetleri arasında Kazakistan poligonlarında ortak tatbikat yapılmasını önermiştir.[10] Ayrıca basında çıkan bazı haberlerde Kazakistan’ın İsrail’den drone (insansız hava aracı) satın almak istediği vurgulanmıştır.[11]
Ancak iki ülke arasındaki ilişkilerde halen sorun yaratabilecek önemli konular bulunmaktadır. İlk olarak, İsrail’in zaman zaman terörle mücadele boyutlarını aşan Filistin politikası nedeniyle tüm dünya ülkelerinden olduğu gibi Kazakistan’dan da tepki alması ve bu durumun ilişkileri bozması olasıdır. Örneğin, yakın geçmişte 2012 yılının Kasım ayında Gazze’ye başlatılan operasyon sonrasında Kazakistan Dışişleri Bakanı Yerlan İdrisov, İsrail’in Gazze’ye yaptığı saldırıları kınadıklarını söylemiştir.[12] Filistin sorununda yeni gerilimler ve aşırı güç kullanımı, İsrail’i dünya kamuoyu önünde zor durumda bırakmakta ve bu durum ülkenin birçok ülke ile olan ilişkisini de zayıflatmaktadır. Bir diğer önemli sorun ise, elbette Sovyetler Birliği’nin çökmesine rağmen halen bölgenin ağabeyi konumundaki ve Kazakistan’ın da en önemli ticari ve siyasi partneri olan Rusya Federasyonu’nun bu gelişen ilişkilere karşı tavrı olacaktır. Cohen’e göre Kazakistan’la Rusya’nın ilişkilerinin gerilmesi durumunda bu ülkede yaşayan Rus kökenli vatandaşlar Kazakistan’ın zayıf karnı haline gelebilir.[13] Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) kurucu üyelerinden olan Kazakistan, bugüne kadar Batı ve Doğu dengesini iyi götürebilmiş bir ülkedir. Ancak Batı ittifakının bir parçası olarak görülen İsrail’le ilişkileri askeri müttefiklik seviyesine gelmesi, ŞİÖ içerisinde Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti gibi Kazakistan’la yoğun ekonomik ilişkileri olan ülkeler tarafından zaman içerisinde sorgulanmaya başlayabilir. Dahası 2015 yılında Avrasya Birliği'nin kurulacak olması Rusya'nın yeniden eski Sovyet coğrafyasında Batı'ya meydan okuyan bir tavrı olarak görülebilir. Bu nedenle Doğu-Batı blokları arasında gerilimin artması birçok konuda olduğu gibi Kazakistan-İsrail ilişkilerinde de olumsuz bir faktör haline gelebilir.
Son olarak, Türk dış politikası açısından değerlendirdiğimizde; dünyanın geleceğindeki güç dengelerinin belirleneceği Asya’daki mücadele ve jeopolitik hamleler yani “Büyük Oyun” derinleşirken, Türkiye’nin salt bir Orta Doğu ve Kuzey Afrika gündemine boğulmasının, cehalet değilse büyük bir başarısızlık örneği olarak algılanması gerektiği vurgulanmalıdır.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ



[1] “Kazakistan İsrail ile anlaşacak”, Haber7, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi:http://www.haber7.com/asya/haber/1118494-kazakistan-israil-ile-anlasacak.
[2] “Israel-Kazakhstan relations”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi:http://en.wikipedia.org/wiki/Israel%E2%80%93Kazakhstan_relations.
[3] “Kazakhstan: Military hardware bought from Israel flawed”, Haaretz, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi: http://www.haaretz.com/news/kazakhstan-military-hardware-bought-from-israel-flawed-1.274055.
[4] “Israel-Kazakhstan relations”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi:http://en.wikipedia.org/wiki/Israel%E2%80%93Kazakhstan_relations.
[5] “Kazakistan’daki Yahudilerin tarihi”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi:http://tr.wikipedia.org/wiki/Kazakistan’daki_Yahudilerin_tarihi.
[6] Galym Orazbakov (2009), “Kazakhstan and Israel: Good friends and reliable partners”, The Jerusalem Post, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi: http://www.jpost.com/Opinion/Op-Ed-Contributors/Kazakhstan-and-Israel-Good-friends-and-reliable-partners.
[7] Ariel Cohen (2009), “Kazakhstan: Israel’s Partner in Eurasia”, Jerusalem Center for Public Affairs, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi: http://jcpa.org/article/kazakhstan-israels-partner-in-eurasia/.
[8] Ariel Cohen (2009), “Kazakhstan: Israel’s Partner in Eurasia”, Jerusalem Center for Public Affairs, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi: http://jcpa.org/article/kazakhstan-israels-partner-in-eurasia/.
[9] Ariel Cohen (2009), “Kazakhstan: Israel’s Partner in Eurasia”, Jerusalem Center for Public Affairs, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi: http://jcpa.org/article/kazakhstan-israels-partner-in-eurasia/.
[10] “İsrail Kazakistan’a ortak tatbikat önerdi”, Rusya’nın Sesi, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi:http://turkish.ruvr.ru/2014_01_21/israil-kazakistana-ortak-tatbikat-onerdi/.
[11] “Israel, Kazakhstan Propose Joint Military Exercises”, Eurasianet, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi: http://www.eurasianet.org/node/67962.
[12] “Kazakistan İsrail’i kınadı”, Yeni Şafak, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi:http://yenisafak.com.tr/dunya-haber/kazakistan-israili-kinadi-15.11.2012-423940.
[13] Daha önce dönemin Başbakan Yardımcısı Sergey İvanov ve Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in yaptığı açıklamalar da bunu doğrulamaktadır. Bkz; Ariel Cohen (2009), “Kazakhstan: Israel’s Partner in Eurasia”, Jerusalem Center for Public Affairs, Erişim Tarihi: 22.01.2014, Erişim Adresi:http://jcpa.org/article/kazakhstan-israels-partner-in-eurasia/.

17 Ocak 2014 Cuma

Fog Tv'de Katıldığım Tv Programları



2013'ün Kasım ve Aralık ayında Fog Tv'de katıldığım canlı yayınlarda Türkiye'deki siyasi gelişmeleri yorumlamaya çalıştım. Aşağıdaki linklerden bu programların görüntülerine ulaşabilirsiniz. Kıbrıs'tan sevgilerle...


 

Yrd. Doç. Dr. Ozan Örmeci

16 Ocak 2014 Perşembe

Türkiye'nin Yumuşak Gücü?


21. yüzyıl dünyasında artık devletler arasındaki sorunlar yalnızca topla tüfekle çözülmüyor. Devletlerin birbirleriyle olan rekabetlerinde avantajlı duruma geçmek için kullandıkları en önemli stratejilerden birisi de, günümüz dünyasında bir zorunluluk haline gelen yumuşak güç kavramı yani İngilizcesiyle “soft power”dır. Bu yazıda yumuşak güç kavramını sorgulayacak ve Türkiye’nin yumuşak güç unsurlarını ele alacağım.
Harvard Üniversitesi’nden Joseph Nye’ın[1] ilk kez 1990 tarihli Bound to Lead: The Changing Nature of American Power[2] adlı kitabında ele aldığı yumuşak güç kavramının ilerleyen yıllarda dünya siyasetindeki önemi ve akademik literatürdeki yeri artınca, Nye 2004 yılında Soft Power: The Means to Success in World Politics[3] adlı yeni bir kitap yazarak düşüncelerini daha da geliştirmiştir. Yumuşak güç kavramı, daha çok sivil toplum ve sinema ve müzik endüstrilerinin gelişmiş olduğu Amerika Birleşik Devletleri ve Batı dünyası ile ilişkilendirilse de, Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Hu Jintao’nun 2007 yılında Çin Komünist Partisi’nin kurultayında ülkenin cazibesinin arttırılması gerektiğini ifade etmesi bu kavramın Doğu dünyasında da önem kazanmaya başladığını göstermektedir.[4]
Yumuşak güç kavramı kısaca şöyle tanımlanabilir. Siyaset bilimi literatüründe güç; istenilen sonuçları elde etme becerisi şeklinde tanımlanır. Bu istenilen hedefleri elde etmekte ise birbirinden çok farklı unsurlar kullanılabilmektedir. Birinci tip güç, coercion (zorlama, cebir) adını verdiğimiz ve ülkelerin askeri güç kullanımı ya da askeri güç kullanma tehditlerine dayalı olan eski tip ve realizm anlayışı içerisinde daha önemli bir yer tutan güç kullanma yöntemidir. Buna göre bir devlet diğer bir devlete istediğini yaptırmak için savaş ilan edebilir ya da savaş tehdidi ile bu ülkeden istediğini koparabilir. Rusya Federasyonu’nun Güney Osetya Savaşı (2008 Rusya-Gürcistan Savaşı) döneminde Gürcistan’a karşı uyguladığı taktik ya da Amerika Birleşik Devletleri’nin enerji kaynaklarını kontrol etmek ve diktatoryal rejimi değiştirmek adına Irak’a müdahale etmesi buna örnek gösterilebilir. Dünyaya bu “sert güç” perspektifinden bakıldığında, ABD’nin dünyada uzak ara liderliğinin olduğu, ancak Soğuk Savaş dönemindeki silahlanma rekabeti ve güçlü askeri endüstrisi nedeniyle önemli avantajları olan Rusya’nın da çok dişli bir sert güç profili çizdiği söylenebilir.
İkinci tip güç; idealizm anlayışı içerisinde kendisine en üst düzey yer bulan ekonomik ilişkilere dayalı güç kullanımıdır. Bu güç kullanımında bir ülkenin stratejik ekonomik enstrümanları devreye girer; ekonomik krizdeki bir ülkeye ekonomik yardım sağlanması ya da bir ülkenin diğer bir ülkede büyük yatırımlarının olması kuşkusuz o ülkeye diğer ülkenin içsiyasetinin tanzim edilmesi noktasında da avantajlar sağlayacaktır. Bir ülkeye ekonomik yaptırımlar uygulamak da bu ikinci tip güce örnektir. ABD’nin, İran’a yönelik ekonomik yaptırımları ile bu ülkeyi sert güç olma yolunda adımlar attığı nükleer programını barışçıl amaçlarla sınırlandırmaya zorlaması, bu gücün iyi kullanımına bir örnek olarak gösterilebilir. Rusya’nın doğalgaz kartını kullanarak Ukrayna’daki içsiyaseti yönlendirmesi de iyi bir ekonomik güç kullanımı örneği olarak verilebilir.
Nye’ın dikkat çektiği üçüncü tip güç ise[5]; ülkelerin devlet politikalarından ziyade, yarattıkları özgür sivil toplum içerisinde girişimcilik ruhuyla gelişen endüstriler ve toplumsal hareketler sayesinde diğer ülkelerin önünde pozitif bir imaja sahip olmaları ve bu nedenle yarattıkları sevgi ve cazibeye dayalı olarak diğer ülkeleri de kendi istedikleri şekilde yönlendirmeleri yani kendi istediklerini istemelerini sağlamalarıdır. Nye’a göre dünya, gücün yeniden Asya’ya kaydığı bir çok kutupluluğa geçiş dönemindedir ve bu sayede dünyada artık eski tip zero-sum game (bir tarafın kazanacağı, diğer tarafın kaybedeceği durum) durumları yerine aynı anda birçok tarafın farklı oranlarda kazanabileceği win-win (kazan-kazan) durumları ortaya çıkmaktadır.[6]Bu nedenle Nye’a göre yumuşak güç kavramı, devletlerin zayıfladığı ve sivil toplumun güçlendiği yeni yüzyılda daha da önem kazanacaktır.

Monocle top 20 soft power listesi (2012)
Monocle dergisinin 2012 yılında yayınladığı 3. yumuşak güç sıralamasında ilk 10 sırayı İngiltere (Birleşik Krallık), ABD, Almanya, Fransa, İsveç, Japonya, Danimarka, İsviçre, Avustralya ve Kanada alırken, Türkiye de 20. sırada kendisine yer bulmuştur.[7] Bu sıralamada etkili olan faktörler; yönetim standartları, diplomatik gelenek, kültürel etki, eğitim kapasitesi ve işdünyası açısından kolaylıklar gibi en önemli yumuşak güç unsurlarıdır.[8] Elbette Türkiye’nin yumuşak güç anlamında üst sıralara çıkabilmesinin nedeni yalnızca büyüyen ekonomisi değildir. Türkiye’nin son dönemde televizyon dizileri ve sinema alanında önemli atılım yapan bir ülke olduğu[9] ve özellikle eski Osmanlı coğrafyası olarak nitelendirilen Balkanlar ve Ortadoğu’da halklar tarafından ilgiyle takip edilen bir ülke haline gelmeye başladığı söylenebilir. 2008 yılında “Gümüş” dizisiyle başlayan bu süreç, bugün önemli bir endüstri yaratmayı da başarmıştır. Bu gibi yumuşak güç unsurları Türkiye’nin turizmine de büyük katkı sağlamaktadır. Son yıllarda bu dizilerin gösterildiği ülkelerden Türkiye’ye yönelik yoğun bir turist akışının sağlandığı görülmektedir. Bu noktada Türkiye’nin Müslüman kimliği ile çağdaşlığı ve demokrasiyi birleştirebilen ideal bir rejim kurmasının yakın geçmişe kadar çok başarılı olduğu, ancak son dönemde bu modelden sapılarak otoriter bir rejime yönelindiği için bu modelin zayıflamakta olduğu söylenebilir.

Türk Hava Yolları
Bu konuda kafa yorarken, Türkiye’nin son yıllarda tarihinde ilk kez küresel markalar yaratmaya başladığı da vurgulanmalıdır. Örneğin, Türk Hava Yolları (THY) bu açıdan son dönemde cidden başarılı bir grafik çizmekte ve özellikle reklam filmleri ve kaliteli hizmetiyle dünyada Türk bayrağını başarıyla dalgalandırmaktadır. Türkiye’nin bir diğer önemli gücü ise, şu sıralarda Türkiye’de yoğun bir siyasi tartışmaya konu olan Gülen cemaatine ait okullardır. Sayıları 1000’i bulan bu okulların Türkiye’ye önemli bir güç ve tanınırlık sağladığını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.[10] Bu anlamda son dönemde yaşanılan tartışmaların içsiyasetteki boyutu kadar, dışarıda Türkiye’yi zayıflatma amacı güttüğü ve Türk hükümetinin Türkiye’nin yumuşak gücünü azaltmaya yönelik ülke aleyhinde bir tavır aldığı söylenebilir. Türk dış politikası da, “komşularla sıfır sorun”dan cayan ve tüm komşularımızla kavgalı hale geldiğimiz son durumu itibariyle Türkiye’nin yumuşak güç stratejisi açısından büyük bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa AKP iktidarının ilk yıllarında Türkiye’yi bir Amerikan uydusu görüntüsünden kurtaran ve Avrupa Birliği üyeliği yolunu açan şimdinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kontrolündeki Türk dış politikasının Türkiye’ye sağladığı katkılar ve elde ettiği başarılar ortadadır.[11] Bu nedenle Türk dış politikasının ivedilikle eski çizgisine dönmesi ve içeride demokratikleşme, dışarıda barış isteyen bir temele oturması gerekmektedir. Aksi takdirde, büyük emeklerle hazırlanan yumuşak güç stratejisi olgunluğa erişemeden kaybolacaktır.
Son olarak, yumuşak gücün 21. yüzyıl dünyasında artan önemine paralel olarak, Türkiye’nin kültür-sanat politikalarını da yeniden gözden geçirmesi ve daha iddialı ve dış dünyaya dönük yeni bir anlayış belirlemesinin gerektiği vurgulanmalıdır. Milli değerlerle küresel eğilimleri bir potada eritebilen modern bir sentez, Türkiye’ye yeni dünya düzeninde kuşkusuz daha iyi bir pozisyon sağlayabilecektir. Bunun yolu da, otoriterleşme eğilimlerinden uzaklaşılarak içeride daha reformist ve özgürlükçü, dışarıda da daha barışçıl ve istikrar yanlısı bir politika izlemekten geçmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ



[1] Joseph Samuel Nye Jr. (1937-)  Harvard Üniversitesi’nde John F. Kennedy Okulu’nun Dekanlığını yapmış Amerikalı ünlü bir siyaset bilimcidir. 2011 yılında Foreign Policy dergisi tarafından dünyanın en önemli düşünürlerinden biri olarak ilan edilmiştir. Nye’ın akademik literatüre en önemli katkısı kuşkusuz “yumuşak güç” kavramıdır. Detaylar için; http://en.wikipedia.org/wiki/Joseph_Nye, Erişim Tarihi: 16.01.2014.
[4] “Soft Power”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 16.01.2014, Erişim Adresi:http://en.wikipedia.org/wiki/Soft_power.
[5] “Joseph Nye ile küresel güç değişimleri üzerine”, TED Talks, Erişim Tarihi: 16.01.2014, Erişim Adresi:http://www.ted.com/talks/joseph_nye_on_global_power_shifts.html.
[6] “Joseph Nye ile küresel güç değişimleri üzerine”, TED Talks, Erişim Tarihi: 16.01.2014, Erişim Adresi:http://www.ted.com/talks/joseph_nye_on_global_power_shifts.html.
[8] “Soft Power”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 16.01.2014, Erişim Adresi:http://en.wikipedia.org/wiki/Soft_power.
[9] Bu konuda bir yazı için; Melis Alphan, “Türkiye’nin yumuşak gücü: Dizileri”, Hürriyet, Erişim Tarihi: 16.01.2014, Erişim Adresi: http://www.hurriyet.com.tr/magazin/yazarlar/19414165.asp.
[10] Cüneyt Özdemir, “Cemaat okulları Türkiye’nin dünyadaki ‘yumuşak gücü’ mü?”, Radikal, Erişim Tarihi: 16.01.2014, Erişim Adresi:http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cuneyt_ozdemir/cemaat_okullari_turkiyenin_dunyadaki_yumusak_gucu_mu-1108995.
[11] Bu konuda bir yazı için; Şahin Alpay, “Türkiye’nin ‘yumuşak’ gücü”, Zaman, Erişim Tarihi: 16.01.2014, Erişim Adresi: http://www.zaman.com.tr/sahin-alpay/turkiyenin-yumusak-gucu_464645.html.

14 Ocak 2014 Salı

Mısır'da Anayasa Referandumu


3 Temmuz 2012 tarihinde gerçekleşen Mısır darbesinden bu yana yaklaşık 6 ay geçti. Bu süre zarfında ülkede birçok katliam ve önemli siyasi gelişme yaşandı. Şimdi ise Mısırlılar 2 gün sürecek bir anayasa referandumu ile karşı karşıya. Bu yazıda Mısır’daki anayasa referandumu sürecini ve Mısır’ın geleceğine dair senaryoları sizlere aktaracağım.
Devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi taraftarları ve genel olarak Müslüman Kardeşler örgütünün boykot ettiği ve 2 gün sürecek olan referandumda, Mısırlılardan demokratik açıdan pek çok eksikliği olan otoriter bir anayasa ile siyasal açıdan birçok belirsizlik ve istikrarsızlığa gebe bilinmez bir gelecek arasında seçim yapması bekleniyor. Sonucu tahmin etmek elbette zor değil… Bizdeki 1982 anayasası referandumuna benzeyen bir süreç Mısır’da da yaşanıyor ve bu nedenle büyük ihtimalle Mısır halkı da geçmişte Türk halkının yaptığı gibi seçimlerini otoriter de olsa anayasal bir düzenden yana koyacaklardır. Yeni Mısır anayasasında[1] İslamiyet devlet dini olarak kabul ediliyor, ama tüm inançların özgürlüğünü vurguladığı gibi, Mısır’da hiçbir siyasi partinin din esasına dayalı olamayacağı ilan ediliyor.[2] Böylece Müslüman Kardeşler’in yeniden bir parti olarak faaliyete geçmesinin bir anlamda önü kesiliyor. Zaten bu nedenle yüzbinlerce kişi anayasa referandumu boykot ediyor ve halen devam eden çatışmalarda birçok kişinin öldüğü kaydediliyor. Anayasada kadın-erkek eşitliğinin vurgulanması ise olumlu bir gelişme.[3] Yeni anayasa ile Cumhurbaşkanı’na 4 yıl süreyle ve en fazla 2 dönem görev yapma hakkı tanınıyor. Ayrıca askere tanınan bazı özel yetkiler de mevcut. Örneğin Savunma Bakanı’nın ordu tarafından atanması öngörülüyor ve sivil otoritenin askeri bütçeye müdahale yetkisi kısıtlanıyor.[4] Buna karşılık yeni anayasada Cumhurbaşkanı’nın parlamento tarafından güvensizlik oyu verilerek azledilebileceği ve aleyhinde soruşturma açılabileceği gibi olumlu adımlar da var.[5]
Anayasa komisyonu başkanlığını yapan eski diplomat Amr Musa’ya göre, bu yeni belge Mısır’da demokrasinin ve istikrarın yolunu açacak. Ancak kendisi de bunun kolay olmayacağını, zamana ihtiyaç olduğunu kabul ediyor.[6] Aslına bakılırsa, anayasa referandumundan sonra Mısır’ı daha iyi günlerin beklediğini söylemek mümkün. Zira anayasanın kabulünün ardından geçici olarak Cumhurbaşkanlığı görevinde bulunan Adli Mansur’un yerine geçecek Cumhurbaşkanı ve Mısır Parlamentosu için seçimler yapılacak. Ancak burada kimin Cumhurbaşkanı olacağı da çok önemli. Amr Musa ve Muhammed El Baradey gibi yurtdışında tanınan isimlerin dışında, geçici Cumhurbaşkanı Adli Mansur’un da adı Cumhurbaşkanlığı için geçiyor. Ancak seçimlerin favori ismi kuşkusuz bir devrim olarak nitelendirdiği darbenin mimarı olan General Abdülfettah el Sisi. Bu nedenle Sisi’ye biraz daha yakından bakmakta fayda var.
Mısır’ın efsanevi lideri Cemal Abdül Nasır’ın başa geçmesinden 2 yıl önce 1954’te dünyaya gelen Sisi, ABD’nin en prestijli asker okullarından Birleşik Devletler Ordu Savaş Üniversitesi’nde eğitim görmüş önemli bir askeri lider.[7] Oldukça muhafazakâr bir dünya görüşü olan Sisi’nin, bu sayede El Ezher ve Körfez ülkelerinin desteğini alabildiği vurgulanıyor. Kişisel olarak ketum bir profil çizen Sisi, kısa bir süre önce Cumhurbaşkanlığı yarışı için hazır olduğunu vurgulamıştı.[8] Birkaç ay önce UPA adına mülakat gerçekleştirdiğim Amerikalı ünlü akademisyen Profesör Daniel Pipes’ın da Mısır’ın geleceği adına Sisi’yi işaret ettiğini hatırlatmak isterim.[9] Bu nedenle şu an Savunma Bakanı olan General Sisi’nin kısa bir süre sonra Mısır’ın başında olacağını düşünebiliriz.
Son olarak Mısır’da yaşananlar demokrasi adına trajik olsa da, Müslüman Kardeşler döneminde yapılan hataların bu sonuca yol açtığını söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle Mısır’ı anayasanın reddi durumunda bekleyen istikrarsız içsavaş ortamındansa, ordu kontrolünde sivil demokratik hayata geri dönüş, Mısır halkı ve tüm dünya için her şeye rağmen daha cazip bir seçenek olacaktır gibime geliyor.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

[1] Mısır’ın geçmiş anayasaları için; Örmeci, Ozan (2013), “Mısır Darbesini Nasıl Yorumlamalı?”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 15.01.2014, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/misir-darbesini-nasil-yorumlamali/.
[2] Kohen, Sami (2014), “Askerin gölgesinde oylama”, Milliyet, Erişim Tarihi: 15.01.2014, Erişim Adresi:http://dunya.milliyet.com.tr/askerin-golgesinde-oylama/dunya/ydetay/1822087/default.htm.
[3] “Egypt referendum: Second day of voting on new constitution”, BBC, Erişim Tarihi: 15.01.2014, Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-25739477.
[4] Kohen, Sami (2014), “Askerin gölgesinde oylama”, Milliyet, Erişim Tarihi: 15.01.2014, Erişim Adresi:http://dunya.milliyet.com.tr/askerin-golgesinde-oylama/dunya/ydetay/1822087/default.htm.
[5] “Egypt referendum: Second day of voting on new constitution”, BBC, Erişim Tarihi: 15.01.2014, Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-25739477.
[6] Kohen, Sami (2014), “Askerin gölgesinde oylama”, Milliyet, Erişim Tarihi: 15.01.2014, Erişim Adresi:http://dunya.milliyet.com.tr/askerin-golgesinde-oylama/dunya/ydetay/1822087/default.htm.
[7] “Mursi’nin ipini hazırlayan adam”, Ntvmsnbc, Erişim Tarihi: 15.01.2014, Erişim Adresi:http://www.ntvmsnbc.com/id/25461496/.
[8] “El-Sissi said to ready for Egypt presidential bid”, Times of Israel, Erişim Tarihi: 15.01.2014, Erişim Adresi: http://www.timesofisrael.com/?p=813836.
[9] “Profesör Daniel Pipes’la Mülakat”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 15.01.2014, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/profesor-daniel-pipesla-mulakat/.

13 Ocak 2014 Pazartesi

2016 ABD Başkanlık Seçimleri Yarışı Şimdiden Başladı!


Halen dünya siyasetinde en etkin ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nde, 2016 Kasım’ında düzenlenecek 58. Başkanlık seçimleri[1] için partiler ve adaylar arasındaki yarış şimdiden başladı. Bu yazıda Amerikan siyasetindeki güncel gelişmeleri ve kamuoyunda adı geçen adayları sizlere tanıtmaya çalışacağım.
İki defa seçildiği için bir kez daha aday olamayacak Barack Obama’nın yerinin doldurulacağı 2016 ABD Başkanlık seçimleri, Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti arasında kıyasıya bir rekabete sahne olacağa benziyor. İki dönem George W. Bush döneminde sergilenen saldırgan dış politika nedeniyle dünyada ve Amerikan içkamuoyunda oldukça sert bir tonda eleştirilen ve Amerika’nın yeni demografik (artan Hispanik ve Afrika kökenli nüfus) yapısı nedeniyle zorlandığı gözlemlenen Cumhuriyetçiler, bu defa seçime oldukça iddialı girecekler. Cumhuriyetçilerin en önemli kozu kuşkusuz Demokratların iki dönemdir Obama ile iktidarda bulunmaları ve hâlihazırda dünyadaki birçok soruna henüz çözüm bulamamış olmaları. Dış İşleri Bakanı John Kerry’nin büyük gayretlerine rağmen dünyada kalıcı hale gelmiş siyasi sorunları bir anda çözmek kuşkusuz çok zor. “Asia Pivot” politikası ile ABD’yi Orta Doğu bataklığından uzaklaştırarak Asya Pasifik’te etkin hale getirmek isteyen[2] Obama’nın partisini seçimlerde en çok zorlayacak konu, Arap Baharı sürecinde yaşanan değişimlerin maalesef beklenen sonucu yaratamamış olması olacak. Tunus haricinde Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelerde müspet bir sonucun elde edildiğini söylemek imkânsız. Dahası Libya’da Amerikan Büyükelçisi J. Christopher Stevens’ın öldürülmesi, Suriye’de devam eden kanlı içsavaş ve Mısır’daki darbe nedeniyle bazı ülkelerde olayların Arap Baharı öncesine göre daha kötü durumda olduğunu söylemek bile mümkün. Bu nedenle Cumhuriyetçilerin temel hedefleri; iyi bildikleri Orta Doğu politikası üzerinden İsrail’deki şahin hükümetin ve yakın ilişki içerisinde oldukları bazı Arap monarşilerinin de desteğiyle Demokratları köşeye sıkıştırmak olacaktır. Cumhuriyetçilerin Amerikan içkamuoyunun desteğini sağlamak için Demokratlara sosyalist bir politika olarak gördükleri Obamacare üzerinden saldırmaları da yüksek ihtimal gözüküyor. Zira aslında son derece makul ve başarılı bir proje olan Obamacare, son aylarda kamuoyundaki desteğini kaybetmiş (yalnızca yüzde 35 destek) gibi görünüyor.[3] Buna ek olarak Cumhuriyetçiler, partinin haksız bir şekilde beyaz Amerikalılarla özdeşleşen imajını değiştirmek adına da akıllı bir algı yönetimi politikası sergiliyorlar.  Örneğin, bir önceki seçimlerde Obama’nın karşısında Cumhuriyetçilerin adayı olan Mitt Romney’nin Afrikalı Amerikalı bir çocuğu evlat edinmesi ve Amerikalı bir televizyon programcısı olan Melissa Harris-Perry’nin bu konuyla ilgili yaptığı şaka sonrası Romney ailesinden özür dilemesi, Afrikalı Amerikalı seçmen nezdinde parti ve Romney adına sempati yaratabilecek bir gelişme.[4] Yine Cumhuriyetçi adaylar arasında adı geçen Condoleezza Rice, Afrikalı Amerikalı kamuoyunda sevilen bir isim. Son dönemde Hollywood’da Cumhuriyetçi Parti’nin önemli lideri ve “Reconstruction Amendments” ile içsavaş döneminde köleliği kaldıran lider olan Abraham Lincoln’ün hayatı üzerine filmlerin yoğunlaşması da[5], seçimler öncesinde Cumhuriyetçilerin imajına katkıda bulunabilir. Elbette Joseph Nye gibi profesörlerce “yumuşak güç” (soft power) üzerine bu kadar kafa yorulan bir ülkede Lincoln filmlerinin son dönemde yoğunlaşması tesadüfün ötesinde bir anlam ifade ediyor.
Demokrat Parti’nin de seçimlerde önemli avantajları olacak. Dünya kamuoyunda Amerika’nın barışçıl yüzü olan bilinen Demokratlar, iki dönem iktidarın verdiği yorgunluk ve yıpranmaya karşın halen seçimlerde iddialı gözüküyorlar. Burada temel neden kuşkusuz Obama iktidarında yeni savaşlara izin verilmemesi ve Afganistan ve Irak gibi bazı bölgelerden asker çekilmesi nedeniyle Amerikan askeri kayıplarının azaltılmasıdır. Başlarda ekonomik krizle yüzleşen Obama yönetiminin, son dönemde ekonomi yönetiminde de başarılı bir tablo ortaya koymaya başladığı görülüyor. 2009’da yüzde 2,8 küçülen Amerikan ekonomisi, sonraki yıllarda ise sırasıyla yüzde 2,5 (2010), yüzde 1,8 (2011) ve yüzde 2,8 (2012) büyümüş[6], 2013 yılında da yükselen bir grafik sergilemişti. O trendin 2014, 2015 ve 2016 yıllarında da devam etmesi durumunda Demokratların eli güçlenecektir. Demokratların seçimde oynayabilecekleri bir diğer koz ise, aday olma ihtimali yüksek gösterilen Hillary Clinton üzerinden “Amerikan tarihinin ilk kadın Başkanı” propagandası yapmalarıdır. Elbette Cumhuriyetçilerin adayının Condoleezza Rice olması ve her iki partiden de kadın Başkan adaylarının yarışması durumunda bu propagandanın etkisi azalacaktır. Demokratların elini zayıflatan bir konu ise, son dönemde radikal İslamcı hareketlerin ve El Kaide benzeri terör örgütlerinin güçlenmeye başlamasıdır… 11 Eylül (9/11) travmasını hala tam olarak atlatamamış olan Amerikalı ortalama seçmen açısından, Libya’da büyükelçiyi hedef alan terör saldırısı benzeri terör eylemlerinin artması durumunda yeniden müdahalecilik (interventionism) eğilimleri belirebilir. Şu da bir gerçek ki; Obama’nın ABD’nin yumuşak güç unsurlarını ve muhalif hareketleri destekleyerek gerçekleştirdiği pasif müdahalecilik, izolasyonizm (isolationism) politikasından çok da farklı sonuçlar yaratamadı. Demokratların şimdilik ellerini kuvvetlendiren unsurların; Tunus’ta demokratik geçişin başarıyla sağlanması ve İran’la varılan geçici nükleer mutabakat olduğu söylenebilir. Ancak Tunus’ta da demokrasinin çökmesi ve İran anlaşmasının devam etmemesi durumunda Obama politikası toptan sıfırlanacak ve bu durumda Cumhuriyetçilerin müdahalecilik arzuları yeniden bir anlam kazanacaktır. Demokratları bekleyen bir diğer tehlike ise; Obama’nın, partisinin genel desteğinin çok ötesinde popülaritesi ve dünyada sevilen bir Başkan olmasıdır. Obama gibi karizmatik bir figürün ardından Demokratların hangi adayı gösterirlerse göstersinler zorlanacakları söylenebilir.
Bu bilgilerin ardından partilerde Başkanlık adaylığı için ismi geçen siyasetçilere de daha yakından bakalım. Amerikan siyasal sistemini iyi bilen akademisyen Burak Küntay’ın da vurguladığı gibi Demokratlar açısından şu an iyi aday, Amerikalı seçmenin çok iyi tanıdığı Hillary Clinton gibi gözüküyor. Küntay’a göre; “Clinton, yıllara dayanan Senatörlük tecrübesi ve sekiz yıllık first lady pozisyonunda bulunmasına ek olarak eşi Bill Clinton’un valilik ve Başkanlık kampanyalarında aktif olarak çalışması ile kampanya yönetimi ve idari tecrübe noktasında Demokratların en güçlü adayı. Clinton’ın kampanya becerilerinin yanı sıra, Obama’ya göre Demokratların daha sağ kanadında yer alıyor olması seçimlerde Clinton’a avantaj sağlayacak en önemli unsurlardan biri. Ancak Clinton’u sıkıntıya sokacak bazı noktaları da göz ardı edemeyiz. İlki, üzerindeki şaibesi devam eden ve suçlu olarak Clinton’un gösterildiği Libya’daki ABD Büyükelçiliği’ne yapılan saldırı meselesidir. İkinci nokta ise bir diğer Demokrat aday Joe Biden’ın da aynı eleştirilere tabii tutulduğu yaş ve sağlık meselesidir. Clinton’un belirli bir yaşa gelmesi ve ciddi sağlık sorunlarının vuku bulması gerek Demokrat seçmenler gerekse ülke çapındaki ulusal seçmenler için sıkıntı yaratacak bir unsurdur.”[7] Clinton’ın seçimlere tek kadın aday olarak girmesi durumunda dünyadan ve Amerikalı kadın seçmenden de destek alması mümkün gözükmektedir. Bir diğer önemli Demokrat aday ise ABD Başkan Yardımcısı ve Senato Başkanı Joe Biden olacak. Biden, Obama’nın arkasındaki gizli güç olarak Amerikan kamuoyunda oldukça iyi tanınıyor. Yaş ve sağlık eleştirilerine karşın, bir önceki seçimde Obama’nın seçilmesinin mimarlarından biri olarak gösteriliyor. Ancak çok iyi bir “ikinci adam” olan Biden’ın, Başkan adayı olursa aynı başarıyı liderlikte gösterip gösteremeyeceği son derece tartışmalı. Bu iki güçlü aday dışında Demokratların Dış İşleri Bakanı John Kerry (daha önce George W. Bush’a karşı aday olup kaybetmişti), Howard Dean, Jerry Brown, Bernie Sanders ve Brian Schwitzer gibi sürpriz aday adayları da bulunuyor. Küntay’a göre Maryland Valisi Martin O’Malley’i de es geçmemek gerek.[8] Şu an için en makul gözüken, Demokratların seçimlerde Hillary Clinton’ı aday göstermesidir.
Demokratların favori adayı Hillary Clinton
Cumhuriyetçiler içinse durum biraz daha karışık. Mitt Romney’nin adı şu an için adaylar arasında geçmese de, başarılı bir işadamı olan ve son seçimlerde aslına bakılırsa kötü bir performans göstermeyen Romney’nin adaylığı belki de seçim yaklaştıkça yeniden gündeme gelebilir. Romney’e bir önceki kampanyası döneminde bakıldığında, dengeli mesajlar veren bir lider olduğu ve Amerikan dış politikasını öyle kolay kolay çılgınlıklara sürüklemeyeceği görülüyor. Bir diğer önemli aday Küntay’ın dikkat çektiği Florida Senatörü Marco Antonio Rubio. Küntay’a göre, “Rubio’nun Latin oluşu, Florida gibi bol elektoral oya sahip bir eyaletin senatörü olması, Cumhuriyetçilere bu seçimde önemli bir ivme kazandıracaktır.”[9]Cumhuriyetçilerin bir diğer önemli adayı ise son dönemde adı basında sıklıkla geçmeye başlayan New Jersey Valisi Chris Christie. Son New Jersey seçimlerinde birkaç ay önce büyük bir başarı elde eden Christie[10], Federal hükümetin baş emniyet görevlisiyken siyasette yozlaşma, terörizm ve çete kaynaklı şiddetle savaşma konusunda ulusal beğeni kazanmış ve New Jersey’deki büyük kasırgada gösterdiği liderlik ile Amerikan halkının gönlünde taht kurmuş önemli bir isim.[11] Ayrıca Christie’nin kürtaj karşıtı olmaması ortadaki seçmenin desteğini almasına neden olabilir. Adı basında şu sıralar pek geçmese de, bir diğer önemli aday Bush dönemi Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Dış İşleri Bakanı Condoleezza Rice. Özellikle Hillary Clinton’ın Demokratların Başkan adayı olması durumunda Cumhuriyetçiler de “ilk kadın Başkan” propagandasına izin vermemek için Rice’ı öne çıkarabilirler. Rice akademisyenlikten gelme birikimli bir isim ve Başkan olursa kuşkusuz ABD’ye önemli katkıları olacaktır. Bir diğer önemli isim ise Paul Ryan. Küntay’a göre Ryan, “2012 seçimleri üzerine dört senelik bir tecrübe bindirmiş, bunun olgunluğuna kavuşmuş, ekonomik konularda köşelerini biraz daha yumuşatmış bir kişi. Diğer Cumhuriyetçi adaylara göre en büyük artısı ise, ulusal Başkanlık kampanyasını yönetmiş ve içinde bulunmuş bir aday olmasıdır. Dolayısıyla, Ryan’ın 2016 seçimlerinin parlayan yıldızlarından biri olma ihtimali azımsanamaz.”[12] Ryan’ın genç ve dinamik olması ise kuşkusuz büyük bir avantaj. Bir diğer öne çıkabilecek aday ise Florida eski Valisi Jeb Bush’tur. Yine Küntay’a göre “Gerek valilik tecrübesi, gerek ağabeyi ve babası dolayısıyla Beyaz Saray’a yakın oluşu ve Beyaz Saray’ı tecrübe edinmiş olmasından ve şüphesiz Meksikalı bir eşi olmasından dolayı Latin Amerikan seçmene yakınlığı, Jeb Bush’u saydığım adaylar içinde en dengeli ve en önemli başkan adayı haline getirir. Parti tabanına olan yakınlığı, Florida eyaletinin arkasında destekleyici olması Bush’un büyük avantajlarındandır.”[13] Ancak Bush’un en önemli dezavantajı, önceki Cumhuriyetçi Başkan ve ağabeyi George W. Bush’un Amerikan seçmeni ve dünyada bıraktığı olumsuz hatıralardır. Babası ve ağabeyinden sonra Başkan olmak isteyen Jeb Bush da kuşkusuz favori adaylardan birisidir. İsmi sayılan bu adaylar dışında Cumhuriyetçi Parti’nin Rand Paul ve Rick Perry gibi sürpriz adayları da vardır. Sonuçta tabloya bakıldığında Cumhuriyetçilerin en önemli adayları, Christie, Ryan, Rubio, Rice ve Bush olarak karşımıza çıkmaktadır. Bence bu adaylar arasında seçimleri kazanma şansı en yüksek kişi, gençliğiyle ABD'nin lider ve güçlü ülke imajını daha da güçlendirebilecek olan Paul Ryan’dır.

Paul Ryan Cumhuriyetçilerin kuvvetli adaylarından birisi
Görüldüğü üzere, 2016 ABD Başkanlık seçimleri adaylar ve partiler arasında kıyasıya bir yarışa sahne olacaktır. Seçimler yaklaştıkça bu konudaki araştırma ve röportajları sitemizde yoğunlaştıracağız.

Yrd. Doç. Dr. Ozan ÖRMECİ

[1] “United States presidential election, 2016”, Wikipedia, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://en.wikipedia.org/wiki/United_States_presidential_election,_2016.
[2] Bu konuda bir yazı için; Örmeci, Ozan (2013), “Asya’da Rekabet Artıyor”, Uluslararası Politika Akademisi, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://politikaakademisi.org/asyada-rekabet-artiyor/.
[3] “CNN Poll: Health care law support drops to all-time low”, CNN, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://politicalticker.blogs.cnn.com/2013/12/23/cnn-poll-heath-care-law-support-drops-to-all-time-low/.
[4] “US TV host Melissa Harris-Perry makes tearful on-screen apology to Mitt Romney’s family for ‘offensive’ segment mocking black grandson”, The Independent, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://www.independent.co.uk/news/world/americas/us-tv-host-melissa-harrisperry-makes-tearful-onscreen-apology-to-mitt-romneys-family-for-offensive-segment-mocking-black-grandson-9039819.html.
[5] Son dönemde çekilen bazı Abraham Lincoln filmleri şunlardır;
-          The Conspirator (2010), Yönetmen: Robert Redford.
-          Abraham Lincoln: Vampire Hunter (2012), Yönetmen: Timur Bekmambetov.
-          Lincoln (2012), Yönetmen: Steven Spielberg.
-          Killing Lincoln (2013), Yönetmen: Adrian Moat.
[6] “GDP growth (annual %)”, The World Bank, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.KD.ZG.
[7] Küntay, Burak (2013), “2016 Amerika Seçimleri – II”, Dünya, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://www.dunya.com/2016-amerika-secimleri-ii-153107yy.htm.
[8] Küntay, Burak (2013), “2016 Amerika Seçimleri – II”, Dünya, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://www.dunya.com/2016-amerika-secimleri-ii-153107yy.htm.
[9] Küntay, Burak (2013), “2016 Amerika Seçimleri – III”, Dünya, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://www.dunya.com/amerikan-secimleri-iii-153520yy.htm.
[10] “Chris Christie sets up 2016 White House race with strong New Jersey win”, The Guardian, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://www.theguardian.com/world/2013/nov/06/chris-christie-reelection-new-jersey-win.
[11] Küntay, Burak (2013), “2016 Amerika Seçimleri – III”, Dünya, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://www.dunya.com/amerikan-secimleri-iii-153520yy.htm.
[12] Küntay, Burak (2013), “2016 Amerika Seçimleri – III”, Dünya, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://www.dunya.com/amerikan-secimleri-iii-153520yy.htm.
[13] Küntay, Burak (2013), “2016 Amerika Seçimleri – III”, Dünya, Erişim Tarihi: 13.01.2014, Erişim Adresi: http://www.dunya.com/amerikan-secimleri-iii-153520yy.htm.